Basit sorular ve net cevaplarla ‘Terör ve Çözümleri’

Serkan Yıldız

5 ay önce

Basit Sorular ve Net Cevaplarla “Terör ve Çözümleri” 

Basit sorularla başlayalım… Hiç kafa karıştırmadan, askeri terminolojiyle boğulmadan, kısa ve net sorular…

- ‘Geçici Üs Bölgesi’ kurulması şart mıdır?

Hayır, değildir. Gerek de lüzum da yoktur. Özellikle sınır dışı topraklarda, tamamen gereksizdir. Savaş sanatının içinde, böyle bir kaide de yoktur. Gayrinizami harp kuralları içinde, paramiliter unsurlara karşı, sabit bir mevzi, istasyon kurarak; hudut güvenliği sağlama amacıyla, savunma hattı oluşturmanın, hiçbir mantığı yoktur.

Düşmanın savaş prensipleri zaten “Vur-kaç” taktiği olduğu için, sizin uyguladığınız bu taktik, onların ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değildir. Onlara hedef oluşturmaktan başka bir manaya gelmez. Bu tip unsurlarla “Ara-Bul-İmha Et” taktiği ile savaşırsınız.

Sınır ötesi operasyonlar, bu yüzden mantıklıdır. Yıllarca çözüm de sağlamıştır. Ancak bir lokasyona, geçici ya da sabit bir üs kurup, onların gelmesini beklemezsiniz. Çünkü karşınızda profesyonel bir ordu yok.

Elbette bu bilinçli yapılmamıştır, ancak zekâ ve entelektüel donanımı ile hak ettikleri yere gelemeyenlerin yanında, “siyasi ve ideolojik” olarak hak ettikleri yere gelenlerin, “strateji” oluşturduğu sistemlerde, bu tip zafiyetler sanırım ne ilk ne de son olacak ve korkarım ki, daha çok yaşanacaktır.

Sorun budur… Üzerinde konuşulması gereken bir şey yoktur. Yapılması gereken vardır, o da ordunun içinden siyaseti söküp atmaktır.

- İstihbarat zafiyeti yaşanmış mıdır?

İstihbarat teşkilatının bu konuda bir aksaklık, yetersizlik ya da hatalı bir işlem yaptığını sanmıyorum. Sadece, uzmanlıklarının dışında bir taleple onlara gidildiği için, bir zafiyet yaşanmış olabileceğini düşünüyorum.

Milli İstihbarat Teşkilatı, birçok alanda, son yıllarda muazzam gelişmeler kaydetmiştir. Buna hiç şüphe yoktur. Ancak; “Askeri istihbarat” bambaşka bir alan ve uzmanlıktır.

Askeri istihbarat altında, birçok farklı istihbarat kolu da mevcuttur. Ne yazık ki, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, bu konularda yeterli uzman ve tecrübesi olduğunu düşünmüyorum. Bu tip harekât planlarında, sadece uydu, sinyal ya da teknik istihbarat metotları olmaz, yetersiz kalır. Eksiklikler oluşur.

Sizin eğer askeri istihbarat birimleriniz yoksa, tablo da bu olur. Böyle bir birim varken de kapattıysanız, hatalı ve suçlu, işinin başında olan istihbarat teşkilatı değil, o birimlerin kapılarına kilit vuranlardır. Bu sebeple, Milli İstihbarat Teşkilatı ondan istenileni eksiksiz yapmış, ancak ihtiyaca cevap verememiştir ve sonuç bu olmuştur.

- Uydu, Teknik ve Sinyal İstihbaratı neden yetersiz kalır?

Bu istihbarat faaliyetleri size, cari ve anlık istihbarat verir. Ne yazık ki, bu anlık ve cari istihbarat, size o alanda bir fayda sağlamaz. Çünkü düşman zaten çoktan mevzilerinize gelmiştir. Sizin ihtiyacınız olan ciddi, analitik ve gerçekçi istihbarat analizidir.

Size düşmanın, o an nerede olduğunu değil, düşmanın ileride ya da belli bir süre sonra nereden geleceği, nereden nasıl geçeceği, ne tip ateş gücüne sahip olduğu / olabileceği konusunda istihbarat lazımdır.

Bu yüzden, bu istihbarat kolları, bu tip harekât planlarında işlevsiz kalır. Sizin ihtiyacınız olacak verileri ise, ancak askeri istihbarat uzman ve analistleri sağlayabilir.

- Yabancı unsur ya da dış mihrakların bir desteği söz konusu mudur?

Yabancı unsur ya da dış mihrakların, istihbarat, lojistik ve mühimmat konusunda destek verdikleri biliniyor zaten.

Terörün beslendiği ana kaynak da tam olarak buralardır. Bu, yeni ya da gizli bir bilgi değildir.

Suriye’nin kuzeyinde 100.000 kişilik bir ordudan bahsediliyor. Bunu, o baldırı çıplak adamlar, tek başlarına nasıl kurabilirler? Ancak 12 Ocak’daki ilgili eylemde, birebir sıcak temasta yabancı unsurların görev aldığını iddia edemem ki, bana mantıklı da gelmiyor.

- Silahlı Kuvvetlerin terörle mücadelesinde eksikleri var mıdır?

Terörle mücadele, silahlı kuvvetlerin işi değildir. Silahlı kuvvetler, terörist ve terörist unsurlarla mücadele eder.

Terörle mücadele, siyasi otoritenin işidir. Silahlı Kuvvetler, kanunlarda kendine verilen görevi ifa eder. Yani yurt içi ve yurt dışında, ulusun ve vatanın bölünmez bütünlüğüne karşı düşmanla savaşır. Askeri olarak stratejiler geliştirir. Taktik ve manevralarını buna göre hazırlar ve gerektiğinde de müdahale eder, görevini yapar.

Terörle mücadele ise, bambaşka bir konudur. Siyasi otoritenin, karar alıcıların mücadele etmesi gerekir. Diplomatik ve bürokratik olarak, terörün beslendiği kaynaklarla antlaşmalar yapması, bunları metazori uygulaması, hatta gerekirse yaptırımlarla terör unsurlarının kaynaklarını körleştirmesi gerekir.

Antlaşmalar yapılır, paktlar imzalanır, görüşmelerde bulunulur. Eğer bu iki taraftan biri işini yapamazsa, terör asla, ama asla bitmez, sonu da gelmez.

- Silahlı kuvvetlerin içinde bulunduğu durumu nasıl görüyorsunuz?

Ne yazık ki, hain FETÖ kalkışması sonrası silahlı kuvvetler içinde gidilmeye mecbur bırakılmış revizyon, ibreyi biraz düşürmüştür.

Askeri okulların kapatılarak, saygı, sevgi, askerlik kültürü, askerliğin yazılı olmayan kuralları, çocukluktan kendilerini bu devlete feda etmeye hazırlanmış çocukların içinden söküp alınmıştır. Üstüne üstlük, üniversiteyi bitirmiş, artık yetişkin olmuş, bardakları dolmuş ve daha alacak yeri kalmamış gençlerimiz, “sözleşmeli” denilen gudubet bir sistemle, ordunun içine “Subay, Astsubay, Uzman Erbaş” olarak alınmıştır.

İster bu noktada, Mete Han’dan beri gelen 2.250 yıllık bir askerlik kültürü de silinmiş durumdadır.

Harp Okullarına, sivil ve fikren size yakın insanları idareci olarak atarsanız, ister istemez okula girecek adayların da kendi ideolojinizden olmasının kapısını açmış olursunuz. Bu da orduyu politize eder.

