ABD vatandaşlığına tenezzül etmeyen Türk bilim insanları var mıdır?
Düşünsenize Yeşil Kart sahibi olmak için ABD Büyükelçiliğinin kapısında yatanları, hatta milyon dolarları ABD vatandaşlığı için feda edenleri duyuyoruz.
Bu ülke; ABD vatandaşı Patrik, Bakan, Başbakan görmedi mi?
Madalyonun bir yüzü böyle. Diğer yüzüne gelince…
Cihanşümul Kadim Türk Devletinin bekası için varlığını Türk varlığına armağan eden binlerce adanmış yürek mevcut.
Bu adanmış efsane isimlere ne kadar teşekkür etsek azdır.
Türkler, İbrani asıllı değil!..
İsraliyatı din edinenler için Tevrat orijinli İsrailoğullarının ne kadar uluları varsa hepsi rol model olabilir. Ama bu kendisini Türk hissedenler için söz konusu olamaz.
O nedenle ne Nemrudun sarayında İbrahim ne de Firavunun sarayında Musa olmayı rol model benimsemediklerinden, Kürşat olur kırk çeri ile Çin İmparatorunun sarayını basarlar.
Takiyye ile işleri olmaz.
Bu nedenle varlıklarını, sağlam karekterleri ile ibraz ederler.
Belki de bu sebeble "Kafirle çatışmayı göze alan Müslümana Türk denir. Müslüman olmayan Türk olmaz" diyen İsmet Özel'e katılmadan edemiyorum.
Kim ki dünyanın neresinde olursa olsun, sömürgecilerin küresel hegemonyasına meydan okuyor işte o Türk'tür.
19 Nisan 2015 tarihinde hayatını kaybeden “Türkiye'nin Einstein’ı" olarak adlandırılan Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu ne diyordu bir hatırlayın, “...Hiçbir zaman Amerikan vatandaşı olmayı düşünmedim. Aklımdan dahi geçmedi. Ben atalarımdan beri Türk kimliğimle varım. Ne yaptıysam o sayede yaptım. Ona buna yaranayım diye değil."
Türk Bilim İnsanlarının Amerika'daki başarılarının sırrı veya neden Türkiye’de bu çalışmaları yapmadıkları hususunda hiç kafa yordunuz mu?
Şöyle düşünelim;
“Türkiye’de önemli araştırma konuları var. Fakat bu konuları bazen Türkiye’de araştırmak çok pahalı, maliyet yüksek ve Türk ekonomisi, bu yüksek maliyeti karşılamaktan uzak.
Türkiye’deki sermaye çevreleri, büyük kapsamlı ve yüksek maliyetli araştırmalar için donanımlı laboratuvarların olmadığını belirtiyor. Ama öte yandan da Türkiye’nin araştırmak istediği birçok mevzu var. Buna nasıl bir çözüm bulunabilir?
İki çıkış yoluyla bu problemi aşmak mümkün.
Birincisi, Türkiye’nin araştırmak istediği konuları ABD’de yerleşik Türk bilim insanları aracılığıyla bunları Amerika’ya getirip araştırmaları burada yapıp, neticeleri Türkiye’ye götürmek.
İkinci çıkış yolu da bunun tam tersi sürecin yaşanması. Amerika’da yapılacak bir sürü araştırma, esasında Türkiye’nin müesseselerine daha uygun. O mevzuları Türkiye’ye getirmek, neticelerini Amerika’ya sunmak.”
Türkler böyle düşünebilir ancak, sütünü sağmayacakları keçinin önüne ot atmamakta uzmanlaşmış Amerikalılar da kendilerine göre ajanda hazırlamışlar.
Birazda o ajandadan söz edelim.
Amerika’nın Yabancı Öğrenci Projesi…
İster beyin göçü deyin ister insan devşirme deyin bu sahada Amerikalı sığır çobanları oldukça başarılı.
Her yıl üniversitelerine yüzlerce ülkeden, farklı dilleri konuşan farklı inançlarda onbinlerce öğrenci kabul ediyorlar.
Tabii ki bunu “Sam Amca”nın kara kaşının kara gözünün hatırına yapmıyorlar. Nitekim 1962'de, ABD Savunma Bakanı Mc.Namara, Temsilciler Meclisi Tahsisat Komitesi’nin Alt Komisyonu’nda Kongre’ye şu bilgileri vermişti:
“Birleşik Devletler ve yabancı ülkelerdeki askeri okullarımızda ve eğitim merkezlerimizde seçme subaylar ve önemli mevkilerde bulunacak uzmanları eğitmemiz askeri yardım yatırımlarımızdan sağlanan faydaların herhalde en önemlisidir.
Bu öğrenciler ülkelerine dönüşlerinde eğiticilik görevlerini orada sürdürecek olan ve hükümet yetkililerince seçilmiş görevlilerdir. Bunlar gerekli bilgilerle donatılmışlardır.
Onlar burada edindikleri bilgileri kendi ülkelerine taşıyacak olan geleceğin liderleridir. Amerikalıların ne yapmak istediklerini ve nasıl düşündüklerini gayet iyi bilirler. Bunların liderlik mevkilerine gelmelerinin bizim için ne kadar önemli olduğunu belirtmeye ayrıca gerek görmüyorum.”
Problemin daha iyi anlaşılması için askeri istihbarat uzmanı, espiyonaj ve kontrespiyonaj konularında birçok kitabın müellifi Amerikalı gazeteci Ernest Volkman'a kulak verelim;
“1970’lerde CIA adına öğrenci tanıma ve örgütleme işleriyle görevlendirilmişti. Bu 5000 akademisyen, her yıl eğitim için ABD’ye gelen 250.000 öğrenci arasından gelecekte operasyon yürütecek 200-300 eleman seçiyordu.
CIA geleceğin liderlerini şimdiden örgütleyebilirse, bu kişiler daha sonra karşılıksız, yani bedavadan ‘yerinde ajan’ olacaklardır.
Elbette bunların hepsi Amerika’nın casusu olmayacaktır. Fakat bunların yüzde biri bile, süreç içinde, örneğin ekonomi bakanı olsa, öğrencilerin örgütlenmesine ayrılan zaman ve çabaya haydi haydi değer.”
"Etki ajanı" dedikleri bu olsa gerek.
Ülkemizde bir hayli mevcut ve sureti haktan görünüyorlar. Ulu Tengri şerlerinden Türk Milletini korusun.
Türkiye’nin ilk uçak mühendisi Prof. Dr. Necdet Eraslan…
Eğitimde kendi ifadesi ile "öğrenmeyi öğrenmek" anlayışını ilke edinen Necdet Erarslan, 1908 İstanbul doğumlu. Mühendislikte hem analiz, hem sentez vardır ekolünden.
1926-1929 yılları arasında şimdiki adı İ.T.Ü. olan Yüksek Mühendis Okulu'ndan mühendislik tahsilini tamamladı. 1933'te Paris’teki "Havacılık Ulusal Yüksek Okulu”ndan "Makina- Uçak Yüksek Mühendisliği" diplomasını aldı.
1937'de ABD'de "California Institute Of Technology"de Roket Teorisi öğrenimi, 1953'te İngiltere'de The School of Gas Türbine Technology'den Gaz Türbinleri İhtisası Sertifikası ve 1955’te İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nden Kinematik dalında Fen Doktorası aldı.
1934-1937'de Kayseri Uçak Fabrikası’nda motor atölyesi şefliği 1937-1938'de ABD'de Türk Hava Kuvvetleri'nce satın alınan uçak, motor ve silahların teslim alınmasında kontrol görevini üstlendi.
Yurt dışına nasıl gönderildi?
Cumhuriyetin ilk yılları… Ülke kalkınma hamlesi içinde. Yetişmiş insan bulmak çok zor. Mustafa Kemal Paşa, eğitim açığını kapatmak için, yurtdışına öğrenci gönderiyor.
Aynı yıllarda Amerika’dan Türkiye’ye gönderilen ve yeni uçakların faal hale getirilmesi konusunda görevli olan bir yetkilinin, bu görevini yapmak yerine Türk rakısına alışarak vaktini eğlenceye ayırması ve asli görevini ihmal etmesinden, Mustafa Kemal Paşa’nın haberi olur.
Verdiği talimat; Amerika’dan gönderilen bu uzmanın derdest edilerek Amerika’ya yelken açacak ilk gemi ile karga tulumba geri gönderilmesidir.
Bu olaya tanık olanlardan biri de çiçeği burnunda mühendis Necdet Eraslan’dır. Paşa, Necdet Eraslan’a “bu iş sizin tarafınızdan yapılabilir mi?” diye sorar ve “evet” cevabını alınca, Yüksek Mühendis Okulunun -Bugünkü “İTÜ” İstanbul Teknik Üniversitesi- ilk mezunlarından Necdet Eraslan’ın yeni rotası Fransa olur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk mühendis adayı olarak Atatürk tarafından Fransa’ya gönderilir, 1930 yılında, Paris’teki Fransa’nın “Ulusal Havacılık Yüksek Okulu”nu başarı ile bitirir.
Türkiye’ye döndükten sonra 1930-1937 yılları arasında Türk Hava Kuvvetleri’nin Eskişehir ve Kayseri uçak fabrikalarında uzman havacılık mühendisi olarak çalışır.
Kayseri Uçak Fabrikasının Motor Atölyesi Şefi olarak çalışırken, Hava Kuvvetleri tarafından ABD’den satın alınan uçak ve motorlarla ilgilenmek üzere ABD’ye gönderilir.
1937’de Caltech’te roket eğitimi alırken dünyaca ünlü bilim insanı Theodore Von Karman’ın asistanı olması teklifini, “Atatürk’e borcumu ödemem gerekiyor” diyerek ret eder.
Karman, dünya çapında çok tanınmış akademisyendi bir çok ülkeden gelmiş öğrenci için onun asistanı olmak, talih kuşunun konması demekti.
11 Mayıs 1881, Macaristan Budapeşte doğumlu, Yahudi asıllı bir ailenin çocuğu olan Tódor Kármán ya da bilinen adıyla Theodore von Kármán, havacılık ve uzay mühendisliği alanındaki katkılarıyla tanınmış Macar- Amerikalı bilimci. matematikçi, uzay mühendisi ve fizikçiydi.
Aerodinamik konusunda yaptığı ileri düzeydeki çalışmaları ile tanındığı gibi ses üstü ve hipersonik hava akışlarının karakteristiği konularında çalışmaları dikkat çekiyordu.
Ama Necdet Eraslan bir Türk’tü ve kendisine güveni tavan yaptığından arkasına bile dönüp bakmamıştı. Demek ki Theodore von Kármán gibi bir dâhiyi yeterli görmemişti.
Erbakan Hoca'nın Gümüş Motor balonu ve Türkiye’nin ilk dizel motoru ilk su türbinini kim yaptı?
Türkiye’nin kalkınma tarihinde, “önce ahlak ve maneviyat” sonra “ağır sanayi hamlesi” sloganıyla özdeşleşen Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın bir dönem başında olduğu Gümüş Motor A.Ş. kapanmasına rağmen aradan yıllar geçtikten sonra neredeyse bir şehir efsanesine dönüştü.
Oysa büyük bir başarı gibi takdim edilen bu motor prototipinden önce Türkiye’de ilk dizel motor 1944’te Prof. Dr. Necdet Eraslan tarafından imal edilmişti.
Necdet Eraslan, 1941’de Diesel Motorları adını verdiği kitabını yayımladı. Onun bu kitabı, Türkiye’de dizel motor literatürünün oluşmasına büyük katkı sundu.
Necdet Eraslan’ın yaptığı ilk dizel motor, her şeyi ile yerli ve milli olmak niteliğine sahipti. Milliyetçi muhafazakâr Demokrat Parti iktidara gelince, bu proje ve proje kapsamında imal edilmiş dizel motorlar rafa kaldırılmıştı.
Erbakan’ın “Gümüş Motor”u ise 1956’da üretimi başlatmıştı. Çekoslovak-Slavia lisansı ile İstanbul Gaziosmanpaşa’da yerleşik tesisinde üretiliyordu.
Erbakan Hoca’nın sözde karşı çıktığı montaj sanayinin belirgin bir örneği idi. Gümüş Motor”un kapanmasının ardından tesis, Pancar Şirketi tarafından satın alınmış Alman-Hatz firması ile lisans anlaşması yaparak üretime geçmişti.
Necdet Eraslan’ın bir başka projesi ülkemizdeki 26 adet hidrolojik havzada bulunan irili ufaklı çok sayıdaki nehrin yıllık ortalama akımları toplamı olan 193 (186 + 7) milyar m3 yüzey suyunun hidroelektrik enerji potansiyelinin değerlendirilmesine yönelikti.
Türkiye’de elektrik üretimi ilk defa 1902 yılında Tarsus'ta bir su değirmeni miline bağlanan 2 kW’lık bir dinamodan elde edilmişti. İlk büyük santral ise 1913 yılında İstanbul Silahtarağa’da kurulan 15 MW güce sahip termik santral olmuştu.
1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar kurulu güç 32,8 MW’tır. Cumhuriyet öncesi inşa edilen hidroelektrik santrali olmayıp, sadece 13 adet sulama barajı (bendi) vardır.
Necdet Hoca, elektriksiz köy kalmaması için kırsal kesimde küçük akarsulardan elektrik elde edilecek bir su türbininin yapılmasını tasarladı ve bu tasarısını somutlaştırır.
Ve der ki;
“…Bugün Türk Mühendislerinin matematik ve fiziğe katkısı, bu alanlardaki Türk bilginlerininkinden daha az değildir. 'Akıl için tarik birdir- aklın yolu birdir ' sözü tam gerçeği yansıtmamaktadır.
Halbuki akıllıların akıllısı B. Pascal 'Kalbin bildiği öyle şeyler vardır ki aklın ondan haberi yoktur' der. Meşhur matematikçi Lagrange, yine Cauchy'yi, edebiyat ve tarih öğrenmeden matematiğe başlatmamıştır.
Şu halde medeniyete ayak uydurabilmek için bize, her şeyden önce 'öğrenmeyi öğrenmiş' olan ve yaşı ilerledikçe ne istediğini bilecek bir gerçek aydın zümresi lazımdır. Bir üniversitenin vazifesi, aynı işi yapan basma kalıp insanlar yetiştirmek değil, her biri özgün düşünen insanlar yetiştirmektir.”
Necdet Eraslan 24 adet kitap yazdı, motor ateşlemesi konusunda çalışmalar yaptı, TÜBİTAK’ın kurulmasının fikir babası oldu ve “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk uçak mühendisi” olarak tarihe geçti.
Elmanın dibine armut düşmez, aslanın yavrusu da aslan olur!..
Prof. Dr. Necdet Eraslan’ın oğlu Arsev Eraslan da kendisi gibi bir bilim insanı. Arsev Eraslan, 24 Ocak 1937 doğumlu.
Arsev Eraslan, Ay’a ayak basan ilk insan N. Armstrong’un içinde olduğu Apollo 11’in yazılımını geliştiren Türk mühendis.
Almanya’da eğitim aldıktan Arsev Eraslan, 1959’da doktora için ABD’ye gitti. Burada North Carolina State University’de uzay ve havacılık bölümünde doktora yaptı.
Ardından NASA’da çalışmaya başladı. NASA, 1965 yılında Apollo projesi için Arsev Eraslan’ı görevlendirdi. Ancak bir şartları vardı.
Çok gizli projelere katılması için ABD vatandaşlık formunu doldurmasını isterler. Lakin karşılarındaki öyle sıradan birisi değildir. Yıllar önce altın tepside sunulmuş, ABD vatandaşlığına tenezzül etmemiş Necdet Eraslan'ın oğludur.
Nitekim formu doldurmaz.
Sonrasını kendisinden dinleyelim;
“NASA, 1965’te Apollo 11 projesine beni aldı. O dönemde park cezası yediğim için diplomamı bile alamıyordum.
Pasaportum geçmiş, vizem bitmişti. Çok gizli projelere katılmam için ABD vatandaş formunu doldurmamı istediler. ‘Doldurmam’ dedim, ikna edemediler.
Sonunda, ‘ABD ile Türkiye arasında bir savaş çıkarsa hangi tarafa gideceksin?’ dediler. Ben de, ‘ABD’yi seviyorum ama Türkiye vatanım’ dedim.
Bana bir mektup yazdırdılar.
Mektupta, ‘ABD’yi de, Türkiye’yi de çok seviyorum, eğer ABD ile bir savaş çıkarsa 24 saat içinde hangi tarafa sadakatli olacağımı bildireceğim’ diye yazdım.
Bu formüle ikna oldular ve çalışma izni verdiler. Böyle bir uygulama ilk kez yapıldı. NASA, ‘Bu adam bize şart’ dediği için oldu. Çünkü yazılım programı yapan yoktu o sıralarda.
ABD vatandaşı olsam dedelerim mezarında ters dönerdi.”
NASA için de çalıştığı 1960’lı yıllarda Apollo projesinin bilgisayar kodlarını tek başına yazdı. Eraslan'ın NASA'daki görevi ise modülün Dünya'ya dönüşü yani “re-entry” yazılımlarını gerçekleştirmekti.
NASA uzun yıllar uzay araçlarının dünyaya dönüş sırasında atmosfere giriş açı ve hızlarını, Arsev Eraslan’ın yazdığı kodlarla sağladı.
‘National Technology Transfer Center’in başkanlığını yaptı.
ABD’deki nükleer santrallerin çevreye olan etkisini minimuma indirmek için ve Ay’da kristallerden mücevher yetiştirmek için yazılımlar ile şu anda tüm dünyada kullanılan “3D Yüz Tanımlama Teknolojisi”ni gerçekleştirdi.
Bu başarısı sayesinde 1999’da ‘’Seçkin Hizmet Ödülü’’ aldı. ABD’deki birçok üniversitede profesör olarak eğitim verdi.
***
Arsev Eraslan, ABD vatandaşı olmadı, dedeleri mezarında ters dönmedi. Ama Arsev Eraslan, Türkiye’ye döndü.
Onlarca öğrenci yetiştirmekle kalmadığı gibi bu ilerlemiş yaşına rağmen Türk uzay, havacılık ve savunma sanayinin gelişimi için var gücü ile çalışıyor. Ne demiştik o varlığını Türk varlığına armağan edenlerden.
Kim bilir Arsev Eraslan, “tayyi mekan, tayyi zaman” kapsamında, holografik datanın değişik boyutlarına, vasıtasız “bilinç sıçramaları” ile mekan ve zaman seyahatleri gerçekleştiriyordur?
Arif olan anlasın sır cümle; “Beyaz Hayaletler” her yerde.
Filozof mühendis Prof. Dr. Necdet Eraslan’ın Mart 1994'te yayınladığı "Mühendis Gözüyle" kitabını, okumak isteyenlere tavsiye ediyorum.
"Yan yüreğim yan, gör ki neler var
Bu halk içinde de canım bize gülen var
Ko gülen gülsün, hak bizi bilsin canım
Gafiller ne bilsin bilsin hakkı seven var"
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete