“Bilgi yeryüzündeki en büyük güçtür” denilmiştir her zaman. Çağlar boyunca insanlığın en büyük ilke sözlerinden biri olmuştur. Bilgiye sahip olmanın verdiği güçten bahsedilmektedir. O tarifsiz güçten.
Bu nasıl bir güçtür?
Gündelik hayatınızda bile bunun farkına vardığınızda en büyük savaşlardan galip ayrılmış hissi ile yaşarsınız. O ihtişam ve zafer duygusu ile.
Bilgi - Bilmek - Kimsede olmayanın sende olması.
Hiç şüphe yok ki buna yeryüzünde sahip tek topluluk, ölülerdir. Onların bildiklerini, yeryüzünde yaşayan hiçbir insan bilmemektedir.
Bazıları biliyor gibi konuşur ama gaipten ya da gökten indiği sanılan dogmatik fikirlerle yaparlar bunu. Oysa onlar da hiçbir şey bilmiyordur çünkü ölmemişlerdir.
Bir ölünün bildiğini, yaşayan biri asla bilemez. Ölünün bildikleri, yaşayanların bildiklerinin yanında her zaman +1’dir. Ve siz yaşadığınız sürece asla bir ölüden daha çok şey bildiğinizi iddia edemeyeceksiniz.
Yaşayanlar olarak bildiklerimiz bizlere güç verir.
Sağlam bir sol kroşeden daha ölümcül olabilir bazen bilgi. Ya da balistik gücü yüksek bir ateşli silahtan daha tehlikelidir ve bu tehlikeyi fark ederlerse, sizin de yaşayanlardan bir fazla bilgiye sahip olmanız çok yakındır.
Ölüler diyarına bir bilet almışsınızdır ama haberiniz yoktur.
Hiçbir risk bir mermi çekirdeğinden daha pahalı değildir.
Diğer yandan öyle güçlüdür ki bildikleriniz, size hiçbir mermi işlemez. Hiçbir namlu size dönmeye cesaret edemez.
Düşünürler, plan kurarlar ama siz onlardan çok öncesinden tuzakların yerlerini görmüşsünüzdür. Bu bile bir bilgidir.
Tuzakların yerlerini bilmek… Hayat kurtaran bilgilerdendir.
Bilmek…
Bilgiye sahip olmak…
Sizinle pazarlığa oturmadan önce karşınızdaki kişinin tüm kirli çamaşır torbasını bilmek sizi o masada her zaman “kazanan” yapar.
Bilmezseniz eğer, o bilgiye sahip olmazsanız kâğıtta yazan her şeye imza atmak zorunda kalırsınız. Orada yazanlar hiç şüphe yok ki sizin için en iyisidir. Ama “o kirli bilgilere sahip olduğunuzda” kâğıtta yazanları karalar, üstünü çizer ve siz yazmaya başlarsınız; işte bu sefer orada yazanlar karşı taraf için en iyisi olmaya başlamıştır.
Bilgiye sahipsinizdir ve bu gücü kullanırsınız. Bu kadar basittir işte.
Kişiler için bilgiye sahip olmak bu kadar mühim ve önemliyken, bu kadar hayat kurtaran noktalara nüfuz ederken devletler için bu durum çok daha kırmızı ile çizilmiştir.
Bilgiye sahip olmayan bir devlet, bilmeyen, görmeyen, duymayan ve farkına varmayan… Köpek balığı havuzundaki yavru bir fok balığından farksızdır. Şans eseri yaşar. İzin verdikleri için yaşar hatta merhamet gösterdikleri için. Kim bilir belki de alaya almaktan hoşlanıyorlardır. Ellerindeki tek oyuncaktan olmak istemiyorlardır.
Bunu kimse bilemez.
İşte yavru bir fok balığı gibi sulu gözlerle kaderinizi Allah’tan dilemek yerine siz “bilgiye” sahip olursanız o havuzdaki köpek balıklarından biri olursunuz.
Bilgi…
Ve ona sahip olmak…
Ölümcül! Hayat kurtaran! Ve sizi siz yapan bir niteliktir.
Bir devlet olarak “bilgiye sahip olmak” nedir?
Basittir; bilmektir!..
Temel olarak; Bilinmeyeni hafızanıza alıp koymaktır. Öğrenmekten artık bir sınıf daha yukarı çıkmışsınızdır.
Öğrenmek, amatörcedir.
Öğrenirsiniz. Öğrendiğiniz şeye henüz sahip değilsinizdir. O an sahip olmaya başlarsınız.
Ve masaya oturduğunuz anda öğrenmeye başladıysanız siz çoktan kaybetmişsiniz demektir.
Bu yüzden masaya oturmadan çok önce “bilmek” zorundasınız.
Biliyorsanız eğer masada konuşulanları çok önceden birkaç kalem üzerinden geçmişsiniz demektir.
Eğer masada konuşulanları hayatınızda ilk defa duyuyorsanız masadaki salağı aramaktan vazgeçiniz; çünkü o sizsinizdir.
Oraya oturmadan çok önce orada konuşulacak olanları biliyor olmanız şarttır.
Ki kâğıdın üzerindekilerde değişiklik yapma lüksü sizde olsun. Yoksa önünüze konulan her belgeyi imzalamak zorundasınız. Çünkü; Bilmiyorsunuz.
Uluslararası ilişkilerde “bilgi”ye nasıl sahip olunur?
O gizli bilgilere nasıl ulaşılır?
Kimlerden alınır?
Kimlerle pazarlığa oturulur?
Kimler size yardımcı olur?
Neden yardımcı olur?
Nasıl yardımcı olur?
Yardımcı olduğundan ne kadar eminsiniz?
Ava çıkarken av olmadığınızı nasıl anlarsınız?
Size bir köpek balığı tablosu gösterilirken onun bir ayna olduğu söylenirken siz aslında onun bir tablo olduğunun nasıl farkına varırsınız?
“Masadaki en salak kim” sorusunun cevabı nerede gizlidir?
Tüm bu soruların bir tane mi cevabı vardır?
Hepsine ayrı ayrı mı cevap gerekir?
Sorular nedir?
Cevaplar nerededir?
Tek cevap vardır; Haber alma ağınız ne kadar iyi?
Bu haber alma ağınızdaki elemanlar ne kadar marifetli?
Ne kadar sadık?
Ne kadar yeterli?
Liyakat…
İşte burada devreye girer!
Sırf “İmam Hatipli” diye aldığınız bir “haber analiz elemanı” ile askeri okul çıkışlı bir haber analiz elemanı arasındaki fark işte tam burada ortaya çıkar. Birisi sadece yakınınız ya da “Muhafazakâr” diye kadronuzdayken size nasıl zararlar verebileceğini asla bilemezsiniz.
Diğeri ise size taban tabana zıt bir ‘Kemalist’ken size nasıl faydalar sağlayacağını da asla bilemezsiniz.
Birisi sadece “Devletinin Çıkarlarını ve Bekasını” düşünürken bir diğeri sadece “Aman benim adamıma bir şey olmasın yoksa ekmeğimizden oluruz, onu üzecek şeyler yapmayayım” der.
Birisi sizin yakınınızdır ve siz olduğunuz için oradadır. Diğeri ise orayı, orada olmayı “yetenek” ve “donanım” açısından hak ettiği için oradadır.
İşte devletler açısından “Bilgi”ye sahip olmak bu kadar küçük nüanslarla ortaya çıkar.
Kadrolaşmak adına oluşturduğunuz personel şablonları, sizi o masada perişan da edebilir vezir de edebilir. Buna çok dikkat etmek gerekir.
Türkiye ile Yunanistan yakında masaya oturacak.
Pazarlıklar yapılacak. Kâğıtlar havada uçuşacak. Teklifler, gizli antlaşmalar, “Hallederiz”ler havada uçuşacak.
Siz o masada “Bilgi”ye ne kadar sahipseniz o kadar güçlü olacaksınız.
Bilginin kaynağının, bilginin değerlendirme aşamasının, bilginin analizinin bu kadar önemli olduğu bir pazarlıkta sizin güveneceğiz tek kale, hemen arkanızda oluşturduğunuz personel yapılanması olacaktır.
Ya kazanan olacaksınız ya da boynu bükük ayrılan.
İkisinden biri; gelgelim üçüncü seçeneğin olmadığı bir kavga bu!
Bilgiye sahip misiniz?
Ne kadar sahipsiniz?
Bilgiye ne kadar güveniyorsunuz?
Bilgi neydi?
Bilgi; Emekti… Bilgi; Tecrübeydi… Bilgi; Donanımdı… Bilgi; Sermayeydi. Sizde var mı?
İşte bunu kimse bilemez. Umalım ki; masada en salağın kim olduğunu sormayalım, umalım ki bize aynada gösterilen tabloya bakıp kendimizi köpek balığı sanmayalım ve yine umalım ki; elimizdeki bilgiler gerçekten bizi güçlü kılsın…
.
Serkan Yıldız, dikGAZETE.com