Son yayınladığım “Papalık Masonluk savaşında İngiliz Masonlarının Vatikan karşıtlığı!” yazım kimi okuyucular tarafından tepkiyle karşılandı, Masonluk propagandası yapmakla hatta gizli Mason olmakla itham edildim.
Oysa ben sadece Masonlar ile Vatikan arasındaki anlaşmazlığa ve güç savaşına dikkat çekmek istemiştim.
Mason olmaya ne inançlarım, ne sosyal çevrem ne de gelir düzeyim elvermez.
Nasıl ki yeryüzünde her dinin veya inanç sisteminin birbirine benzemeyen yorumları uygulamaları varsa Masonluğun da farklı ritüelleri, loca anlayışları ve ilkeleri mevcut.
Örneğin ABD’de halen faaliyet gösteren ABD’de 1870’’de kurulan Shriners Mason topluluğu da bunlardan biri.
Kurucuları, Osmanlı ülkesinde kullanılan fes giyiyor, alınlarına “İslam” (Moslem) yazılıyor.
Bu Mason Locasının adı; ‘Mecca Shriners’. Türkçeye “Mekke Türbedarları” anlamında çevirmek mümkün. Acaba bu Mason Locası kurucularının soyları Meluncanlara uzanıyor olabilir mi?
Amerika’da İslam’ın yayılmasıyla ilgili iki tez var, bunlardan birincisi Endülüslü denizcilerin bu kıtayla olan temasları ikincisi ise Osmanlı donanmasından bazı leventlerin bu kıtaya çıkarak yerleşmeleri.
12 Eylül 1865’te Bursa ve İzmir adlarını taşıyan iki Osmanlı savaş gemisi, görevlendirildikleri Basra Körfezi’ne gitmek üzere İstanbul’dan yola çıkar.
Gemilerin rotası, Akdeniz üzerinden Cebel-i Tarık Boğazını geçerek Atlas Okyanusu’na oradan da sahilleri izleyerek tüm Afrika kıtasını dolaşarak, Basra’ya ulaşmak şeklinde belirlenmiştir.
On yedi gün fırtınalarla boğuşan gemiler, çaresizlik içinde dalgaların sürüklediği limana, Güney Amerika sahillerine, Rio de Janerio limanına demir atarlar.
Brezilya’da yaklaşık iki ay kadar kalan korvetler, tekrar denize açılır ve Ümit Burnu’nu dolanarak Basra Körfezi’ne ulaşırlar.
Bu korvetlerin imamı Bağdatlı Abdurrahman Efendi, Brezilya’da Müslümanların olduğunu ve çok bilgisiz olduklarını görünce, gemi kumandanından izin alarak Brezilya’da birkaç yıl kalır.
Buradaki Müslümanlar siyahîdirler ve buraya çoğunlukla Afrika içlerinden köle takasıyla getirilmişlerdir.
Orada öğrendikleri İslam’ı burada yaşamaya çalışmaktadırlar.
Bütün Müslümanların siyahî olduklarını zannetmektedirler, hatta Müslümanlığın siyahî ırkına has bir din olduğuna inandıklarından, uzun yıllar Brezilya’daki halktan Müslüman olmak isteyenler bu inanç nedeniyle Müslüman olamamıştır.
Abdurrahman Efendi, burada kaldığı süre içinde Müslümanların birçok yanlış fiilini değiştirir ancak bu çok da kolay olmaz.
Böyle bir hikâye günümüzdeki Müslümanların Latin Amerika’daki varlığını açıklamada yetersiz kalabilir. (1)
LİNCOLN VE ELVİS PRESLEY’İN DE TÜRK KÖKENLİ OLDUĞU SÖYLENDİ… KENNEDY DE...
Daha sonra Amerikalı Melun Canların, Türkiye kamuoyunda tanınmaya başlanmasıyla, onların Amerika kıtasına ilk adım atan Türk denizcilerin soyundan gelmiş olabilecekleri gündeme taşındı,
Lincoln ve hatta Elvis Presley’in dahi Türk kökenli olduğu söylendi.
Neredeyse bir çeyrek asırdır bu iddialar ilim çevrelerinde konuşulduğu gibi yayın organlarında da sıkça yer aldı.
En son Amerikan Türk Dernekleri Asamblesi’nin 25. Yıl toplantısında bir konuşma yapan, Wise Üniversitesi’nden Prof. Brent Kennedy, ABD’deki 75 bin Meluncan’ın 450 yıl önce bu kıtaya getirilen Osmanlı leventlerinin soyundan geldiğini öne sürdü.
Kendisinin de kanını taşıdığı Meluncanlar’ın kökenini araştıran Kennedy, atalarının çoğunun Osmanlı neslinden geldiğine dair tıbbi, genetik, kültürel ve tarihi pek çok delile rastladıklarını belirtti.
Kennedy, “Araştırmalarımıza göre, iç savaş sonrası Kuzey ve Güney’i birleştiren ve köleliği kaldıran ADB Başkanı Abraham Lincoln de bir Meluncan. Ayrıca Elvis Presley ve Ava Gardner’ın soyu da yine Meluncanlara dayanıyor” demişti.
Latin Amerika’da Endülüs ve Arap kökenli Müslümanlara daha yakın zamana kadar Moro denildiği biliniyor.
“El-Turko” ise Osmanlı imparatorluğu sınırlarından yüzyıl öncesi Latin Amerika’ya göç etmiş Müslim, gayri Müslim herkese deniliyor.
Latin Amerika’da hemen her ülkede El Turco olarak adlandırılan ailelere rastlamak mümkün. (2)
OSMANLI ORDUSUNDA SAVAŞMAK İÇİN AMERİKADAN DÖNEN TÜRKLER...
Türklerin, Amerika kıtasındaki geçmişleri 17. yüzyıla kadar uzanıyor.
Osmanlı Devleti’nden ABD’ye en büyük göç dalgası ABD’de köleliğin yasaklanmasından sonra oldu.
20. yüzyılın başlarında Ford Motor Şirketi’nin Detroit fabrikalarında 7 binden fazla Türk işçi çalışıyordu.
I. Dünya Savaşı, Türklerin ABD’deki varlığını olumsuz yönde etkiledi çünkü bu Türklerin çoğu ülkelerine dönüp Osmanlı ordusu saflarında savaşa katılma kararı almıştı.
Bu Müslüman görünümlü Bektaşi tasavvufuna ilgi duyan Masonların en tanınmışlarından biri de 29 Ocak 1843’te 9 çocuklu bir ailenin 7. çocuğu olarak Ohio eyaletinde dünyaya gelen Amerika Birleşik Devletleri’nin 25. Başkanı, William McKinley.
İlginç bir kişiliği ve hayat hikâyesi var.
1861’de Amerikan İç Savaşına kuzey ordusu saflarında katıldı.
1877-1890 arasında ABD Kongresine seçilerek görev yaptı.
1891-1896 arası Ohio eyaletinin valisiydi.
3 Kasım 1896’da Başkanlık seçiminde ABD’nin Başkanlığını kazandı.
Başkanlığı döneminde 1898’de İspanya’ya - Amerika kıtasındaki koloniler konusundaki anlaşmazlığı bahane edip savaş ilan etti.
Savaş sonucu Küba’ya bağımsızlığı verildi, Filipinler, Porto Riko ve Hawaii de ABD’nin eline geçti.
McKinley, 6 Eylül 1901’de Polonya asıllı Leon Czolgosz tarafından suikasta uğradı.
Suikasta uğradığı yer; ‘Mecca Shriners Mosque’ yani Mekke Türbedarları Mason Locasına ait bir tapınağın önüydü.
14 Eylül 1901’de öldü ve yerine Başkan Yardımcısı Theodore Roosevelt geçti.
Daha önce McKinley tarafından Bahriye Bakanlığı yardımcılığına atanmıştı.
McKinley, Hristiyanlığın Protestanlık mezhebine bağlı bir manevi düşünce sistemi olan Metodist bir ailede yetiştirilmişti.
Metodistlerde dini eğitimin çocuklar için yüksek bir önceliği vardı.
McKinley çalışkan olmasının yanı sıra sigara içmiyor, içki içmiyor, küfür etmiyor, dans etmiyor, oyun oynamıyor, kumar oynamıyordu.
Herhalde onu tanısaydık hiç düşünmeden "bu adam Müslüman" derdik.
McKinley, avukat oldu.
Ohia’da şehrin en önemli bankacısının kızı Ida Saxton’la evlendi. (3)
William McKinley, 3 Mayıs 1865’te, arkadaşıyla birlikte kampa gittikten birkaç ay sonra, Winchester, Virginia’daki 21 numaralı ‘Hiram Lodge’da Hiram Locası’nda Mason oldu.
McKinley'in, birçok çağdaşına kıyasla oldukça muhafazakâr bir yaşantısı vardı.
Kişisel bir skandala ya da tartışmaya hiç bulaşmamış McKinley, birçok araştırmacı için sıkıcı bir karakter olarak görülmüştü. (4)
McKinley’ın ölümünden altın madeni sahibi ve Kaliforniya senatörü (1886-91) George Hearst’ün tek oğlu "New York Journal-American” gazetesinin sahibi William Randolph Hearst suçlanmıştır.
Hearst’ın 1896 ve 1900 başkanlık seçimlerinde Başkan William McKinley’yi tröstlerin aleti olmakla suçlayarak William Jennings Bryan’ı desteklemesi buna sebep olarak gösterilir.
ROOSVELT DE SUİKASTTEN HEARST’Ü SUÇLADI VE...
Nitekim McKinley’nin öldürülmesinden (Eylül 1901) beş ay önce, başka çare kalmadığında siyasal suikastları onaylayan bir başyazı yazdığı için, McKinley’nin yerine geçen Thedore Roosevelt ilk resmi mesajında ad vermeden Hearst’ü suçlamıştı.
Hearst 1903-07 arasında Temsilciler Meclisi üyeliği yaptı.
Bu görevde genellikle arka planda kalmakla birlikte 1904’te Demokrat Parti’den başkan adaylığı için önemli bir destek sağladı.
Tutucu, Alman yanlısı ve ABD’nin içe kapanmasından yana olan Hearst, yayın organlarında İngiltere’yi kötülemeyi sürdürdü, ABD’nin I. Dünya Savaşı’na girmesine karşı çıkmıştır.
1925’e gelindiğinde ABD’nin her köşesinde Hearst’ün kurduğu ya da ele geçirdiği tirajı 2 milyonu bulan 40 kadar gazete ve dergi satılıyordu.
Ayrıca, International News Service’in (Uluslararası Haberler Merkezi) denetimini de ele geçirmişti. (5)
28 yaşındaki bir Amerikalı 1901’de Leon Czolgosz/Çolgoş, ABD Başkanı William McKinley’yi bir suikastla öldürdü.
Çolgoş, Amerika’da doğmuştu, ancak Polonya asıllıydı.
Katolik bir aileye mensuptu.
Öldürdüğü McKinley ise ABD kamuoyunda Protestan/Babtist ve Mason olarak tanınıyordu.
McKinley’nin ölümünün ardından, Amerikan medyası Polonyalı göçmenleri suçladı.
Onlar, şüpheli bir dinin (Katoliklik), garip soyadlı mensupları, öteki ve yabancılardı.
Doğu Avrupalı göçmenlerin küçük görüldüğü bu dönemde, Polonya asıllı Amerikalılar tek bir kişinin korkunç eylemleri nedeniyle topyekün cezalandırılacaklarından korktular.
Polonya asıllıların çıkardığı bir gazetedeki editöryel yazı acıyla şöyle diyordu: "Bu talihsiz olayın sadece Amerika’da değil, tüm dünyada yol açtığı acıyı hissediyoruz. Herkes, bizim milletimize mensup bir manyağın yüzünden yas tutuyor.” (6)
Leon Czolgosz'un, 29 Ekim 1901’de New York’taki Auburn hapishanesinde 1700 voltt elektrik verilerek öldürülmesi Thomas Edison tarafından filme alındı. (7)
William McKinley’ın Masonluk serüveni Virginia’daki 21 numaralı Hiram Locası’na kabul edilmesiyle başlamıştı.
“MEKKE TÜRBEDARLARI” DENİLEN MASON LOCASI VE "ÜST DÜZEY” ÜYELERİ...
Daha sonra diğer Mason kardeşleriyle birlikte kendilerine Mekke Türbedarları ‘Mecca Shriners’ denilen Masonik yapıda yer aldı.
Türkçe adlandırmayla bu Mekke Türbedarlarına ‘Mecca Shriners’, her ne kadar masonluğun Arap temasının belirgin olduğu bir kolu denilse de, uluslararası yönetim organının adı temalarına uygun olarak “imperial divan” olarak geçse de kafalarına fes taksalar, birbirlerini selamlarken “es selamu aleykum” deseler de hatta ve hatta söylemlerinde İslam ve tasavvuf ön planda olsa da, tasavvufun Bektaşi akımından etkilenseler de, New Hampshire’deki merkezlerine Bektash Shriners denilse de, bu Mason Locasının gerçek kimliğini tespit etmek gerçekten zor, neredeyse mümkün değil.
Neden mi?
FBI’ın başında tam 48 yıl “kalmayı” başaran Edgar J. Hoover‘ın kafasına giydiği ve ay yıldızlı ve üstünde “Almas” yazısı bulunan fesli fotoğrafı büyük merak uyandırmıştı.
Tam 140 yıl boyunca ABD’de aralarından ABD başkanları, FBI başkanı, üst düzey bürokratlar, Kongre üyeleri, yargıçlar, gazeteciler, işadamları ve sair birçok etkili ve yetkili barındırmış bir garip tarikatın üyeleriydi bunlar.
Mekke, Elmas, El Kuran, El Melaike, Ömer, Bektaş, Ali ve benzeri isimler verdikleri mabedlerinde, başlarına fesler takıp, sarıklar bağlayıp Müslümanlar gibi selamlaşıyorlardı.
Peki kim bu adamlar?
Kendileri “Shriners” diye anılıyor. “Shrine” İngilizce “mabed” demek.
Ancient Arabic Order of the Nobles of the Mystic Shrine. Türkçesi; ‘Gizemli Mabedin Soylularının Kadim Arabi Tarikatı / Soylu Mistik Türbedarların Eski Arabistan Düzeni’.
Bu gizemli Mason locasının kurucusu ABD’nin Newyork şehrinin Manhattan semtinde iki arkadaş: şöhretli bir komedi artisti Walter Fleming ve arkadaşı James Florance.
Fleming, Fransa’nın Marsilya şehrinde Arabistanlı ünlü bir diplomatın desteği ile komedi gösterisi yaptı.
Ancak gösteri sırasında gizli bir topluluğa mensup konuklar arasında bildiğinden çok daha farklı Osmanlı coğrafyasının bir parçası olan Yakındoğu ülkelerinin tarih ve kültüründen gelen yansımaları dikkatini çekti.
Fleeming’in bu gezisinden sonra arkadaşı Florance de merak edilen Arabistan coğrafyasına adım attı.
Cezayir ve Kahire gibi Oriental Arap kültürünün canlı yaşandığı şehirleri ziyaret etti.
Fleeming, ülkesine döndüğünde arkadaşı Florance ile yine bir araya geldi.
Her iki arkadaş bilgi ve birikimlerini dünya görüşleri ile birleştirerek yeni bir mason topluluğu kurmaya karar verdiler.
Topluluğun ayinlerde kullanacağı semboller ve kıyafetler tespit edildi.
Öncelikle Osmanlı coğrafyasında başa giyilen fes ana sembol oldu.
Mason topluluğunun adı da “Mecca Shriners” olarak tespit edildi.
13 Ağustos 1870 günü kurulan tarikatın ilk yılında iki kurucusu dışında 11 üyesi olur.
İlk mekan New York’ta Mekke Mabedi (Mecca Temple) adıyla kurulur (Bugün).
Bildiğimiz anlamda bir cami değil, Mason mekânıydı burası.
'Shriner’lar en azından ilk yıllarda toplandıkları yerleri, “temple (mabed)” olarak değil, “mosque (cami)” olarak adlandırıyordu.
.
1876’da 13 tapınak (Cami) ve 425 üye bulunmaktadır.
Faaliyetlerle bu sayı kısa sürede arttı.
1888’de Kanada ve ABD’ye yayılan ‘Mecca Shriners’; 48 tapınak ve 7210 üyeye ulaştı.
Üye sayısı artıkça sosyal ve ekonomik güçleri de çoğalıyordu.
Kuruluşundan 30 yıl sonra 1900’da ABD’nin başkenti Washington’da yapılan genel toplantıda Mekke Türbedarlarının tapınak ve üye sayısı 82 tapınak ile 50 BİN üyeye ulaşmıştı.
Mekke Türbedarları, mason topluluğunun sadece ismi ve görüntü sembolleri, İslam ve Osmanlı ülkesi tarih ve kültüründen alınmıştı.
Newyork merkezinde w 55th Street 135 numarada bulunan ve herkesin bir cami sandığı New York City Center binası yani Mekke Mabedi (Mecca Temple) ana cadde kıyısında görünüşü camiye benzeyen özel mimarisi ile inşa edilir.
Üzerinde yeşil renge boyalı kubbesi vardı.
Ama ana giriş kapılarının bulunduğu ön cephe ise Kabe’nin görüntüsünü yansıtıyordu.
Mekke Türbedarları, mason topluluğunun binası İslami anlayış ve hayatın yaşandığı bir yer değildi.
Toplantı, müzikal gösterilerin yapıldığı bir seyir yeri idi burası; (bizdeki Mevlevi Dergahları gibi) aynı zamanda da bir mason tapınağı idi.
Bu locaya üye olmak her Masonun harcı değildi.
Yeni ve alt dereceki çömez masonları kabul etmiyorlardı.
140 yıl boyunca sadece İskoç ve York ritlerine bağlı üstatlık derecelerindeki masonlar bu tarikata girebilmişti.
Fred Van Deventer’in 1959 yılında yayınladığı “Parade to Glory: Shriners History” adlı kitabında anlattığına göre, yıllık büyük Shriner konseyi için toplanan Shriner Masonlar, 23 Mayıs 1900 günü Beyaz Saray’ın önünde resmi geçit töreni yaptılar.
Yürüyüş kortejindeki 3 bin Shriner masonun en arkasında yürüyen emperyal üstad John Atwood, Beyaz Saray’ın balkonundan korteji selamlayan “mason biraderleri” ABD Başkanı William McKinley’e, “Selamun aleykum” diye yüksek sesle selam verdi.
Böylece McKinley, kamuoyuna açık şekilde Müslüman selamlaşması yapan ilk ABD başkanı oldu.
"MÜSLÜMANLARIN MEKKE’YE TOPLANMASI GİBİ TOPLANDIK..."
Washington Post gazetesinin o günkü nüshasında yayınlanan haberde, Washington esnafından, o gün yürüyüşe katılan masonlara satış yapabilmek için dükkanının önüne cami maketleri koyanlar bile olmuştu.
Korteje eşlik eden Deniz Piyadeleri (Marine Corps) Askeri Bandosu Shriner’lara jest olsun diye o gün üniforma yerine Arap elbiseleri giymişti.
Üstad John Atwood, konseyin açılış toplantısını, “Müslümanların Mekke’ye toplanması gibi, kıtanın her yerinden bugün buraya toplandık” sözleriyle açmıştı.
9 Mayıs 1921 günü Beyaz Saray, bir başka görkemli Shriners buluşmasına daha ev sahipliği yapar.
Bu kez kendilerine sadece bir mason biraderi olarak değil, ilk Shriner ABD başkanı olarak Warren Harding ev sahipliği yapar.
Bunun detayı ise New York Times gazetesinin ertesi günkü nüshasında, “Harding gives Salaam at Shriners parade (Harding, Shriners yürüyüşünde ‘selam’ verdi)” manşetiyle yer alan haberde anlatılıyor.
2 sene sonra 5 Haziran 1923 günü Harding, Beyaz Saray’ın önünden resmi geçit yapan 25 bin Shriners Masonunu, Beyaz Saray balkonuna kafasında kırmızı fesle çıkarak selamlayarak bir başka ilke daha imza atar.
ABD Başkanı Harding’in kafasındaki fesin üstünde üyesi olduğu Shriners tapınağının adı da yazılıdır; “Aladdin”.
ABD’deki üye sayıları yüzbinleri bulmuştu.
Bunların arasında, Harding’in yanı sıra, Truman, Franklin Delanor Roosevelet, Gerald Ford gibi ABD Başkanları da, mareşal Omar Bradley ve mareşal Douglas MacArthur gibi genelkurmay başkanları da, FBI Başkanı Hoover gibi üst düzey bürokratları da vardı.
Shrinerların içinde sadece politikacılar yoktu.
Astronot Buzz Aldrin’den, rüzgarla giden aktör Clark Gable’a, kasabamızın şerifi John Wayne’den, kulak pası ilacı Nat King Cole’a, Irving Berlin’den, Johnny Cash’a kadar birçok ünlü isim de Shriner üyesiydi.
ABD’nin en kudretli adamlarının üyesi olduğu bu mason tarikatının mabetleri de, İslami mimari (özellikle de Endülüs) örneklerine göre inşa ediliyordu ki çok önemli bir kısmı bugün bile ayakta bu binaların.
Grubun 1920’li yıllarda yaşadığı büyük zenginlik ve Shriner şubeleri arasındaki rekabet oldukça büyük ve gösterişli mabedler inşa etmelerine neden oluyordu.
Tamamının giriş kapısının üstünde, Latin harfleriyle, Arapça “La Galib İllallah (Allah’tan başka galib yoktur)” yazıyorlardı.
Pittsburgh’da bulunan “Suriye Camii” ise en meşhurlarından biri haline gelmişti.
1960’lı yıllara kadar şehre gelip de namaz kılmak için yer arayan birçok Müslüman, gerçek bir cami sanıp yanlışlıkla bu binaya gittikleri anlatılır.
Kennedy, Nixon’a karşı en sert çıkışlarından birini bu “cami-loca’’dan yapar. Shrinerlar bugün bile hala “Selamun aleykum – ve aleykum selam” diye selamlaşıyorlar.
Hala bazı açılış ve resmi törenlerinde ‘Allah’ adını anıyorlar.
ABD’de İslam’a ve Müslüman dünyasına ait ilk organizasyonların ortaya çıkmasında da Shriner etkisi var.
“Nation of İslam” adlı siyah ırkçısı organizasyonun kurucusu Elijah Muhammed’in de onun ilham aldığı Noble Drew Ali’nin de birer Shriners olması tesadüf değil.
Elijah da, Drew Ali de, Elijah’ın sonradan Allah olduğunu iddia ettiği Wallace Fard da Chicago’daki “Moorish Science Temple (Endülüs Bilim Tapınağı)” üyesiydiler.
Üçlünün İslam bilgisi, mabette gördükleri sembollerden duydukları sözcüklerden ibaretti.
Nation of İslam’ın bayrağı, kırmızı zemin üstüne beyaz ay yıldız.
Ama bunun Türk bayrağı ile hiçbir ilgisi yok. Shriners’larla alakası var.
Çünkü Shriner’ların ortak sembolü, hilal yıldız ve bir pala.
Nation of İslam hareketinden çıkan en ünlü isim Malcolm X oldu.
Malcolm X’in bu grubu ve siyah ırkçılığını terketmesinden hemen sonra öldürülmesi birçok komplo teorisine malzeme oldu.
Malcolm’u katledenler Elijah Muhammed’e bağlıydılar.
Ama komplo teorilerinde dönemin en kudretli ismi FBI Başkanı Hoover’ın adı da geçiyor. (8)
Bakınız: 1- https://www.timeturk.com/tr/makale/omur-celikdonmez/latin-amerika-da-musluman-olmak.html 2- https://kafkassam.com/malcolm-x-ve-yaser-arafatin-dostu-fidel-castro.html 3- https://featherfoster.wordpress.com/2017/01/23/william-mckinley-and-czolgosz-the-assassin/ 4- https://www.midnightfreemasons.org/2011/01/william-mckinley-true-and-upright-mason_05.html 5- https://saadettekin.wordpress.com/projelerim/ 6- https://www.aljazeera.com.tr/gorus/yanlis-turden-kafkasyalilar 7- https://www.geni.com/people/Leon-Frank-Czolgosz/6000000017402634300 – https://murderpedia.org/male.C/c/czolgosz-leon-frank.htm 8- Cemal Tunçdemir/ Bir zamanlar ABD’yi yöneten İslamcı Masonlar!/ https://amerikabulteni.com/2015/08/25/bir-zamanlar-abdyi-yoneten-islamci-masonlar/ .
Ömür Çelikdönmez Twitter: @oc32oc39
dikGAZETE.com