Geçtiğimiz günlerde ABD’nin ilk Irak işgali sırasında görev yapmış olan eski Deniz Piyadesi İstihbarat Subayı ve askeri uzman Scott Ritter’ın açıklamaları dünyada gündem oldu.
Türk basını tarafından pek de umursanmayan bu açıklamalarda Ritter, Ukrayna’daki neo-nazilerin Batılı subaylar tarafından eğitilmesinden Suriye’den Ukrayna’ya getirilen cihatçılara kadar çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Gelin, Ritter’ın tam olarak neler anlattığını inceleyelim.
Amerikalı istihbaratçı, Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı askeri harekat hakkında yorumlarda bulunurken, daha genç bir görevli olduğu sırada Sovyetleri incelediğini ve onların taktiklerini öğrenmek için uzun yıllar harcadığını dile getiriyor:
“Bu adamları tanıyorum. 35 yıl boyunca onları, doktrinlerini, donanımlarını ve harekat taktiklerini inceledim. Gördüğümüz, klasik bir çoklu vektör stratejisidir.
Amacı, düşman kuvvetlerini bağlamak, onları yerinde tutmak, komuta merkezlerini yok etmek, düşman kuvvetlerini kuşatmak ve stratejik olarak önemli nesneleri ele geçirmektir. Savaşın çok yoğun olacağı müstahkem bölgeleri atlamak. İnisiyatifi ele geçirmelerine izin vermemek kolay değil.”
Rus birliklerinin ilerleme hızının, II. Dünya Savaşı'nda “Blitzkrieg Operasyonu”nda Alman birliklerinin hızından daha yüksek olduğunu da belirten Ritter, bir diğer yandan Ukrayna ordusunun, subaylar tarafından etkin bir şekilde yönetilen; sıkı bir şekilde bağlantılı bir komuta sistemi ile NATO standartlarına göre eğitilmiş ve donatılmış 260 bin personelden oluştuğunu da ekliyor. Kaldı ki ülkemizdeki askeri uzmanların da belirttiği gibi 200 - 300 bin kadar yedek subay ve yardımcı birim desteğini de unutmamak lazım.
Bu noktada dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus ise Rusların 200 bin askerine karşılık Ukraynalıların 600 bin askerinin oluşudur. Amerikalı istihbarat subayı da bu konuya şöyle eğiliyor:
“Genellikle bir harekatın başlangıcında hücum tarafında üçe bir avantajınız olur. Ruslar da başlangıçta üçe ve hatta dörde bir avantajla operasyona başladı. S
on haftaya bakılırsa bu oranın altıya bir olduğunu görüyoruz. II. Dünya Savaşı sırasındaki modern çatışmalarda, büyük ölçekli imha savaşlarında; örnek olarak Amerikalılara karşı Nazi Almanyasını incelersek, ölen her Amerikalı karşılığında 3 veya 4 Nazi vardı. Bu oran, Amerikalıların savaşı kazanmasına izin verdi.
Şu an Rus ve Ukraynalı arasındaki 1e 6 oranı, Ukraynalılar için ağır bir yenilgi demektir.”
Rusların, Ukraynalı Slav akrabalarına çok fazla zayiat vermeden ilerleme isteği, Rus ordusunun ilerlemesini engelleyen en büyük faktörlerden biri olarak ön plana çıkıyor.
Ritter da bu konu hakkında: “Operasyona bir elleri arkadan bağlı olarak başlamaları herkes için olduğu gibi benim için de tam bir sürpriz oldu.” şeklinde bir değerlendirmede bulunuyor.
Rus ordusunun ilerlemesini çok sakin ve doğru bulduğunu da ekleyen Amerikalı istihbaratçı, Rusların sivil kayıpları ve kent içindeki sivil tesislerin tahribatını en aza indirmek amacıyla tahkim edilen mevzileri işgal etmiş herkesle müzakere etmeye çalıştıklarını da belirtiyor.
Amerikalı uzman Ritter, bir yandan Rus ordusunun Ukraynalı askerleri kışlalarında tek bir hamlede öldürmeyi reddettiğini belirtirken; öte yandan da Ukraynalıların direnme kararını ve onurlu bir şekilde savaştığını da ekliyor:
“Ukrayna ordusunun cesaretini ve direncini küçümsemiyorum. Taktik ve operasyonel avantajlara sahip iyi eğitimli ve iyi donanımlı bir Rus ordusuyla karşı karşıyalar. Ukraynalılar oldukça değerli çatışmalar sergiliyor. Ama kaybedecekler hem de umutsuzca kaybedecekler.
Bence er ya da geç tam bir teslimiyet göreceğiz. Mühimmatları bitecek. Yiyecekleri tükenecek. İçme suları ve yakıtları tükenmekte ve doğal olarak bir seçimle karşı karşıya kalacaklar: Ya gereksiz bir direniş ya da ölüm.”
Amerikalı istihbaratçı, zaman zaman Twitter’da da oldukça önemli açıklamalarda bulunuyor.
Örneğin: “Rusların Suriye'deki eylemleri hakkında Batılı kanallarda söylenen hemen hemen her şey doğru değil.” yazdığı bir tweeti var. Ritter, Batılı propaganda araçlarını oldukça sık eleştiriyor.
Bu bağlamda Rus askerlerinin Ukrayna’da sivillere yönelik medya tarafından sıklıkla dile getirilen eylemlerini de yorumluyor:
“Rus birliklerinin ateş gücünde belirleyici bir avantajı hatta mutlak üstünlüğü var diyebiliriz.
Alışılagelen Rus stratejisine göre: Hedefi bulmak ve birden fazla roketatar topçusu, havan toplarından gelen ağır ateşle hedefi yakmak ve ardından yeni bir hedef bulunana kadar tekrar bombardımana hazırlanmak ve prosedürün tekrarlanması gerekiyor.
Taktik son derece etkili ve son derece acımasız. Bir kentsel alanda veya yoğun nüfuslu bir banliyöde bulunan bir düşman oluşumuna bu strateji uygulanırsa, on binlerce sivilin ölümüyle sonuçlanacaktır.
Ruslar bu taktiği, Ukrayna’da kullanmıyorlar. Savaş kesin olmayan bir bilimdir. Bunu ilk elden bilen biri olarak söylüyorum. Hedefi araştırdınız, hedefi ortadan kaldırmak için en uygun silahları seçtiniz. Ve aniden istihbaratın yanlış olduğu veya mühimmatın onun için tipik olmayan yıkıma yol açtığı ortaya çıktı.
Ve her halükarda, insanların yaşadığı bölgelerde çatışmalar meydana geldiğinde, en yüksek bedeli insanlar ödüyor. Şu anda yaşanan tam olarak bu.”
Batı medyasının, gerçekleri tam olarak anlatmadığına dikkat çeken Ritter, Rusların kasten sivil nüfusu hedef aldığını iddia etmenin gerçeği çarpıtmak olduğunu söylüyor ve Rusların silah kullanımında oldukça dikkatli olduğunu ekliyor.
Örnek olarak da Harkov şehrindeki apartmanlara yönelik gerçekleşen çoklu roket fırlatma sistemlerini gösteriyor ve ekliyor:
“Batı medyasının size söylemediği şey, Rusların o bölgeye daha önce bir keşif ekibi gönderdiğidir. Bölgedeki Ukrayna ordusu burada pusuya düşürüldü ve yok edildi.
Bir keşif operasyonunun sonucunda elde edilen böylesi bir istihbarat, bölgeyi otomatik olarak meşru bir savaş hedefi haline getirir. Üzgünüm ama bunlar savaşın kuralları.
Yerleşim bölgesinde savunma kararı alıyorsanız, Rusların burayı vurması; bu eylemi savaş suçu olmaktan çıkartır.”
Rus tarafının propaganda açısından başarısız olduğunu da dile getiren Amerikalı istihbaratçı, Rusların mevcut konjonktürde kendi bakış açılarını temsil etmediklerini ekliyor.
Öte yandan karşı taraftaki propagandanın Ukrayna hükumetine ait olmadığını da belirtiyor ve ekliyor:
“CIA’nın Ukrayna Enformasyon Bakanlığı ile yakın işbirliği içerisinde olduğunu unutmamak gerekiyor. Propagandadan CIA sorumludur ve bunu yaptırımlar ile siyasi mekanizmaları da devreye sokarak yönlendirmelerde bulunacaklardır.
Hepsinin birlikte devrede olması lazım. Yaptırımlar kendi kendine çalışamaz. Mevcut yaptırımlar belirli bir zümreye ait Rusları hedef alıyor. ABD, Rusya’yı Batı ile işbirliğinin faydalarına erişimi kapatarak bu zümrenin yaşam biçimine doğrudan müdahale ediyor.
ABD, bu zümrenin kontrolden çıkarak; tıpkı Saddam’ın devrilmesi gibi, rejim değişikliği operasyonu istiyor.”
Gerçekten de Ukrayna’daki Batılı propaganda, Ukrayna’nın zaferlerini abartmak ya da Rusya’nın başarılarını küçümsemekle alakalı değildir. Bu tamamen bir bilgi manipülasyonudur.
Daha çok kısa bir zaman önce NATO’nun Afganistan’dan topuklarını vura vura kaçtığını unutmayalım.
Batı’nın bununla yüzleşmediğini de hatırlayalım.
Batı medyası, eline geçen fırsatı değerlendirerek bir bilgi operasyonuna girişti.
Amerikalı istihbaratçı Ritter da böyle düşünüyor:
“Batı kendi kamuoyunu şekillendirmek için harekete geçti. CIA, Ukrayna’da yalan söylerken dönüp kendi evinde CNN’de ‘Evet tüm bunlar yalan’ demesini bekleyemezsiniz.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, Amerikan kamuoyunu aldatan bir operasyona bulaştı ve insanlar bunu dikkate almalı.”
Şimdi Amerikan eski Deniz Piyadesi İstihbarat Subayı ve askeri uzman Scott Ritter’ın bu söylemlerini de göz önünde bulundurarak Ukrayna’daki mevcut gelişmeleri tekrardan irdelemek gerekir.
.
İlber Vasfi Sel, dikGAZETE.com