Arap alemi olarak bilinen coğrafya üzerinde 22 Arap devleti var.
Arap Birliği veya Arap Ligi olarak bilinen örgütün temeli İskenderiye Protokolü ile 1944’te ilan edildi.
Birliğin resmi kuruluş tarihi 22 Mart 1945.
Genel merkezi Kahire’de. Kurucuları arasında altı ülke vardı; Mısır Krallığı, Suriye Cumhuriyeti, Ürdün Emirliği, Irak Krallığı ve Suudi Arabistan Hanedanlığı.
Kurulduğu tarihte bu ülkelerin hepsi Anglo-Franko yani İngiliz ve Fransız işgali veya mandası altındaydı.
İkinci Dünya Savaşı’nın bitimine ramak kala dizayn edilmişti yani tasarlanmıştı.
Nazi Almanyası ve faşist İtalya’ya karşı savaştan galip çıkan Anglo-Franko sömürge devletleri, bu başarıyı ancak ABD ve Sovyet Rusya’nın savaşa girmesi sayesinde sağlamıştı.
Sömürgeci devletler için Arap Ligi’nin kurulmasını tetikleyen hayati unsurlar vardı:
Âlemin en büyük ve en stratejik coğrafyası; en kalabalık nüfusun birisini barındırıyor; en zengin enerji kaynaklarına sahip; en büyük pazarlarından biri; kadim medeniyetlerin beşiği ve semavi dinlerin doğduğu diyar.
Bu zenginliklerin sadece kendileri tarafından talan edilmesi hedefleniyordu.
SÖMÜRGECİLERİN HEDEFLERİ
Nazi Almanya’sına karşı kazanılan zaferin en büyük mimarlarından olan Komünist Sovyet Rusya’nın Arap alemine sarkması ve sıcak denizler olarak tasavvur edilen başta Akdeniz’e inmesinin engellenmesi sadece bir amaçtı.
İkinci hedef; Almanya ve İtalya gibi savaştan yenik çıkan sömürge devletler ile kadim sömürge devletler İspanya ve Portekiz’in bu coğrafyadan tamamen uzak tutulmasını sağlamak ve ikinci sınıf devletler olarak kalmasını sağlamaktı.
En önemli unsur ise büyük çoğunluğu Arapça konuşan Arap aleminin tek devlet, tek millet ve tek bayrak altında yaşamalarını engellemekti.
Bu sebeple Arap alemini, aşiret liderleri arasında, hanedanlıklara ve krallıklara bölmekti.
Ve bu Âlemin kalbi olan Filistin’e, Siyonist İsrail erkini inşa etmekti.
Bunu da Arap Ligi kuruduktan üç sene sonra İsrail’in resmi kuruluş tarihi olan Mayıs 1948’de başardılar.
En nihayet Arap aleminde “Özgür Subaylar”ın öncülüğünde Cumhuriyet devrimleri Irak, Suriye ve Mısır’da büyük bir dönüşümü başlattı.
Arap Ligi’nin politikalarını etkileyen bu dönüşüm, 50’li, 60’lı ve 70’li yıllarda başta İsrail ve Batılı emperyalist devletlerin başını çekmeye başlayan ABD’yi rahatsız etmeye başladı.
Arap Ligi’ni tekrar hizaya sokan, pasifleştiren, sömürge devletlerin projelerinde payanda yapan ve Arap Âleminin umudu olmaktan ziyade bu Âlemi iğdiş eden Petro-dolar zengini Arap Körfez ülkelerin muazzam parası oldu.
Artık Arap Ligi, senede bir toplanan, kararlarıyla Arap alemindeki öfkenin gazını alan bir boş konuşan, yüksekten atan ama hiçbir kararı hayata geçiremeyen örgüte dönüştü.
KUMPASIN PARÇASI: ARAP LİGİ
Arap Ligi ne Filistin davasına sahip çıkabildi, ne 2003 Irak işgalini engelleyebildi.
Arap Baharı adı altında cehennem ateşine maruz kalan Tunus’ta, Libya’da, Mısır’da ne kadar aciz ve bir taşeron örgüt olduğunu ibraz etti.
Arap alemine kurulan Siyonist-emperyalist kumpasın esaslı bir parçası olduğu görüldü.
En münafık tavrını Suriye meselesinde gösterdi.
Henüz olayların başında Kasım 2011’de Arap Ligi kurucuları arasında yer alan Suriye Arap Cumhuriyeti, Birlik’ten ihraç edildi.
Başta Suudi, Katar, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri, Petro-dolar Körfez hanedanlıkları, Suriye ile tüm diplomatik ilişkilerini askıya aldı.
Müslüman Kardeşler’in yönetime geldiği Mısır, Libya, Yemen ve Tunus ile Filistinli Hamas, Arap Ligin zengin efendileri tarafından rüşvetle satın alındı.
Suriye ile ilişkilerini kestiler.
Tereddütte kalan Arap Ligin diğer üyelerini tehdit ve şantajla dize getirdiler.
Başta Katar’ın El-Cezire’si, Suudi hanedanlığın mahalli ve farklı ülkelerde finanse ettiği basın ile Dubai merkezli El-Arabiye, Suriye’de yaktıkları ateşi körükleyen basın oldu.
Cezayir, Lübnan ve Sudan gibi nadir ülkeler bu tehditlere boyun eğmediler ve Suriye ile diplomatik münasebetlerini devam ettirdiler.
Âlemin en rezil, en gaddar, en hukuk tanımaz, en yalancı ve en azılı münafıkları Suudili, Katarlı, Bahreynli ve Birleşik Arap Emirlikleri Dubai merkezli yetkililer, gece gündüz Suriye’yi dillerine pelesenk ettiler.
“Katil Esad, Diktatör Esad, Zalim Esad, Sünni halkı katleden Alevi Esad, bu diktatör yıkılmadan Arap Âlemine, Dünya’ya huzur gelmez, Âlemin baş belası” ve benzeri demeçlerden bıkmadılar.
“Esad’a haddini bildiren, özgürlük savaşçılarına ev sahipliği yapan, Arap Âleminin kahramanı, İslam’ın bayraktarı, mazlum Sünnilerin hamisi, Osmanlı torunu Yaşasın Türkiye, Yaşasın Erdoğan” manşetleri, deklarasyonları arşa ulaştı.
“Kürdistan meşru bir taleptir, Yaşasın Kürdistan” bile dediler.
Arap Âlemini yeniden parçalayacak, cehennem ateşinde yakacak, zenginliklerini tüketecek İsrail ve ABD’nin Büyük Orta-Doğu Projesi için yüzlerce milyar dolar harcadılar, binlerce psikopat savaşçı devşirdiler ve tonlarca silah taşıdılar.
TÜRKİYE-SURİYE YAKINLAŞMASINI ÖNLEMEYE ÇALIŞIYORLAR
En nihayet 15 Temmuz 2016’da bizatihi başta “yaşasın Erdoğan” diyerek yere göğe sığdıramadıkları Erdoğan’ı hedef alan terör saldırısının arkasında oldukları görüldü.
TSK önce Fırat, ardından Zeytin Dalı sonra Fırat Kalkanı’yla BOP’un en önemli amaçlarından biri olan İkinci İsrail Projesi yara alınca Erdoğan düşmanlığına aleni soyundular.
“Diktatör Erdoğan, demokrasi düşmanı Erdoğan, Suriye’yi işgal eden Erdoğan, Suriye’yi yıkan Erdoğan” demeçleri havada uçuştu.
Türk mamullerinin boykot edilmesi çağrısı yaptılar.
“Osmanlı haramiydi, Arap Aleminin kalbine girmiş kamaydı” çığlıkları attılar.
Devasa bir bütçeyle tüm sinema olanaklarının seferber edildiği ‘Ateşin Sultanları’ ile Türkler ve atalarının ne derece vahşi, barbar, Arap ve insanlık düşmanı olduklarının filmini yaptılar. “Suriye kardeşimiz, akrabamız, biz tek milletiz, Suriye Arap aleminin mihenk taşıdır, Suriye’yi bölmek isteyen Türkiye’ye karşı Arap alemi tek yumruk olmalıdır” nasihatinde bulunmaya başladılar.
En nihayet “Suriye yeniden Arap Lig’ine dönmelidir” diyorlar.
Şam’a Büyükelçiliklerini açıyorlar.
Birkaç gün önce Birleşik Arap Emirlikleri, Şam’a Büyükelçi atadı.
Esad’a itimat mektubunu sundu.
Ardından Büyükelçilikte bir kutlama düzenlendi.
Elçi konuşmasında Esad’ı öve öve bitiremedi.
Bunu yaparken yüzü hiç kızarmadı.
Tek gayeleri var; Esad Ankara ile yakınlaşmasın, barışmasın.
Bu amaçla daha önce düşman belledikleri Katar ile barışıyorlar.
Suudi hanedanlığı, Katar’a barış çubuğu uzattı.
Katar memnuniyetle kabul etti.
Suriye ve Esad için yenilen bu hurmalar sergilenen bu nifak, Katar tarafından sergilenir mi ve Erdoğan dostu Katar münafıklık yapar “kardeşi Erdoğan’ı”, “diktatör Erdoğan” yapar mı?
Arap Alemin Münafık Ligi’nin en katmerli üyesi Katar bence yapar.
Bu sebeple “Türk’ün Arabi’den başka dostu yok” diyoruz ve Türkiye’nin Arabi Şam ile kucaklaşmasını tavsiye ediyoruz.
Zira münafık Arap Ligi ve efendilerini en çok ürküten şey Ankara-Şam iş ve güç birliğidir.
.
Mehmet Yuva, Aydınlık