Aşının âlâsı

Sümeyya Demirel

4 yıl önce

DOĞA yalan söylemez. 

Hatırlayalım; Bedenimiz de doğal, bitkiler de.

Bitkilerin bedenimizle çok daha hızlı iletişimi var zira doğasından direk hattı var.

Doğaya bakalım, doğada kalalım. 

Yalan söylemeyi bilmediği gibi; esası da DOĞA söyler.

Doğamıza bakarsak da; Hiçbir yerde böyle uzatılmış sündürülmüş güncellemeler yapmadığını da görürüz. 

Doğa, denge üzerine kurulu.

Bir yerde zehirli bir bitki varsa, aynı yerde panzeri olan bitki de vardır. 

Bir yerde zehirli olan çoğalmaya başlarsa, panzehiri de çoğalır... 

Doğa bize sonsuz ihtimalleri de gösterir.

Aynı türlerin sonsuz ihtimalde benzersizi.

Nasıl şahane, akıl almaz boyutta muazzam bir sistem.

Hızla dengesini bulur. Daima en mükemmeline evrilen ahenke döner.

Senin canın istese de istemese de...

Korkacak olduğumuz doğa, doğal olan, NEFES değil yani;

Sakınacak olduğumuz; doğayı, doğal olanı tehdit gibi algılatan şarlatan bilim hainleri.

ŞİFAYI KAPTIM…”

Ne güzel bir ifade. 

Dümdüz anlatıyor.

Bedenimizdeki belirtiler, bazı güncellemeler yapıldığına işaret eder. Bütünsel sistemiyle kendini iyileştiriyordur.

Aslında doğasında bulunmayan çakma gıda ve ilaç türevleri, bedeni yormaktan başka pek bir işe yaramaz. 

Mikrodalga fırından çıkmış, enerjisi sıfırlanmış ürünler gibi de.

Obezitenin sebeplerinden de biri.

Beden tanımıyor bunların enerjisini; “Bilinmeyen cisim” muamelesi yapıyor önce.

İşlemlerden kaldıysa o da; bitkisel etken maddenin enerjisine ulaşana kadar, tanımlayamadığı bir dolu yan ürün buluyor ve sonunda hizalanmaya çalışırken de yoruluyor sadece.

Acil durumlarda harikalara imza attıkları tartışılmaz. 

Öte yandan, ilaçların çoğunun iyileştirici özelliği de plasebo etkisi aslında. Veya sadece belirtileri baskılıyor, iyileştiremiyor. 'Kronik' de bunun ‘kamu-flaş' tanımı.

Fizik, zihin, duygu, tezahür bedenleri tek ve bütünsel bir sistem esasında.

Fizik bedene, salt mekanik bir sistemmiş gibi bölgesel tahakkümlerde bulunmak, bir yeri yaparken başka yeri bozmaya benzer. Dengeyi bulana kadar, bunun belirtilerini de gösterecektir.. 

Aslında doğanın hediyesi olan bitkiyi tekeline alıyor, hatta halka yasaklıyor filan. 

Maksat iş olsun; raf ömrü, rant işleri, paketleme için ayrıca kimyasallarla da cilalıyor.

Etken maddesi, bitkinin kendisinde ortada durup duruyorken. 

Allah'ın yerden biten bitkileri ise ‘yasaklı'.

İnanılır gibi değil... 

Zihin ve duygu bedeniyle tek ya;

Öncelikle "Hastalanıyorum" zihniyetinden çıkalım. 

"Hasta", "Hastayım." şeklinde ifadeleri de iptal edelim. 

Ne demiş atalarımız? ŞİFAYI KAPTIM

İYİLEŞİYORUM…" da koyabiliriz yerine.

Duygusal olarak da neşeye, şükre odaklanacak araçlar bulalım.

Zihniyetle gölge etmemenin en hızlı iyileşme yollarından biri olduğu da deneyimlenebilir böylece.

Bitkilerin gücü hafife alınıp, aşırı doz da kullanılmamalı.

Bedene sor!

Esasında ne istiyorsa, neye ihtiyacı varsa cevap verir.

Öncelikle itimatla gönlü ferah, kafayı şimdide şükürde, neşede tutuyoruz.

Ve bol bol saf sevgiyle şefkat.

Yalnız bunun ifadesi, iyileşme sürecindeki yakınımızın giydiği rolü beslemese iyi olur.

Hatta bu bilinçle dile getirilir ve farkındalığı idrak edilirse, iyileşme sürecini çok hızlandırır.

“İlgi için hastalanma zorunluluğunu bırakalım tatlım! Seninle koşula bağlı olmaksızın daha iyi, daha çok ilgilenmeye gayret edeceğim. Sen de kalbinden geçenler konusunda açık olarak bana yardımcı olabilirsen sevinirim. Teşekkür ederim Seni Seviyorum. Varlığına Şükran. Hadi iyileş de bu ilgi sürecini beraber daha eğlenceli işler yaparak geçirelim…"

Bilinçdışı varlığımız, dile gelememiş ilgi görme, onurlandırılma, yardım, dinlenme gibi ihtiyaçları bu şekilde ifade edebilir.

"Bununla şu an hangi 'çıkarları' sağlıyorum? Bunun nesinden memnun oluyorum?" sorusu 'konfor alanı' da denilene işaret eder. 

"Hekiminize danışın!” notuyla 'paniklemeden' önce, ayrıca yapılabilecekler:

Biraz kekik yağı, ağrı gibi belirtileri de oldukça hafifletir. Pamuklu çubuğa banıp, ayakların altına bir çizdirilir, azıcık göbeğe dokundurulur, göğüs ve sırtta boydan boya çizdirilir ve yatılır. 

Çizdirilir” dediğim, kekik yağıyla ovulmaz çünkü, çok yakar. 

Burun cepheleri de dıştan bununla hafifçe nemlendirilir. 

Bu kokuyu bir süre almak da rahatlatır.

Ayrıca bulunduğunuz ortamda sürekli soluyabileceğiniz şekilde geniş ağızlı bir kaba sıcak su koyun ve içine kekik yağı damlatın.

Yüksek ateş için, göğsü ve sırtı ele sıcak gelmeyene kadar, -toplam 20 dakika sürebilir- nane yağıyla ovun.

Boğaz için: 

Taze dövülmüş keten tohumuna, kendi miktarında bal karıştırıp, günde bir kaseyi güne yayarak yeyin.

Bağışıklık için bol su, sıvı gıda.

- Ve çayımız:

Meyveler, miktara göre birkaç kırtlatılmış sarımsak dişlerle bir-iki taşım kaynatılıyor; mümkünse kabuklu. 

Ateşten alınca üzerine bol kekik, az kuru nane, biraz ıhlamur atılıyor. 

Ağzı kapalı, kuru bitkiler çökene kadar demleniyor. 

Süzülerek bardağa alınıyor. 

Bol bal karıştırılıyor. 

İçmeden önce üzerine az karabiber serpilip, karıştırılıyor. 

Fazla çeşit yoksa sadece limon ve kekikle de yapılabilir.

Şifa olsun.

İlaçla 1 hafta, ilaçsız 7 gün” derler de;

Bunlar, ertesi gün kaldırılabilir. Sonrasında da hafif hafif tamamen geçer.

- Ve grip aşısının âlâsı; meşhur İsveç Şurubu.

Her aktarda bulunur. 

Yıllar önce hekimlerin ısrarına gelip bir grip aşısı yaptırmıştım. Aylarca grip belirtileriyle uğraştım. 

Sonraki senelerde ise öncesinde tanımadığım ağırlıkta birkaç defa grip oluyordum. 

En sonunda, bir tek kür İsveç Şurubu hepsini bitirdi.

İki hafta boyunca, sabah-akşam kendi kapağında şurubu aynı miktarda sıcak suyla karıştırarak içtim.

Aynı zamanda burun deliklerini nemlendirerek, koku yoluyla da destek attım.

Griple beraber, sinüzit ve migren de kalıcı olarak gitti.

"Bu kadar kolaymış. Amma tantana yapıyorlar!" demiştim.

Tüm bunlar dolayısıyla, güncel tantanaları hiç anlamlandıramıyorum. 

Bunlar hep vardı, hep olacak.

Artık, İsveç Şurubu’nu sadece hafif belirtiler ortaya çıkmaya başladığında kullanıyorum.

Kesik ve yara iyileştirici özelliğiyle harici olarak da çok hızlı bir yardımcı. 

Açık yaralarda çok can yakar; öncesinde zeytinyağı uygulaması hafifletebilir. 

Kırık acısını ve şişini anında dindirdiği de görüldü.

- Migren gibi şiddetli ağrılarda;

1 küp şeker eritilmiş 1 yemek kaşığı sıcak suya 1 yemek kaşığı şurup eklenerek içilir ve pamuğa banılmış şurupla ağrıyan bölgelere masaj yapılır. 

Bu durumda ayrıca; kafayı dayanabileceğiniz kadar sıcak suyla yıkamak da çok yardımcı olabilir.

Dahili kullanım için, alkol kullanmayanlar ve 12 yaşından küçük çocuklara yağla yapılmış çeşidi de bulunur.

Sıfatına bakmayın, sarhoş ayıltmaya birkaç kaşık. Yalnız ani tepkiler için bir kova da bulundurmanız önerilir tabi :)

- Erbil’de hastaneye götürülmek istemeyince, eski bir denizcinin yaptığı 'ilaç':

Yarım bardak sıcak suya, silme yemek kaşığı şeker koydu ve üzerini viski, rom, konyak türevi bir içkiyle tamamladı. Yattıktan sonra içmemi söyledi. 

Henüz uyumadan, kıl diplerinden tüm ateşin, ağrının fışkırdığını hissediyordum... 

Kalktığımda tamamıyla normaldim.

Çok etkilendiğimi söylediğimde: "Ne sandıydın, Denizin ortasında kimse kimsenin hastalığını filan çekmez, ilaç-milaç da aramaz. Konu neyse formülü çakar ve ertesi gün turp gibi uyanır. Ertesi gün bununla kalkamazsa gerçekten başka bir sorun var demektir." dedi..

"Ne yani, hiç ilaç kullanmıyor musun?"

Sivri sinek ısırığına benekli aloe vera. 

Yanıklara sirke...

Ağrılara da “Faster EFT” (Emotional Freedom Technique) çok daha hızlı.

Ağrılar tekrarlanıyor ve şiddetlenirse ağrı kesiciyle baskılamak yerine hekime danışılmalı zaten.

İşte, ecza dolabım bunlardan ibaret.

İlaç elzemse, hekim de elzemdir bana göre.

Bu da gerçeğinde hekimlerin en sevdiği model olmalı aslında. 

Hastalanan, hastalık meraklısı değil,

İYİLEŞEBİLEN...

İYİLEŞMEYİ SEÇEN...

Ötesine, fıtrat dediğimize ise; Alemi cihan gelse fayda etmiyor sanki.

İtimatta kalalım, zihniyeti aradan çekelim. 

Gereğini öyle ya da böyle yaptırır o zaman.

Korkuyla yaşanmaz!

Korkunun ecele faydası yok.

Hayalimdeki sağlık sistemi de değil, Şifa sistemi.

'Sağlık' kavramı, halen içinde zıttını da titreştiriyor.

İstenmeyeni de beraberinde ifade ediyor.

Şifa ise dümdüz. NET.

Hastane” de değil; ŞİFAHANE...

Bu kavramlar hep neden değiştirilmiş, bunlar da ilginç işte.

Zihniyet mahsülü duygulara çakma nosebo etkisi ortadan kaldırıldığında, ZATEN OLANIN normal seyrine dönmesiyle bedenin kendinde ZATEN VAR OLAN iyileşme, kendini hizalandırma mekanizması kendiliğinden de devreye girebiliyor çünkü.

#HÖH

Hayallere Özgürlük Hareketi madem;

Tüm bunlara rağmen;

Kendimizi

Nefesimizi 

Doğayı

Doğamızı

Hayatımızı 

Yaşamayı

Yaşam Sevincini

Neşesini

Neşeyi

Sevdiklerimizi

Göster Göstere

Sevelim.

Olduğu gibi kabul edelim.

ve 

ŞİMDİ

Tüm bunların ışığında yepyeni bir VAROLUŞ SEÇİMİ de yapabiliriz.

?

Sümeyya Demirel, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI