?>

Battal Gâzî ve Konyalı hanımı

Ramazan Topraklı

2 yıl önce

Har. 1: Ammûriye (Uluborlu), Kemer Boğazı, Şarkîkaraağaç, Beyşehir, Ankara, Gaferyat, Karaman, Gülek Boğazı ve Tarsus’tan geçen Kıral Yolu ile bölgede kaydedilmiş olan diğer tarihi yolları gösterir haritadır.

BATTÂL GÂZÎ VE KONYALI HANIMI

Özet

Bu makalenin amacı Battâl Gâzî’nin 30 yıl gazâ yaptığı yerler, çocuklarının annesi olan Konyalı rahibe ve Ankara hakkında birkaç kelâm etmektir. Battal Gâzî yaklaşık 30 yıl Eğirdir, Uluborlu, Yalvaç ve Afyonkarahisar arasında gazâ etmiş, Seydişehir-Muradiye’den bir rahibe ile evlenmiş; 740 yılında Afyon-Çay-Çayıryazı (Geneli) köyünde şehit düşmüştür.

İslâm tarihinde zikredilen Ankara, başkent Ankara değil, Suğla Gölü kıyısındaki bir Ankara’dır. Bunun en büyük delili Halife Mutasım’ın 838 Ammûriye seferi ile İbn Hordazbih’te Âbrû Mesmâne, Kudüs itinenerinde Hyeron kaydedilen Mukaddes Nehrin Kemer Boğazı’ndaki ırmak olmasıdır.

Ünlü Arap şairi İmru’ul-Kays, bu Ankara’ya yaklaştığı bir sırada Kemer Boğazı’ndaki Asib (Nehri) kıyısında ölmüştür.

Açar Kelimeler: Battâl Gâzî, Ankara, Kadın Manastırı, Seydişehir, İmru’ul-Kays, Asib, Hüseyin, Geneli.

Giriş

500 yıl kadar önce Göller Bölgesi’nde bir coğrafî değişim vukû bulmuş, Hoyran ve Eğirdir Gölleri ile Beyşehir ve Kıreli Gölleri birleşmiş, bugünkü Eğirdir ve Beyşehir Gölleri meydana gelmiş; Eski Hoyran ve Eğirdir Gölleri arasındaki ırmak, ırmak üzerindeki köprü, köprüden geçen Anayol, göl suları altında kalmıştı. Bu arada tarihin birçok izi ve birçok kent yok olup gitmiş ve bu durum bilinemediği için de tarihî olaylar hatalı yorumlanmıştı. Eğirdir Gölü’ndeki bu değişimi, Osmanlı arşivindeki Yenice Köyü Köprüsü kaydı sayesinde fark etmiştim.

İbn Hordazbih (820?-912) ve el-İdrîsî (1100-1166), Bizans kaynaklarından aldıkları Anayol ve Bizans Askerî yolunu çok ayrıntılı verirler (bk. Topraklı, 2013: 145-155). İslâm orduları bu yollar üzerinde seferler yaptılar ve Ereğli, Karaman (Tyana, Tuvena), Beyşehir (Miskinîn), Şarkîkaraağaç (Silindi, Selenkendi), Yalvaç (Antakya), Uluborlu (Ammûriye), Çobankaya (Kalamos) ve Şuhut’u (Synnada) fethettiler ve hatta İstanbul’u kuşattılar.

Battâl Gâzî

Isparta tarihleri ve halk hikâyelerinde Battâl Gâzî çokça zikredilir. Onun, Eğirdir ve Uluborlu kalelerini aldığı, Yalvaç kalesine suyolundan girdiği, Yalvaç-Sağır köyünde çok kanlı bir savaş yaptığı ve arkadaşlarının Örkenez köyünde yattıkları gibi birçok rivayeti bizzat okudum ve dinledim.

Ammûriye’nin Uluborlu olduğu keşfedilince bu rivâyetlerin gerçek olduğunu anladım. Fatih Erkoçoğlu’nun 2013 yılında yazdığı “Hamideli Tarihî Coğrafyası ve Battâl Gâzî’nin Hayatına Dair Bazı Notlar” adlı makale bana yeni ufuklar açtı ve Battâl Gâzî hakkında çok yeni bilgilere kavuştum.

Tabii ki ilk ve en mühim keşfim, Eğirdir Gölü’nün geçmişte Hoyran ve Eğirdir olmak üzere iki parça olduğunu fark etmiş olmamdı. Erkoçoğlu’nun makalesinde şu hususlar öne çıkmaktadır:

Asıl adı Abdullah Ebû Yahyâ olup, el-Battâl olarak bilinmektedir. İbnü’l-Esîr Ebû’l-Hüseyin der. Şâm emirleri arasında öne çıkmıştı. Antakya’da ikâmet ediyordu. Emevî Halifesi Abdülmelik, oğlu Mesleme’ye (Ammûriye seferine giderken, yıl 708) Battâl’ı öncü birliklerin komutanı yapmasını tavsiye etmiştir.

Selçuklular döneminde Rûm ülkesini fetheden Türklerin neslinden olan Türkmenler büyük bir halktır. Onların sahilinde Makarrı John denilen John sahili, seyyahlar nezdinde meşhurdur. Buradan İskenderiye ve diğer bölgelere kereste gönderilir.

Üzerinde (açılır-kapanır) bir köprü bulunan büyük ve derin el-Battâl nehri buraya dökülür. Burası Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında sınırdır. Nispet edilen el-Battâl, Emevîler zamanında Rûmlara karşı birçok savaşta bulunan bir kimse idi.

İsmi (gece sohbet meclisleri) kitaplarında zikredilmektedir ve kabri de oradadır. Türkler arasında büyük bir gâzî-velî hüviyetiyle yüceltilerek destan kahramanı olan Abdullah el-Battâl’ın tarihî şahsiyeti ile menkıbevî şahsiyeti kaynaklarda ve hafızalarda karıştırılmış, Endülüs’ten Orta Asya’ya (Türkistan) kadar Müslüman milletlerin ortak kahramanı hâline gelmiştir.

“Battâl, tek başına Anadolu’nun içlerine kadar ilerlemiş, bir bahçede yediği bakladan ishale tutulmuş, zayıf düşüp, ata binemeyeceği endişesiyle atına atlamış, atının boynuna sıkıca sarılarak yoluna devam etmişti. Gözünü açtığında içinde kadınların bulunduğu bir manastıra gelmiştir. İçlerinden birisi onu atından indirerek yıkar ve bir ilaç içirir. Üç gün kilisede kalan Battal iyileşir. Bu esnada Battâl’ın haberi kendisine ulaşan bir patrik (komutan) manastıra gelir. Kadın, Battâl’ı bir yere gizler ve ona göstermez. Patrik ayrıldıktan sonra, Battâl onu takip eder ve öldürür. Tekrar kiliseye dönen Battâl, kadınları alıp, kendi askerlerinin bulunduğu yere götürür ve kendisini iyileştiren kadınla evlenir. Bu kadın, Battâl’ın çocuklarının annesidir” (Erkoçoğlu, 2013: 34-41).

Makalede; el-Battâl’ın Kuleyb (Kalîb) adlı sağlam bir kaleyi fethettiği; Hişâm döneminde (724-743) Bizans sınır bölgesinde yoğun askerî faaliyetlerde bulunduğu; Massisa’ya tayin edildiğinde Ammûriye kapısına geldiği, kaleye girdiği, patrikle (kale kumandanı) görüştüğü ve askerlerini kurtardığı yazılır. Yine 740 yılında Malik ve Battâl, 20 bin atlı ile Afyon yakınına gelmiş, Bizans ile yapılan savaşta Müslümanlar ağır yenilgi almış, Battâl ağır yaralanmış; kalan 6800 asker, Battâl’ın emri üzerine Sennâde (Synnada) kalesine çekilmiş, Malik b. Şebib ise Şuhut-Anayurt (Alayunt) köyünde şehit düşmüştür. Bu savaş bir dönüm noktası olmuş ve ertesi yıl Bizans orduları Malatya’ya kadar ilerlemiştir. Ramazan Topraklı, 1173 yılında Eskişehir’den Ammûriye’ye (Uluborlu) seyahat eden el-Herevî’nin rivâyetine göre, el-Battâl’ın mezarının Şuhut-Türbe Dağı civarında bulunabileceğini söyler. Seyitgazi’deki türbe, Herevî’nin seyahatinden 35 yıl sonra 1208’de Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev’in karısının rüyası üzerine yapılmış, Sultanın iradesi öne çıkmış ve el-Battâl’ın mezarının savaş alanında olabileceği unutulup gitmiştir.

Battâl Gâzî hakkındaki diğer bilgiler ise şöyledir:

89/708 yılında Halife Abdülmelik’in oğlu Mesleme, Amorium (Uluborlu) önünde bir Bizans ordusunu mağlup etti. (Uluborlu), 98/716 senesinde yine Mesleme’nin Konstantiniyye’ye karşı seferi esnasında zabitlerinden birisi tarafından kuşatılmıştır (EI İslâm Ansiklopedisi, Amûriye Mad. M. Canard).

94/713 Mesleme Amasya’yı, Abbâs (Abbâs b. Velîd b. Abdülmelik) ise Yalvaç’ı zaptetti (İbnü’l-Esîr, 1986: 4, 523). Râvilerin dediklerine göre Rûm ülkesindeki Antakya el-Muhterika’yı (Yanmış Antakya), Abbas bin el-Velîd b. Abdülmelik yakmıştır (el-Belâzurî, 2002: 243).

95/714 Abbâs b. Velîd, Herakleia (Ereğli) ve diğer bazı yerleri fethetti (İbnü’l-Esîr, 1986: 4, 533). Bu Ereğli, Eğirdir olmalıdır. Çünkü fetihler, Ereğli, Karaman (Tyana, Tuvena), Beyşehir ve Yalvaç gibi bir sıra takip etmeli.

716 senesinde harp sahnesi Amorion, Akroenos ve hatta Pergamos cıvarı idi. 717’de Araplar Abydos'dan Avrupa'ya geçerek İstanbul’u bile muhasara ettiler. Bu tarihte bütün Toros geçitlerinin Arapların elinde olduğu muhakkak gibidir. Kharsia kalesi, Araplar tarafından 730’da zaptedildi. Lâkin bu tarihten itibaren kuvvetleri yavaş yavaş sönmeğe başladı. 740’da Akroenos'ta (Afyonkarahisar) mağlup oldular (Remsi, 1960: 307).

1176 “Konya Sultanı Kılıcarslan, Konya’ya uzak olmayan bir yerde, bugün yıkık, terk edilmiş olan Meldinis kalesinin önünde Bizans İmparatoru Manuel’i hezimete uğrattı” (Ceylan, 2016: 73 < Sempad). “Üçüncü satır, sekizinci sözcük Մելտինիս Meltinis yazıyor. İkoni (Konya) önündeki / öncesindeki harabe kale ki adı Meltinis’tir. Modern Batı Ermenicesi telâffuzunda Meldinis fakat aslı Meltinis’tir. Eski Ermenice ve hâlen Doğu Ermenicesinde böyle okunur. Aslına bakarsanız Malatyalı demek” (Sevan Nişanyan, 15.01.2020). 

Yorumlar

1. Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında sınır teşkil eden büyük ve derin el-Battâl nehri, Hoyran’dan Eğirdir’e (kuzeyden güneye) doğru akan Menderes, Sangarios ve sair birçok adı kaydedilen iki göl arasındaki nehir, Makarrı John, İmparator John veya Jan Komnenos’un Eğirdir Yeşilada’yı (Nis) zaptetmek için ordugâh kurduğu Can Ada’dır. Jan adını Türkler Can yapmışlar.

Pol Vittek, Eğirdir Gölü’ndeki değişimi bilmediği için, el-Battâl nehri için Dalaman çayı, Makarr için Mekri (Fethiye) diyerek, İbn Saîd el-Mağribî’yi yanlış yorumlamıştır. Isparta Tarihi, Can Ada’nın (Gülistan) mamur, köşklü, bahçeli ferahfeza bir yer olduğunu söyler (Böcüzâde, 2012: 94). 1205’te Gıyâseddin Keyhüsrev ile iki oğlu İzzeddin ve Alâeddin, Türk sınırındaki bu Ada’da kaldı (Yinanç, 2013: 369).

2. Battâl Gâzî’nin fethettiği Kal’a-yı Kuleyb (Kalîb), Şuhut-Çobankaya köyü- Gavur kale, Sennâde (Synnada), Şuhut-Mahmutköy, Malik b. Şebib’in Türbesi ise Şuhut-Anayurt (Alayunt) köyündedir. Kalib adı, İbn Hordazbih’te ormandaki Galami (Topraklı, 2013: 146), yâni Kalamos geçer. Bu isim Şuhut-Kali çayında hâlâ yaşıyor.

3. el-Battâl’ın mezarı buradadır. Yâni o zamanlar (1300’lerde) Hamidoğulları toprağındadır. Bozdurmuşbeli yoluyla Kemer Boğazı’na 40 bm mesafede, Çay ilçesi Çayıryazı (Geneli) köyü, eski yerleşim yerindeki hüyüğün tepesindeki Hüseyin Dede Türbesi (bk. 2014b: “Battâl Gâzî’nin Türbesi Nerede?”, İlâhiyat Arş. Dergisi, yıl 2014, Sayı 1, s.83-92). Eskişehir-Bardakçı, Adana ovası ve Maraş civarı olmak üzere üç adet Massisa vardır.

4. Battâl, “yenilmez yiğit, pehlivan, şampiyon” anlamında Abdullah’ın lâkabı, Ebû’l-Hüseyin ise künyesidir. Araplarda bir adamın oğlunun adıyla anılması, yâni künye çok mühimdir; Ebû Bekir’in künyesi, zamanla “Bekir’e” dönüştüğü gibi Ebû’l-Hüseyin künyesi de zamanla Hüseyin olmuştur. Hüseyin, el-Battâl’ın babasının adı olmayıp, el-Battâl’ın künyesidir. Aşağıda görüldüğü gibi, el-Battâl’ın babası Müslim, dedesi ise Abdullah olmalıdır.

Mercu Hüseyin (Hüseyin ovası), Hüseyin b. Müslim el-Antakî’ye nispet edilmiştir; bunun sebebi ise, onun burada, düşmana karşı büyük kahramanlıklar gösterdiği bir olayda bulunmasındandır” (el-Belâzurî, 2002: 244). Battâl Gâzî, 708 ve 716’da el-Battâl nehrinin solundaki Hüseyin ovasında büyük kahramanlıklar göstermiş; nehre el-Battâl lâkabı, ovaya (Ebû’l)-Hüseyin künyesi verilmiştir. Ova, Bizans kaynağında Tzouka Nisterin geçer. Çaka Beyin lâkabı Tzouka ile ilgili olmalıdır (Remsi, 1960: 117). Hülâsa Çaka, bu kahramanın adı değil, lâkabıdır. Tarihi yazan kişi, olay kahramanlarını kendi anlayış ve kültürüne göre isimlendirmektedir.

Battâl Gâzî, Kemer Boğazı çevresinde (Uc bölgesi) 30 yıldan çok gazâ etti. Üstteki kaynaklara göre O’nun Yalvaç ve Eğirdir fetihlerinde Abbâs b. Velîd emrinde bulunduğu anlaşılıyor.

Abbâs b. Velîd, Yalvaç’ı yakmamıştır. Bu konuda el-Belâzurî yanılıyor. Yalvaç’ın adı evvelden de “Kekaumene”, yâni “yanık” idi. Bir yer yanar yanmaz, yanık lâkabı alamaz; burada kronolojik bir hata var. Bölge, depremlerle çok sık sarsıldığı için Kekaumene (yanık) adını almıştır. Belâzurî’nin Yanık Antakya’yı yaktı kaydı, Yalvaç’ın evvelden de yanık olduğuna işarettir.

Sinbad’ın kaydından Kemer Boğazı için, bir ara el-Battâl (Battâl Gâzî) bölgesi denildiği anlaşılmaktadır. Sinbad’ın Malatyalı (Meltinis) dediği kişi, Battâl Gâzî’dir. Aradan 500 yıl geçtiği için Sinbad, el-Battâl ile Malatyalı Battâl’ı karıştırmakta ve kronolojik bir hata yapmaktadır.

“42 (663) Râvilerin dediklerine göre Muaviye b. Ebî Süfyan, 42 (663) yılında Farslardan, Ba’lebek, Hıms ile Kûfe ve Basra halkından bazı zümreleri Antakya’ya nakletti. Bu nakiller arasında Abdullah b. Habîb bin en-Nu’man b. Müslim el-Antakî’nin dedesi Müslim b. Abdillah da vardı” (el-Belâzurî, 2002: 211).

Bu rivayete göre Battâl Gâzî Arap değil, Fars veya hatta Fars ülkesindeki Türklerden olabilir. Erkoçoğlu’nun “Antakya’da ikâmet ederdi” ifadesine göre de Battâl Gâzî Antakyalı değildir.

Bu iki rivayete göre el-Battâl’ın babası Müslim, dedesi Abdillah ve kardeşi Nu’man olmalıdır. O’nun Türklerin gönlünde taht kurması, belki de Türk olmasındandır.

5- Battal Gâzî, 716 yılında Mesleme b. Abdülmelik ile İstanbul kuşatmasına katılmıştır. Remsi, Mesleme’nin Bergama ve Çanakkale Boğazı yoluyla İstanbul’a gittiğini sanır.

Mesleme, Roma Askerî yoluyla Afyon, Eskişehir, İnegöl, Yalova veya Afyon, Kütahya, Çanakkale-Abydos yoluyla İstanbul’a gitmiş olabilir. Çünkü Afyon’a gelen bir ordu, İzmir-Bergama’ya uğramaz.

Bergama, Hoyran ovası ayağındaki Bergama, Abydos, Kemer Boğazı’nın doğu yakası, Avrupa ise Kemer Boğazı’nın batı yakası olmalıdır. Çünkü iki Abydos, iki de Boğaz vardır.

Ankara (Ankyra, Anchira, Engur) ve Ankara Kadın Manastırı 

Hıristiyanların Hac Yolu, Başkent Ankara değil, Bizans Askerî yolunu takiple İzmit, İznik, Eskişehir, Afyon, Bozdurmuşbeli’ni aşıp, Senirkent-Garip köyünde Anayol’a çıkar; Kemer Boğazı, Köke, Şarkîkaraağaç, Beyşehir, Ankara, Karaman, Pozantı, Tarsus yoluyla devam eder. İslâm orduları bu yolu takiple Kemer Boğazı ve İstanbul’a kadar gittiler.

Bu seferler sırasında zikredilen isimler ve Ankara, bu yol üzerinde olmalıdır.

1. Halife Mu’tasım’ın 838 yılındaki Ammûriye seferi, Ankara’nın Suğla Gölü kıyısı ve oraya yakın bir yerde bulunduğunu gösterdi. Mu’tasım, Ankara-Ammûriye arasını 7 günde aldı (Topraklı, 2014: 38, Har.1).

2. Remsi, “Arap müverrihleri, Kapadokya’nın güneyinde olması icap eden bir Ankara’dan daha bahsederler, fakat bunlar karıştırıyorlar” der (Remsi/Ramsay, 1960: 395). “Ankara'da Petris isminde bir kadın manastırından bahsedilir. Maximian zamanında aziz Plato, Ankyra surları haricinde idam edilmişti. Aziz Theodori'nin lztırapları adlı eserde, şehrin yanında bir gölden bahsedilir” (Remsi, 1960: 267). Aziz Eustachios, Ousada’lı (Ouasada) idi. Antiocheia Piskoposu Eudoxios tarafından vaftiz edilmişti. Buradan Lystra'ya geçerek yeğeni Gainos'u bütün ailesi efradı ile beraber Hıristiyan etmeğe muvaffak oldu. Maximian zamanında tevkif edilerek Reis Agrippinus'a götürülmüş ve en nihayet Ankyra'ya (Karaviran) sevkedilerek orada idam edilmiştir (Remsi, 1960: 368).

Bu kayıt, başka bir delil olmasa bile Kapadokya’nın güneyinde bir Ankara bulunduğunu gösterir. Remsi, söz konusu bu Ankara’yı Balıkesir civarına taşır. Ankara’daki Petris isimli kadın manastırı, Erkoçoğlu’nun makalesiyle de doğrulanmış oluyor. Battâl’ın geldiği kadın manastırı, Suğla Gölü kıyısındaki Muradiye (Manastır) olmalıdır.

Karaviran civarında yakından uzağa sırayla Darı, Çatal ve Ulu gölcükleri ile Suğla, Sülüklü, Düzce, Boğalı, Gâvur gölleri gibi birçok göl olup, “yıkama ayini” bu göllerin birinde yapılmış olmalıdır. Onun için Hasan Akyol’un Başkent Ankara ile Mogan ve Eymir gölleri iddiası, boş bir iddiadan öteye gitmez (Akyol, 2014: 4).

3. Petris isimli Kadın Manastırı, Karaviran’ın 17-18 bm garbında eski adı Manastır olan Muradiye olabilir. Manastır, Ankara’ya çok yakın olursa rahibe kadın, Battâl Gâzî'yi saklayamaz.

Erkoçoğlu’nun makalesine göre Battâl, Konya-Muradiye’deki bu rahibe ile evlenir. Muradiye’nin 13 bm kuzey-doğusunda Çalmanda ve Dikilitaş adlı köyler olup, Anayol, bu köylerden geçiyor. Çalmanda’daki Battâl Pınarı Mevkisi ve Battâl Boğazı isimleri ilginçtir. (bk. Har.2; bm = bin metre).

4. Arap şairi İmru’ul-Kays’ın (497-545), İstanbul dönüşünde zikredilen Ankara da Kapadokya güneyindeki Ankara’dır. O, “Ankara’ya yaklaşınca hastalığının şiddeti artmış, öleceğini tahmin ederek, Asib yerinde durdukça ben de burada kalacağım demiştir. Asib dağı tartışılır; Ankara- Hüseyin Gazi dağı ve Arabistan’da meşhur bir dağ diyenler var” (Ergin, 2015: 31). 1 Nu. Bizans askerî durağı Malagina (İnegöl) yanı, 2 Nu. Eskişehir yanı, 3 Nu. Kaborkion (Kemer Boğazı) yanı, 4 Nu. Colonia (Konya-Ereğli) yanı, 5 Nu. Kayseri yanı (Remsi, 1960: 221).

İstanbul-Kemer Boğazı arası, kervan yürüyüşüyle 12, Kemer Boğazı-Ankara (Karaviran) arası ise dört gün olup, Kemer Boğazı’na gelen biri, Suğla Gölü kıyısındaki Ankara’ya (Karaviran) yaklaşmış demektir.

5. Hz. Peygamber’in büyük dedesi Haşim, Selman-ı Farisî (RA) ve Battâl Gâzî ile zikredilen Ankara, Suğla Gölü yanındaki Ankara olup, Başkent Ankara, Herodotos’un zikrettiği Kıral Yolu (Anayol) üzerinde değildir.

6. Konya’dan Ankara’ya gidilir. Bu şehre Engur de denir (a). Konya’dan burası beş merhaledir. Bu şehir, gezinti yerleri bol, çok güzel bir şehirdir. Yolu oldukça geniştir. Buradan Larende (Karaman) şehrine dört gündür.

Larende’den Santi şehrine beş gündür. Santi’den Minkari şehrine altı gündür. Buradan Handeke şehrine beş, buradan Hısn-ı Mansur’a (Adıyaman) üç gün ve buradan Antakiye’ye yedi gündür.

Konya’dan doğuya giden yolu takip eden kişi, Konya’dan Ankara’ya beş gündür (b). Burası güzel bir şehir, fitne zamanında insanlar burayı boşaltmışlardı. Ankara’dan Amasya bir gündür (c). Amasya’dan Gangara şehrine beş gündür (d). Buradan Kastamonu’ya bir gündür. Kastamonu’dan Konya şehrine beş, Konya’dan Ammûriye şehrine beş gündür” (e) (el-İdrîsî, 2002,  II, 813). İdrîsî’nin bazı rakamları, günlük 45 bm kervan değil, 30 bm ordu yürüyüşüne göredir. İdrîsî, iki Amasya, iki Konya ve iki Ankara bulunduğunun farkında değildir. Larende, ancak Karaviran’a (Ankara) uyar.

(a)- Konya, bugünkü Konya veya Rabaz-ı Konya (Yalvaç-Manarga), Ankara ise Suğla Gölü kıyısındadır.

(b)- Konya, Rabaz-ı Konya’dır. Konya-Ankara arası 126 bm olup, günde 25 bm yol yürümek gerekir.

(c)- Amasya, Ermenek (Ermeniye) bölgesi ve Bozkır civarındadır. (d)- Amasya, bugünkü Amasya’dır.

(e)- Konya, bugünkü Konya, Ammûriye ise Uluborlu. Yol 220 bm olup, günde 45 bm yol yürümek gerekir.

7. Beyşehir Gölü’nün Strabon’daki adı Trogitis, Galat halkının Trogini boyuyla ilgilidir (Topraklı, 2014: 11, Latince Sözlük, TTK Kütüphanesi, Trogini Md.).

Galatlar, Beyşehir Gölü çevresinde yaşamışlar, bir ara Kemer Boğazı ve hatta Uluborlu dâhil, Küçük Firikya’yı zaptetmişlerdir. Bizans idaresi belki bu yüzden Uluborlu dâhil bu bölgeyi, Galatia Salutaris olarak değiştirmişti (Strabon, 12. 6.1; Demirdal, 1968: 30; Remsi, 1960: 243).

8. Tablo Peutinger, Antonin ve Jerusalem itinererlerine göre Kemer Boğazı’ndaki mukaddes nehir (Hyeron) ile Galatia şehri Ancyra arasında yaklaşık 105 mil mesafe vardır.

Buna göre Ankyra, Karaviran’ın 10 mil yakınına yerleşir. Tablo ve itinerere göre Eudokias ile St. Agapetos (Myrika) arasında, üstüne Justinian’ın bir köprü yaptığı Hyeron (Abrû Mesmâne, Hierus, Siberis) adlı mukaddes nehir, Kemer Boğazı’na, Kadın Manastırı olan Ankara (Engur) ise Karaviran yakınına yerleşir (İbn Hordazbih, 1889: 101; Remsi, 1960: 264, 243, 266).

Amblada çevresi üzümü ile ünlüdür (Strabon 12.7.2). Karaviran’ın beş mahallesinden biri Yenice Bağlarıdır (Yenice Bagat).

Sonuç

Müslümanlarca 4-5 kez fethedildiği rivayet edilen ikinci bir Ankara vardır. Engur olarak da anılan bu şehir, Suğla Gölü’nün kuzey sahilindeki Karaviran veya onun yakını bir yerdir. Tarihî Kıral Yolu (Tarikü’l-Cadde, via regia, İpek Yolu, Anayol), Engur (Ankara) yakınından geçiyor (bk. Har.1, 3).

Anayol ve Bizans askerî yolunu araziye yerleştirmekle iş, 2013’te çözüldü (bk. Topraklı, 2013: 145-155). Hz. Peygamber’in büyük dedesi Haşim, İmru’ul-Kays, Selman-ı Farisî (RA) ve Battâl Gâzî ile birlikte zikredilen Ankara, Suğla Gölü yakınındadır.

Hüseyin Gâzî, Battâl Gâzî’nin kendisi olup, Ebû Bekir’in Bekir’e dönüştüğü gibi, Battal Gâzî’nin künyesi olan Ebû’l-Hüseyin de Hüseyin olmuştur. Battâl Gâzî’nin (Abdullah) babasının adı Müslim, dedesinin adı Abdullah’tır.

Kemer Boğazı, Beyşehir, Karaman ve Tarsus’tan geçen Anayol, Hoyran ve Eğirdir gölleri arasındaki el-Battâl Nehri, bu nehrin şarkındaki Hüseyin Ovası, Ammûriye’nin Uluborlu oluşu, el-Battâl ve Malik b. Şebib’in Afyonkarahisar ilindeki mezarları, el-Battâl’ın gazâ yaptığı coğrafyayı gösterir.

Buna göre Battâl Gâzî ve Kadın Manastırı ile birlik geçen Ankara, başkent Ankara değil, Konya-Seydişehir-Karaviran yakınıdır.

Petris isimli Kadın Manastırı ise, Seydişehir-Muradiye (Manastır) olmalıdır (Har.2). 130 yıl önce, Remsi tarafından Kapadokya’nın güneyinde ikinci bir Ankara’dan bahsedilmesine rağmen, maalesef biz hâlâ bu gerçeği görebilmiş değiliz.

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com

*

Kaynak ve Tetkik Eserler

Akyol, Hasan (2014): “Roma-Bizans Döneminde Ankara”, CBÜ, Sos. Bil. Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi-Manisa, s. 4.

Böcüzâde, Süleyman Sami (2012): Isparta Tarihi, Yay. Haz. Hasan Babacan, Isparta Valiliği-Isparta.

Demirdal, Said (1968): Bütünüyle Uluborlu ‘Monografi’ –İstanbul.

Ebû’l-Hasan Ali b. Ebû Bekr el-Herevî (1957): Guide des Lieux de Pèlerinage, Tr. Sourdel/Thomine-Damas.

el-Belâzurî (2002): Fütûhu’l- Büldân, terc. Mustafa Fayda, T. C. Kültür Bakanlığı- Ankara.

el-İdrîsî (2002): Kitâbu Nüzheti’l-Müştâk fî İhtirâkî’l-Âfâk, II, Kahire.

Ergin, Ali Şakir (2015): “Ali Şakir Ergin Bey’den Mektup”, Hamideli Tarih 02, Sistem Ofset-Ankara, s. 31.

Erkoçoğlu, Fatih (2013): “Hamideli (…) ve Battâl Gâzi’nin Hayatına Dair Bazı Notlar”, Hamideli Tarih 01, Sistem Ofset-Ankara, s. 34-41.

İbn Hordazbih (1889): el-Mesalik ve’l-Memalik, Beril Matbaası-Leiden.

Remsi, V. M. (Ramsay, W. M.) (1960): Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Çeviri: Mihri Pektaş, Milli Eğitim Basımevi-İstanbul.

Strabon (2009): Antik Anadolu Coğrafyası, Çeviri: Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları-İstanbul.

Topraklı, Ramazan (2013): Sütkuyusu Baskını ve Ammûriye, Sistem Ofset-Ankara.

Topraklı, Ramazan (2014a): Ammûriye’nin (Halife Mu’tasım Tarafından Uluborlu’nun) Fethi Risalesi, Sistem Ofset-Ankara.

Topraklı, Ramazan (2014b): “Battâl Gâzî’nin Türbesi Nerede?” DergiPark, İlâhiyat Araştırmaları Dergisi (İlâder), Sayı 1, s. 83-92.

Yinanç, Mükremin Halil (2013): Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri, Cilt 1, Türk Tarih Kurumu- Ankara.

Har. 2: Suğla Gölü (Karaviran Gölü), Çarşamba Çayı (Halys), Akşehir (Medinetü’l-Leben: Akise yanı Hacı Gölcük’ün yerindeki şehir), Ankara (Karaviran veya Kuru-eñ), Bağra, Kuru-eñ, Muradiye (Kadın Manastırı).

Har. 1: Ammûriye (Uluborlu), Kemer Boğazı, Şarkîkaraağaç, Beyşehir, Ankara, Gaferyat, Karaman, Gülek Boğazı ve Tarsus’tan geçen Kıral Yolu ile bölgede kaydedilmiş olan diğer tarihi yolları gösterir haritadır.

Har. 3: Kıral Yolu, MÖ 401 Kuruş Yolu: Kuruş, Konya’dan sonra X (Güneysınır)’da Kıral Yolu’na çıktı.

 

 

 

.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI