Takvim yaprakları 4 Eylül 2015'i gösteriyordu.
MHP lideri Dr. Devlet Bahçeli; partisinden istifa ederek iktidar partisinden milletvekili adayı gösterilen Tuğrul Türkeş’in, partinin oylarını bölüp bölmeyeceği ile ilgili, "Bir dağa bir serçe konsa dağ ne kazanır, bir dağdan bir serçe kalksa dağ ne kaybeder" demişti.
Bu laf da nereden çıktı demeyin!..
“Taşı gediğine koymak” derler ya; Bahçeli'nin yıllar önce partisinden ayrılanlar için söylediği "Bir dağa bir serçe konsa dağ ne kazanır, bir dağdan bir serçe kalksa dağ ne kaybeder" sözü tam da Babacan ile Davutoğlu'nun AK Parti'den ayrılış serüvenine kapak olacak cinsten.
Davutoğlu’nun parti davulu boynunda, tokmağı kimde?
Babacan, Davutoğlu'ndan önce, üyesi olduğu parti genel başkanı Erdoğan ile görüştükten sonra, parti üyeliğinden istifa etti ve yeni bir oluşum için sürdürdüğü faaliyetlerini alenileştirdi.
Davutoğlu ise kendisine yakıştırılan 'Bilge Başbakan' imajına hiç de yakışmayacak şekilde, çok bilmiş danışmanlarının akıl vermesiyle, parti içinde kalarak partiyi eleştirdi.
Yöntem; parti içindeki muhalif grupların sözcülüğüne soyunmak, MHP örneğinde olduğu gibi, genel başkanı olağanüstü kongreye mecbur bırakmaktı.
Bu aradai gözü-kulağı Beştepe’ye dikmiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın davet etmesini bekledi durdu.
Erdoğan, Babacan'ı çağırdığı gibi Davutoğlu'nu çağırmadı; ona bu zevki tattırmadı.
Bu stratejiyi kim belirlediyse “ahmak” diyesim geliyor. Bu kurgu, MHP gibi muhalefet partisine sökmedi, Erdoğan’ın genel başkanı olduğu iktidar partisine söker mi hiç!
Akılları sıra, bu bilge sabık başbakanın partiden ayrılmaması için binlerce parti üyesi harekete geçecek, genel merkezi istifa topuna tutacaklardı.
Ya da "-Pazara kadar değil, mezara kadar Reis’in yanındayız; AK Partiliyiz!" sözlerinin bağlayıcılığından sıyrılmak için partiden atılmayı ve seçmen kitlesine “-Biz ayrılmadık attılar, yeni parti kurmaktan başka çaremiz kalmadı" diyebilmeyi planlamışlardı.
Umdukları dağlara karlar yağdı, avuçlarını yalayıp oturdular.
Kemal Sunal Repliği!..
Davutoğlu ve yol arkadaşları, ihraç istemiyle disipline sevk edilince bütün oyunlarının boşa çıktığını anladılar.
Kamera karşısına çıkıp "-Onlar atmadan biz istifa ettik" demek mecburiyetinde kaldılar.
Tıpkı Kemal Sunal’ın işten kovan patronuna "-Sen kovmadın, ben istifa ediyorum" demesi gibi.
Nihayet, AK Parti’den istifa eden eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, yeni bir siyasi hareket başlatacakları duyurdu.
“Ortak Akıl”, “Üst Akıl”…
Davutoğlu'nun ayrılık hüznüne bulanmış sözleri arasında dikkatimi çeken şu ifadesi oldu;
“Yeni bir siyasi hareket inşa etmek için yola çıkmak hem tarihi bir sorumluluk hem de millete karşı yükümlülüklerimizin gereği.
Bu çerçevede, hangi siyasi görüşe mensup olursa olsun, bu ülkenin geleceği için yüreği çarpan ve sorumluluk hisseden herkesi ve her kesimi ortak akıl çerçevesinde bir araya gelmeye ve birlikte çalışmaya davet ediyoruz.”
Ne demek istiyor sizce?
Ben anladığımı söyleyeyim. "-Bizim kuracağımız parti tek başına iş yapmaz. Erdoğan'ı devirmeye gücümüz yetmez.
Eğer kuruluş aşamasındaki ve örgütlenmesini tamamlamış yeni küçük partiler bir araya gelirse, bu güçbirliği ile Erdoğan'ı devirebiliriz."
Davutoğlu yakın takibimdeydi…
9 Şubat 2019 Cumartesi günü Ankara Ulus’ta, Hacı Bayram Veli Camii’ne yakın, Araştırma ve Kültür Vakfı'nın konferans salonunda, Dışişleri eski bakanı ve mülga eski başbakanlardan, Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun "Sistemik Deprem: Ulusal, Bölgesel ve Küresel Bunalım" temalı konuşmasını dinlemeye giderken üç soruya cevap bulmayı umuyordum.
Birincisi; yeni kurulacak parti ile ilgisi ne düzeydeydi,
ikincisi; Suriye politikasından pişmanlığı var mıydı
ve üçüncüsü; konferansa ev sahipliği yapan vakıf bu işin neresindeydi?
Daha sonra izlenimlerimi "NATO’cu İslamcılar Partisi”nde eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'na yer var mı?" başlığı ile yazıya döktüm.
Gelen tepkilerin bir kısmı, Davutoğlu'nun baştan beri Mücadele Birliği hareketiyle irtibatını ortaya koymama yönelikti.
Bir başka tepki grubu, adı geçen vakfın Ankara Büyükşehir Belediyesi eski başkanıyla, isminin yan yana geçirilmesine içerlemiş görünüyordu.
Politik gelişmelerden uzak kesim de benim, “Davutoğlu'na iftira” attığımı, başka bir kesim ise “Bir Müslümanın önünü kesme operasyonu”nda görev aldığımı ileri sürüyordu.
“İstihbaratçı” yaftası taktılar…
Hatta bir sergide çektirdiğim hatıra fotoğrafına bakıp beni “MİT ajanı” olmakla itham ettiler. Öyle ya bazılarına göre, kendileri gibi düşünmeyen ya haindi ya ajan!
Eski başbakan Davutoğlu'nun eleştirilere talimli olduğunu söyleyebilirim.
Çünkü başbakanlıktan alınmasına, deyim yerindeyse “gıkı dahi” çıkmamıştı.
Etrafındaki danışman sürüsü, “-Reis'e meydan okumayalım, ortam oluştuğunda alanlara ineriz…” gibi suya-sabuna dokunmayan yol haritası önerdiler.
Ve en büyük strateji hatasını yaptılar.
O da bunun farkında.
Madem “İçimizden biri” madem “Memleket evladı” o halde hamama girenin terleyeceğini, politikacının “görücüye çıkmış gelinlik kız gibi” olduğunu biliyor olmalıydı.
“NATO eksenli Suriye politikası”nın mimarı Davutoğlu'nun başbakanlıktan ayrılışı…
15 Temmuz darbe kalkışmasından iki ay önce, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 3 Mayıs 2016’da TBMM’de partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmayı dinleyen birçok kişi, istifa mektubunu çoktan cebine koyduğunu anlamıştı.
Aslında aylar öncesinden dillendirilen, hatta zaman zaman basına yansıyan AK Parti’nin Mayıs’ta olağanüstü kongreye gideceği ve kabine değişikliği yapılacağı hatta Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın Kongre’den, Genel Başkan ve Başbakan olarak çıkacağı, Beştepe’ye yakın kaynaklarca teyit ediliyordu.
AB ve ABD çok üzülmüştü…
Davutoğlu’nun görevini bırakmak zorunda kalması Avrupa Birliği’ni şoka sokmuştu.
ABD'nin Davutoğlu’nun başbakanlıktan ayrılışına verdiği tepki, önemli ipucuydu.
Beyaz Saray, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun AK Parti Kongresi’nde aday olmama kararına ilişkin olarak, Davutoğlu’nu “ABD’nin iyi bir ortağı” olarak nitelendirmişti.
Avrupa basınında çıkan haber ve yorumlardan Avrupa Birliği’nin karar mekanizmasının Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu partner olarak gördüğü anlaşılıyordu.
Dönemin şartları göz önünde bulundurulduğunda, hükümet değişikliği ile Türkiye’nin yeniden “Avrasyacı” bir yörüngeye yerleşmesi çabasına girdiği görülüyordu.
“Komşularla sıfır sorun” stratejik derinliği, Türkiye'nin başına büyük belalar açmıştı.
Başbakanlıktan alınma sürecinde dik duramayan şimdi aslan mı kesiliyor?!..
O günleri bir hatırlayın!
Başbakanlık görevinden alınmasını büyük bir başarı gibi takdim etmişti.
Yüzbinlerce Suriyeli’nin yerinden yurdundan edilmesine sebep sanki kendi politikaları değilmiş gibi, bunu hiç üstüne alınmama becerisi de müthişti.
“Başbakanlığa veda konuşması”nda; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan, 28 Ağustos 2014'te kutsal bir görev devraldığını belirten Davutoğlu, Partililere, ayrışmaya izin vermemeleri çağrısında bulunmuş, "Kim ki partimizde bir gedik açmaya, kim ki şu veya bu olay sebebiyle partimizden yolunu ayırmaya kalkarsa onun karşısında önce ben dururum. AK Parti'nin neferi olarak yürütmekte olduğum siyaset ve demokrasi mücadelesini son ana kadar sürdüreceğim" demişti.
Şimdi tükürdüğünü yalamadığını kim iddia edebilir?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile vefa ilişkisini, son nefesine kadar sürdüreceğini vurgulayan Davutoğlu, "Ne gelişme olursa olsun ben verdiğim söze sadığım. Cumhurbaşkanımızla son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim.
Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek bir söz duymadı, duymayacak.
Bunun açık ve net bilinmesini isterim ve bunun istismar konusu edilmesine de izin vermem.
Cumhurbaşkanımızın onuru, hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başkanı olarak hem benim dava arkadaşım olarak, onun ailesinin onuru benim ailemin onurudur. Onun ailesi benim ailemdir.
Kimsenin bundan sonra yeni fitne kapıları açmaya niyetlenmemesi icap eder." demişti.
Davutoğlu'nun bakış açısına göre; şimdi kendisi bırakın fitne kapısını, Pandoranın kutusunu bile açtırdı.
Atalarımız ne güzel söylemiş; "Büyük lokma ye büyük laf etme" diye.
Davutoğlu, kendi ağzından çıkan bu sözleri ne çabuk unutmuş!..
Davutoğlu, seri konferanslarında, "Türkiye'de de gerek akademik camiaya, gerek devlet hayatındaki bürokrat arkadaşlara, gerek halk içine girdiğimde son derece yüksek bir karamsarlığın yaygınlaşmakta olduğunu görmek beni üzüyor" falan diyordu.
Davutoğlu, er meydanına yeni çıkan acemi yeniyetme pehlivan gibi peşrev çekiyor; ve “Ülkemin insanını, esnafını, bürokratını karamsarlık sarmış. Yani işler kötüye gidiyor, bu duruma AK Parti sebeb oldu, yeni bir parti kuralım…” demeye getiriyordu.
Ankara kulislerini hareketlendiren söylentilere göre, Ahmet Davutoğlu'nun 31 Mart 2019'da gerçekleştirilecek yerel seçim sonrası yeni partiyle ilgili açıklama yapması bekleniyordu.
Açıklamada, “Türkiye'nin ekonomi, dış politika, eğitim, kültür ve hukuk alanında 'çıkmaza' girdiği…” falan vurgulanacaktı.
Pes doğrusu!.. Sanki bu çorbada tuzu yok?
Halkımız da öyle “Aman aman nerede kaldı… Bir an önce çıksın gelsin!..” havasında değil!..
Sıhhiye’de ara-sıra takıldığımız çay ocağında bir dostla konuşmamıza kulak misafiri olan yaşlıca bir Ankaralı, "-Boşuna hayal kurmasın halk onun arkasından gitmez!..” deyiverdi.
Ben biraz kızgın bir ses tonuyla “Neden” diye sordum, dedi ki “Kuzu-kuzu başbakanlığı bırakıp gitti; şimdi efeleneceğine o zaman dik dursaydı şansı olurdu."
Halkımız cesur, kafa tutan, dik duran, sözünün eri liderleri seviyor.
Geçmişteki merhum Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel gibi.
Kim ne derse desin Recep Tayyip Erdoğan gibi.
Öyle, “-Helva piş ağzıma düş" beklentisiyle elini taşın altına koymayan fırsatçıların şansı yok!
Davutoğlu, Türkçü değil ama Kürtçülüğe soğuk bakmıyor…
Söylemleri “Organik bir bütünleşme” öneriyor.
Ona göre “Organik bir bütünleşme”, Ortadoğu’nun doğal geleceğidir ve bu yolda öncelikle Arap-Türk farklılığını ortadan kaldırmak gerekmektedir. “Sözde İslam Ümmetçiliği", bu projenin tuzu-biberi.
