Çoğumuzun bildiği üzere ABD, 2002 yılında "Millennium Challenge 2002" adlı "tuhaf" bir tatbikat yaptı. 'Nesi tuhaftı?' kısmından başlayalım: Bir kere en başta ismi tuhaftı. Hem 'Millennium' hem de "Challenge" kelimelerinden oluşan eskatolojik bir anlamı vardı.
Örneğin Millenium kelimesi, önemli sayıda Hıristiyan açısından köklü bir dönüşümün müjdesidir. Çünkü bu bin yıllık döngü, sonsuz bir mutluk ve huzurun hüküm süreceği mesihi çağa atıfta bulunur.
İnanışa göre, bu devre tamamlandığında Hz. İsa gökten inecek ve dünyanın içindekilerle birlikte yargılanması süreci gerçekleştikten sonra Dünya, içinde sadece 144.000 seçilmiş kişinin yaşayacağı bir cennete dönüştürülecekti.
Esasında 'Millennium' bin yıllık bir döngü olsa da 2000 yılının Millennium'u Hz. İsa'nın ikinci gelişi adına da önemli bir muhtevaya sahiptir.
“Hıristiyanlığı alakadar eden dinsel tartışmaları bir kenara bırakalım” diyebilirsiniz ama esas meselemiz bu dinsel tartışmaları oluşturan 'Mesihi Çağ' vurgusunun tuhaf bir askeri tatbikatın adı olmasıdır: 'Millennium Challenge' yani 'Binyılın Meydan Okuması!'
Resmi tarihimize göre Türkler Anadolu'ya 1071 Malazgirt zaferiyle girdi. Şimdi bu giriş tarihi üzerindeki spekülasyonlara hiç değinmek istemiyorum çünkü anlatmak istediğim mevzunun odak noktası bambaşka!
Türklerin Anadolu'daki varlığı, paganizme bulanmış Hristiyanlığı resmi din kabul etmiş Roma'nın uğursuz hikayesidir.
Yüzlerce yıl işkence altında yaşamış Hristiyanlar, İmparator Konstantin'in (h. 324-337) kendi dinlerini kabul etmesiyle, nihayet Roma'yı, Roma da Hristiyanlığı fethetmiş, bu fetih ile bilinen dünyanın hakimiyeti bu ittifakın ellerine geçmişti. Bu süre zarfında Pagan ve Hıristiyan Roma en büyük sınavını bir Türk olan Atilla ile verdikten sonra, Türklerle değişik şekillerde tanışmış, fakat bu tanışma asla o dünyanın muhabbet duyabileceği bir seyir kazanmamıştır.
Nitekim 1. Millennium, Hz.İsa'nın Hıristiyanlarca kabul edilen ölüm tarihinin ardından gelen ilk 1000 yılı, uğursuz bir istilayı kapılarına getirmişti.
Arap fatihler, İslam dinini bilinen dünyanın en ücra köşelerine yaydıktan sonra şimdi Roma'nın asıl belası Müslüman Türkler oluyordu.
Umarım bu kısa bilgilendirmeden sonra bahsi geçen meydan okumanım kime ve neye dair olduğu ve içinde neden bin yıl vurgusunu barındırdığı daha iyi anlaşılıyordur.
Ancak yine de bu kısa açıklamamızın tam anlaşılamayan noktaları var.
Açalım:
Zira bütün bu açıklamaların “AFAD'ın deprem tatbikatı ile ilgisi ne?” diyebilirsiniz; işte o ilgiyi ararken Millennium Challenge ile bu tatbikatın zamanlaması arasında başka bir tuhaflık göze çarpıyor;
Bu ilgi, ABD'nin Millennium Challenge 2002" adlı askeri fetih tatbikatının tam da içeriğinde!
Çünkü tuhaflıklar bu tatbikatın ismi ile sınırlı değil, tatbikatta Kırmızıyla -ki Türk bayrağının rengidir- işaretlenmiş düşman güçlere karşı operasyonun bir ‘deprem’le başlaması!
Üstelik, operasyonu yapanlar da Mavi takım.
"Eee, ne var bunda? Askeri tatbikatlarda bu renkler hep kullanılır!" diyebilirsiniz ama bu sefer iş başka gibi!
Askeri bir tatbikatın sözde öngörülemeyen bir depremle başlatılmasının yer aldığı dünyanın ilk tuhaf askeri senaryosu bu.
Ancak içinde bulunduğunuz zaman dilimini düşünecek olursak, tuhaflıklar bununla da sınırlı değil.
Resmi rapordan okuyalım:
"Senaryo, Kırmızıların doğal bir felakete (deprem) maruz kalmasıyla başladı ve ardından gelen olaylar zinciri, haydut bir askeri komutanın ayrılmasıyla sonuçlandı.
Komutan olarak tanımlanan Güney Ortak Görev Gücü (CJTF-S), o ve astı askeri komutanları ulusal (Kırmızı Hükümet) kontrolünden uzaklaştı.
Kırmızı liderlik içinde dönek bir unsur olan CJTF-S, geleneksel askeri, asimetrik, diplomatik, enformasyon, ekonomik ve terörist uygulamalar da dahil olmak üzere geniş eylemler gerçekleştirdi.
Bölgesel güç ve kontrol. Yerel adaların ulusal mülkiyeti konusundaki bir anlaşmazlık, CJTF-S'nin tartışmalı adaları ele geçirmesine, güvenli geçişi sağlamak için CJTF-S destekli bir askeri **** hizmetinin başlatılmasına ve bu hizmetin kullanımı için ilgili bir ücrete yol açtı.
Bu saldırgan eylemler, bölgesel güvenliğin istikrarsızlaşmasına yol açtı ve bölge ve dünya ekonomileri için doğrudan bir tehdit oluşturdu."
Sadeleştirelim:
1. Bir ülkede deprem olur.
2. Deprem olan ve Kırmızı ile simgelenen ülkede bir general mevcut hükümete darbe yapmaya çalışır ya da onu yönlendirir.
3. Generalin kontrolündeki hükümet Mavi ile simgelenen ülkeyle arasında adalar ve kıta sahanlıkları problemi çıkar.
4. Bu problem, deklare ettiği kıta sahanlığından taviz vermeyen Kırmızı ülkenin bölgede istikrarsızlığı ve ekonomik tehdidi içeren uluslararası krize neden olur.
5. Kırmızı ülkenin darbeci hükümetine ya da darbeciler tarafından ele geçirilip yönetildiği iddia edilen hükümetine uluslararası istikrar, barış ve güveni tesis etmek adına operasyon yapılır.
Bitmedi, senaryonun resmi raporundan devam edelim:
"Mavi Ülkenin hedefleri, uluslararası ticaret için nakliye yollarını güvence altına almak...Ve Uluslararası Mahkeme kararına uygun olarak tartışmalı adaların egemenliğini yeniden kontrolü altına almaktı."
Çünkü bölgesel güç olan Kırmızı Ülke'de darbeyi gerçekleştiren ya da hükümeti yönlendiren askeri unsurlar, tartışmalı adaları ele geçirmiş ve ardından güvenli geçişi sağlamak için bir askeri **** hizmeti başlatmış ve bu hizmetin kullanımı için ücret istemişti.
“AFAD, 12 Kasım’da deprem tatbikatı yapacak” diye günlerce ilan edildi. Buraya kadar tamam.
Ancak bu tatbikat, Türkiye-Yunanistan geriliminin, adaların egemenlik hakları ve 12 mil tartışmalarının en alevli olduğu bir dönemde yapılacak.
Üstelik bu tartışmalar yapılırken, ABD çoktan Girit dahil stratejik adalara askeri üslerini yerleştirdi.
Yunanistan'a çok sayıda askeri üs kurdu, tank, top, tüfek, uçak sevk etti.
ABD, senaryoya göre Mavi takımın haklarını savunmak adına harekete geçmiş görünüyor.
ABD, düşman kabul ettiği Kırmızı Ülke'nin depremle sarsılmasına göre mi, yoksa Kırmızı Ülke, Meis Adası gibi bir adanın egemenlik haklarını Mavi Ülkenin gasp edemeyeceğini ilan edince ve adaya asker çıkarınca mı harekete geçecek?
Ne dersiniz?
.
Erkan Trükten, dikGAZETE.com