?>

ABD’nin Laboratuvarları - Amerikan biyolojik silah programı hala yürürlükte mi?

İlber Vasfi Sel

3 yıl önce

ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Victoria Nuland, geçtiğimiz günlerde ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmada, Amerika Birleşik Devletleri’nin Ukrayna topraklarında son derece duyarlı ve biyolojik güvenlikle alakalı varlıklarının olduğunu itiraf etti

Dünya gündemine oturan bu konu, ülkemizde de tartışmaların teması oldu.

ABD’nin Ukrayna’da biyolojik silahların geliştirilmesiyle alakalı gizli araştırmalar yaptığına dair birçok kanıt olduğuna dair paylaşımlar var. 

Örneğin: 2000’li yılların başında Amerikalı uzmanlar tarafından Ukrayna’da biyolojik laboratuvar ağının oluşturulmasıyla alakalı belgelerin kopyaları birçok “Telegram” kanalında yayınlandı.

Bu belgeler (*), Vaşington’un bu amaçlar için 200 Milyon ABD Doları tahsis ettiğini doğruluyor. 

Laboratuvarlar Dnipropetrovsk, Harkov, Herson ve Ukrayna’nın muhtelif şehirlerinde de kuruldu. Ukrayna makamları, aynı zamanda, ABD’ye bu tesislerde tehlikeli biyolojik patojenlerle çalışma hakkı verdi. 

Tesislerin fonu ise ABD Savunma Bakanlığı ve ABD Savunma Tehditlerini Azaltma Ajansı “DTRA” tarafından tahsis edildi.

Müsteşar Nuland, Kongre’de yaptığı açıklamalardan sonra toplumun bilmemesi gereken bir şey söylediğini anladıktan sonra bu konuyu bir daha gündeme getirmedi. 

Tüm Amerikan medyası, bu gelişmelerin üstüne; Pentagon’un Ukrayna’da gizli askeri biyolojik araştırmalar yürütmediğini, bu suçlamaların hiçbir dayanağı olmadığını ve bunu “Rusların enformasyon savaşı” olarak nitelendirdi. 

Öte yandan, ABD eski Başkanı Trump’ın oğlu Donald Trump Jr. başta olmak üzere birçok tanınmış Amerikalı, bu şüphelerin çok makul olduğunu ifade ettiler. 

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao ise; ABD Savunma Bakanlığı’nın dünya çapında 30 ülkede 336 biyolojik laboratuvarı kontrol ettiğini ve ABD’nin bu tesisleri denetlemek için uluslararası uzmanlara erişim izni vermesi gerektiğini belirtti.

Gerçekleri görmek ve gerçeklerin hangi tarafta olduğunu anlamaya çalışıyorum. 

Bunun için biraz geçmişe yolculuk yapmamız gerektiğine inanıyorum: ABD’nin tüm silah türlerinin en ahlaksızı, biyolojik olanları kitlesel olarak oluşturduğu Soğuk Savaş dönemine gitmemiz lazım. 

Yine aynı dönemde, silahlanma yarışında geride kalmak istemeyen SSCB de bu son derece tehlikeli alanda araştırmalar yaptı. 

Bu iki ülke; şarbon, tularemi, veba gibi son derece tehlikeli enfeksiyonlardan oluşan devasa bir ölümcül cephanelik yarattı.

ABD, mevzubahis çalışmaları Maryland’deki Fort Detrick Askeri Üssü’nde gerçekleştirdi. 

İkinci Dünya Savaşı’nın sonra ermesinin ardından, Japonya’nın Çinli mahkumlar üzerinde korkunç deneyler yaparak şöhrete kavuşan biyolojik askeri program uzmanları ve onların materyalleri bu üsse taşındı. 

Amerikan biyolojik silahlarından oluşan bir cephanelik, Arkansas’taki Pine Bluff tesisinde depolandı. SSCB ise araştırmalarını, şimdiki Özbekistan toprakları olan Aral Denizi’ndeki Vozrojdeniya Adasında gerçekleştirdi. 

Dönemin ABD Başkanı Richard Nixon, 1969 yılında biyolojik silah programını sonlandırdığını açıkladı. Resmi açıklamalara göre oluşturulan tüm silahlar ve cephanelikler 1973’te imha edildi. Ancak bu imha sürecinde uluslararası bir kontrol yoktu.

ABD ve SSCB dahil olmak üzere dünyanın birçok ülkesi tarafından 1975 yılında “Bakteriyolojik ve Toksin Silahların Geliştirilmesi, Üretilmesi ve Depolanması Yasaklanması ve İmha Edilmesi Sözleşmesi – BTWC” imzalandı. 

BTWC” kapsamında SSCB tüm biyolojik silahları yok etti. O tarihten bu yana Vozrojdeniya Adasında kimse yaşamıyor. Ada ve üzerindeki harap olmuş binalar terk edildi. 

ABD, BTWC’yi imzaladığı halde Fort Detrick ve Pine Bluff tesisleri bugün hala aktif olarak çalışıyor. 

Tesislerin statüsü hala gizli olarak derecelendirilmiş halde. 

Bu tesislerde biyolojik silah yapımına yönelik çalışmaların devam ettiğine dair şüpheler, çeşitli uzmanlar tarafından birçok defa dile getirildi. 

Öte yandan, Amerikalı uzmanlar gayrı resmi olarak ABD’nin “öldürücü olmayan biyolojik silahlar” geliştirme hakkına sahip olduklarını da açıkladı. 

Görünüşe göre “öldürücü olmayan” terimi; “düşman nezdinde büyük ölümlere sebep olmayacak ama salgına neden olabilecek, hem askeri hem de ekonomik potansiyelini zayıflatabilecek enfeksiyonların kullanılması” anlamına geliyor.

Rusya Federasyonu, 2001 yılında BTWC’ye sözleşme taraflarının yükümlülüklerini yerine getirmelerini kontrol edecek önlemler almayı içeren ek bir protokol imzalanmasını teklif etti. Ancak ABD, bu kararı engelledi ve uluslararası uzmanların tesislerine girmelerine izin vermeyeceklerini açıkladı. 

Üstüne üstlük ABD Savunma Bakanlığı, büyük bir biyolojik laboratuvar ağı oluşturduğunu açıkladı. 

Bu amaç doğrultusunda Soğuk Savaş sırasında ABD Askeri Biyolojik Programı’nın tüm maliyetine yakın bir miktarda, milyarlarca dolar, ABD devlet bütçesinden tahsis edildi. 

Bu laboratuvarların çoğu Rusya, Çin ve İran sınırları boyunca bulunuyordu. 

Ukrayna’da bulunanlara ek olarak Kırgızistan, Kazakistan ve Moldova’da bu türde tesisler kuruldu. 

Ülkemize çok yakın yerlerde de bu laboratuvarlardan var: Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan.

Tüm bu tesislerdeki çalışmalar, ABD Savunma Bakanlığı uzmanlarının rehberliğinde yürütülüyor ve yapılan tüm çalışmalar tasnif ediliyor. 

Kamu görevlilerinin devam eden araştırmalarının içeriğini kamuoyuna açıklamaları ve meclis komisyonlarının tesise girmelerine izin verilmesi yönündeki talepler ise cevapsız bırakılıyor.

Bu tesislere yakın bölgelerde, çiçek hastalığı veya çocuk felci gibi artık nadir rastlanan hastalıkların salgın şeklinde görüldüğü de çok açıktır. 

Birçok basın ve yayın kuruluşunda çıkan haberlere göre; ABD Savunma Bakanlığı’nın en büyük laboratuvarlarından biri olan Tiflis’teki Lugar Center’da, 2018 yılında 73 Gürcü vatandaşı, aşı testlerine katıldıkları sırada hayatlarını kaybetti.

Vaşington, potansiyel düşmanları etrafındaki bu laboratuvar hattının içerdiği gizli teknolojileri ve muhtemel bir biyolojik silah cephaneliğini elinde tutuyor. 

Dünya nüfusu artıyor ve muhtemelen Pentagon, biyolojik silahların er ya da geç Amerika için yararlı olabileceğine inanıyor. 

Haliyle böyle bir durumda, potansiyel düşmanları etrafındaki önceden oluşturulmuş askeri biyolojik laboratuvarlardan oluşan bir “güvenlik koridoruVaşington için oldukça faydalı olacaktır.

Bir diğer yandan, ABD bu laboratuvar ağı aracılığıyla; kurulduğu bölgedeki iklim, flora ve fauna özelliklerini, bölge nüfusunu da dikkate alarak belirli patojenlerin etkisi hakkında da gerekli verileri toplama fırsatı yakalıyor. 

Elbette bu konunun bir de ticari tarafı bulunmakta. 

Tıbbi teknolojinin ve aşı üretiminin ne kadar kârlı bir iş olduğunu COVID-19 sonrası hepimiz daha iyi anladık. 

ABD’nin ilaç araştırmalarını ve özellikle insan araştırmalarını ülke sınırları dışında yürütmesi onlar açısından da oldukça kolay ve ucuz hale geliyor. 

Amerikan Savunma eski Bakanı Donald Rumsfeld gibi birçok emekli üst düzey ABD askeri yetkilisinin, uzun yıllardır Amerika’nın ilaç devlerinde büyük hissedarlar haline geldiğini de unutmamak gerekir. 

ABD tarafından finanse edilen biyolojik laboratuvar ağı, büyük miktarda para kazanmak için neredeyse sınırsız fırsatlar sunuyor. 

Tüm bunlar göz önüne alındığında ABD Dışişleri Müsteşarı Victoria Nuland’ın endişesi kolayca açıklanabilir:

ABD Savunma Bakanlığı’nın Ukrayna’daki biyolojik laboratuvarları, Vaşington için son derece çirkin ve onları zor durumda bırakacak birçok sırrı barındırıyor olabilir.

.

İlber Vasfi Sel, dikGAZETE.com

(*)

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

YAZARIN DİĞER YAZILARI