Zaman tüneline yolculuk yapalım…
Günlerden 24 Ağustos 2012 Cuma, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, NTV'nin konuğu.
Oğuz Haksever yönetimindeki programda, Cengiz Çandar ve İsmet Berkan'ın sorularını yanıtlayan Dışişleri Bakanı Davutoğlu; terör, Suriye ve dış politikadaki son gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor.
Davutoğlu, Suriye'de Kürt devletine karşı değil!
Diyor ki, "Biz hiçbir zaman Suriye'deki Kürtlerin haklarını almalarına karşı çıkmadık.
Hatta Esad'a haklarının verilmesine yönelik telkinlerde bulunduk”
Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor;
“Bizim Suriye'nin kuzeyindeki gelişmelerle ilgili karşı çıktığımız şey iç savaşı tetikleyecek şekilde otonom bölgelerin diretme şeklinde ortaya çıkmasıdır."
“Stratejist Davutoğlu” nasıl çuvalladı?
24 Ağustos 2012 tarihli programda, kendisinden çok emin şekilde Beşar Esad'ın siyasi ömrüne kefen biçmiş, Suriye'deki sancılı sürecin çok uzun sürmeyeceğini, bu süreci artık yıllarla değil, aylarla veya haftalarla ifade etmek gerekeceğini söylemişti.
ESAD'ın halen Şam'da görevinin başında olduğunu hatırlayalım.
Tuğla kalınlığında kitapları var ama eski siyasilerin, “çarıklı erkanı harp” dedikleri insanlarımız kadar öngörüsü yok.
MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli, “Davutoğlu, Kerkük'ün Türkmen ruhunu inkar ediyor" demişti!..
Davutoğlu, 15 Ekim 2017 Pazar günü Kerkük için 10 maddelik çözüm önerisinde bulunduğunda, MHP lideri Bahçeli;
“Sıfır sorun enkazı daha kaldırılmamışken, sana ne oluyor, sen hangi yüzle konuşuyorsun?
Kerkük’ün acıları büyürken hala zalimlerin sözcülüğüne cüret edenlerin varlığı kabul edilemez.
Sorarım sana, durdun durdun da şimdi niye ortaya çıktın?
Bu sözlerin sahibi Kerkük’ün Türkmen ruhunu inkâr etmiş, Türkmen yurdu olduğunu yok saymıştır.
Yani kendisinden bekleneni bir kez daha yerine getirmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, Dışişleri Bakanlığı, TSK güçlü bir iradeyle ağız birliği içindeyken, bir eski Başbakan'ın durumdan vazife çıkararak devletin politikalarına aykırı beyanat vermesi, Türkmenlerin haklarına kara çalması gafillik ve garabettir.
Ve de hükümetin politikalarını sabote etmektir” demişti.
Davutoğlu, “Andımız”ın okullarda okunmasına karşı…
Bu “İslamcılar”ın nedense Atatürk’le, Türklük’le problemleri var. Nitekim Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu da onlardan biri.
Danıştay'ın Öğrenci Andı'yla ilgili kararını eleştirmiş, Danıştay'ın yetkisini aştığını savunan Davutoğlu, "Andımız uygulaması, 1930’lu yılların otoriter zihniyetinin bir ürünüdür. 2013 yılında pedagojiye aykırı bulunularak kaldırılmıştır" demişti.
Ben sadece, Ahmet Davutoğlu'nun Milli Görüşçü olmadığını, Mücadele Birliği’nde yetiştiğini yazmıştım.
Gerçi “NATO’cu” olduğu imasında bulunmuştum.
Lakin benden sonra ve benim burada yazdıklarımdan yola çıkanlar, başka şeyler de yazdılar.
Bu sayede, ortaya atılan iddialardan bir de öğrendik ki, "Trump karşıtı ABD demokratlarından, İslamcı İHH’ye, liberal yazarlardan tarikatlara uzanan şaşırtıcı bir ağ, Erdoğan’ın karşısına çıkmaya hazırlanıyor”
12 Şubat 2019’da -“NATO’cu İslamcılar Partisi”nde eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'na yer var mı?- sorusuna cevap aradığım yazımda, sabık başbakan Davudoğlu'nun pek bilinmeyen Mücadele Birliği geçmişinden ve yeni parti kurma hazırlığından söz etmiştim.
Geriye dönüp baktığımda “İyi ki yazmışım” diyorum. Başka türlü tarihe nasıl tanıklık edebilirim!
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete