Türkiye, dış politikada denge eksenli yaklaşımlarından bir türlü vaz geçemiyor. Öyle ki Dışişleri Bürokrasisinin bu tutumu, diplomasisinde gelenekselleşti, ekol oldu.
Bu klasik hariciye siyasetini özetlemek gerekirse; konjonktürel anı kollamak, küresel güçleri bir diğeri ile etkisizleştirmek ve ülkeye yönelik tehlikeyi bertaraf etmek.
Ancak her zaman işe yaradığı söylenemez. Mesela Osmanlı - Rus savaşlarında uzun yıllar İngiliz Krallığının desteğini hep yanında buldu.
Sanayi devrimini bir üst boyuta sıçratan petrolün varlığı, İngilizlerin uzakdoğu Asya ve Ortadoğu politikasını değiştirince kurtlar sofrasında yem olduğunu anlaması uzun sürmedi.
Tabi ki İngilizler, Osmanlı Devleti’ni, padişahlarının kara kaşının kara gözünün hatırına Rus Çarlığına karşı korumadı. Hep, “para peşin kırmızı meşin” usulü çalıştılar.
Örneğin II. Abdülhamit, Kıbrıs’ı, Rus ilerleyişini durdurması için İngilizler’e kiraladı. O gün bugündür Kıbrıs, İngiliz egemenliğinde.
Kırım, Rus Çarlığına nasıl geçti?
Benzer bir süreç Kırım’da yaşandı. Kırım Han sülalesi Giraylar arasında yaşanan taht mücadelesinde, Rus Çariçesi’nin desteğini alan Şahin Giray, rakibi Devlet Giray’ı, Osmanlı’nın yarım yamalak varla yok arası yardımlarına rağmen tasfiye edebildi.
II. Katerina, Şahin Giray'ın destek talebi ile dahil olduğu Kırım taht mücadelesinde son noktayı, 8 Nisan 1783’te Rusya’nın, Kırım, Kuban ve Taman yarımadasını ilhak ettiğini açıklayan bir beyanname ile koydu.
Kırım Tatarlarının, İmparatorluğun diğer tebaası ile eşit muamele göreceklerini, Rusya’da geçerli olan hak ve imtiyazlardan yararlanacaklarını, mallarının, mülklerinin, camilerinin ve dini inançlarını yerine getirme özgürlüklerinin güven altında olduğunu belirti.
Osmanlı Devleti, “Küçük Kaynarca” ile bağımsızlık verdiği Kırım’ın, Rusya tarafından işgalini kabullenmemiş, çıkan savaşı ise kaybetmişti.
Savaş sonunda 9 Ocak 1792’de imzalanan Yaş Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Kırım’ın Rus toprağı olduğunu kabul etti.
Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı Devletine bağlanmış olan Kırım Hanlığı kaybedildi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kırım politikası…
Kimine göre, “reddi miras”la kurulan Türkiye Cumhuriyeti, iddianın aksine savaş borçlarını ödediği Osmanlı Devleti'nin, varisi olduğunu zamanı geldikçe gösterdi.
Örneğin; Kırım konusunda Osmanlı Hariciyesinin İngiltere, Fransa, İtalya ve Avusturya Macaristan İmparatorluğundan destek arayışlarına benzer yöntemler bugün de deneniyor.
Kırım sorunu uluslararası platformlara taşınıyor.
Özellikle ABD’nin Kırım politikası arkasında mevzi alarak sözde “Kırım Türkleri davası”na sahip çıkılıyormuş gibi yapılıyor.
Sebeb?
Kiev’de işbaşına gelmiş Rusya karşıtı radikal güçlerin, Kırım Tatarları kartını kullanmak sureti ile Türkiye’yi krizin içine çekip, Rusya ile karşı karşıya getirmeye yönelik bir provokasyonda bulunabilme ihtimalini Türkiye, hep göz önünde bulundurdu.
Bu bağlamda dönemin, Türkiye’nin Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Avrupa’yı Ukrayna’daki iç çatışmaları kışkırtmakla suçlaması kesinlikle tesadüf görülemez.
Demek ki Türkiye, kendisine doğru atılan oltanın farkında ve kendisine “aynalı sazan muamelesi” yapılmasından hiç de hoşnut değil.
Ukrayna Kherson’da Özerk Kırım Tatar Reyonu…
Kırım Tatarları’nın medyatik ismi Mustafa Cemiloğlu'nun, anti Sovyetik tutumu nedeniyle 2013 sonu, 2014 başı arasındaki Maidan (Meydan) darbesi sırasında darbeci hükümeti desteklediği malum.
Mustafa Cemiloğlu, Ukrayna yönetiminde olmasına rağmen Kırım’ın Rusya'nın etki alanından çıkmasından yanaydı. Bağımsız Kırım Devleti tercihi, Kırım halklarının tasarrufudur.
Nitekim, içlerinde Kırım Tatar Türkleri'nin de yer aldığı Kırım halkı, referandumda kararını vermiş, Rusya Federasyonu’na bağlı bir cumhuriyet yönetimi biçimininde karar kılmıştır.
Mustafa Cemiloğlu'nun, 1 Ağustos 2015’te Ankara’da başkanlık yaptığı “Dünya Kırım Tatarları Kongresi”ne yaklaşık 200 örgütü temsilen 700’den fazla kişi katıldı.
Mustafa Cemiloğlu, Kongre sonunda, Kırım’ın geri alınması için bir “Uluslararası Müslüman Tugayı”nın kuruluşunu duyurdu.
Tugay merkezinin Kırım’ın sürgündeki geçici hükümetinin bulunduğu Kherson’da olmasının kararlaştırıldığını, “Uluslararası Müslüman Tugayı”nın Tataristan ve Çeçenistan (Rusya) Özbekistan, Azerbaycan ve Mesheti (Gürcistan) bölgesinden gelen gönüllülerin katılımıyla oluşturulacağını açıkladı.
Aslında “Kırım Tatar Tugayı”nın kuruluşu, bir yıl öncesine uzanıyor. 2014'te, Kırım’ın sivil ablukası karargâhı, Ukrayna’nın Kherson bölgesinde Noman Çelebicihan adlı yeni Kırım Tatar taburunun kurulacağını açıklamıştı.
Kırım’ın sivil ablukası Koordinatörü Lenur İslâmov, kurulmakta olan Kırım Tatar tugayının, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı olacağını kaydetmişti. Kırım Taburuna neden Noman Çelebicihan isminin verildiğine gelince? Noman Çelebicihan (1885-1918) Kırım Tatarlarının ünlü lideriydi.
Evet, Mustafa Cemiloğlu ve ekibi, ABD Temsilciler Meclisi’nin onayladığı ve tahsis ettiği 250 milyon dolarlık bir bütçeyi idare ediyorlar.
Bu bütçe, Rusya’ya karşı savaş finansmanı için oluşturuldu.
ABD doları ile Kherson'da tabur kuranlar, özerk bölge ilan edenler CIA desteğini alsalar da bu konuda Ukrayna yönetimini ikna etmiş sayılmazlar.
Ukrayna güvenlik bürokrasisi ve istihbaratı Mustafa Cemiloğlu ve ekibini yakından takip ediyor.
Bir şeyler ters gidiyor ama ne?
IŞİD/DAEŞ militanı Genç Tatarları, Ukrayna’ya kim taşıdı?
Rus karşıtı Ukrayna sağ sektörü, ABD İstihbaratının yol göstermesiyle, Kırımlı genç Tatarları, 2011'den itibaren Suriye’ye DAEŞ/IŞİD ve El Kaide saflarında savaşması için gönderdi.
Amaç Kırım’da yaşanabilecek olası Ukrayna-Rus savaşında sözde çatışma deneyimi kazanmış Tatarların kullanılmasıydı.
Cemiloğlu ve arkadaşları, Suriye’de savaşacak gönüllü toplamada hiç zorlanmadı. Zaten “Cihad, mücahit, şehit, cennet…” gibi dini mefhumlar, işlerini kolaylaştırıyordu.
Suriye’ye sözde cihat için giden genç Tatarlar, Ukrayna'da ABD destekli, Rusya karşıtı halk hareketi başlar başlamaz, ulusalcı gruplara destek ve meydanda düzeni sağlamak için acilen Kiev’e getirildiler.
Yuliya Timoşenko’nun oluşturduğu bloğa katıldılar ve Kırım’ın Rusya Federasyonu’na bağlanması için düzenlenen referanduma karşı çıktılar.
“Arı kovanına çomak sokmak… Ayı inine taş atmak!..” ya da Rusları kızdıran açıklamalar yapmak…
Türkiye, Rusya’ya karşı zaman zaman Ukrayna ve Kırım kartıyla blöf yapıyor. Lakin “Poker suratlı Putin”, blöfe “rest” çekeli çok oldu.
Ukrayna’nın Rusya’ya direnmesi söz konusu olamaz. Ukrayna ordusunun Kırım’ı tek kurşun dahi atmadan Ruslar’a bırakması daha unutulmadı.
Suriye’de ve Libya'da hatta can Azerbaycan’da, Ruslar’la bilek güreşinin rövanşı Ukrayna ve Kırım olmamalı.
Kırım Türkleri’nin siyasi, kültürel ve iktisadi kazanımlarını tehlikeye atacak çıkışların kime ne faydası olabilir?
Suriye’de, Libya'da kriz çıkınca Kiev’e adım atan Türk yetkililerinin ilk mesajlarının Kırım üzerinden verilmesi, belki politik olabilir ama etik değil.
Libya'da savaş duraksadı.
Türkler’in kurduğu ASELSAN askeri ekipman departmanının bombalanması, ardından Rus Helikopterlerinin düşürülmesi, savaşı yeni bir sürece taşıyor.
Hafter'i destekleyen Tobruk yönetiminin, Mısır ordusunu Libya'ya askeri müdahaleye daveti hiç de iyi haber değil.
Yunanlılar, Sırplar gibi Ortodoks olan Ruslar, Ayasofya’nın müze statüsünün kaldırılmasına Yunanlılar kadar tepki vermedi.
Nedenini düşündünüz mü?
Çünkü, Rus Moskova Patrikliği, İstanbul merkezli Fener Rum Ortodoks Patrikliği ile uzun süredir anlaşmazlık yaşıyor.
Kiev Ortodoks kilisesinin, Moskova Patrikliği’nden ayrılmasına, Fener Rum Ortodoks Patrikliği’nin destek vermesi, İstanbul ve Moskova’yı karşı karşıya getirmişti.
Dolayısıyla Ayasofya, cami olmuş, kilise olmuş, müze olmuş Rus Ortodoksları çok da ilgilendirmiyor.
Türkiye, cepheyi genişleten politikasını gözden geçirmeli mi?
Irak'ta üstü örtülü savaşın içindeyiz.
Suriye’de kesin sonuç şimdilik ufukta görünmüyor.
Yunanistan burnumuzun dibinde midemizi bulandırıyor.
Kafkaslar’da bölgesel barışı dinamitleyen gelişmeler var.
Azerbaycan-Ermenistan sınırında çıkan çatışmalarda, Azerbaycan ordusundan biri tümgeneral biri Albay olmak üzere 7 asker şehit oldu.
Evet, Türkiye bir NATO üyesi. Ancak ortalıkta NATO konsepti falan kalmadı. Her NATO üyesi ülke, aklına geleni okuyor. Hatta Türkiye'nin katıldığı müşterek tatbikatlarda, Türkler düşman kategorisinde gösteriliyor.
Akdeniz'de kiminle savaşacağız?
Tabii ki bir başka NATO üyesi Yunanistan ile.
Fransa üstümüze çullanmak için fırsat kolluyor.
İngiltere, Kıbrıs meselesinden dolayı bize düşman.
1917 Bolşevik Devrimi ile Rus Çarlığı’nın geleneksel reflekslerinden vaz geçen Sovyet yönetimi ile Ankara Hükümeti arasında 1920'de başlayan ilişkilerin milat kabul edildiği fabrika ayarlarına bir an önce dönülmeli.
“Hazarın Sultanı” Mihriban Aliyeva, neden öldürülmek istendi?
Daha önce yazmıştım. Pandemi sürecinde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı anlaşılıyor.
Bakü’de, Çarlık kalıntısı çıkar kliklerinin 60 milyar dolarlık birikimlerini ve saltanatlarını korumak için Ermenistan ile savaşı dahi kullanabilecekleri kimin aklına gelirdi?
Bu süreçte Azərbaycan Respublikasının gelecek Prezidenti Hazarın Sultanı Mehriban Arif qızı Əliyeva'ya yönelik suikast girişimlerinde bulunulması ne demek?
Avrupa medyasında “öldü” söylentileri çıkan “Hazarın Sultanı” Mehriban Əliyeva, Türk devletinin ve istihbaratının koruması altında ve çok şükür yaşıyor.
Ancak Azerbaycan, farklı bir sürece gidiyor; adeta boyut değiştiriyor. “Haydarizm” bitmek üzere.
İlham Aliyev’in yönetimi, Azərbaycan Respublikasının gelecek Prezidenti Hazarın Sultanı Mehriban Arif qızı Əliyeva'ya bırakması çok yakın.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete