Öncelikle insan vücudunu incelediğimizde, akıllı et parçalarının büyük bir özenle birbirine bağlanıp, olağanüstü bir tasarımla inşa edildiğine şahitlik ederiz.
Örneğin, yutaktaki tek bir işlem bile birçok aşamada gerçekleşir. Bir lokmanın çiğneme işlemi ile parçalara ayrılması, ardından bir sıvı ile bu parçaların birleştirilip, yutaktaki birkaç basamaklı bir işlem ile yutma olayının gerçekleşmesi gibi, olası bir terslik meydana geldiğinde bu lokma, solunum yaptığımız bölgeye/boruya da kaçabilir.
Şimdi düşünelim, bizler ağzımıza bir lokma aldığımızda, bütün bu işlemleri düşünerek mi gerçekleştiriyoruz? Yahut bu komutları biz mi veriyoruz? ☺
Vücudumuzdaki tüm organlar, otomatik pilota bağlanmış ve her bir organ kendi görevini biliyor ve usanmaksızın, yorulmaksızın bu işlemi yerine getiriyor.
Bu durumda bize düşen böylesine kusursuz bir yapının, usta bir el, usta bir tasarımın ürünü olduğunun kabülüdür!
Daha geniş bir bakış açısıyla incelediğimizde, 8.5 milyar insanın her birinin parmak izi farklı, yani her birimiz Yaratıcının özenle tasarladığı bireyleriz. Kıymetini bilene! ☺
Yalnız yeni doğmuş bebeklerin topuk izleri anne parmak izi ile aynı ☺ yeni doğan bebeklerin karışmaması için önlem alındığının muhteşem göstergesi ☺
Parmak izlerimiz gibi, karakterlerimiz de farklı farklı, Peki neye göre?
İlk halife/Hazreti Adem yaratıldığında, eşyanın isimleri/esma terkibi, Hazreti Adem’e öğretilmişti. Yani biz Ademoğulları her birimiz Yüce Allah’ın esmalarının varlığı ve işlevselliği ile yaşam süreriz.
Örneğin Hay esması sayesinde canlı ve diriyiyiz. Yani tüm akıllı et parçaları/organlarımız Hay esmasının varlığı ve işlevselliği ile hayatını sürdürüyor.
Sevgili Cafer İskenderoğlu, bu esmaların belirli dizilimi / belli bir zikir dizilimi / kelime tekrarları ile işlevselliğinin oluştuğunu vurguluyor.
Sevgili Ahmed Hulusi, bilimsel olarak da bugün kanıtlanmış olan, belli kelime ve kelime gruplarının düzenli olarak tekrarının beyin nöronlarına olumlu etki ettiğini ve benzer nöronlarında oluşmaya başladığını ilk tespit eden çok değerli bir düşünürdür.
Gazetemizde haberi de yer almış olan ‘’Kanserle mücadelede DNA diziliminde önemli buluş’’ haberini okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Birçok tasavvuf büyüğünden, günümüzde ise Sevgili Üveys Muharrem Karabay Hocanın da altını çizmiş olduğu konu; Nefs mertebelerinde, insanın temelde;
Hayvanî nefs,
İnsanî nefs,
Nuranî nefs…
Aşamalarından geçerek sözü edilen halife tanımına uygun birey haline geldiğimizi vurgulamaktadır.
Cafer İskenderoğlu ise bu 3 nefs mertebesine göre,
Et, kemik yapı,
Atom altı yapı,
Nur yapı
Şeklinde giysilerimizin olduğu ve bunları ortaya çıkarabilmek için, belirli zikir çalışmaları, Kur’an’da bildirilen Sırat-ı Mustakîm yani güzel ahlaklı olma gayreti ve ibadetler neticesinde bu giysileri giyebileceğimizi vurgulamaktadır.
Aynı zamanda, bugün bilimin de onayladığı gibi; bedenimizi incelediğimizde hücreler, moleküller, atom, kuant, yarı dalga yarı maddeye dönüşebilen özellikli bir yapı karşımıza çıkıyor.
Cafer İskenderoğlu, bu yapıların, her birinin farklı esma terkibi ile / Yüce Allah’ın isim ve sıfatlarının farklı terkipleri ile oluştuğunu ve belli zikir, ibadet, ve güzel ahlak çalışmaları neticesinde yapılacak zikirlerle bu bedenlere geçilebileceğini vurgulamaktadır.
Aynı zamanda bu zikir terkibi DNA’larımızı da oluşturduğu için, bilimsel olarak başta sağlık olmak üzere, birçok dalda insanların yararına olabilecek, bizleri yeni buluşlara kavuşturacak gelişmeler çokta uzak olmasa gerek…
Bugün ki yazım da Tayyi Mekan konusuna da yer vermeyi düşünmüştüm fakat yazımın uzun ve sıkıcı olmasından endişe ettiğim için bu konuyu, daha sonraki bir yazıya erteledim.
Kalın sağlıcakla, Sevgiyle
*** Özden gelen cümleler; ''Taş değil midir en kıymetli maden, sen öyle ayrış ki sadece değerini bilenler anlasın. Rab değil midir en yüce sarraf":
Öz'ün İfadesi, dikGAZETE.com