Her daim, her şeyin en iyisini hayal edip, gerçekleştirmeyi ister insanoğlu.
Bunun için, yola çıkıldığında karşılaşacağı engelleri aşması yetmez, çaldığı kapının ötesinde rastlayacağı sürprizlere de hazırlıklı olması gerekiyor.
Engelli bireyler, hayalini kurdukları ve girmek istedikleri üniversitelerin Beden Eğitimi ve Spor Bölümlerinde sürprizlerle karşılaşınca, ister istemez bu konuyu yazma sorumluluğu doğdu
Üniversiteli olmak için her türlü şartı taşıyan engelli bir birey sınava tabii tutuluyor ve o adaydan, “Serbest atış çizgisinden, potaya 5’te 5 basket atma” şartı koyuyorsunuz.
Benzetme yerinde ise, yeri geliyor “NBA” oyuncularının bile bu atışı, üst üste sayıya çevirmesi güç-imkânsız olmasına rağmen, böyle bir sınav siteminin kibarca bir tek açıklaması olabilir;
“YÖK’e hayır diyemediğimiz için, sizi buraya çağırdık. Kusurumuza bakmazsınız her halde; sizi Beden Eğitimi ve Spor Bölümüne almamız mümkün değil. O nedenle böyle bir sınav sitemi uygulamak durumundayız!..”
Tabii bu uygulama-sınav sistemi, farklı Üniversitelerde, çok farklı şekilde uygulanıyor…
Ortak amaç (iyileri tenzih ederiz), özel (engelli) bireylerin, Beden Eğitimi Bölümlerine girmelerinin önüne bırakın engeli, taş koymak, dahası set örmek manasına gelir!
Halbuki, bizim bildiğimiz bilim yuvasının görevi, sorun değil, çözüm üretmektir.
Sizin “engelli” diye tanımladığınız o ayrıcalıklı (özel) bireyler, Ampute Futbolda Avrupa Şampiyonu, İşitme Engellilerin birçok branşda Olimpiyat, yine Tekerlekli Sandalyenin birçok branşda ve Görme Engellilerde Avrupa ve Dünya Şampiyonu oldular.
Bizler de buna bizzat şahit olanlardayız.
Tabii şahit olmayanlar nereden bilebilirler ki!
Halbuki çok değil, bir araştırsalar veya bir bilene danışsalar, elbette yol yordam öğrenilir.
Yükseköğretim Kurulu (YÖK), “100 TYT Puanı” alan engelli bireylere özel yetenek sınavına (Beden Eğitimi ve Spor, Resim ve Müzik) girme hakkı tanıyor.
Bu uygulama pozitif ayrımcılık ki, engelli bireyler bunu fazlasıyla hak ediyorlar.
Asıl sorun, sınav şekli-statüsünün Üniversite yönetimlerinin inisiyatifine bırakılması.
Birkaç üniversitenin Beden Eğitimi ve Spor Bölümlerine baktığımızda uygulamaların birbirlerinden oldukça uzak, bir o kadar da çelişkili olduğunu görmekteyiz.
Bazı Üniversitelerde “5 yıl”, bazılarında ise “2-3 yıllık sporcu lisansı” isteniyor.
Bazı Üniversiteler son bir yılda Spor Organizasyonuna katılma şartı getiriyor vs…
Biraz araştırma yapıldığında, yazımızın başında “Serbest atış çizgisinden adayın 5’te 5 basket atması istenmesi-talebi” gibi çok sayıda olumsuz örneğe rastlamak da mümkün.
Bu da demek oluyor ki sınavlar, her üniversitenin kendi inisiyatifine bırakılmış.
Birçok üniversitenin, YÖK’ün bu iyi niyetini (bilerek veya bilmeyerek) suiistimal ettiği her halinden belli oluyor.
Öyle ise yapılması gereken, Beden Eğitimi Bölümlerine girecek öğrencilerin, her üniversitenin mevcut tesis ve eğitmen durumuna göre önceden belirlenip değerlendirilerek, standarda bağlanması.
Örneğin görme ve bedensel engeli bulunan bir adayın, eğitimde erişilebilirlik ve sosyokültürel faaliyetleri olmayan bir üniversiteye girmesi durumunda yaşayacakları mağduriyetin üstesinden kim gelecek?
Bunu önlemek için, sınav sistemini zorlaştırmak ne akıl ne de vicdanla bağdaşmaz.
Ülkemizde engellilik oranının nüfusun yüzde 12-13’üne karşılık gelmesi, konunun hassasiyetini de gözler önüne sermekte.
Sorunu ortaya koyarken, elbette çözüm için örneklemeler de önem taşır.
Malatya İnönü Üniversitesi “Engelsiz İnönü Koordinatörlüğü”nün çalışmalarını, bu açıdan örnek olarak gösterebiliriz.
Üniversitenin “Engellilerde Egzersiz ve Spor Eğitimi” bölümünün ise 2011 yılından bugüne faaliyetlerini sürdürmesi, bu örneğimizi daha da somutlaştırıyor…
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com