Bizi yaradan Yüce Mevlâmız, hayatımızı devam ettirebilmek için bütün nimetleri de maddî ve manevî olarak hemencecik peşin olarak ihsan etmiş... Çünkü o nimetler olmazsa hayatta kalmamız hiç mümkün değil...
Lâkin insanoğlu işte, bazen onların farkında olur “şükür” için çalışır, bazen de farkında olmadan her şey normalmiş gibi davranır, hiç bir şeyin değerini bilmez duruma düşer... Hayata geliş gayemizin “ibadet etme”, “Allah'ı tanıma, öğrenme” olduğunun farkına bile varmadan koşturup dururuz...
Lafı fazla uzatmak istemiyorum; bir dostumun, ağabeyimin gönderdiği, (daha önce, “İşte Allah’ın delisi!.. Elaziz tımarhanesinden 1965’te Allah’a yazılan dilekçe!” (*) başlığı ile dikGAZETE.com sitemizde de yayımlanan) “dilekçe”yi sizlerle paylaşmak istedim; daha önce okuyanların da bir daha okumasında fayda var.
Okuduğumda çok etkilendim ve ne kadar Allah'a çok şükür etmemiz gerektiğini bir kere daha anladım...
Şimdi sizleri, noktasına virgülüne dokunmadan o “dilekçe”yle baş başa bırakıyorum...
Elazığ Tımarhanesi'nde (Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi) tedavi gören ve 1965 yılında vefat eden bir “deli”nin Allah'a yazdığı son dilekçesi şöyle:
"Ben dünya kürresi, Türkiye karyesi ve Urfa Köyünden, El-Aziz (Elazığ) Tımarhanesi sakinlerinden; İsmi önemsiz, cismi değersiz, çaresiz ve kimsesiz bir abd-i acizin, ahir deminde misafiri Azrail’i beklerken, Başhekimlik üzerinden Hâkimler Hakiminin dergahı Uluhiyetine son arzuhalimdir
:
Ben gam deryasında, fakirlik vatanında, horluk ve rezillik kaftanında PADİŞAH yapılmışım.
Meyvalardan dağdağana, çalgılardan ney-kemana kapılmışım…
Benim yatağım akasya dikeninden, yorganım kirpi derisinden farksızdır.
Kalbim Ayizman’ın (Hitlerin işkenceci Nazi Komutanı) fırını, ve sahranın çöl fırtınasıdır.
Ruhum, Âşık-ı Hüda Mahbub peresttir, lakin aklım kaderin cilvesi ve talihin sillesiyle gurestir (gel-gittir).
Bana gelen derd-ü gamın kilosu beleştir.
Nerde bir güzel varsa bana karşı keleştir, bütün yiğitler de bana hep ters ve terestir.
*
Aylar geçti, tek temizliğim, gözyaşıyla ve kara toprakla aldığım teyemmüm abdesttir.
Yani, içtiğimiz kezzap suyu, mezemiz ise ateştir.
Ol Resul-i zî-şan ve Sultan-ı dü-cihan:
Cenabı Allah’ın insanları dünya, dünyayı ise insanlar için yarattığını;
Ruhları vücut için, vücutları ise ruhlar için yarattığını;
Erkekleri kadınlar; kadınları erkekler için yarattığını;
Cenneti mü’min kullar, mü’min kulları da cennet için yarattığını;
Cehennemi inkârcılar ve münafıklar, inkârcıları ve münafıkları da cehennem için yarattığını” hadis-i şerifleriyle haber vermiştir.
Peki acaba benim gibi meczup divaneleri ne maksatla halk etmiştir?
Bilen babayiğit, meydana çıkıp söylesin!..
***
Allah sana iman verdi, sen tuğyan edersin;
O in’am etti, sen küfran (nankörlük) edersin;
O ikram etti, sen inkâr edersin;
O ihsan etti, sen isyan edersin;
bir de kalkıp, bana deli divane diye bühtan edersin!..
*
Bu söylediklerimin hepsi, ruhumun içinde cenk etmektedir.
Eğer dilekçemin cevabı gelirse, bu manevralar sona erecektir.
*
Şimdi adresimi arz ediyorum:
Kur’an’ı geldiği yere, yine Kur’an’ı getiren geri taşısın.
Madem ki ahkâmı ve ahlâkı kalmadı,
Kur’an’ın kağıdı ve yazısı neye yarasın?!
Ta-ki Hazreti Muhammed Mehdi (A.S) gelince yeniden okunup yaşansın.!
*
Ey zerrelerden kürrelere, yerlerden göklere bütün alemlerin Rabbi!..
Ey cemadi, nebati, hayvani, insani, ruhani ve nurani her şeyin ve herkesin yegane sahibi!…
*
Ey iman ve şuur ehli kalplerin en yüce habibi!..
Ey dertli bedenlerin kederli gönüllerin, ve yaralı yüreklerin tabibi!.
Ben biçare kulun ki; garipler garibi, hüzünlerin esiri, zulümlerin muzdaribi, öksüz, yetim ve sahipsiz bir tımarhane delisi…
Ama kutsi muhabbet ve hasretinin divanesi!…
Herkesi ve her şeyimi elimden aldın, ama sana sığındım, aşkına sarıldım, yegane Sen kaldın!.
Yurdumdan yuvamdan, evimden barkımdan ayırdın, gurbete ve hasrete saldın, ama onları ararken Sana ulaştım, sevdana daldım!
Böylece fani ve hayali görüntülerden kurtarıp hakiki tecelline mazhar kıldın.
*
Yüceler yücesi Rabbim, Efendim!
Hakk'tan saparak ve haddimi aşarak, haşa senden,
Burak bineği,
Cebrail seyisi,
Sidretül Münteha menzili, cümle mahlûkatın en şereflisi,
Rahman’ın en mükemmel tecelli ve temsilcisi…
Kainatın fahr-i ebedisi,
Ahir zaman Nebisi ve Mehdisi,
Levhi Mahfuz’un tercümanı ve tebliğcisi,
Efendiler efendisi Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in Mahbubiyetini mi istedim?..
*
Hanif Din’in üstadı ve nice Nebilerin atası Hz. İbrahim’in haliliyetini,
Hz. Süleyman’ın saltanat ve servetini,
Hz. Musa’nın Celadet ve cesaretini,
Hz. İsa’nın Ruhaniyetini mi istedim?..
*
Ebu Bekir Sıddık’ın yüksek fazilet ve kurbiyyetini,
Ömer-ül Faruk’un dirayet ve teslimiyetini,
Osman-ı Zinnureyn’in asalet ve sehavetini,
Aliyyül Murtaza’nın ilim ve velayetini mi istedim?
*
Senden mülk-ü hâkimiyet, şan-ü şöhret, mal-ü servet mi talep ettim?
Senden vücuduma sıhhat ve afiyet, aklıma ziya ve selamet, hayatıma huzur ve istikametdilendimse...
bunlar için de bin kerre tevbe ettim!
*
Çünkü Şeriat’in iptal, Tarikatın ihmal, Hakikatın ihlâl ve Mü’minlerin iğfal edildiği bir zillet ve rezalet döneminde, bana akıl ve mükellefiyet verseydin, bu sadece benim mesuliyet ve mahzuniyetimi ziyadeleştirecekti!
*
Sultanım Efendim!
Ben Senden sadece seni istedim;
pahası elbet böyle yüksektir ve tüm sevdiklerimi ve sahiplendiklerimi uğruna feda etmektir.
Rabbim, elbet vardır hikmeti ki, bu kuluna böyle zillet ve zahmet çektirirsin.
Ben haşa itiraz değil, naz ederim ama, umarım Sen niyaz kabul edersin.
*
Aile efradımı, akl-ı iz’anımı alıp beni hicrana saldın.
Ama yine de şükür; ya akıllı kalıp ama hain ve hilekâr olaydım…
Ya varlıklı kalıp ama zalim ve sahtekâr olaydım…
Ya âlim ve saygın kalıp ama gafil ve riyakâr olaydım…
Ya arkalı etraflı kalıp ama azgın ve zulümkâr olaydım…
Ya sağlıklı sefalı kalıp, ama sapıtmış, ahlaksız ve vicdansız olaydım!..
*
Derd-ü bela ki, sabredenlerin vesile-i miracıdır.
Mü’minler kalbimin tacı,
Mücrimler rahmetin muhtacı,
Münkirler hikmetin icabı,
Sadık ve aşık ehli cehd, adaletin ilacıdır.
*
Velakin bu münafık, hain ve zalimler ise çıban başıdır, akrep gibi sancıdır; şerefli insana, helali dışında bütün kadınlar kızlar ana-bacıdır.
*
Ey Rabbim, Efendim!
Malum-u aliniz ve zaten yüce takdirinizdir ki;
ne özenli-bezekli elbiselerle gezdiğim bayramlarım oldu…
Ne onurlu ve huzurlu seyahatlerim ve seyranlarım oldu…
Ne etrafımda hizmet ve rağbet gösteren dostlarım ve hayranlarım oldu!..
*
Lezzet ne imiş, izzet ne imiş ve fazilet ne imiş tatmadım;
ama şikâyet şekavettir;
bütün bu fani ve fena nimetlerin asıl sahibi olan Padişahlar Padişahını buldum…
*
Beni yoktan var ettin,
iman ve hidayet buyurup varlığından haberdar ettin,
ama aklımı alıp, kulunu bi-karar ettin,
sana sonsuz şükürler olsun!..
Şimdi son dileğim, beni yanına al ve bir daha huzurundan ve sonsuz nurundan ayırma, ne olursun!
*
Umarım bu dilekçeyi yazdım diye bana darılmazsın; çünkü zaten Zatından gayrıya yalvarıp yakarmanın ŞİRK olduğunu buyurdun!
-ELAZİZ TİMARHANESİNDEN RABBİNE BİR DİLEKÇE YAZAN BİR DÂNE'NİN BİZ AKILLILARA HİKMETLİ NASIHÂTIDIR. (Ortadaki)- dikGAZETE.com
.
Osman Ovacıklı, dikGAZETE.com