Bu sözleri itiraf saymayacağız da neyi sayacağız?
İbrani takvimine göre; "Sevgililer günü 4-5 Ağustos’ta kutlanıyor” (Bütün dünyanın kabul ettiği 14 Şubat değil).
Bizce bu patlamada, ölü sayısı en az 500, yaralı sayısı 10 bin civarında olacaktır.
Düşününüz insanlıktan nasibini almamış bir zat (Moshe Feiglin) çıkıp bu olayı, “sevgililer günü kutlaması”, yüzlerce insanın öldüğü patlamaları “havai fişek gösterisi” olarak niteliyor.
Bu kafa yapısına sahip sapık zihniyet, bütün insanlığı para gücünü kullanarak köleleştirmeye, Allah’a kafa tutarak onu “kıyamete zorlamaya”, insanlar arasında fesat, zulüm ve nefreti artırarak kargaşa (kaos) yaratmaya kendini adamıştır.
Bunlarla işbirliği yaparak, ittifak kurarak durduramazsınız.
Kur’an bize kesin hükümle bildiriyor; “Şeytan, sizin ve nefsinizin apaçık düşmanıdır.”
Düşman ile ittifak yapamazsınız.
Hem iç dünyanızda hem dış dünyanızda savaşırsınız.
Bitti.
Bazıları bir sürü hikâye anlatarak “Türk-Yahudi ittifakı”ndan söz ederek, “Karaim Türkleri”nin Musevi (1) olduğunu söyleyerek, 1492’nin büyük dönüşüm olduğunu anlatarak bizi aldatmasın.
İspanya’da zulümden -zorla vaftiz edilip- Hıristiyan yapılmaktan kaçanlar, yaklaşık bir asır sonra Sabetay Sevi’nin önderliğinde yeni bir “mehdi” keşfettiler, görünüşte “Müslüman” olarak gizli Yahudi kimliğini muhafaza ettiler.
Bu cemaat, Selanik - İzmir - Edirne gibi vilayetlerimizde büyük tesir gücü elde ederek 1908 darbesine yol açan Yahudi-Sabetayist-Mason ittifakını kurdular.
10 yıl içinde Türkiye’yi 15 yıl sürecek bir savaşa sürükleyerek, Devlet-i Âliyye’mizi paramparça ettiler.
Arabistan, Yemen, Libya, Mısır, Irak, Suriye, Filistin, komple Balkanların, Adalar Denizi’ndeki bütün adalarımız ve Kıbrıs’ın elimizden gitmesine sebep oldular.
Nüfusumuzu, kaynaklarımızı cephelerde kırdırdılar.
Biz Türk-Yahudi ittifakına ve bunun müspet neticeler doğuracağına inanmıyoruz.
Bunun en yakın örneği, 1990’lı yıllarda yapılan “Türk-İsrail Dostluk ve İşbirliği Antlaşması” ve bunun sonunda ortaya çıkan 28 Şubat süreci ile Müslüman Türkler’e karşı uygulanan başörtüsü ve Anadolu sermayesinin imha edilmesi eylem planıdır.
İsrail ile işbirliği ve ittifak yapmanın ne gibi sonuçlar doğurduğunu, 2009’da meydana gelen Mavi Marmara olayında yakından şahit olduk.
Bu geminin hareketine karşı çıkan Fetullah Gülen “Otoriteden izin aldınız mı” demişti.
Acaba onu ve cemaatini 2016 tarihinde gerçekleşen 15 Temmuz Darbesini yapmaya kim kışkırtı, kim karar verdi?
Sultan Fatih’i zehirleyen “Hekimbaşı”nın kim olduğunu biliyoruz.
Kanuni’nin Dona Gracia Mendes ve yeğeni Don Jozef Nasi’yi, nasıl koruduğunu Fransa’yı tehdit ederek 4 gemi dolu malını nasıl kurtardığını biliyoruz.
1492’den sonra Türk devlet sistemine güçlü şekilde sızan “Yahudiler, milli stratejik aklımızı karıştırdılar.”
Stratejik düşünceye değil para/altın esaslı düşünmeye yönlendirdiler.
Devletin, Ruslara karşı, kuzeyde ve doğuda set kurması gerektiğini düşünen, bunun için çabalayan Sokullu’yu devre dışı bırakmak için amansız bir mücadele verdiler.
Devleti, kendilerine yurt olarak verilmek üzere Kıbrıs’ı feth etmeye yönlendirdiler.
Fetihten sonra uygulanan iskân planında Sokullu Mehmed Paşa, bir ferman yayınlayıp "geçim şartları dar ve sıkıntılı yüzlerce Anadolu köyünü olduğu gibi Kıbrıs'a yerleştirdi".
Böylece Sokullu'nun planı Jozef Nasi'nin amacının önüne geçen bir engel oldu (2).
Bu durum, Yahudi cemaatini Sadrazama karşı kinlendirdi, Sokullu'yla giriştikleri amansız mücadele hangi sonuçları doğurdu?
Nasıl şehit ettirdiler, bunu tarihlerden biliyoruz.
Çanakkale ve Filistin’de bize karşı bir tugay gücünde birlikle İngilizler’le beraber savaştılar.
Filistin’de İngiliz komutanlığının kullandığı “LİLİ” fahişelik ve istihbarat örgütü, fiilen Yahudilerden müteşekkildi.
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum:
Türk Devletinin bekasının muhafazası Türk-Yahudi dostluğuna (ittifakına) değil, İsrail’in Türkiye karşı hasım, azılı düşman olduğu bilgisine-temeline dayanmalıdır.
Kim İsrail ile Yahudilerle ittifak yapmışsa mutlaka ihanete ve hüsrana uğramıştır.
28 Şubat’ı, “Türk-İsrail İttifak Antlaşması”nı ve 15 Temmuz darbe kalkışmasını yapanların nasıl hüsrana uğradıkları gözler önündedir.
Döviz-borsa-faiz üçgeninde, Yahudi bankerlerle ittifak yapanlar, bir gün mutlaka hüsrana uğramıştır/uğrayacaktır.
Koskoca ABD’ni kuklaya çevirmek için çevirdikleri entrikaları görmek gerekir.
Her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor.
Kırım Haber Ajansı’ndan yazar Aybala Polat Hanımefendi ile yaptığım röportajı (yayınlamadığı kısımları da kapsayan) yayınlayarak Beyrut sabotajına açıklık getireceğiz.
.
Suat Gün, dikGAZETE.com
(1) Mensubiyet şuurunun temeli sadakat ve adanmaktır. Onlar Türkiye’ye ve Türklere sadakat duyuyor mu?
(2) O zamanki Yahudiler Kıbrıs’ı Kudüs’e atlama noktası, Akdeniz ticaretinin kilidi olarak görüyorlardı. Buraya yerleşirlerse İsrail devletini kurmak için atlama tahtası olarak kullanacaklardır. 1878’de Londra’ya hükmeden Yahudi sermayesi ilk iş olarak Kıbrıs’ı Osmanlı’nın elinden aldırdı.