Bugün geldiğimiz noktada iktidar üstü, devlet-millet anlayışı ile yazımız buluşmalı ve süslenmelidir.
Hakkın sesinde paydaş olmalıyız ki nazarın, nurun, hakikatin eşiğinde zerrecik dahi olsa gerçeklerin ve doğruların yanında olduğumuz ortaya çıksın.
Kalemşor değiliz, manada ve kelamın ışığında neferiz.
İlk başta, “doğru söyleyen dokuz köyden kovulur” perspektifi ile yarım asırlık Türkiye kalemi olan üstadımız Sayın Abdurrahman Dilipak’ı saygıyla yad eder, onuncu köye olan koşusunda selamla karşılar, idealist ve adanmış ustalığını selamlarım.
“Onuncu köy”de yalnız değildir.
Yazımızın başında dedik ya iktidar üstü diye açılımda neyi manada kadim kıldık?
Ona değinmek gerekir.
Sayın Cumhurbaşkanı, İl Başkanları ve yerel yönetim toplantılarında defalarca dedi ki:
“Ömerler, Ebubekirler nerede, onlarsız olmaz; küstürmeyin, yalnızlaştırmayın, koşularında heyecanları köreltmeyin!..” aslında onlara değildi çağrısı, çağrı AK Parti’yi ak yapan dava arkadaşlarını ve bayrak yarışında bayrağı teslim alması gereken yeni isimlerin, “AKP-ci” seçilmiş ve atanmışlaraydı.
Neden mi!..
Metal yorgunluğu, 3 Dönem kuralı, AK Parti söylemsel ve açılımsal iktidar masasında karşılıksız verdiği maşa güçler; küstürülmüş onca isim ve şahsiyet ile gelinen noktada meşru siyasal otoritede karizmatik liderci mücadele ve heyecanla bugüne gelinmiştir.
Kısaca Sayın Erdoğan’ın otoritesinde AK Parti iktidar olmuştur.
Partiyi bugüne taşıyan ve davayı omuzlayan odur.
Diğer bazıları ise kaba tabiriyle “eşeğe altın semeri vursan eşek yine eşek!” sözünü haklı çıkarma uğraşısında sanki.
Yine bir tabiriyle mutlak gücü, bozguncu güç eden eşektir. Fazla değer onu at zannettirir.
Söylemin sahipleri; İl başkanları, Milletvekilleri ve Parti Teşkilatlarıdır. “Büyük siyasi organize çeteler!”
Parti teamüllerinde ve adaylık yoklamaları “şehrin ve camianın gazını alma meselesi” olduğu kadar, suni ve lokal bir ritüeldir.
Görünen ve görünmeyen bazılarının Milletin vekili olamadıkları aşikardır.
Listede vekil, şehrin dinamiğinde ulaşılmayan siyasetçilerdir.
Şehri şehre küstüren, partisel platformda, partisel gömleği hiçe sayanlardır.
Beyaz yakalılar, papatyalar, inancı iktidar inancı olan “Müslüman” sıfatlılar…
Atanmış bürokrasi, seçilmiş AK Parti için tehdittir!
Politikada politik, medyada medyatik, STK-cı kanatta kanaatkârlığını, idarede mülki iradesizlik gösterilmesi bugün kritik bir yaradır.
Taşradan merkeze borazanlık yapanlar da ast-üst ilişkisinde devlet mekanizmasına zarar vermektedir.
Bütüncül olmayan tavrı, şahsi bencillikleri ile makamları yoz bırakmaktadır. Mikro sağlamı yapmaktansa, dış politikada ve medya gücünde siyaset “AKP siyaseti” değil, ülkenin kimyası ile oynanmaktadır.
Oysa ki İstanbul Sözleşmesi, Türkiye ile özümsenemez ve önemsenmemelidir.
Onca hukuki ve kanuni haklar, sosyolojik ve fizyolojik gerekçeler ile içi boşaltılamaz.
“Kadını koruyan” değil, kadını puta çeviren ve kendi dünyasında insafsız kimlikler kazandıran bir sözleşmedir. Hukuksal boyutta kazanımı olmadığı gibi onca ailenin mezarını kazmaktadır.
İstanbul Sözleşmesi’nde önce Aile ve ailevi Türk geleneği, medeniyeti topluma aşılanmalıdır.
Nikah akdinde genç çiftler birbirine sözleşme hediye eder hale geldiyse vay halimize!
“Sünnet”te akdini sözleşmeye bağlı kılan değil, kadını baş tacı eden, “Saliha eş, Allah’ın emanetidir” diyen İslam’a baş eğilmeli ve kaidede esas olmalıdır.
En büyük sözleşme; “İslami Medeni tasavvur”dur. Toplumun çözümü öz ve öz budur.
İktidarlar gelip geçicidir fakat devlet-millet anlayışı bakidir.
Bakilik, milletin heyecanını taşıyarak olur. Heyecana ortak olmak için:
AK PARTİ, SİYASAL ANLAYIŞ KİMLİĞİNİ VE GÖMLEĞİNİ TEKRAR GİYMELİDİR!
2001’DEKİ GÖMLEĞİ!
Vesselam!
.
Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com