Hadsizin biri, AŞISIZLARA kız bile vermeyecek, resmi kurumlara sokmayacak, buralardan sürecekmiş!
Mekkeli müşrikler de aynen ama aynen böyle diyordu ashaba!
Ancak sadece Rabbine teslim olmanın verdiği şeref ve aşk ile; “Rabbim, senin için Kabe bile feda olsun!” deyip arkalarına bile bakmadan bırakıp gitti o yiğitler!
Neyi kaybettiler?
*
Firavun emretmiş; devletin kanunu varmış, her erkek çocuk katledilecekmiş!
“Vardır canım bir bildikleri, hem herkes veriyor çocuğunu, ben de vereyim, bunca baskıya nasıl güç yetiririm!” dedi mi Musa Aleyhisselam'ın o kıymetli annesi?
“Rabbim yavrum sana emanet!” diye sakladı sandukalara, teslim etmedi kanunlara!
Ama sen “AVM”ye giremezsin, uçağa binemezsin…
Çocuğun anaokulunda makarnadan bulut yapamaz.
Vahh derdine bak ümmetin!
Ne yapalım kardeşler?
Bizim de nasibimize bu düştü!
Demir taraklarla taranan, mızraklarla can veren Sümeyye'lere bakınca;
“Aşı olmazsan markete giremezsin” diye tehdit edilmek nasıl da gülünç aslında.
Direnin kardeşler!..
Bizlere bu şuur nasip oldu ise, Rabbimin sancağını taşıyacak yiğitleri bizim ellerimiz saklayacak demek ki…
Direnin!..
“Papa fetva verdiyse, bizimkiler de onaylar" demiştim, sözde alimler birliğinden de fetva geldi.
Bizimkiler zaten aşıyla “ölümü öldürmüşler!” Neuzubillah…
Onları ölümden aşı koruyabilir(!) ama bizi, eceli yazan Mevla koruyor.
Ölene kadar direnmeye devam.
Müslüman “teslim olan” demektir.
Biz Rabbimize teslim olduk ve o da bizlere “imtihansız” bir hayat vaad etmedi.
Ne sanıyorduk!?
Her zorluk, her imtihan 1400 yıl önce yaşandı ve bitti mi?
Oysa Mevlamız;
“(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır.” buyuruyor.
Dün bize meczup, komplocu, abartıyor diyenlerin alınlarından akan terleri, meydanda münadilik yapanların gizlendiği köşeleri görüyorum.
Bugünlerin geleceğini senelerdir bağırıyorduk.
Neymiş bu Çin aşısıymış, nasıl güvenecekmiş.
Sanki doğar-doğmaz bebeğine vurdurup neslini kendi eliyle ifsad ettirdiği aşı “Mekke-i Mükerreme”den zemzemle yıkanarak geliyordu.
O da Çin aşısıydı!
Ama bu sefer kabak başta patladı değil mi?
Başsız, sahipsiz, vehm salgınına yakalanmış bir ümmetiz kardeşler; herkes kendi başının çaresine baksın!
Biz son nefese kadar direneceğiz.
2 “AVM”ye, 3 uçağa binmek için sonu olmayan bir yola gireceklerse, ben ne diyebilirim ki?
***
Çok evvelce bilirsiniz Hafız Esad’ın hasta olduğunu anlayıp, stratejik planlarını buna göre değiştirmişlerdi.
Peki bunu nasıl anlamışlardı?
Dışkısından!..
Çok duymuşsunuzdur bu muhabbetleri; Obama 2 günlük Türkiye ziyaretinde “hacetini özel çelik tankta giderip, dışkısını dahi bırakmadan asitle eritecek” diye.
Hatta Obama, “yediğiniz içtiğiniz sizin olsun, bana sizi gerek sizi(!)” diyerek suyunu bile Amerika'dan özel olarak önceden getirtmişti.
Şimdi hal böyleyken diyorum ki;
Bizim başkan da ordan-burdan gelen 10 ml şırınganın içerisinde bulunan kimyasal bir sıvıyı, sol kol kasından kendi bedenine zerk ettirecekmiş.
Adamlar senin suyunu bile içmeyip, dışkısını bile toprağında bırakmazken, sen onların kimyasal bir sıvısını nasıl enjekte ettireceksin diye düşünürken; kızımın en sevdiği şarkı çalıyor arka fonda, ben de eşlik ediyorum onunla;
- Kırmızı balık dinleee!.. Sakın yemi yemeeee!.. Balıkçı seni tutacak, sepetine atacak!..
Kırmızı balık kaç kaç!..
Diyeceklerim bu kadar.
.
Yağmur (Mirzayeva) İbiç, dikGAZETE.com