Ampute futbolla, sporla değişen hayatlar!..
Başakşehir Ampute Futbol Takımı oyuncularıyla, içtenlik dolu bir sohbet gerçekleştirdik.
Her bir oyuncunun spor/ampute futbol aracılığıyla değişen hayatları, örnek olması dolayısıyla siz değerli okuyucularımız ve kamuoyu ile paylaşma gereği duyduk.
Tedavi (rehabilitasyon) amacı taşıyan spor aracılığıyla umutsuzluğun nasıl umuda dönüşebileceğine, adeta mutluluğun anahtarı olduğunu gördük.
Sporun bir araç olarak görüldüğü ve imkân sunulduğunda, insanımızın istek ve çalışkanlığıyla neleri başarabileceklerine şahit olduk.
İşte o ibretlik, derslerle dolu serüvenden yansımalar…
‘ENGELİMİ SPORLA AŞTIM’
İlyas Yıldız;
“15 yıl önce Türkiye Sakatlar derneğiyle tanıştım. Ayağımı kaybettim Güneydoğu’da. Kendi içime kapanmıştım, tamamen hayat bana bitti derken, kendimden beter arkadaşlarımı gördüğümde, hayatlara bağlı umutlarını gördüğümde tekrar hayata bağlandım.
Sporun bu derecede hayatımı değiştireceğine ihtimal vermedim. Ayağım gitti bu saatten sonra ne ekmeğimi kazanabileceğim, ne hayat arkadaşım olabilecek, ne de çocuklarım olabilecek diye düşündüm.
Hâlbuki sporla tanıştıktan sonra öyle olmadı. Engelimi aştım, evliyim ve dört tane çocuğum var. Banka gibi kurumsal bir yerden emekli oldum. Tamamen kendimi kanıtladım, Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütünde başkanlık yapıyorum.
Hayatımda gördüğüm bütün güzellikleri, şehir dışı ve yurtdışı, eşimi, çocuklarımı her şeyi bu spora, camiaya, bu rehabiliteye borçluyum…”
‘HALKIN DA YANIMIZDA OLMASI GEREK’
Coşkun Turan;
“Kaza geçirdiğimde 16 yaşındaydım. Engelli bir birey olduktan sonra sanki hayatımın ikinci bir şansı doğdu bana. Çünkü çok iyi imkânlara ulaştım. 16 yaşına kadar çift ayakla oynarken 2004-2005 yıllarından sonra ampute futbolla tanıştık sahaya çıkıp topa vurmanın hazzını daha fazla yaşamaya başladık. Engelli bir birey hayata küsmeyip okuyup, çalışıp ve spor yaparak bütün engelini aşabilir. Çevreye de bunu ispatlayabilir. Bu spor yaygınlaştıkça evinden dışarı çıkan bir sürü arkadaşımız var. Ben bir örnek vereyim bunun üzerine. Kalecimiz Berkay var. Ben onu arife günü Eminönü’nde gördüm. Kahve sırasındayken tanıştık. Kolunun ampute olduğunu kullandığı protezden tanıdım. Onun hemen yanına gittiğimde, geçmiş olsun dedim (ben de protez kullanıyorum) Önce baktı, hayırdır niye geçmiş olsun, dedi. Biz Ampute futbol oynuyoruz, seni de aramızda görmek isteriz dedim. Başakşehir’de bir takım kurulacak dedik. Bizimle birlikte sahada şuan Berkay kardeşim. Bunun gibi bir sürü örnek var. Sadece Belediyeler değil, halkın da bizim yanımızda olması lazım. Tabii şuan pandemi var, bizim oynadığımız maçlara çok fazla seyirci gelmiyor. Velilerimiz geliyor ya da çevremizdeki 3-5 kişi merak edip geliyor. Sizin aracılığınızla seslenmek istiyoruz; evde oturmaktansa devleti ve belediyeyi beklemeyip. Biz buradayız, hepiniz sahaya gelin…”
‘AMPUTE FUTBOLLA ÖZGÜRLEŞİYORUZ’
Nurullah Ökten;
“Ben doğuştan engelliyim. Eğer ki ben şu ampute futbolla sekiz dokuz yaşlarında tanışmış olsaydım, engelimi üzerimden çok daha rahat atardım. Ben İstanbul’a gelene kadar tamamen bir engelli birey gibiydim. Engelli olduğum için çocuklar benle dalga geçerlerdi.
O da beni ister istemez içime kapattırıyordu. Allah’tan şimdi toplumumuz, aileler çok bilinçli. Engelli bir bireyi gördüklerinde sevgiyle bakıyorlar. Engelli çocuğu olan aileler çocuklarını spora yönlendirsinler. Ne olduğunun hiçbir önemi yok.
Ampute futboluna başlamadan önce bireysel olarak hiç denize girememiştim. Ailemle gideyim, protezimi çıkarayım denize giremem, çekinirim. Ama takım olarak girdiğimizde problem olmuyor. Çünkü çevrendekiler senin gibi olduğu için, diğerlerini düşünmüyorsun. O yüzden engellilerin en iyi rehabilite olduğu yer spordur.
Kendi gibi olan arkadaşları gördüklerinde hayata daha sıkı bağlanır, kendini daha iyi ifade eder. Örneğin, bizim yanımızda yetişen, şu an Milli Takımda oynayan arkadaşlar var. İlk bize idmana geldiğinde çok utangaçtı, konuşamıyordu. Soru sorarsan cevap veriyordu.
Hiçbir sohbete girmiyordu. Daha sonra bizle birlikte antrenmanlara geldi, maçlara çıktı. Oynadıkça tanındı, tanındıkça öz güveni arttı. Şimdi televizyonlara çıkıp röportaj bile verebiliyor.
Engelliler için en güzel psikolog spordur. Ampute futbolla tanıştık. Sahaya çıktığımda kendimi çok özgür ve sporcu gibi hissediyorum. Gol attığımız zaman acayip mutlu oluyoruz. Hırslar ayrı, yenilginin üzüntüsü ayrı.
Deplasmana giderken yolda ettiğimiz muhabbetler, birbirimizle kenetlenmeler… Arkadaşlarla maç öncesi tartışıyoruz, kavga ediyoruz. Maç esnasında tam bir takım oluyoruz. Gol olduğunda herkes seviniyor. Bunlar çok güzel şeyler. Futbolu belki tam profesyonel yaşayamıyoruz ama bu da yetiyor bize…”
‘AMPUTE FUTBOLLA ÖZGÜVENİMİZ ARTIYOR’
Cemal Selçik;
“10 yıldır Ampute futbol oynuyorum. Spor hayatımda özgüvenimi arttırdı. İşe daha bağlı olmamı sağladı. Spor yapınca daha hareketli oluyoruz. Engelli arkadaşlarla bir arada olunca hayat daha güzel oluyor. Sorunlarımız ortak olduğu için daha güzel anlaşıyoruz.
Biz bir aileyiz. Yaşımız 45 olmasına rağmen, seviyoruz bu işimizi, kopamıyoruz. Allah razı olsun şu anki Cumhurbaşkanımız 2009 yılında Ampute Liginin kurulmasına vesile oldu ve devam ediyoruz. İstanbul metropol bir şehir olunca, burada engellileri bulmak daha kolay, Anadolu’da bu durum daha zor.
Ampute futbol çıkalı dünya ve Avrupa’da elde edilen derecelerden sonra, insanların topluma kazandırılması hızlandı.
Ağır engelli haricinde, herkesin yapabileceği bir branş var. Bedensel engellilerde farklı 17 branş var. Tabii faal olan futbol. Engelli çocukları kendi gibi görüp de, etkinliklere sokmaları lazım. Derslere katkısı oluyor, öz güveni artırıyor. Daha çok insanla bir araya geliyor. Evliliğe varıncaya kadar, her şey daha güzel oluyor. Futbol zihnimizi açıyor…”
‘SPOR SAYESİNDE HALKLA İÇ İÇEYİZ’
Celal Ağcık;
“Eseyurt’ta oynadım 3 yıl.10 yıl önce Ordu’da başladım spora. Şimdi de Başakşehir’deyiz. Sporla insanlarla tanıştık.
Önceden halkın bakışı farklıydı, evden çıkmıyorduk, şimdi halkla iç içeyiz. İlk önce zorlandık biraz, sonra alıştık. Herkes spor yapmalı. Bu sezon Başakşehir forması giyeceğiz. Hedefimiz şampiyonluk…”
“TECRÜBELERİMİZİ GENÇLERE AKTARIYORUZ”
Hasan Hamatoğlu;
“Ampute futboluyla Coşkun Bey’in aracılığıyla tanıştık. Spor ile hep iç içeydim Aileler çocuklarını evlerde tutmasınlar, bu tür oluşumlara katılımlarını sağlasınlar. Bizler Mersine gitmiştik.
Babası, iki kolu bir bacağı olmayan çocuğa ‘Kaleciye git’ dediğinde, çocuk koşa koşa bana doğru geldi. Çömeldim çocuğu kucakladım. O kadar hoşuma gitti ki. Orada topu at önüne, topla oynasın. Topu sürsün. Birkaç tane şut çektirdim ona. O kadar mutlu oldu ki.
Hayata bağlandı çocuk. Maç ve antrenmanda geçen bir-iki saatte her şeyi unutuyoruz. Psikolojimiz tekrar yerine geliyor.
Aynı takımdaki Berkay kardeşim 21 yaşında, ona kalecilik öğretiyorum. O da birkaç yıl sonra bizim yerimizi alacak. Spor, insanı sağlığına kavuşturuyor. Bir saat ter attın mı, her şeyi atmış oluyorsun. Sporun her türlüsü güzel…”
‘GENÇLERİ SPORA KAZANDIRMAK İSTİYORUZ’
Metin Kaplan;
“Ampute futbolla, 15-16 sene önce televizyonda gördükten sonra tanıştım. Coşku ve İlyas Başkanımızla başladık. Bizim amacımız gençleri bu spora kazandırmak. Evde hapis kalıp da sıkıntı çekmesinler. 1992 de kaza yaptım.
Ayağım kesildikten sonra beni ortopediye gönderdiler. Provaya gittim oradaki profesör doktor dedi ki Metin ben sana bir protez yapacağım. Kalkıp yürüyeceksin. Artı koşacaksın, top oynayacaksın.
O zaman 18 yaşındaydım. Daha askere bile gitmemişim. Dedim ki, bana acıdığı için öyle bir şey söylüyor. Benim gönlümü alıyor. Protezimin provasını yaparken, ayağımı yere bastım.
Dedim tamam, vallahi doğru söylüyor. O gün bugündür dedim ki, normal insanın yapabildiği her şeyi ben de yapabilirim. Allah’a şükürler olsun şu anda, yapamayacağım hiçbir şey yok. Kesinlikle, ben kendimi engelli olarak görmüyorum…”
‘ÇOCUKLAR EVE KAPATILMAMALI’
Mahmut Kaya;
“30 yaşındaydım. 2012 trafik kazası geçirdim, sol diz altını kaybettim. 14 gün yoğun bakımda kaldım. Gözümü açtığımda etrafımda perdeler. Ayağımın olmadığını hissettim.
Bu çok kötü bir duygu. O zaman isyanlardaydım. Ayak yok, yaşamanın bir anlamı yok. İki saat sonra etrafımda perdeleri kaldırdılar. Yoğun bakımdaki insanları gördüğüm vakit, 2 saat önceki isyanım, 2 saat önceki psikolojim komple değişti.Çocuklarımızı eve kapatmamalıyız.
Dışarılarda gezip dolaşması, insanları tanıması sosyal aktivitelere katılmaları gerekir. Pendik’te üç senede bir şampiyonluk yaşadım. Bursa’ya transfer oldum. Orada bir şampiyonluk yaşadım. Esenyurt’a geçtim orada şampiyonluk yaşadım. Şu an buradayız, Başakşehirdeyiz…”
‘ENGELİMİZLE DEĞİL, BAŞARILARIMIZLA ANILIYORUZ’
Kenan Satıcı;
“Eyüpsultan, Kemerburgaz Pirinçli köyünde yaşıyorum. Normalde futbol bile izlemem. Fakat ampute futbola başladıktan sonra bu yaşam biçimi gibi olmaya başladı.
Artık arkadaşlarla bir araya gelip futbol oynayabilmek için zaman sayıyorsun. Bir an önce Salı, Perşembe ve Pazar gelsin de antrenmana, maça çıkalım diye vakit geçiriyorsun.
İş hayatında yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Burada (antrenman yaparken) yoruluyormuşuz gibi gözükse de bizim için dinlenme oluyor. Ben sporu kendime dinlenme alanı olarak, iş hayatında burada ki arkadaşlar akşama kadar işlerinde ayakta duruyorlar.
Akşama kadar mesai yaptıktan sonra, buraya gelip iki saat antrenman yapıyorlar Bizim normal insanlara göre döktüğümüz efor 180 dakika futbol oynamış kadar, 50 dakikada efor harcıyoruz. Hem vücudun üst tarafı, kollar, hem de beden çalışıyor. Dinleniyorum diye bakıyorum.
Her geldiğimde antrenmana, sabah baldırlar yanarak uyandığımda bile iyi ki gittim diyorum. Çünkü buraya geldiğimde arkadaşlarımla bir arada olduğumda, sosyal çevrem var zaten. Fakat bu çevre bana ayrı bir dünyam gibi geliyor. Şimdi ben küçük bir köyde yaşıyorum.
Bunların içerisinde bir tanesi olmak bazen işte TRT3’te maçlarımız yayınlandığında köyümüzün kahvesinde bir izlendiği oluyor. O zaman diyorlar şöyle vurmasaydın, şunu yapsaydın o da insanı motive ediyor. Bizim maçlarımıza toplu halde gelenler var. Kahvede izliyorduk diyorlar, bırakıp ikinci yarıda stada maç izlemeye gelenler var.
O zaman daha iyi motive oluyoruz. Aslında engelin bir eksiklik olmadığı, bizi başka alanlarla tamamladığını fark ediyor insan. Bir aşamadan sonra seni engelli değil de, başarılı bir birey olduğun için, başarılarınla anlamaya, anlatmaya çalışıyorlar.
Bu adam yapamaz demiyor, bu adam her şey yapar, futbol bile oynuyor deniliyor. Kendine öz güven geliyor. Takım arkadaşlarımızda da bunu görmek mümkün. Her işte bir hayr vardır, diyorum. Eğer böyle olmasaydım daha kötüsünden bakıyorum, yatalak olabilirdim.
Dolu tarafından bakmayı öğrenen insan zaten, motivasyonunu kendisi tamamlayabiliyor. Diyorum, çok şükür ayağım böyle olmuş. Ya daha kötü olmuş olsaydım. Zaten elimizdekiyle yetinen insanız. Bilmiyorum, belki yaşadığımız yerdeki yaşam biçiminden kaynaklı. Biz az şeylerle mutlu olmayı bilen insanlarız. Şuan yaşadıklarımız bize lükstü çocukken.
Ben böyle sahalarda oynayacağım. Müsabakalar televizyondan yayınlanacak. Birçok yerde, birçok şehire gideceksin. Uçakla veya araçla gittiğin yerlerde insanlar sana bir şeyler kazandırmaya çalışacaklar. Bu mutluluk verici. Küçükken bunları hayal bile edemezdim. Küçükken köyden çıkacaksın, bir yerlere gidip gezeceksin. Allah böyle nasip etti.
Yolculuk etmek çok güzel. Ampute futbol sayesinde 20-25 şehir gezdim mesela. Hepsi benim hayatımda bir anı olarak var. Edindiğim çevreler, aynı zamanda ticaretime de yansıyor. Sporda edindiğin çevre, hayatımıza farklı pencereler açabiliyor….”
‘KENDİMİZİ DEĞERLİ SAYMAYA BAŞLADIK’
Şenol Pamuk;
“Ampute futbolunu duydum ama, çevrem olmadığından dolayı bir türlü oynama fırsatı bulmadım.
2015 yılında Esenyurt Belediyesinde çalışan bir arkadaşımız Ampute Futbolunun liginin olduğunu söylemişti.
Futbol oynarken, daha fazla özgüven geliyor insana. Daha farklı ortamlar, daha farklı arkadaşlar…
Bütün engellilere böyle şeyler bulunmasını istiyorum, daha doğrusu. Yol gösterilmesini, imkânlar sunulmasını. İmkân olduktan sonra hiç engel yok bence…”
‘PARAYLA SATIN ALINAMAYACAK MUTLULUK’
Berkay Demiray;
“20 yaşındayım. Başlangıcımız şans eseri oldu. Kaptanımız Coşkun Bey ile Eminönü’nde karşılaştık. Davette bulundu. Olur dedim.
Daha sonra Başakşehir Ampute takımında bir arada olduk. Günün koşturması, İstanbul şartları insanı yoruyor, yıpratıyor. Bu spor öyle bir yorgunluk ki, insana tatlı geliyor. Para ile satın alınamayan bir şey gibi geliyor. Bu çok mutlu ediyor beni.
Burada abilerimle tanıştım. Şimdi deplasman maçları olacak, yeni yerler göreceğiz. Büyüklerim de bana yol gösterecekler. Kalecilik apayrı bir durum. Bu da beni memnun ediyor…”
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com