Kur’an’da Adem kıssasını dikkatle okuduğumuzda bir detay göze çarpar.
Allah, melekler, şeytan ve Adem-Eşi diyaloglarını incelediğimizde, soru sormayan sadece İblis’tir...
Soru sormak işin aslını, hikmetini anlama çabasıdır.
Sormadan itiraz edip, reddetmek kibirdir.
Kibre öfke de eşlik edince kine dönüşür. Bunları besleyen ise aklın iptali, asılsız argümanlardır.
Allah, yeryüzünde bir halife yaratacağını söyleyince meleklerine, onlar ona soru sordu, anlamaya çalıştı, “biz sana kulluk ederken sen kan dökecek, bozgunculuk çıkaracak bir varlık mı yaratacaksın” demişlerdi; bu anlama çabası idi.
Allah da cevap verdi; “sizin bilmediklerinizi bilmekteyim”. Melekler de; “bizim bilgimiz, senin bize öğrettiğin kadardır” dediler; Allah’ın sözüne güvendiler, emri yerine getirdiler.
İblis, emri duyar duymaz hiç soru sormadı, kibirlendi.
Allah, ona sordu; “benim emrimi yerine getirmene mani olan şey nedir?”
Bakın, anlama çabası Allah’da şimdi de…
İblis’in verdiği cevap ne aklî ne tutarlı.
Kibirden aklını, doğru düşünme, Allah’a güvenme yetisini kaybetmiş halde saçma bir cevap verdi; “ben ondan daha üstünüm, beni ateşten onu topraktan yarattın”.
Gelelim insana; “cennette şu ağaç yasak” diyor Rabbimiz ve o da sormuyor; “sebebi nedir ey Rabbimiz” demiyor Adem ve eşi.
Zaten Allah, Adem’den bahsederken “onu çok da azimli bulmadık” der.
Sorsaydı melekler gibi belki de ikna edici cevap alacaklar ve şeytan tarafından kandırılmış olmayacaklardı. “Bu ölümsüzlük ağacı” dedi İblis onlara ve Allah’a verdikleri sözü unutup, ağaçtan yediler.
Adem’in İblis’ten farkı, hemen pişman olup tövbe etmesidir.
Adem, Rabbine küsüp, kinlenip, suçu başkasına yansıtıp Rabbinden yüz çevirmiş değildir.
Adem tövbe edip bir fırsat daha istedi.
İblis kibrinde ısrar edip mühlet istedi.
İblis Allah’a kibrini, Adem’e kine dönüştürdü.
Adem, İblis’i suçlayıp “o beni kandırdı, bütün suçlu o, onun yüzünden” demedi; kendisinin farkında idi, Allah’a güvenmenin öneminin de farkında idi.
Allah’a güvenip teslim olmayınca onun emrini kibirle reddetti İblis, huzurdan kovuldu ve şeytan oldu.
Allah’a güvenip, hatasını anlayıp teslim olunca Adem affedildi; fakat hatasının bedelini ödemesi şartıyla. Bu bedel de cennetten kovulup, dünyaya gönderilip, cennete layık bir tekamül sürecinden geçmekti.
Kibrin, Allah’ın huzurundan kovulmanın, şeytan olmanın telafisi ve geri dönüşü yoktu ama bir anlık gafletin, günah işleyip pişman olmanın, cennetten kovulmanın telafisi vardı. Çünkü Allah’ın yasalarından birisi de “tövbeleri kabul eden” olmasıydı.
Belki de meleklerine, insan hakkında “sizin bilmediklerinizi biliyorum” derken kastettiği buydu Allah’ın.
Daha önce “Allah’a uzun süre, azimle kulluk etmiş olmanın kibri” diye de bir şey vardı.
İblis, bu kibre kapıldı.
Adem yeni yaratılmıştı ama yaptığı hatanın farkına vardı.
Allah'a güveni vardı, güvenin emaresi ise teslimiyetti.
Günahlarının mahiyeti farklıydı.
İblis’in günahı; sağlam bir kul olmanın verdiği kendine güvendi.
Kendine, imanına, ibadetlerine aşırı güven onu Allah’a karşı kibre götürdü.
Adem’in günahı; Allah’a bile kibirlenen İblis’in kötülüğünü unutup, onu iyiliği için uğraşıyor sanıp, Allah’a güveninin bir anlık sarsılmasıdır. Gerekçesi cennette ebedi kalmaktı. Bu fikirle bir anlık gaflette bulundu.
Kendine güvenin zirvesi kibir.
Bu yüzden İblis hatasını fark etmedi. Hatta Allah’ı suçladı; “Senin beni azdırmana karşılık olarak ben de insanı azdırıp, doğru yoldan alıkoyacağım” dedi.
Adem ise kimseyi değil kendini suçladı, Allah ona; “ben sana demedim mi şeytan senin apaçık düşmanın” deyince...
Velhasıl;
Kendine güvenin, Allah’a güveninin önüne geçmemeli.
Bu kıssanın en önemli öğüdü belki de buydu, “bana olan kulluğunuz bile kibir sebebiniz olur, bana güveninizin önüne geçebilir, dikkatli olun!”...
.
Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com