?>

‘Benden sonra tufan!’ değil, benden sonra devam!

Hüseyin Burak Uçar

3 yıl önce

Budizm’in bir kolu olan, sadeliği ve farkındalığı öğütleyen Zen öğretisinde görevli Zen Rahipleri ile ilgili güzel bir “sınav”  hikayesi var:

Beş-altı yaşındaki çocuklar, bir sınavı geçebilirlerse rahip olmak için eğitilmektedirler. Bu itibarlı görevin sınavı için babalar çocuklarını sabahın erken saatinde getirirler.

Başrahip, manastırdan çıkarak “Çocuklarınız bize emanet, endişe etmeyin, siz gidebilirsiniz” der.

Rahipler, çocuklara su verir. Aradan bir saat geçer fakat sınav başlamaz.

Bu bekleyişten sıkılanlar, çişi gelenler ve ağlayanlar olur. Bunları babalarına haber vererek geri gönderirler.

Aradan bir kaç saat geçer, çocukların çoğu perişan olur. Bir bardak su ve bir dilim ekmekle bu kadar süre beklemeye dayanamazlar.

Korkanlar ve ağlayanların yanında takati kalmayanlar olur ve bunlar da babaları ile gönderilirler.

Saatler sonra başrahip ortaya çıkar ve kalan az sayıdaki çocuğun sınavı kazandığını, bunun bir sabır ve dayanıklılık sınavı olduğunu açıklar.

Ben de bu hikayeyi ilk kez Akın Öngör’ün adıma imzalı olması ile kütüphanemde yeri ayrı olan fakat asıl önemini, bir döneme ışık tutmasından ve etkileyici liderlik örnekleri ile dolu içeriğinden alan “BENDEN SONRA DEVAM” isimli kitabında okudum. Ayrıca, bu kitabın çıkışından sonra 2014 yılında verdiği bir seminere katılma fırsatım da olmuştu.

O sıralarda çalıştığım kurum, “Yönetici” ünvanlı personele liderlikle ilgili bir sunum yapması için davet etmişti. Kendisi, bu hikayeyi çok sevdiğini ve çalıştığı ekip arkadaşlarına her fırsata anlattığını belirtiyor.

Akın Öngör, 1991-2000 yılları arasında Garanti Bankası’nın Genel Müdürü olarak büyük başarılara imza atmış bir Lider. Öyle bir lider ki birlikte çalıştığı kişilerin daha yüksek başarı seviyelerine ulaşmasını sağlayarak müşterilerine ve ülkesine hizmet etmeye odaklanan bir ekip kurmayı başarmış.

Hedefleri, sadece yerel standartlara değil dünya standartlarına oynamak, dünyanın en iyileri arasına girmek olmuş.

Ve bu ekip çalışması, gelişmiş ülkelerdeki eğitimlerde bile örnek vaka olarak işlenmiş. Gerçekten de hiç kimse ihtimal vermezken ‘CEO’su olduğu banka, onun döneminde orta ölçekli bankalar arasında dünyanın en iyi bankası seçilmişti.

Bize yaptığı sunuma, “Arkadaşlar, hepimiz faniyiz. Bu dünyayı işten ibaret görmemiz asla doğru olmaz. Vakti gelince bırakmayı bileceksiniz!..” cümleleri ile başlamıştı.

Böyle bir giriş ilginç ve beklenmedikti.

Fakat izahını çok güzel yaptı. Çünkü kendisi, 10 yıl çok başarılı bir genel müdürlük yapmış ve 55 yaşında zirvede iken kendi isteği ile bu görevini bırakmıştı.

Dünyayı gezmek, üzüm bağı sahibi olmak, Bodrum’da bir yaşam kurmak ve deneyimlerini kitap yazarak ve bu şekilde seminerler vererek paylaşmak gibi çok istediği şeyleri gerçekleştirmek için yapmıştı bunu.

10 yıllık genel müdürlüğünde, sıra dışı başarılara imza atmış olmasına yönelik olarak hem seminerinde hem kitabında değindiği birçok strateji ve uygulama var.

400 sayfalık bir kitabın özeti bile onlarca sayfa süreceği için benim, üzerinde durmak istediğim konu; onun, “liderliğin olmazsa olmazı” olarak ifade ettiği “Baskı Altında Sakin Kalmak İlkesi”.

Yazımızın başındaki sabır ve dayanıklılık hikayesini çok sevmesi ve her fırsatta arkadaşlarına anlatması da bu ilkeye verdiği önemden kaynaklanıyor.

Bu ilkeye o kadar önem veriyor ve uyguluyor ki 1994 krizinde Türk Lirasının uğradığı büyük değer kaybı, pek çok şubenin zarar etmesi ile sonuçlanmasına neden olduğu için herkesin birbirini suçladığı bir ortamda Akın bey, buna engel olur.

Zarar eden şube müdürlerinin suçlanması yerine, onlara destek verilmesine yönelik bir stratejinin uygulanmasını sağlar.

Bu strateji sonrasında üst yönetimin paniğe kapılmadığını gören çalışanlar, kendilerine duyulan bu güveni ve desteği, yükselen bir performansa dönüştürürler ve krizin aşılmasında önemli bir rol oynarlar.

Akın Öngör, başarısını sabır ve dayanıklılık gösterebilen iyi elemanlara, iyi sistemlere ve baskı altında bile kaybedilmeyen uyumlu çalışmaya bağlıyor.

İletişimin sağlıklı kurulabilmesi için bu konudaki eğitimlere öncelik veriyor. Bunun gerekliliğini ve taşıdığı hayati önemi ise şu sözlerle açıklıyor:

“Biz’in ne anlama geldiğini anlamaları için bu gerekliydi.” “Biz hepimiz bir takımız, hem başarıyı, şöhreti hem de acıyı kederi paylaşırız. Ben, O, ve Onlar bizim dilimizde yoktur.

Bir liderin görevi, insanların uyumlu çalışmalarını sağlamaktır. Kimseyi kırmadan sadece fikir alışverişinde bulunabilmeyi ve herkesin birbirine söylemek istediği her şeyi söyleyebilmesini sağlamak önceliğimiz oldu.”

Kitabının isminin neden “BENDEN SONRA DEVAM” olduğunu ise, kurduğu sistemle kendisinden sonra da başarının devam etmesini amaçladığını, çünkü başarının sürdürülebilir olması durumunda gerçek bir başarı sayılabileceğini ifade ederek açıklıyor.

Bunun için 10 yıl bekliyor ve başarının devam ettiğini gördüğü için bu kitabı yazma hakkını kendinde görüyor.

Kısaca, 55 yaşında görevini bırakıyor, 65 yaşında bu kitabı yazıyor. Bize yaptığı sunum sırasında 69 yaşında olduğunu söylediğinde herkesin haklı olarak çok şaşırdığını hatırlıyorum.

Enerjisi, görüntüsü ve anlattıkları ile “Arkadaşlar, hepimiz faniyiz. Bu dünyayı, işten ibaret görmemiz asla doğru olmaz. Vakti gelince bırakmasını bileceksiniz!” cümlesi daha da anlam kazanmıştı.

Bilgi ve teknoloji çağında olmamıza rağmen yeri henüz doldurulamayan Mimar Sinan’la ilgili bir kıssada da; eserlerinden birinde 500 yıl sonra oluşacak bir hasarı hesapladığı ve hasarın onarımı için bir not yazarak gereken taşın hangi yöremizde bulunacağını bildirdiği anlatılır. Üstelik bu notu da hasarın oluşacağı yere monte etmiştir.

Sinan’ın 500 yıl sonrayı düşünebilmesine ve sorumluluk hissetmesine hayran olmamak elde değil.

Kamu olsun, özel olsun birçok kurumda kendisinden sonraki kişileri, durumları ya da olayları düşünmeyen ve bunları düşünmeden hareket ederekBenden Sonra Tufan” diyenlerimizin çoğunlukta olduğu kanaatindeyim.

Oysa, “Benden Sonra Devam” diyen ve doğru sistemler kurarak başarının sürdürülebilir olmasına özen gösteren bir anlayışa çok ihtiyacımız var.

Ayrıca;

- “Biz”in ne anlama geldiğini anlayabilmek”

- “Ben”, “o”, “onlar” bizim dilimizde yoktur diyebilmek

- “Sabırlı ve dayanıklı olmak”

“7’den 77”ye hepimizin sahip olması gereken çok değerli erdemler olsa gerek..

.

Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI