?>

Açmadan solan kızıl goncalar

Sevim Korkmaz

11 ay önce

Açmadan Solan Kızıl Goncalar 

Kızıl Goncalar dizisi hakkında yazmayı düşünmüyordum; bu dizi hakkında yazılmış bir yazı okuyana kadar. Yazı, adeta beni bu satırları yazmaya mecbur etti. (Aylin İşcan Yener, “Kaldır Gözünü Meryem!” isimli yazısı).

Yazı, dizideki Meryem karakterine hitaben yazılmış, “Gözünü kaldır, kulağını da aç, beni iyi dinle Meryem. Ah Meryem, belki sen bilmiyorsun. 14 yaşında zorla evlendirildiğin için okuyamadın, sana dayatılanı yaşamaya alıştın, sorgulayamadın, karşı çıkamadın, doğrusunu öğrenemedin, belki çaresizlikten belki güçsüzlükten itaat ediyorsun ama bak ben sana anlatayım…" diyen, ne yakın tarihini ne İslam’ın aslını doğru bilen bir kişi tarafından yazılmış bir yazı.

Yazıya geçmeden evvel bazı hatırlatmalar yapmak isterim.

Tarikatların din anlayışını ne inkılaplar değiştirebildi ne de darbeler.

Onların din anlayışına en büyük zararı verenler İmam Hatip ve İlahiyat fakülteleri oldu. Çünkü buralarda dinin bir tarikata mensup olmadan da öğrenilip, yaşanılabilir olduğu ispat edildi.

28 Şubat'ı sadece başörtü meselesine indirgeyerek “olan hep kızlara oldu” demek, meseleyi daraltmak ve erkeklere yapılan haksızlıkları görmezden gelmek olur.

28 Şubat, tarikatlariyle, İmam Hatipleriyle, İlahiyatlarıyla tüm "onlar" gibi düşünmeyen herkesle mücadelenin darbe haline dönüşmüş şeklidir.

Bundan kazançlı çıkan tek cemaat FETÖ’cüler olmuştur; her dönemde olduğu gibi!..

Kapanan İmam Hatiplerden epeyce öğrenci devşirmişler, kapanan yurtlardan yine epeyce üniversite öğrencisi katmışlardır saflarına. Çünkü ne hikmetse onların okullarına, yurtlarına hiçbir şey olmamıştır.

Devlet, kendi okulları olan İmam Hatip ve İlahiyatları adeta kapatma noktasına getirirken onların okullarına hiçbir şey olmamıştır.

28 Şubat, erkek öğrencilerin İmam Hatibi, orta okulda okuyup binbir çabayla düz liseye gitmesi, orada “neden buraya geldin imam olsaydın” diye öğretmenden yediği tokatlardır.

28 Şubat, “Maliye Bakanlığına Erbakan döneminde alındı” diye müfettiş yardımcısı iken müfettişlik sınavında başarısız sayılan İmam Hatip kökenlilere yapılan zulümlerdir.

28 Şubat, şimdilerde “sadece başörtüsüne ve kızlara yapılan bir operasyon gibi lanse edilemeyecek kadar büyük ve ağır haksızlıklardır.

28 Şubat, FETÖ’cülerin nasılsa “teferruat” fetvası verdikleri, hükümleri çiğneyerek elde ettikleri makam ve mevkileri uğruna asıl meselelerinin ne olduğunu 15 Temmuz’da gösterdikleri gizli yüzleridir.

Öyle dizilerde sadece “başörtüsüne müdahale” diye gösterilemeyecek kadar ağır vakalara sebebiyet veren bir post modern darbedir.

O yazıya gelince;

Cumhuriyette, cumhuriyetin öz be öz kurumlarında, İmam Hatip ve İlahiyat okumuş fakat başörtülü olduğu için potansiyel irticacı, terörist olarak görülmüş ve bu yüzden bir tarikat/ cemaat okulunda çalışmak zorunda bırakılmış bir öğretmen olarak söylüyorum:

- Asıl siz artık kafalarınızı kaldırıp gözlerinizi açın, gerçekleri görün Aylinciğim!

Ahh Aylin ahhh...

28 Şubat, tarikat, cemaatlere bir şey yapmadı, onları değiştirmedi ki bu zaten mümkün değil.

28 Şubat, devletin kendi kurumları olan İmam Hatip ve İlahiyatlara vurdu en büyük darbeyi.

O çok övündüğünüz zihniyetiniz yüzünden binlerce kadın ne acılar çektik, bunları hâlâ görmezden gelip, başka sistemleri eleştirmek ne kolay değil mi?!..

Siz açın gözlerinizi de İslam’ın, kadınlar için ne büyük reformlar yaptığını görün.

Anlamanız için bir örnek vereyim.

Atatürk zamanında, kızların ve erkeklerin evlilik yaşı düşürüldü.

Evet yanlış okumadınız, Atatürk zamanında kızların evlilik yaşı 15'e düşürüldü.

Erkekler için de 16'ya.

Neden mi?

Savaştan yeni çıktığımız için…

Bugün olsa kınanacak bir karar değil mi? Ama o dönemin şartları gereği doğruydu.

Demek ki neymiş; her dönemi kendi şartları çerçevesinde değerlendirmek gerekiyormuş.

Kur'an'ın indiği dönemde, kadınlar için yaptığı reformları şimdiki zihniyete anlatmak mümkün değil. Çünkü son yüzyılı bilmeyene daha evvelinden bahsetmek beyhudedir. Ama ben yine de deneyeceğim, umarım anlaşılır.

Sanayi Devrimi ile kadın, para kazanmaya başladı. Evinden çıktı, anneliği yarım, eğitimi yarım, işi-mesleği yarım kaldı çoğu zaman.

Kur’an’a bakalım; o döneme kadar hiç yapılmamış bir uygulama emrediyor, “kadına mihr verin, mirastan pay verin ve onun geçimini sağlama görevi erkeklerin” diyor.

Kocaların” demiyor bakın; erkeklerin!..

Böylece bir kadın evlenmese bile onun maddî olarak geçimi babası, abisi, erkek kardeşi, amca, dayı, dedeye ait.

Mihr”in sınırı yok ve mihri de ailesinden gelen mirası da eşine vermek zorunda değil.

Bundan âlâ özgürlük mü olur?

Sanayi Devriminin kadını hem evde hem dışarda çalıştırıp, her şeyini yarım bırakıp, pestilini çıkaran sistemi mi kadını özgür kılıyor yoksa evinde kendini hiçbir maddi sıkıntısı olmadan dilediğince anneliğini yaşayan istediği şekilde kendini eğiten, ilim öğrenen kadın mı daha özgür?

Bu demek değildir ki; “kadının yeri evidir, çalışıp para kazanamaz”.

Böyle bir yasak yoktur dinde.

Kapitalist sistemin ayakta durmak için kadını para kazanmaya zorlayan acımasızlığı karşısında Kur’an’ın kadınların ayakta durması için onun yükünü hafiflettiğini görmekteyiz.

23 yılda yapılan her şey kadınlar lehinedir.

Bunlar devrimdir; küçük dokunuşlar değil.

Hem öyle devrimlerdi ki bunlar, bazılarına şunları dedirtecek türdendi:

(Birazdan okuyacaklarınız meselenin daha iyi anlaşılması için ironi içerir.)

- Nisa adında sure ha!

- Evlenirken kadınlara mihr mi verecekmişiz!

- Mirastan da pay alacaklarmış, kesin bunlar parayı görünce kolayca boşanır, yıkılır yuvalar!

- Aile elden gitti desenize!

- Adet görmenin bir eza olduğunu, o günlerde onlara anlayışla yaklaşmamız gerektiğine kadar hükme bağlandı yahu!

- Nee, boşanırken nafaka da mı vereceğim, iddet müddetince? Üstelik hamile ise çocuk doğana kadar bakacağım ona. Çocuğumu emzirmek isterse iki sene daha bakacağım. Bana kadınlık yapmayan kadına nereden baksan üç sene bakacağım!

- Zıhara da çok ağır ceza geldi! Geçenlerde Havle binti Salebe'ye kocası zıhar yaptı diye ayetler indi! Adama ağır cezalar verildi!

- Sonra, sonra ne oldu biliyor musunuz? Sınırsız evlilik hakkımız dörde düşürüldü! Üstelik tek eş daha hayırlı dendi.

- Boşanma hakkı bile verildi kadınlara!

- Evet evet yanlış duymadınız, boşanma hakkı!

- Boşanmak isterlerse güzellikle konuşup olmadı bir süre yalnız bırakacağız. Evliliği sürdürmek istemezlerse ne yapalım ayrılacağız güzellikle...

- Yine geçenlerde iffetli bir kadına bir münafık, iftira atmaya kalkıştı da ayetler geldi hepimizi azarladı.

"O öyle bir şey yapmaz, şahitlerinizi getirin, ya da kapayın çenenizi demeniz gerekmez miydi" diye hepimizi azarladı Allah.

.

Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI