İbn Haldun: “Coğrafya kaderdir.” demiştir…
Anadolu coğrafyası, dünyanın var oluşundan itibaren “deprem kaderi” ile evrenin sonuna kadar yaşayacak olan bir kara parçası.
Kaderi deprem olan bu coğrafyada yaşayan ‘Türk Milleti’, her 20-30 senede bir, büyük afetlerin hedefi olmaktadır. Kısacası coğrafyanın kaderi, vatan edindiği coğrafyada yaşayan milletin kaderi halindedir.
Ülkemizde jeoloji ve depremler üzerinde çalışmalar yürüten üniversitelerimiz, afetlerden en az hasarla kurtulmak için planlama yapan şehir planlamacılarımız, sağlıkçılarımız, güvenlik güçlerimiz ile tüm bu sistemi yönetecek olan idarecilerimiz bulunmaktadır.
Ülkemizde her afet yaşandığında ise elimizde mevcut bulunan bu gücü ve birikimi etkin zamanda, etkin bir biçimde kullanmakta zorluk çekmekteyiz. Yani, koordinasyon sorununu büyük ölçüde yaşanmakta, dumura uğrayıp, ilk şoku atlatan bu mekanizmalar geç bir zaman diliminde harekete geçmektedir. Netice itibari ile tüm bu süreci yaşayan insanlarımız “anomi başlangıcı”na sürüklenmektedir. İnsanlarımız ise tedbirsizlik ve geç müdahalelere şahitlik ederek-yaşayarak ülkeyi yönetenlere karşı güvensizlik duymaktadırlar.
Yazımın başlığı olan “Anomi” nedir?
Anomi: Emile Durkheim tarafından, 1897 tarihinde bolca okunur hale gelen “İntihar” kitabındaki teorinin adıdır. Sosyoloji okuyanlar ve meraklı olanlar “anomi”nin içeriğini ve detaylarını daha iyi bileceklerdir.
Bu makale içerisindeki anomi ise: Haksız yönetim sonucunda sosyal kimliğin bireysel düzeye inerek küçük parçalara indirgenmesi ve bireyin toplum değerlerine karşı gelmesi olarak değerlendirilmelidir.
Türkiye yakın zaman diliminde devletin kılcal damarlarına kadar sızmış bir cemaat-terör yapılanmasının darbesini (FETÖ), akabinde küresel ölçekli bir pandemiyi atlatmış, sonrasında ise ekonomik sıkıntılar içerisinde kendini bulmuş, en son gelinen noktada 10 ilimizde meydana gelen deprem afeti ile derin yara almıştır.
Bunun yanı sıra, uzun zamandan itibaren devam eden terör, sınırlarımızın güneyinde yaşanan kaos, Akdeniz’de yaşanan enerji arama çabaları, Kuzeyimizde yaşanan ve devam eden Ukrayna-Rusya kayıkçı kavgası, küresel ölçekli iklim değişikliği, eğitim-öğretimin sekteye uğraması vs. Ülke içerisinde yaşayan milletimiz üzerinde çok derin psikolojik travmalar yaratmış, ülkeyi yönetenlere karşı inançlarını sarsmıştır.
Son yaşanan depremlerle birlikte insanlarımız kendisini, kendi ülkesinde yalnız hissetmiş-hissetmekte, medyadan servis edilen haberler ve görüntüler ile ülkenin tümü yalnızlık kaderine psikolojik olarak itilmektedir.
Tüm bu hadiseler yaşanırken, ülkeyi yöneten ve yönetime talip olanlar ise toplumun içerisine düşmüş olduğu “anomi”den bihaber olarak, siyasi söylemler ile medyanın manşetlerinde yer almışlar-almaktadırlar.
Emile Durkheim’in teorisindeki anomi başlangıcı, milletimiz üzerinde hızla artmakta, sosyal kimliğin bireysel düzeye inerek küçük parçalara bölünmesi, “Ben” düşüncesiyle birlikte bütüncül “millet” düşüncesi tasfiyesine neden olmaktadır. Yakın zamanda gerçekleşecek olan genel seçimlerde anomi yaşayan bireylerin suç ve suçluluk konusunda eyleme geçmeleri beklenebilir.
Burada yazdıklarım ülkemiz için bir film senaryosu metni gibi algılanabilir. Ancak, sokaklar ve hanelerde yaşananların yüzdesel çoğunluğu anomi sinyali vermektedir. Bu sorunun çözümünde ve reçetesinde derman olarak sosyal bilimciler ve akademik zihinlerin önerilerine kulak asılıp, deneye vurulan her türlü enstrüman kullanılmalı, deneysel niteliği olmayan yapılar ise çözüme dahil edilmeyip tecrit edilmelidir.
Ülkemiz ve dolayısı ile milletimiz anomi başlangıcındadır. Tedbir bilime göre (Akla göre) alınmalı, kader mefhumu terk edilmelidir.
Saygılarımla
.
Emrah Bekçi, dikGAZETE.com