-Hz. Adem’e ‘cahil’ diyen Sezen Aksu’yu ve onun hakaretlerine sahip çıkan alim ve politik kılıklı cahilleri kınıyorum.
Bu ülkenin en büyük sorunlarından biri, kendini sanatçı sayan bazı tiplerin kendilerine sınırsız bir özgürlük alanı çizmeleridir. Çizdikleri bu alanda başkalarının değerlerine ahlaksızca saldırmayı ve hakaret etmeyi de “fikir ve düşünce özgürlüğü” saymaktadırlar.
Bu tipler, sıra kendileri hakkında başkalarının eleştirilerine muhatap olunca hemen “sanatçılar linç ediliyor” yaygarasına sarılıyorlar.
Ne yazık ki kendini “sanatçı” sayan bazı tipler, milletin manevi değerlerine hep saygısız olmuş ve buldukları her fırsatta hakaret etmişlerdir.
Bu tip bir hakaret ile gündeme gelen sözde sanatçılardan biri de Sezen Aksu oldu.
Sezen Aksu, fikir ve düşünce olarak bu milletin milli ve manevi değerlerine hep ters olmuş, ortaya koyduğu müzik türüyle gençlerimizi ahlaksız bir zemine çekmiştir. Çıkardığı bir albümde de Hz. Adem ve Havva’ya “cahil” diyerek hakaretin zirvesine çıkmıştır.
Sezen Aksu’nun “ŞAHANE BİR ŞEY YAŞAMAK” ismini taşıyan şarkısının sözleri şöyle:
“Acısıyla, tatlısıyla
Ne şahane bir şey yaşamak
Dibe vurmak, dimdik durmak
Bin bahane, bin oyun kurmak
Binmişiz bir alâmate
Gidiyoruz kıyamete
Selam söyleyin o cahil
Havva ile Adem’e
Aha yine, aha yine
Önümüz uçurum, ardımız dağ
İlle yanacağız, yanacaklar.”
"Sanatçı" demek, aklına gelen sözleri ulu orta söyleyen kişi midir?
“Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem’e” diyerek ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem’i “cahil” ilan eden böyle bir sözün fikir ve düşünce özgürlüğü ile ilişkisi var mıdır?
Her ne kadar Anayasanın 26. maddesinin 1. Fıkrası, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” dese de bunun sınırsız olmadığı da diğer bazı maddelerde ortaya konmuştur. Zaten anayasanın başka bazı maddelerinde de halkın dini değerlerini aşağılamanın ve hakaret etmenin suç olduğu yazar.
“Dini Değerleri Aşağılama” suçu TCK’da şu şekilde tanımlanmıştır:
“Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” (TCK 216/3)
Din ve vicdan hürriyeti gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9. Maddesinde gerekse T.C. 1982 Anayasasının 24. Maddesinde düzenlenmiştir. Bu sebeple, din ve vicdan özgürlüğüne karşı aşağılama fiili, çeşitli hallerin bir araya gelmesi ile TCK tarafından cezalandırılmıştır.
“Halkın dini değerlerini aşağılama” suçu ile korunan hukuki değer kamu barışıdır. Bu sebeple, halkın herhangi bir kesiminin benimsediği dini değerlerin aşağılanması durumunda bu kamu barışı zarar görecek ve problemlere yol açacaktır.
Bu hususta dinler arasında herhangi bir ayrım gözetilmemiştir. Bu sebeple her türlü dini inanç için bu madde gereğince failin cezalandırılması söz konusu olabilir.
“Dini Değerleri Aşağılama” suçu, şikayete bağlı suçlardan da değildir. Bu sebeple bu suç oluştuğunda ve soruşturma makamları tarafından öğrenildiğinde re’sen soruşturma işlemleri başlatılacaktır.
Sezen Aksu’nun şarkısında geçen “Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem’e” sözleri, açık biçimde halkın dini değerlerini aşağılama suçuna girmektedir.
Hz. Adem, hem Kur’an’da hem de Kur’an’dan önceki bütün semavi kitaplarda Resul olarak tanıtılır. Kur’an ise Allah’ın Hz. Adem’e bütün isimleri yani ilimleri öğrettiğini bildirmektedir.
Müslümanlar tarafından bir iman esası olarak kabul edilen böyle bir meselede adı geçen Resulü “cahil” ilan etmek, cahilliğin daniskasıdır ve bütün Müslümanlara hakarettir.
Sözde sanatçı Sezen Aksu, açık biçimde bu hakaret suçunu işlemiştir.
Müslümanların sinir uçları ile oynayan Aksu’nun Kur’an’da bulunan Hz. Adem ile ilgili ayetlere inanıp inanmadığı kendi sorunudur. Söylediği sözlere bakılırsa inanmadığı ortadadır ve bu onun kendi tercihidir. Çünkü iman bir tercihtir. Ancak bu, ona bütün Müslümanlara hakaret etme hakkı vermez.
Allah (cc) Kur’an’da Bakara Suresi’nin 30, 31, 32 ve 33. Ayetlerinde meseleyi şöyle açıklar:
“Hani rabbin meleklere, ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti. Onlar, ‘Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?’ dediler.
Allah ‘Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim’ buyurdu. Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti.
Sonra bunları meleklere gösterip ‘Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin’ dedi.
Onlar da Seni tenzih ederiz! Bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. En kâmil ilim ve hikmet sahibi şüphesiz sensin’ cevabını verdiler.
‘Ey Âdem! Bunların isimlerini onlara bildir’ dedi. Onlara bunların isimlerini bildirince de ‘Size ben göklerin ve yerin gizlisini kesinlikle bilirim; yine sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilirim demedim mi!’ buyurdu.”
Yüce Allah’ın Kur’an’da “Bütün ilimleri öğrettik” diye buyurduğu bir peygambere “cahil” diyerek hakaret eden Aksu aslında cehaletin daniskasını işlemiştir.
Kur’an’da Hz. Adem ile ilgili bu ayetlerin tefsirinde şöyle denilmektedir:
“Allah, kendinin bildiği ve meleklerin bilmediği hikmetler, gerekçeler sebebiyle Âdem’i yarattığını haber verince bu üstü kapalı ve doğrulanması inanca dayalı olan açıklama melekleri ikna için yeterli idi.
Fakat yüce Allah bilginin ve imanın yalnızca kendisine güvenilen kimselerin haber ve bilgi vermesi yoluyla elde edilmesini (taklit) yeterli bulmadığı, meleklerinin şahsında insanları gözlem, deney ve düşünceye yönlendirmeyi murat ettiği için bir deneme düzenledi.
Âdem’e bütün isimleri, yani maddî ve manevi varlıkların, kavramların isimleriyle bunların özelliklerini veya isim verme, dil icat etme kabiliyetini öğretti; sonra her şeyin aslı gayb âleminde, ilâhî planda mevcut olduğu için bunları meleklerine gösterdi.
Meleklerden, Âdem’in müspet vasıflarının ve kabiliyetlerinin fazlasıyla kendilerinde mevcut bulunduğu kanaatlerinde haklı ve isabetli iseler bunların isimlerini bilip söylemelerini istedi.
Melekler bu deneme sonucunda kendilerine verilen bilme ve bilgi üretme kabiliyetinin Âdem’e verilenden farklı olduğunu ve bu sebeple halife olmaya onun ehil bulunduğunu anlayıp itiraf ettiler; Allah Teâlâ’nın ilim ve hikmetini, eserini görerek (ayne’l-yakîn olarak) daha üst dereceden tasdik ettiler.” (Bkz: Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 104-105)
İnanmış insanlar olarak, “Şimdi bu gerçekler ışığında kim cahil?” diye bir soru sorsak, elbette göğsümüzü gere gere, “Allah doğru söyledi. En büyük cahil Hz. Adem’e cahil diyen Sezen Aksu’dur!..” diyoruz.
Sezen Aksu bu hakaretini sadece Müslümanlara yapmamıştır. Diğer bazı semavi kaynaklı dinlerde de Hz. Adem, ilk insan ve ilk peygamber olduğu için Sezen Aksu onlara da aynı hakareti yapmıştır.
Sezen Aksu’nun bu hakaretleri, kendi itikatsızlığının, milli ve manevi değerlere saygısızlığının bir yansıması olabilir. Ancak bizi şaşırtan mesele Sezen Aksu’nun bu hakaretlerine sahip çıkan bazı alim ve politik kılıklı kimseler olmuştur.
Bunların başında da her fırsatta laiklere ve solculara yaranmak için fırsat bekleyen ilahiyatçı İhsan Eliaçık ve Mustafa İslamoğlu gelmektedir.
Nerede bir şaz mesele varsa sık sık gündeme getirerek kendilerini pazarlayan bu iki ilahiyatçıdan biri olan İhsan Eliaçık, Sezen Aksu’nun Hz. Adem’e hakaretine sahip çıkmış bir de utanmadan buna “Kur’an’dan delil” getirmeye çalışmıştır;
“Kur’an, Adem’e asi, yoldan çıkmış, Adem manasında insana cahil ve zalim der. (Taha 121,Ahzab 72). Din dilinde Adem-Havva kadın erkek; ben, sen, o hepimiziz. Değil 19, 49 yıl geçse Sezen Aksu gibi bir sanatçı çıkaramadınız çünkü cahil ve zalimsiniz.” ifadelerini kullanan İhsan Eliaçık da ne derece cahil ve Müslümanlara karşı kindar olduğunu ortaya koymuştur.
Hemen her bulduğu fırsatta Müslümanları aşağılayan Mustafa İslamoğlu ise bu meselede de egosunu göstermiş ve daha önce birçok hadisede olduğu gibi bu meselede de Müslümanlardan yana olma yerine Hz. Adem’e alenen hakaret eden Sezen Aksu’ya sahip çıkarak bizi şaşırtmamıştır:
“Adem ve eşi: ‘Biz kendimize zulmettik.’, ‘Adem Rabbine asi oldu ve yoldan saptı’, ‘..emaneti insan yüklendi; ama o ÇOK ZALİM VE ÇOK CAHİL biri olup çıktı.’ Buna rağmen linçte ısrar etmek, son ayetteki ÇOK ZALİM ve ÇOK CAHİL olmaya aday olmaktır. Linç dindarlık değil, kindarlıktır.”
Yukarıda ayet olarak verdiği açıklamaların kendi mealinde bile böyle olmadığını ne yazık ki hayretle görmekteyiz.
Müslümanlara olan kini ve egosu hakikatin önüne geçtiği görülen İslamoğlu’na göre, Kur’an’da, “Biz nefsimize zulm ettik” mealindeki ayetlerden dolayı Sezen Aksu gibilerin Peygamberlere, “Zalim-cahil Adem(!)”, “Zalim Yunus(!)” diyebilir sonucu çıkmaktadır.
İslamoğlu, aynı kafayla hareket ettiğinde Şura suresi 52. Ayete dayandırarak (“İşte böylece sana da kendi buyruğumuzla bir Kur’an vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun; ama şimdi onu, dilediğimiz kullarımızı sayesinde doğruya eriştirdiğimiz bir ışık kıldık.”) Hz. Muhammed’e de -hâşâ- “İmansız ve Kitapsız” demenin yolunu açmaktadır.
Eliaçık ve İslamoğlu’na göre Sezen Aksu’nun Hz. Adem’e “CAHİL” yakıştırması hakaret değilmiş!.. Buna gerekçe olarak da Hz. Adem’in yasağı ihlal etmesini gösteriyor. Hz. Adem’in yasağı ihlal etmesi ve sonra tövbe etmesi asla peygamberliğine bir halel getirmez!!
Yine, Allah’ın kulu olan Hz. Âdem için dilediğini söylemesi, O’nun sorgulanamaz hikmetini ortaya koyar. Peki buna dayanarak Hz. Adem’e “cahil” deme hamakatını gösterenler neyi ortaya koymaktadır? Bunu Hümanist bir yaklaşımla izah edebilir miyiz? Ya da “Kemalist laiklere yaranma çabası” diyebilir miyiz?
Eliaçık ve İslamoğlu gibilerin Hz. Adem’e “cahil” diyen Sezen Aksu’ya sahip çıkması aslında bizim mahallede büyümelerine rağmen savrulan bazılarının profilini açık biçimde ortaya koymaktadır.
Sezen Aksu, şarkısında Hz. Adem yerine Eliaçık ve İslamoğlu hakkında cahil deseydi acaba bu savrulmuşlar meseleye aynı hümanistlikle yaklaşırlar mıydı?
Bu savruluşun altında yatan sebeplerin psikologlar tarafından ciddi biçimde araştırılması bir anlamda savrulmanın da sebeplerini ve sonuçlarını ortaya koyacaktır.
Eliaçık ve İslamoğlu hakarete sahip çıkmada yalnız değildir. Laik ve Kemalistlere yaranmak ve TV’lerinde boy göstermek için atmadık takla bırakmayan Levent Gültekin de hemen topa girmiş ve o da tıpkı diğer ekürileri gibi Sezen Aksu’ya sahip çıkmıştır:
“Sezen Aksu sadece çok değerli bir sanatçı değil ülkenin en demokrat, en barışçı, sorunların çözümü için elini taşın altına koymaktan da çekinmeyen bir sanatçısıdır. Yani Sezen Aksu candır.”
Sezen Aksu’nun bu hakaretine Müslüman duyarlılığı olan herkes karşı çıkarken her fırsatta manevi değerlere saldıranlar ise savunmaya geçmiştir.
Savunanlardan biri de DEVA Partisi Genel başkanı Ali Babacan olmuştur. Kendi partisinde iken başka partiler için çalıştığını itiraf ederek nasıl bir tiynete sahip olduğunu ortaya koyan Babacan, yapılan hakareti fikir ve düşünce özgürlüğü saymıştır:
“Türkiye ancak fikir ve ifade özgürlüğü zemininde yükselebilir. Sanatçılarımız da sanatlarını icra ederken özgür olmalıdır. Şarkı sözlerini çarpıtan zihniyet bu ülkeye sadece kötülük yapmaktadır. Sezen Aksu’nun hedef alınması kabul edilemez.”
Şimdi biri de çıkıp, “Ali Babacan cahilin biridir. Babası da cahildi. Bütün sülalesi de cahildi.” dese bu da mı fikir ve ifade özgürlüğü içinde değerlendirilecektir? Bu nasıl bir aymazlık ve ahlak inhirafıdır; bunu değerlendirmeyi okuyucuların ferasetine bırakıyorum.
Sezen Aksu’nun hakaretlerine sahip çıkanlardan biri de sözde ülkücü ve muhafazakar olduğunu söyleyen İP’in Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem olmuştur:
“Sezen Aksu bu toprakların sesidir. Sezen Aksu bu coğrafyanın vicdanıdır. Bu toprağın insanları Sezen’in şarkıları ile ağlar, Sezen’in şarkıları ile güler. Sezen’in kıymeti, hayatı boyunca bu ülkedeki her acıya verdiği sesten gelir. Sezen Aksu’ya saldırmak Türkiye’ye saldırmaktır.”
Bu nasıl bir vicdansızlıktır; hakareti eden Sezen Aksu ama Sezen’e saldıranların Türkiye’ye saldırdığını iddia etmek için insanın beyninde akıl diye bir şey taşımaması gerekir. Bahadır Erdem, bu yaklaşımıyla tam bir Ebu Cehil (Cahillerin babası) örneği olduğunu ortaya koymuştur. (Ben de fikir ve ifade özgürlüğümü kullanıyorum!..)
Eliaçık, İslamoğlu, Gültekin, Babacan, Erdem ve benzeri düşünce taşıyanların bu yaklaşımlarıyla yakında Sezen Aksu’yu “kutsal bakire” ilan etmeleri işten bile değildir.
Rusya Devlet Başkanı Putin bile bunların aymazlıklarına ve savrulmalarına katılmamıştır. Geçtiğimiz aylarda Moskova’da yıllık basın toplantısı yapan Putin, yaptığı bir açıklamada, “Hz. Muhammed’e saldırmak hakarettir. Sanat özgürlüğü değildir.” diyerek önüne gelen herkesin başkalarının kutsal saydığı değerlere hakaret edemeyeceğini ortaya koymuştur.
“İçinin karanlığı dışına yansımış ve görünüş itibariyle bir ucubeye dönmüş kart bir karının” (Burada yine bir yazar olarak fikir ve ifade özgürlüğümü kullanıyorum.) bir Resul’e yaptığı hakaretlerini savunanların akıbetlerinin hayır olmayacağına inanıyorum. Rabbimiz, imhal (mehil verir) eder ama asla ihmal etmez. Er veya geç, Resulüne hakaret edenleri ve hakarete sahip çıkanları hem bu dünyada hem de ahirette rezil rüsva edeceğine inancımız tamdır.
Son olarak diyorum ki:
Ey Allah’ın Resul olarak seçtiği bir peygambere cahil diyen bir kart karıya sahip çıkan alim kılıklılar ve politika cambazı cahiller!
Yaptığınız bu aymazlıktan ve cahillikten, samimi olarak tevbe edin. Allah, (cc) samimi olarak tevbe edenleri affedeceğini söylemektedir. Kendinize yazık etmeyin …
.
Selim Çoraklı, dikGAZETE.com