Alaaddin Çakıcı deyip geçmeyin! Kod adı “Atilla” Hiram Abas’tan, Eymür’e, Kozinoğlu’ndan, Atasagun ve Süleyman Seba’ya kadar bir çok istihbaratçının yakından tanıdığı, "Kafkasya’dan Avrupa’ya Ülkü Adamı" Alaaddin Çakıcı kimdir?.. İşte bazı cevaplar...
:
Öldürülen MİT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas’dan, Kontr-Terör Dairesi yani Güvenlik Daire Başkanı Mehmet Eymür’e, Özel Harp Dairesi’nde görevli Yarbay Korkut Eken’den, Binbaşı Yavuz Ataç ve Silivri Cezaevinde kalp krizinden öldüğü iddia edilen merhum Kaşif Kozinoğlu, Millî İstihbarat Teşkilatı’nın eski Yurtdışı İstihbarat Başkanı Nuri Gündeş, eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ve MİT elemanı Beşiktaş Spor Kulübünün efsane başkanı Süleyman Seba’ya kadar bir çok istihbaratçının yakından tanıdığı, Alaeddin Çakıcı kim?
O bir Kabadayı mı?
Organize suç örgütü lideri mi?
O bir Ülkücü dava adamı, gözünü kırpmadan canını ülkesi için feda edebilecek kahraman mı?
O bir gizli istihbarat teşkilatı mensubu, teşkilatın fedaisi mi?
Sahi Alaattin Çakıcı kim?
20 Ocak 1953 tarihinde Trabzon ili Arsin ilçesi Fındıklı köyünde doğdu.
13 Nisan 1916 tarihinde Rus işgaline uğrayan Arsin’i 24 Şubat 1918’de işgalden kurtaran milis güçler arasında Çakıcı’nın hem anne hem de baba tarafından dedeleri yer almıştı.
Alaattin Çakıcı’nın dedeleri; Cihan Harbi’nde Artvin’de Ardahan’ın kurtuluşunda, Erzincan, müdafaasında, Bayburt müdafaasında ve Çetesi ile Kuvay-i Milliye saflarında bulunmuştu.
Amasya - Merzifon hattı boyunca Mustafa Kemal Paşanın yol güvenliğini sağlayan Milis Komutanı da Çakıcı ailesinin bir akrabasıydı.
Bu ailenin bir çok ferdi Rum ve Ermeni çeteleri tarafından şehit edilmişti.
Halen Havza'da ve Merzifon’da şehit edilen yedi aile yakınının mezarı mevcut.
Dedeleri; 1920’de Trabzon ili, Arsin Yomra Santa harabelerinde karargah kuran Ermeni ve Rum çeteleriyle de. savaşmıştı.
Çakıcı ailesinin köyünün ilk ismi Foşa, İçişleri bakanlığı tarafından değiştirilmişti.
Mahalli ağızda ‘foşa’ iri ve yuvarlak fındık anlamındadır.
Foşa Fındığı: Daha çok Trabzon yöresinde yetiştirilen iri ve gösterişli bir fındık çeşididir.
Kabuğu kırmızımtırak -kahverenginde-, ortalama 1. 20 mm. kalınlıkta ve orta derecede serttir.
Ortalama 17.87 mm. genişlikte kabuklu meyveye sahiptir.
İç meyve zarları koyu kiremit, kahverengi, üzeri kaba damarlı, kalınca, meyve etine yapışık, içi fildişi renkte, sertçe ve göbek boşluğu büyük olan iç, meyve kabuğunu iyice doldurmuştur.
İç randımanı yüzde 50-53 ve yağ oranı yüzde 66.69’dur.
Tabla kısmı darca olan bu çeşidin 475-550 adet kabuklu meyvesi 1 kg. gelmektedir.
Genellikle 2’li çotanak oluşturmakta ve zurufları meyve boyunun 2 katı büyüklüktedir.
Ayrıca bu isimle anılan bir armut ve balık çeşidi vardır.
Köyün eski ve yeni ismi birbirini tamamlayan anlam bütünlüğüne sahip.
ŞAKİRE VE ALİ ÇAKICI'NIN OĞLU...
Alaattin Çakıcı; Kafkasya mültecisi, Türkmen kökenli bir ailenin, Şakire ve Ali Çakıcı’nın çocuğudur.
Fahrettin Çakıcı ve Gençağa Çakıcı adında iki erkek kardeşi, Gamze Çakıcı ve Leyla Çakıcı adlarında iki kız kardeşi var.
Aile reisi Ali Çakıcı, kan davası nedeniyle İstanbul’a göç ettiğinde, Kağıthane ilçesi Gültepe semti; geleceğin ünlü Kabadayısını ve aile fertlerini sarıp sarmaladı.
Babası. Ali Çakıcı, burada bir kahvehane işletmeye başladı.
Alaattin Çakıcı, Gültepe ve çevresinde dik kafalı, asi, hırçın, kavgacı, gördüğü haksızlığa anında sert tepki veren bir delikanlı olarak tanındı.
Gençliğinde birkaç yaralama olayından sorumlu tutuldu.
Alaattin Çakıcı, İstanbul’da ilk olarak bir çiçekçinin öldürülmesinde azmettirici olarak yargılandı ve mahkum oldu.
Kısa süreli cezaevinde yattı.
1980 öncesi sağ/sol çatışmasında babası Ali Çakıcı, kardeşi Gençağa Çakıcı ile beraber MHP-Ülkü Ocakları saflarında yer aldı.
Aile bu kamplaşmada ilk kaybını, 18 Eylül 1978’de verdi.
Alaattin Çakıcı’nın amcasının oğlu Necati Çakıcı, yasadışı silahlı sol örgütler tarafından öldürüldü.
Olaylar tırmandıkça Çakıcı ailesine yönelik saldırılar da yoğunlaştı.
Kız kardeşi Gamze Çakıcı, Gültepe Harmantepe Meydanında kendilerine ait bir büfede diri diri yakılmaktan zor kurtuldu.
Alaattin Çakıcı da 1979’da pusuya düşürüldü, silahlı saldırıda vücuduna 5 kurşun sıkıldı.
Ama vadesi dolmamıştı daha tarihin tanıklığında devleti ve milleti için yurt dışında yapacağı hizmetler vardı.
Pir Sultan Abdal’ın bu dizeleri sanki Alaattin Çakıcı için yazılmış gibi: “- Kadılar müftüler fetva yazarsa/ İşte kement işte boynum asarsa/ İşte hançer işte başım keserse/Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan”.
Nitekim öyle de oldu.
Ülkücü Baba Çakıcı; ölümden döndü ama yolundan/davasından/ülküsünden asla dönmedi.
Çakıcı ailesinin ölümle imtihanı bitmek bilmedi.
12 Eylül askeri darbesinin arefesinde, takvim yaprakları 5 Mayıs 1980 tarihini gösterdiğinde aleme nam salan babası Ali Çakıcı, yasadışı sol örgütlerce faili meçhul bir saldırıda öldürüldü.
*
İşte yaşadığı bu olaylar nedeniyle Alaaddin Çakıcı, gönül verdiği, uğruna kan döktüğü Türk Milliyetçiliği ülküsünden hiç taviz vermedi.
İyi ya da kötü, doğru ya da yanlış ne yaptıysa bu mukaddes mefkurenin var olması için yaptı.
Bu nedenle onu yakinen tanıyanlar, “-Türk ülkesi ve ülküsü için yapmayacağı fedakarlık yoktur!” der.
"Kansa kan, cansa can."
Çakıcı; Ülkü Ocaklarının her kademesinde aktif olarak rol aldı.
1980 Askeri Darbesi ile birlikte tutuklandı.
Askeri Cezaevlerinde yattı.
"Medreseyi Yusufiye” diye tabir olunan taş medreselilerden.
MHP ve ülkücü kuruluşlar davasında yargılandı ve 41 kişinin ölümünden sorumlu tutuldu.
Aleyhinde somut delil bulunamaması nedeniyle de 1982 de serbest bırakıldı.
Cezaevinden tahliye edildiği 1980 sonrası, kabadayılık alemine yöneldi.
"Ülkücü Baba" ifadesi Çakıcı ile Türkiye’nin gündemine oturdu ve literatüre girdi.
İhracatta "vergi iadesi" adı altında yüzde 40’a kadar varan ödemeler yapan devleti soyan hayali ihracatçıları hiç affetmedi.
Bu kravatlı soygunculardan haracını tahsil etti.
Çakıcı, bu soyguncu taifesinden toplam 160 milyon lira tahsil etmişti.
Paraları ise kendisi ile beraber "Devlet-i ebed-müddet davası"na baş koyan ardaşlarına harcadı.
Yurt içi ve yurt dışındaki faaliyetlerini finanse etti.
Çakıcı, ‘ülkücü baba’ namını başkent Ankara’da da sürdürme niyetindeydi.
1980’li yılların sonunda yeraltı dünyasının Ankara ayağında da adı duyulan Çakıcı’nın faaliyetleri Haydar Koç, Kürt İdris ve İnci Babagibi dönemin kabadayılarınca dikkatle izleniyordu.
Ancak o dönemde Çakıcı’ya karşı çıkmaları mümkün değildi çünkü Çakıcı, "görülen lüzum üzerine" MİT ile irtibatlandırılmıştı.
Bu bağlantı, Çakıcı’nın hayatında dönüm noktası oldu.
Alaattin Çakıcı, asıl gücünü MİT ile ilişkileri sayesinde sağladı.
Türkiye’nin Dev-Sol ve PKK terör örgütleriyle mücadele ettiği dönemde, 1986'da, MİT Müsteşar Yardımcılığı’na getirilen HiramAbas’ın daha sonra Kontr-Terör Dairesi olan Güvenlik Daire Başkanlığı’nı kurması, Alaattin Çakıcı’nın hayatını da yakından etkileyecekti.
Dairenin başına Mehmet Eymür getirilirken operasyonlar, Özel Harp Dairesi’nde görevli Yarbay Korkut Eken, Binbaşı Yavuz Ataçve Kaşif Kozinoğlu tarafından yürütülecekti.
Alaattin Çakıcı’nın MİT ile olan ilişkileri, bu kişiler üzerinden yürüyecekti.
MİT elemanı Süleyman Seba’nın 1984 yılında Beşiktaş Spor Kulübü Başkanı seçildiğinde güvenliğinin Alaattin Çakıcı’ya emanet edilmesi ise, aslında işbirliğinin 1987 öncesine de dayandığını gösteriyordu.
Dev-Sol adlı terör örgütü liderlerine yönelik yapılacak eylemlere karşı MİT aracılığıyla kullanılan kişiler arasında Çakıcı ve arkadaşları da vardı.
Çakıcı’nın MİT tarafından "ASALA’ya karşı Lübnan ve Yunanistan’da kullanıldığı" iddialarına, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, “Devlet bu tür adamları yararlı olacaksa kullanır”açıklamasıyla doğrulamıştı.
Yurt dışında Türk diplomalarını şehit eden Ermeni terör örgütü Asala’ya yönelik tasfiye planı Alaattin Çakıcı’ya teklif edildiğinde düşünmeden kabul etti.
Kontr-terör dış ve iç operasyonlar birimi kapsamında özel askeri eğitime tabi tutuldu.
Eğitim sonrası tim komutanı olarak görevlendirildi.
Kendisine Atilla kod ismi verildi ve yurtdışı seyahatleri için kırmızı pasaport temin edildi.
Bu yetkilendirme ile Türkiye, Balkanlar, Avrupa, Amerika, Kafkasya, Ortadoğu, Uzakdoğu faaliyet yürüttüğü eylem alanları oldu.
MİT eski Kontr-Terör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür, Alaattin Çakıcı'nın MİT tarafından 1990’lı yıllarda da kullanıldığınıbelirtiyordu.
Çakıcı’yı, Yavuz Ataç’la birlikte yurtdışına operasyona yollayan yetkilinin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun olduğu iddia edilmiş, Millî İstihbarat Teşkilatı’nın eski Yurtdışı İstihbarat Başkanı Nuri Gündeş de bir özel TV kanalında derin devlet konusunun tartışıldığı canlı yayında, Alaattin Çakıcı’dan söz ederken, “Dinliyorsa yanaklarından öperim; eğer devlete bir hizmeti varsa…” diye konuşmuştu.
Bazı suçlamalar nedeniyle Alaattin Çakıcı Yurtdışına çıktı.
Çakıcı’nın yurtdışında kaldığı süre içinde Belçika, ABD, İtalya, Güney Afrika, Fransa, Brezilya, Singapur ve Japonya’da dolaştığı belirlendi.
Alaattin Çakıcı, 17 Ağustos 1998’de Türkiye ve Avusturyapolisiyle birlikte düzenlenen bir operasyonla, modacı Canan Yakaile sanatçı Selçuk Ural’ın kızı Aslı Ural’la birlikte Fransa’nın Nicekentinde yakalandı.
Çakıcı’nın üzerinden Nedim Caner adına düzenlenmiş kırmızı bir pasaport ve 17 bin dolar çıktı.
Çakıcı’nın yakalanmasından sonra ortaya çıkan kasetler, ANAP’lı Devlet Bakanı Eyüp Aşık’ın istifasına sebep olurken, Aşık ile birlikte Çakıcı’ya kaçması için uyarıda bulunduğu iddia edilen DYP’li Meral Akşener, MİT görevlisi Yavuz Ataç ve Bursalı işadamı Erol Evcil de suçlanmıştı.
Çakıcı, 3 Mayıs 2004 tarihinde yurtdışına kaçtı.
14 Temmuz 2004 tarihinde Avusturya’nın Graz kenti yakınlarında, yakalandı.
Çakıcı’nın üzerinden emekli MİT görevlisi Faik Meral’e ait pasaport çıktı.
14 Ekim 2004 tarihinde Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne konuldu.
Suç dosyası oldukça kabarık olan Çakıcı, yargılanması sırasında yurt dışında Millî İstihbarat Teşkilatı adına çalıştığını ve hep devleti koruduğunu ama “piyon gibi kullanıldığını" öne sürdü.
Çakıcı, en demokratik ve gelişmiş ülkelerde bile derin devletin var olduğunu ve olması gerektiğini savundu “ama bizdekilerin cılkı çıkmış” diye ifade verdi.
15 Temmuz 2016 tarihinde Bolu F Tipi Cezaevi’ne nakledildi.
Burada kaldığı süre boyunca sürekli hastaneye kaldırılan Çakıcı, Mart 2017 tarihinde İzzet Baysal Devlet Hastanesi Köroğlu Ünitesi’nde bağırsak fıtığı operasyonu geçirdi.
Tedavisi tamamlanan Çakıcı, Bolu F Tipi Cezaevi’nden Kırıkkale’nin Keskin ilçesindeki F Tipi Cezaevi’ne nakledildi.
Kırıkkale Keskin T Tipi Cezaevinde kalan ve şu anda Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesinde tedavi gören organize suç örgütü Lideri Alaattin Çakıcı, Basın Danışmanı Ferhat Aydoğan aracılığı ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben bir açıklama yayınlamıştı.
Çakıcı’nın son icraatı, Alaattin Çakıcı, Karar gazetesinin sahibi Mehmet Aydın ve gazetecilere yönelik saldırı talimatı vermesi oldu.
Kırıkkale Keskin Kapalı Cezaevi’nde kalan Çakıcı, imzalı mesajıyla, 6 gazeteci için adamlarına açık saldırı talimatı verdi.
Çakıcı deyip geçmeyin.
Cumhur İttifakının fiili mimarı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli,Alaattin Çakıcı’yı kısa süre önce rahatsızlığı nedeniyle tedavi gördüğü Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi’nde ziyaret etmişti.
Bahçeli, Çakıcı’nın ismini vererek genel af talebinde bulunmuştu.
Devlet Bahçeli, Alaattin Çakıcı’yı "Vatan için verdiği mücadeleler var. Devleti yönetenler de bilir. Benim ülküdaşım o." sözleriyle savunmuştu.
Çakıcı, Bahçeli için “Bedenini ve ruhunu, Ölçü Devletin bekası ise hiç düşünmeden yanan kor ateşin içinde yeğleyen erdemli son Türkmen Beyine, ziyaretime geldiğinden dolayı kendilerine kalbi teşekkür eder saygılarımı sunarım.” ifadelerini kullanmıştı.
MHP Lideri Bahçeli’nin af talebi ve ziyareti ile gündeme gelen Alaattin Çakıcı, "Şahsıma af istemiyorum" diyerek kamuoyunu şaşırtmıştı.
Çakıcı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a da seslenerek "Ömrümde kimseye yalakalık yapmadım, sizden kendi adıma hiç bir şey istemiyorum" demişti.
Alaattin Çakıcı’yı, Devlet Bahçeli’den sonra MİT Dış Operasyonlar eski Daire Başkanı Yavuz Ataç ziyaret etti.
1990’lı yıllarda adı birçok karanlık olaya karışan Ataç, faili meçhul cinayetlerle ilgili dava kapsamında MİT Müsteşarlığı Teftiş Kurulu’na verdiği ifadesinde, "Çakıcı’nın yurt dışında birçok MİT operasyonunda kullanıldığını…" söylemişti.
Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcılığı döneminde SusurlukKomisyonu’nda verdiği ifadede Çakıcı’nın yurt dışına giriş çıkış işlerini Ataç’ın organize ettiğini öne sürmüştü.
1997’de Pekin’e idari ateşe olarak gönderilen Ataç; Çakıcı yakalandığı sırada üzerinden çıkan diplomatik pasaportu veren kişiydi.
Çakıcı’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yıldızı hiç barışmadı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle 10 ay hapis cezası olan Alaattin Çakıcı, son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a "Devletin sahibi sen değilsin! Devletin mihenk taşı ülkücülerdir" sözüyle karşı çıkmış, "Çevrendeki FETÖ’cüleri temizle. Devletin değişik kurumlarındaki AB ve ABD’ye hizmet eden hainleri temizle...”diye çağrı yapmıştı.
Çakıcı’nın özellikle FETÖ terör örgütü konusunda çok hassas olduğu, ceza süresinin çok olmasından FETÖ terör örgütünü sorumlu tuttuğu biliniyor.
Bence; Çakıcı’nın “Son Türkmen Beyi" diyerek övdüğü Devlet Bahçeli’ye düşen, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Kırıkkale Cezaevi'nde hükümlü Alaaddin Çakıcı’nın barışmasını sağlamaktır.
Af konusuna gelince, Türk Milleti ve devletine efsane hizmetleri olan Çakıcı, önce kendisine yapılan yanlışları ve haksızlıkları af etsin!
Ömür Çelikdönmez Twitter: @oc32oc39
.
dikGAZETE.com
.