BİR GÜNLÜĞÜNE "GÖRÜNMEZ ADAM" OLMA DENEYİ
Platon'un “Devlet” adlı eserinde anlattığı “Gyges’in Yüzüğü” hikâyesi, ahlak, adalet ve insan doğasına dair çok çarpıcı bir hikayedir. Lidya kralının hizmetindeki çobanlardan biri olan Gyges, görevi başında iken meydana gelen bir deprem sonucunda açılan mağarada, büyülü bir yüzük bulur. Yüzüğü incelerken taşını ters çevirdiğinde kendisinin görünmez olduğunu keşfeder. Düzeltince de eski haline dönebilmektedir. Bu gücü kullanarak kralın sarayına sızar ve kraliçeyi baştan çıkarır, onun yardımı ile de kralı öldürür ve tahtı ele geçirir. Her istediğini korkmadan yapabilmek, dilediğini yapabilmek büyük bir güçtür. Üstelik yüzükten haberi olmayan herkes onu çok dürüst zannedecektir. Yakalanma, cezalandırılma ve hesap verme korkusu olmadan her türlü ahlaksızlığı ve kötülüğü yapabileceği bir güçtür bu.
Platon bu hikâyeyi “insanlar adaleti sadece cezalandırılma korkusu ile gözetir” tezini ortaya koymak için anlatmaktadır. Hatta bazı düşünürler bu tezi daha da genişletip, görünmez olma gücüne sahip olduğunda her insanın ahlaksızca davranacağını savunarak onu desteklerler.
Gyges'in Yüzüğü hikâyesinin sonu açık uçlu bırakılır, çünkü asıl amaç bir ahlak ve adalet sorusuna cevap aramaktır.
Aynı kitapta insanı tedirgin eden ve dehşete düşüren bir tespit yer alıyor. 50 yıldır benim şahit olduklarımı göz önüne getirdiğimde ve önceki zamanlara da zihinsel bir yolculuk yaptığımda tespitin çok doğru olduğunu düşündüm ve rahatsız oldum. İstisnalarının her zaman olduğuna ve olacağına da inandığım o tespit şöyle:
“Haksızlıktan şikâyet edenler, haksızlığa uğrayanlardır. Eğer güçleri yetseydi, haksızlık etmek fırsatını bulan herkes haksızlık ederdi.” (359-360)
Ünlü bilim kurgu yazarı H.G. Wells ise “Görünmez Adam” (The Invisible Man, 1897) adlı bilimkurgu romanında, bilim ve ahlak çatışmasını konu alır. Roman, Griffin adlı bir bilim insanının ışığı kırma (kırılma) yoluyla görünmezlik elde etmesiyle başlar. Ancak bu buluş, onu yalnızca fiziksel değil, ahlaki açıdan da “görünmez” kılar. Toplumdan izole olan Griffin, giderek güç manyağına dönüşür ve görünmezliğini suç işlemek için kullanır. Sonunda kontrolsüz hırsın yıkıcı sonuçlarıyla yüzleşir. Bu romandaki kahramanımız, istediğinde eski haline dönemeyecek bir dönüşüm geçirmiştir.
H.G. Wells'in 1897 yılında yayınlanan bu romanı, günümüzde fazlasıyla geçerli bir yaraya parmak basıyor ve belki de bu günleri öngörerek bilimsel keşiflerin sorumsuzca kullanımının tehlikelerine vurgu yapıyor.
Hepimizin, böyle bir gücümüz olsa adalet ve ahlak konusunda tavrımız nasıl olurdu, ahlaklı olmamız bir zorunluluktan mı kaynaklanıyor yoksa içimizden gelen bir şey mi sorusu ile kendimizi sorgulamamızda fayda var.
Fakat bu iki hikâye beni görünmezlik değil de tam aksine görünürlük kavramını düşünmeye sevk etti. Çünkü günümüz şartlarında bu kavramların da yeniden tanımlanması gerekiyor.
Şöyle ki; günümüzde çoğumuz aşırı bir görünürlük çabası içerisindeyiz. İlginç olan ise bu aşırı görünürlüğü sağladığımızda da görünmez hale gelebiliyoruz. Dolayısı ile aşırı görünür olmanın da bir güç olduğu ve görünmez olmak kadar güç zehirlenmesine neden olabileceği kanaatindeyim.
“Aşırı görünür olma”nın yarattığı güç zehirlenmesi, modern çağın en çarpıcı sonuçlarından biri.
Günümüzde, sosyal medyada takipçi ve izlenme rekorları kıran ‘youtuber'lar, ‘influencer'lar veya ‘fenomen’ olarak adlandırılanların çoğu, içi boş içerikler üretmelerine rağmen büyük bir ilgiye muhatap oluyorlar. Aynı şeyi tuhaf sesler çıkartarak şarkı söylediklerini iddia eden ve sözleri çoğu zaman küfür, insanı aşağılayıcı kelimeler, aşırı bir cinsellik ve kadına hakaret içermesine rağmen, yüz milyonlarca kez izlenen kişilerde de görüyoruz. Sadece sansasyonel haberleri ve “cesur pozları” ile gündeme gelen şarkıcılar da cabası. Takipçi sayısı on milyonları bulan kişiler bunlar. -Sözün gelişi- olarak bile bunlara sanatçı dememek gerektiği kanaatindeyim.
Platon'un Gyges'i görünmezliği nasıl ahlaksızlığa bir araç olarak kullanıyorsa ve güç zehirlenmesine neden oluyorsa, yukarıda bahsettiğim çok izlenen ve görünen kişilerde de aynı sonuçlara neden oluyor. Onların bu milyonlarca takipçiye ulaşılabilirliği, çok izlenirliği ve çok görünürlüğü, ahlaki kuralların rahatlıkla çiğnendiği sonuçlara neden olabiliyor.
Çünkü ceza görme tehlikesi yaşamayan, yakalanma, ayıplanma, dışlanma korkusu olmayan Gyges'ten farkı kalmamış durumdalar.
Hiç kimseye hesap verme endişesi taşımayan kişilerin ahlaksızlıklarını her geçen gün arttırmaları kaçınılmaz oluyor.
Günümüzde görünürlüğün gücü adeta, görünmezliğin gücü kadar tehlikeli bir hale geliyor, sanki aynı madalyonun iki yüzü gibi...
Üstelik sürekli göz önünde olan, takip edilen, izlenen birinin gerçek benliğini, sahnelenen role kurban vermesi kaçınılmaz olmaktadır.
Bu çok görünür olma durumunun ve buna yönelik çabaların medya, siyaset ve politika konularında da benzer sonuçlara neden olduğuna şüphe yok.
Bu konuda değinmem gereken çok önemli olduğunu düşündüğüm bir husus daha var. Bizim gibi sıradan insanlar da paylaşımlarında kendilerini gerçek hayatlarında olmadıkları gibi gösterme çabasında olabiliyorlar. Onlar da gerçek benliklerini sahneledikleri role kurban ediyorlar ve farkında olmayabiliyorlar.
Hepimizin görünür olmak adına sosyal medya platformlarına ne kadar bağımlı hale geldiğimizi sorgulamamız gerekiyor.
Gelin uygun bir zamanda bu sorgulamaya yönelik bir deney yapalım. Deneyimizin ismi:“Bir gün görünmez kal!”
- Tüm sosyal medya bildirimlerini kapatalım.
- Paylaşım yapmayalım.
- Kimsenin bizi beğenmediği bir gün geçirelim.
- Beğeni ve mesaj geldiğine dair o seslerden uzak kalalım.
Az da olsa hepimizde var olan o görünür olma çabamızı-isteğimizi azaltınca neler kazanacağımıza ya da kaybedeceğimize bir bakalım.
“Çok zor bir deney” dediğinizi duyar gibiyim. Ben bu deneyi yaptım. Haklısınız, bence de çok zor bir deney.
Fakat en azından günümüzde görünürlüğün artmasıyla gücün arttığı, gücün artması ile adaletsizliğin ve ahlaksızlığın arttığı gerçeğini aklımızdan hiç çıkarmayalım. Buna örnek teşkil eden kişilerin sayısı da her geçen gün artıyor.
İstisnalar kaideyi bozmaz diyelim ve yazımızı Platon'un Devlet isimli kitabında yaptığı o rahatsız edici tespiti tekrarlayarak bitirelim:
“Haksızlıktan şikâyet edenler, haksızlığa uğrayanlardır. Eğer güçleri yetseydi, haksızlık etmek fırsatını bulan herkes haksızlık ederdi.” (359-360)
.
Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com