Ordu, yani Türk Silahlı Kuvvetleri, asla politize olmaması gereken bir kurumdur. Eğer ordu politize olursa, 15 Temmuz’da yapılan ayaklanma, 20 yıl sonra 15 Nisan’da, 15 Ocak’ta tekrarlanır. Çünkü, o aldığınız politik fikre sahip ve o fikir sayesinde, yarı askeri üniversiteye alınmış çocuklar, 20 yıl sonra general olacaktır. Siz personel tayinlerini, kuvvetlerin kendi uhdesinden alıp, tek bir sivil merkeze yaptırırsanız, personel de o makamın fikirlerince politize olacaktır. Çünkü iyi bir yere/göreve tayin olmayı herkes ister. Bir ziyaretle kendini tanıtmak ve nazik hediyeler sunmak için, birbirlerini çiğnerler.

Siz, askeri hastaneleri, GATA Tıp Fakültesi, GATA Hemşirelik Fakültesi ve GATA Sağlık Astsubay Okulu’nu kapatırsanız, cephede yaralanmış askerinize ilk müdahale için, önce helikopter gelmesini, o gelmezse ambulans gelmesini beklersiniz. Dakikaların değil, saniyelerin önemli olduğu o anlarda, çok büyük ve ciddi zararlara yol açarsınız. Bu eğitim yuvalarındaki sağlıkçılarımız “Harp Cerrahisi, Askeri Psikoloji, Askeri Epidemiyoloji, Cephede İlk ve Acil Yardım, Sahra Hastaneleri, Sahra Ameliyatları, Sahra Koşullarında Triyaj” gibi birçok ders görüyordu.

Şimdi soruyorum; bu dersleri gösteren kaç tıp fakültesi, kaç hemşirelik okulu ya da sağlık teknisyeni yetiştiren okul vardır?

Cevabını ben vereyim, hiç yoktur…

Herhangi bir doktora soralım; “Mayına basmış bir askere, ilk nasıl müdahale edersin?” diye.

Evet, birçok cevap alırız. Ama acaba hangisi en doğrusudur? Aynı soruyu bir de bir emekli askeri hekime soralım?

Bir hemşireye “Vücut uzuvları bir patlama sonucu kopmuş askere, nasıl damar yolu açarsın?” diye soralım. Aynı soruyu bir de GATA mezunu bir hemşireye soralım?

Soralım bir cerrahi teknisyene; “Batın bölgesinden 3, ama sırtında 2 kurşun deliği olan askere ne yaparsın?” diye… Bunu bir de bir sağlık astsubayına soralım…

Ordunun içinden siz bunları alırsanız, ki aldınız, işte o zaman o bölgelerden, ne yazık ki daha çooook kötü haberler alırız… Zarar gören sadece Sağlık Komutanlığı değildir. Silahlı kuvvetlerin birçok istihbarat birimi de kapatılmıştır. Sonuç? İşte budur…

-“Terör örgütü, 40 küsür yıldır, kış aylarında hiç eylem yapmamışken, 3 hafta içinde 2 büyük eylem yapmasının nedeni nedir?”

Burada temel soru şudur; Terör örgütünün kırk küsur yıldır kış aylarında eylem yapmamasındaki sebep nedir? İlki; daha öncesinde gelişen ve gerçekleşen çağın teknolojik atılımlarına karşılık verememesiydi. Ancak bugün ellerinde birçok araç var. Sözüm ona “Dış Mihraklar” gerçekte ise ABD ve AB yardımları ile ellerinde derin kar ve şiddetli soğuklarda hayatı idame konusunda lojistik destekler var.

Bu destekler olduğu sürece de terör örgütü bu eylemleri yapar. Öncesinde şiddetli soğuk ve derin karda terör unsurları da genel olarak kente iner ya da barınabilecekleri doğal mevzilere sinerdi. Ama artık ellerinde buna ihtiyaç duymayacakları lojistik imkânlar var. Ve bir de dediğimiz gibi bunları kolaylıkla sağlayabildikleri yerler. Artık kış aylarında olmaları onlar için bir şeyi değiştirmiyor.

- Genelde seçimlerden önce terör eylemlerinin yaşadığı yükselmeyi, neye bağlıyorsunuz?

Bu, basit bir politik hamledir diye düşünüyorum. Geçmiş tarihlere baktığımızda, bunun birçok örneğini görürüz. Hitler, kendini seçimlerde “Terörü son bulduracak aday” olarak ortaya çıkarmak için, Nazi Almanyasında Alman Kamu Binalarını kendi adamları ile kundaklamıştır. Bir terör yaratmıştır. Almanlar, bu terör olaylarını bitirebileceğine inandıkları Hitler’in kucağına, koşarak gitmişler. Aynısı birçok ülkede de görülmüştür.

Bu değişmiş bir taktik değildir. Seçim önceleri, hatta özellikle seçim önceleri, bu tip terör olaylarının yükselişe geçmesi, terörü bitireceğini iddia eden siyasi otoritelere, her zaman fazlasıyla puan kazandırır. Bunu anlamak için, siyaset ve politika uzmanı olmaya ihtiyaç yoktur. Ancak ateş de düştüğü yeri yakıyor. Sizlerin siyasi ve politik hırsları, yürekleri yanan, evlatlarını kaybetmiş kendi yurttaşlarınızdan daha mı önemlidir?

Bunun cevabını, ne yazık ki ben veremem, bu sorunun doğru kişilere sorulması lazımdır.

- Genel ve topyekûn bir askeri kara harekâtı, terör sorununu çözer mi?

Üzgünüm, ama çözmez. Terör sorunları, haşeratla mücadele gibidir. Sizin bir günde kaç tane sivrisineği öldürdüğünüzün, ya da evin içindeki tüm sivrisinekleri imha etmenizin hiçbir önemi yoktur. Evin arkasındaki bataklığı kurutmadığınız sürece, o sivrisinekler hiç bitmeyecektir.

Siz öldürdükçe, kıyıdan, köşeden, delikten ve çerçeveden yine gelecektir. Çünkü yuvaları, üredikleri, beslendikleri, büyüdükleri ve silahlandıkları yer, hemen sizin dibinizdedir.

- Siyasi otorite ve karar alıcıların eksikleri var mıdır?

Görünen tablo, ne yazık ki odur. Sizin silahlı kuvvetleriniz, büyük fedakârlık, cefakârlık ve cesaretle terör unsurları ile savaşıyor. Ama siz siyasi otorite olarak, onların beslendikleri kaynaklarla mücadele etmez, üstüne üstlük, bir de kalkıp onları kendi sınırlarınızda panayırlarla, şenliklerle, davul zurnalarla karşılarsanız; konserlerde el ele, kol kola görüntüler verirseniz; ordunuz ne yaparsa yapsın, hepsi boşa gidecektir.

Yukarıda dediğimiz gibi, karar alıcıların yapması gerekenler bellidir. Yapmadıkları sürece, sizin kaç sivrisinek öldürdüğünüzün hiçbir önemi kalmayacaktır. Tabii bu sırada, sıtma ve diğer bulaşıcı hastalıklardan, aile üyelerinizi de kaybedebilirsiniz.

- Peki, terör sorununun çözümü nedir?

Çözüm, diplomasidir… Başkaca bir çözümü yoktur. Ancak bu diplomasi, “terör örgütleriyle” değil, onların arkasında olan, diğer devletlerle, yani ağa babaları ile olmalıdır.

Siz onların, teröre verdiği desteğinin önünü kestiğiniz zaman, tüm terör unsurlarını ortadan kaldırmanız, en kolay iştir. Haaa, bu arada, eğer siz o devletlere göbeğinizden bağlandıysanız; boş meydanlarda kabadayılık yapıp, kapılar kapanınca “Aman efendim, canım efendim” derseniz, diyorsanız, ne yazık ki ne şehit haberlerimizin sonu gelir, ne de bu terör belasının…

.

Serkan Yıldız, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI