Felaket tellallığı yapmak gibi bir niyetim yok! Temennimi de yazmıyorum. Olabildiğince nesnel bir bakış açısıyla mevcut durumun resmini çekmeye çalışıyorum.
İnsan kendi tarihinin failidir. Geleceğini de genellikle geçmişine göre şekillendirir. O nedenle halk arasında “Yedisinde neyse yetmişinde de odur” denilir. Yaptıkları yapacaklarının teminatı kabul edilir.
Mehmet Akif’i okuyanlar bilir; “Tarih’i, ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar / Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” dizeleriyle önemli bir uyarıda bulunur.
Yahya Kemal de “Kökü mazide olan atiyiz” diye boşuna demez.
Zaman tünelinde geçmişe yolculuk…
AK Parti’nin kurucuları ve partinin önde gelen isimlerinden bir bölümü, eski Fazilet Partisi'ne yakın ya da Fazilet Partisi kadrosundan isimlerden oluşuyordu.
Bu isimler, Fazilet Partisi kapatılınca merhum Milli Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın talimatıyla kurulan Saadet Partisi'ne katılmadı.
Fazilet Partisi kapatılmadan önce AK Parti kurucularının ‘Yenilikçiler’ adı altında ‘Gelenekçiler’ diye nitelendirdikleri Erbakan Hoca’nın ekibine başkaldırmışlardı.
Hatta siyasi yasaklı olmasına rağmen Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül'e destek sağlamıştı.
-Recai Kutan ve Abdullah Gül, Fazilet Partisi kongresinde-
Recai Kutan ile Abdullah Gül’ün genel başkanlık için yarıştığı kongrede yenilikçi kanat kaybetmiş, Recai Kutan yeniden genel başkan seçilmişti.
Fazilet Partisi kapatılınca yenilikçilere gün doğdu…
Parti tüzüğüne göre resmî kısaltması "AK Parti", “simgesi turuncu ve siyah renklerle tasarlanmış ampulle tanınan Adalet ve Kalkınma Partisi, muhafazakâr bir Türk siyasî partisi” kimliğiyle 14 Ağustos 2001 tarihinde kuruldu ve Türk siyasi tarihinde yerini aldı.
Partinin önde gelen isimleri arasında Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Abdullatif Şener, Binali Yıldırım ve Bülent Arınç bulunuyordu.
Bünyesinde, Millî Selamet Partisi - Refah Partisi - Fazilet Partisi (Millî Görüş), Anavatan Partisi (Turgut Özal'a yakın isimler) ve Adalet Partisi - Doğru Yol Partisi (merkez sağ) kökenli isimleri barındırıyordu.
Hatta sosyal demokrat isimler de vardı. Sonrası malum.
AK Parti, hatasıyla sevabıyla 14 Ağustos 2019 gelirse, Türk siyasi tarihinde 17 yılı devirmiş olacak.
Kadim Türk Devleti -İbni Haldun - Tarihin Sonu- Medeniyetler Çatışması ve AK Parti’nin veda süreci…
Kadim Türk Devlet geleneği Büyük Hun Kağanı Mete Han’la başlatılır.
Bu kabulle hareket edenler için Mete Han’la Mustafa Kemal Paşa arasındaki süreçte boşluk yoktur, kadim Türk devletinin kuralları Türk Milletinin hedeflerini belirlemiştir.
Devletin esasları, kuralları, ilkeleri, hedefleri Türk Milleti’nin bağımsızlığı evrensel sistemin düzenlenmesine yöneliktir.
Ancak “Kureyş feodalizmi” ile “İslam ümmetçiliği”nin formatladığı anlayışta bu kadim devlet geleneğinden izler göremezsiniz.
Çünkü onlar İbn Haldun gibi düşünürler.
İbn Haldun, devletin doğuşu, gelişmesi, burhanları ve yıkılışının nedenlerinin bilinebileceğini söyler.
Ona göre devlet, ortak çıkarları ve ihtiyaçları karşılamaya yönelik bir kurumdur.
İbn Haldun, devletin yıkılışını asabiyet bağının zayıflamasına bağlar.
Tıpkı insanın doğup, büyüyüp ölmesi gibi devletlerin kurulup, gelişmesi ve yıkılması doğal bir olaydır.
Bu perspektifle bakıldığında kurumsal bir kimliğe sahip AK Parti’nin tarihin partiler mezarlığında çoktan yerini aldığı söylenebilir.
Gelelim Francis Fukuyama’ya.
Ona göre tarihin sonuna gelinmişti; SSCB ve Doğu Avrupa’da görülen reform hareketleri ve tüketim kültürünün tüm dünyaya yayılıyor olması, Batı’nın zaferini ilan etmekteydi.
Biten yalnızca Soğuk Savaş değildi; bizzat tarihin kendisi de sona ermişti.
Alman filozofu Hegel, tarihin, ideolojik tezlerin çatışmasıyla oluştuğunu ve bunun da maddi dünyaya tarihsel olaylar biçiminde yansıdığını söylüyordu.
Bir de Samuel P. Huntington var.
Huntington da; “Demokratik Batı ile komünist Doğu”nun siyasi çatışması olarak nitelenen Soğuk Savaş’tan sonraki dönemde sorunların ve çatışmaların temel kaynağı ideoloji ve siyasi görüşlere dayandırmanın yanlış olacağını belirtir.
Çatışmaların temel nedenini din ve kültürdeki farklılıklar oluşturacağını ifade eder.
Tüm bu kriterler açısından politik belirleyicilik noktasında iddiası tükenen siyasi organizasyonların işlevselliğini yitirmesinin ardından tarihin konusu tarihi bir obje olarak kodlandığı gerçek karşımıza çıkıyor.
AK Parti bölünüyor mu? Böldürülüyor mu?
Siyasi iktidarların icraatları ve halk nezdindeki kabul edilebilirlik düzeyi bu sürecin belirleyicisi.
3 Kasım 2002’de Türkiye genelinde yapılan erken genel seçimle iktidar olan AK Parti’de; 31 Mart 2019 seçim hezimeti sonrası bölünme sendromu yaşanıyor.
Çözülme, seçmen tabanından parti teşkilatlarına sıçradı. Yenilgiyi kabullenen yok ve herkes topu birbirine atıyor.
Muhtemelen günah keçisi olarak yapılan hizmetleri takdir etmeyen “nankör halk” suçlu ilan edilecek.
Yalaka danışmanlarca “Tanrı Kral” statüsüne çıkarılan parti liderinin eleştirel yaklaşımlara tahammülü olmadığını söyleyenler, parti liderini “Saddamlaştırma” sürecini hızlandırmak için birbirleriyle yarışta.
Parti içi demokrasinin işletilmediği gerekçesiyle muhalif genel başkan adaylarının çıkmaması/ çıkamaması/çıkarılmamasının liderlik sevdasına kapılanları, AK Parti kulvarının dışına ittiği bir gerçek.
Hatta öyle ki mevcut genel başkanın karşısına alternatif aday olacakların “vatan haini” damgasını yemeyi göze alması gerekiyor.
ABD, Avrupa Birliği, Avrasya denkleminde Türk siyasetine müdahil olmak isteyen güçlerin AK Parti’ye nüfuz etme veya AK Parti’yi tasfiye etme gibi çabalarından söz edilebilir.
Londra merkezli dizayn operasyonunda üç ismin mercek altına alındığı görülüyor. Ali Babacan, Ekrem İmamoğlu ve Selahattin Demirtaş.
Üç mü!.. Beş mi!..
Eski Başbakan Prof. Dr Ahmet Davutoğlu ile eski Bakanlardan Ali Babacan'ın iki ayrı parti kurma çalışmalarına bakılarak partinin üçe bölüneceğini söylemek biraz eksik bir değerlendirme.
AK Parti'nin 3 parça olmasını engellemek için Recep Tayyip Erdoğan, partinin kurucularına parası bol aktif görevler verse de çok geç; çünkü "Badel harabül Basra”
Bakanlık ve Başbakanlık görevlerinde bulunan Prof. Ahmet Davutoğlu ile ekonomi ve dışişleri bakanlıkları yapan Ali Babacan, iki ayrı parti kurmak için gün sayıyorlar.
Ali Babacan'a FETÖ’cü suç duyurusu…
Her iki ismin de bir diğerine tahammülü yok.
Tribüne oynamayı seven Davutoğlu'nun iki ayrı parti yerine tek bir parti çatısı altında biraya gelmek için, Babacan'a önemli bir çağrı yapmasının ardından önemli bir gelişme yaşandı.
Eski Hazine çalışanı Ali Çevik, yeni parti iddialarıyla ilgili adı sık sık gündeme gelen Ali Babacan hakkında FETÖ'ye "yardım" ve "destek" iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Ali Çevik, Ali Babacan’a son dönemde bakanlık teklifinde bulunulduğu ve yeni parti kuracağı haberleri karşısında rahatsızlık duyduğunu belirtti.
Suç duyurusunda, Babacan’ın bakanlık yaptığı dönemlerde bürokratik atamalarda ve İzmir Askeri Casusluk Davası kumpası Hazine Müsteşarlığı’nda hayata geçirilmesinde FETÖ’ye bilerek ve isteyerek yardım ettiğini belirtildi.
Ali Babacan’ın kendisine danışman olarak seçtiği hemen herkesin FETÖ ile bağlantısı çıktığı ve bu kişilerin memuriyetten çıkarıldığı ifade edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ali Babacan'ı Külliye’ye getirtti mi?
Has Parti'nin kepenklerini indirmeden önce birkaç kez belki daha fazla Numan Kurtulmuş'a, Erdoğan’ın yakın koruma ekibince racona uygun şekilde “Reis’in selamı”nın iletildiğini partili bir yakın dostundan dinlemiştim.
Muhtemelen Numan Kurtulmuş'un elma yanakları, “Reis’in selamı”nı duyunca domates gibi kızarmış olmalı.
Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın Cumhurbaşkanlığı Kabinesi toplantısının ardından yaptığı açıklamada bu görüşmenin tüyolarını görmek mümkün.
Kalın'ın "Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Ali Babacan ile bir görüşmesi olmuştur. İçeriğiyle ilgili uygun görürse Sayın Cumhurbaşkanımız, uygun bir zamanda ne oldu ise o şekliyle paylaşırlar" sözleri ve Ali Babacan'ın görüşmede konuşulanları sineye çekmesi, Beştepe’de sert rüzgarların estiğini, “Kolejli Babacan”ın “Kasımpaşalı Erdoğan”a nasıl cevap verdiği, gizemini koruyor.
Bülent Arınç, aldığı maaşın hakkını nasıl verdi?
Eski Hazine çalışanı Ali Çevik tarafından Cumhuriyet Savcılığı’na yapılan suç duyurusunu yorumlayan bir dostum, bunun münferit bir teşebbüs olmadığı gibi AK Parti'nin de böyle işe kalkışmasının “kendi ayağına sıkmak” anlamına geldiğini söylemişti.
Onun bu analizi, sıcağı sıcağına aklımda dururken çiçeği burnunda Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi ve TBMM eski Başkanı Bülent Arınç; "Akşener ve Babacan'a yönelik soruşturmalar felaket. Hukuken de siyaseten de yanlış" deyiverdi.
İsterseniz yorumsuz okuyalım;
"Bu savcılar hukuku biliyorlarsa bence sayın Cumhurbaşkanımıza ve hükümete karşı yanlışın içindeler. Hukuken de yanlış, siyaseten de yanlış.
Sayın Babacan 14 yıldır bakanlık yaptı. 2002’de benden önce. Ben Meclis Başkanıydım. Bir bakanın yargılanması konusunda Anayasa’da özel hükümler var bu bir.
Bunu sayın savcının bilmesi lazım. İkincisi bu bakana herhangi bir suçlama varsa, sayın savcım şunu bilsin, Bakanlar Kurulu’nda ortak sorumluluk esastır. Bunu düşünsün, aklını başına alsın.
Bakanlık yaptığına, görevinden dolayı suçlamalar olacaksa bütün Bakanlar Kurulu’nu ortaya koyacak uygulama yapması lazım."
"Sana söylüyorum kızım; sen işit gelinim!.."
Ne dedi anladınız mı?
Ben kendi adıma anladığımı yazayım, diyorki; “Aklınızı başınıza alın, Babacan FETÖ’cü diye yargılanırsa, başta Erdoğan olmak üzere şimdiye kadar AK Parti hükümetlerinde görev almış tüm bakanların yargılanmasının yolu açılır.”
Erdoğan vurdu Savcı affetti…
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kaç gün önce ayağının tozuyla geldiği Çin ziyaretinin hemen sonrasında milletvekilleriyle kahvaltıda buluştu.
Son dönemde yaşananların değerlendirildiği toplantıda, Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni parti kuracakları iddia edilen Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu için "AK Parti'nin gölgesini kendi gölgesi sananlar boş çuval gibi devrilecekler" dedi.
Babacan’la görüşmesi sonrasında Erdoğan bunları söylüyorsa Babacan'ı ikna edemediği anlaşılmaz mı?
Babacan’ın FETÖ’cülüğü başladığı gibi bitti!..
Hazine eski çalışanı Ali Çevik tarafından Cumhuriyet Savcılığına yapılan suç duyurusuyla ilgili başlatılan soruşturma tamamlandı.
Ali Çevik'in ifadesinin alınmasının ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, iddiaları soyut bularak “Babacan hakkında soruşturmasına yapılmasına yer olmadığına…” karar verdi.
Bülent Arınç'ın çıkışı, sadece Ali Babacan'ı değil, topyekün AK Parti’yi yargılanmaktan kurtarmadı mı?
“Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyeliği” maaşını hak ettiği söylenemez mi?
Şunu unutmayın; Reis asla yaş tahtaya basmaz.
Üçe-beşe takılma; sonuca bak!..
AK Parti’ye “Milli Görüş mirası üzerine kaçak çıkılmış gecekondu muamelesi” yakışmaz. Sonuçta bizzat genel başkan bu gelenekten yetişme tecrübeli bir siyasetçi ve devlet adamı.
Ancak Milli Görüş’ten ödünç alınan seçmen kitlesinin eve dönüş kampanası 31 Mart’ta uzun uzun çalındı.
Lakin Milli Görüş vadisinde bir değil iki parti var. Millî Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi çizgisinin devamı, varisi Saadet Partisi ile Yeniden Refah Partisi.
.
Şimdi bu iki politik oluşum, selden kütük kapmak için çoktan vaziyet aldı. Bu iki partinin birleşmesi CHP ile AK Parti'nin birleşmesi kadar olası.
Uzun sözün kısası, AK Parti küçülecek yapısı ile Babacan'ın, Davutoğlu'nun, Karamollaoğlu'nun ve Fatih Erbakan'ın iştihasını kabartıyor.
Halk sağ gösterip sol vurdu!..
Bilderberg referanslı elma yanaklı kolejli, benim için bir anlam ifade etmiyor. Millî Mücadele Birliği’nden yetişmesine rağmen, Misakı Milli davasıyla arasına mesafe koyan “Suriye Felaketi”nin müsebbibine zaten oy vermeye elim varmaz.
Önümüzdeki süreçte Türkiye'de muhafazakâr demokratların iktidarda kalması toplumsal dinamikler açısından mümkün olmadığı gibi Avrupa ve Avrasya hattında sert esen değişim rüzgarı nedeniyle de imkan dışı. Ulusalcı, sosyal demokrat, laik bir çizgideki iktidar değişikliği kapıda. Söylemedi demeyin!
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete