Siyaset, maalesef bir ilkeler mücadelesi değil, bin türlü etkenli, hesaplı bir iş, onu biliyoruz. Ama, her şeyi hesap, her şeyi oyun, hile, desise olarak yorumlamak da son derece sorunlu bir yaklaşım meselesi.
Dahası, pek çok durumda, bu da bir yaklaşım meselesi olmaktan ziyade başka bir hesap-kitap işi.
İktidar medyasının, yatıp-kalkıp muhalefet üzerine, hile, desise yüklü yorumlar yapması tam da böyle bir durum.
İktidar medyası tabii ki, iktidar partisini parmağına saracak değil, muhalefet ile uğraşacak, onu yıpratmaya çalışacak, vs. Ama ayar iyice kaçmış vaziyette, muhalefet ittifakına çomak sokmanın karşılığı ne olur bilemiyorum ama, çomağın bu derece görünür olması, çelik-çomak oyununda fazlasıyla sırıtıyor.
Üstelik de ekonomik krizin bunca derinleştiği bir dönemde, muhalefet üzerinden siyaset yapmak artık pişkinliği de aşmış, arsızlık derecesine varmış durumda.
Ne yazık ki, “muhalefet cenahında kaynayan kazanlar” mevzusu, iktidar çevresi dışında da kısmen karşılık buluyor; kimin kime karşı dolap çevirdiği üzerine ha bire kafa yoruluyor.
Özellikle de İYİ Parti ve Akşener’in her yaptığı ve söylediği ‘karanlık emeller’ çerçevesinde değerlendiriliyor.
Son olarak, Akşener’in Aleviler’den özür dilemesi, “acaba aslında ne yapmaya çalışıyor?” sorusu ile birlikte anılıyor.
Dahası, işi iyice komploya vardıranlar mevcut; şöyle ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefet adayının, kolay rakip olarak gördüğü Kılıçdaroğlu olmasını istiyor, Akşener de bu çerçevede Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekliyor, aslında AK Parti’ye çalışıyor veya biraz daha insaflısı, “aradan sıyrılmaya çalışıyor” diyenler var.
Bu komplo teorileri, tam bir zırva, onlar bir yana, Akşener’in ‘aslında’ yapmaya çalıştığı bir şey var mı bilemem, ama özür açıklamasını, son derece olumlu bulanlardanım.
Alevilik konusunda cesur davranışının dönüştürücü bir değeri olduğunu düşünüyorum. Daha önce de Alevilik ve Kılıçdaroğlu konusunun açıkça telaffuz edilmesi ve tartışılmasının sağaltıcı olduğunu düşündüğümü yazdım.
Bir şey, ne kadar çok dillendirilirse, ona atfedilen gizil anlamlar o ölçüde anlamını yitirir, açıkça konuşulursa tabu olmaktan çıkar, böylece toplumsal barış alanı genişler.
Akşener’in yaptığı tam da bu yönde atılmış bir adım.
Sağ, muhafazakâr bir seçmen kitlesine sahip olan İYİ Parti’nin bu konuda attığı adım, kim ne derse desin önemli.
Dahası, İYİ Parti’nin merkez sağa yerleşme siyasetine önemli bir katkı diye düşünüyorum.
Akşener’e ikide-bir “senin seçmenin muhafazakâr, Abdülhamid’e laf etme!.. Onu yap, bunu yapma!..” telkinlerinin de İYİ Parti’nin kitlesini genişletme ihtimalinin önüne set çekme çabası olarak görüyorum.
AK Parti, “Alevi açılımı”, “Kürt açılımı” yaparken bunları ‘demokratikleşme’ olarak görenlerin, diğerlerine “sakın bu işlere girişme” uyarısının ne kadar samimi olabileceği ortada.
Tam da bu nedenle, muhalefet cenahının bu konularda ve özellikle Kürt açılımı konusunda, AK Parti’ye karşı onun şimdiki dilini benimsemekten ziyade, hep tersini yapması gerektiğini düşündüm.
İktidar partisi, muhalefeti terörle bağlantılandıran bir dil kullandığında; “Kürt açılımını yaptığında asıl sen teröre bulaştın!” diye mukabele edeceğine, “iyi bir işe giriştin, ama sonunu getiremedin, biz getireceğiz!” söylemi, siyaseti güdülmüş olsa idi, HDP ile ittifaka dair yol kat edilmiş olurdu. Sadece HDP’de, değil, asıl geniş Kürt seçmenin adresi olma konusu ortada kalmazdı.
Akşener’in Aleviler konusundaki cesareti, keşke, Kürt meselesine de uzansa, “Kürt düşmanı Türk milliyetçiliği”nden, “ortak vatan” kavramı üzerinden vatanseverliğe bükülebilse…
Üstelik bu sadece bir seçmen yarışı meselesi değil, daha da önemli; bu, ülkenin demokrasi ve toplumsal barışı meselesi.
İktidar, bu mesele üzerinden tam cephe saldırırken, kolay olmadığını biliyorum, ama aksi durumda hep iktidar siyasetine rehin kalınacak demektir.
İYİ Parti’nin seçmeni, henüz muhkem değil; bu, işleri daha da zorlaştırıyor.
Dahası bu seçim, Türkiye’nin kader seçimi, risk almak iyice zor ama Akşener, dönüştürücü etkisi olabilecek ölçüde karizmatik bir siyasetçi diye düşünüyorum.
Son olarak, ben de Cumhurbaşkanı’nın, (doğru veya yanlış) zayıf bir rakip olarak gördüğü için muhalefetin adayı olmasını istediğini düşünenlerdenim.
Cumhurbaşkanı açısından mesele sadece Alevilik veya Kılıçdaroğlu’nun popülerlik sorunu değil, CHP’nin tarihsel bagajının da, muhalefet ittifakına fire verdireceğini düşünüyor.
Üzücü bir durum ama, ben de halen bu tabloda, Kılıçdaroğlu’nun adaylığının sorun olabileceğini düşünüyorum.
Bu koşullar altında, ittifakın onu aday olarak göstermesi, onun ise bu makamı reddedebilen bir fani olabileceğini göstermesi bir çıkış olabilir mi acaba? Doğrusu bilemiyorum.
.
Nuray Mert, dikGAZETE.com