MOSKOVA
Yıl 1982, 7 Kasım…
1917 Bolşevik Devrimi yıldönümü vesilesiyle düzenlenen resmi geçit törenine (doğduğum Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nde) öğrenci olarak ilk kez katılmanın sevincini yaşıyordum.
Aradan 3 gün sonra Sovyetler Birliği lideri Leonid Brejnev hayatını kaybetti.
Matem, hüzün beni çok etkilemişti.
Çocuktum, bana göre, ülke "yetim" kalmıştı.
Başa Sovyet istihbarat kurumu KGB'nin efsanevi başkanı Yuri Andropov getirildi; fakat Andropov hastaydı ve 1984 yılında hayatını kaybetti.
Ülke yeniden "yetim" kaldı.
Konstantin Çernenko, ülkenin başına getirildi; fakat o da hastaydı ve 1 yıl sonra vefat etti.
Ülke tekrar "yetim" kaldı.
Umutsuzluk insanları çok etkiliyordu.
Ve 1985 yılında Mihail Gorbaçov, Sovyet üst yönetim kurulu sayılan Politbüro üyeleri tarafından, özellikle Sovyet Dışişleri Bakanı Andrey Gromıko'nın ısrarlarıyla başa getirildi.
İddialara göre, SSCB Başbakan Birinci Yardımcısı Haydar Aliyev'in (Azerbaycan'ın ulusal lideri) başa getirileceği de seçenekler arasındaydı.
Hatta ünlü Rus gazeteci Sergey Brilyov da "Mihail Gorbaçov: Bugün ve O dönem" adlı belgeselinde, İngiltere'nin 1984 yılında SSCB’nin başına Aliyev veya Gorbaçov'un getirilip getirilmeyeceği hususunda ciddi bir beklenti ve merak içine girdiğine dikkat çekmişti.
Nihayetinde Gorbaçov, SSCB Başkanı seçildi.
Daha sonrası ne oldu?
Kısaca, Gorbaçov eşiyle yurtdışında resmi gezilere, turlara çıkarken iç savaşlar patladı, ekonomi çöktü.
Ülke gerçekten de yetim durumuna düşmüştü.
Herkes umutsuz idi.
Ve ülke dağıldı.
Yeniden oluşan Rusya Federasyonu'nun Devlet Başkanlığı görevine Boris Yeltsin getirildi.
Yeltsin dönemini şöyle özetleyelim:
Rusya'da vahşi kapitalizm dönemi başladı, ekonomi bu sefer ciddi şekilde çöktü, zenginler artarken, ülkenin çok sayıda insanı yoksullaştı.
Yönetim zengin oligarşilerin elindeydi.
Ordu çok zayıflamış, Rus insanın onuru ayaklar altındaydı. Kuzey Kafkasya'da terör artmış, ülkede mafya çeteleri söz sahibiydi. Rusya'nın dünyadaki onuru da ayaklar altına atılmıştı.
Ve 2000 yılında KGB eski yarbayı Vladimir Putin, Devlet Başkanı seçildi.
21. Yüzyıl, Putin'le başladı.
Putin, Rusya'yı yeniden ayağa kaldırdı.
Rusya'nın dağılmasını önledi.
Ülke ekonomisini ve ordusunu güçlendirdi. Teröre, oligarşilere ve mafya çetelerine savaş açtı. Rusya'nın dünyadaki onuru, itibari arttı.
Bir sözle; ülke artık “yetim” değildi.
Bugün, Rusya'da “Putin'in 12 yıl daha iktidarda kalmasının” önü açıldı.
Anayasa değişikliği Rusya parlamentosunun her iki kanadından da geçti. Değişikliğin referandumda da kabul edilmesi halinde Putin, 2036 yılına kadar iktidarda kalabilecek.
Yani şu anda 67 yaşında olan Putin, 83 yaşına kadar Başkanlık koltuğunda oturabilecek.
1 dakika...
21. Yüzyıl'ın başlarında ülkesini tekrar ayağa kaldıran Putin'in politikayı terkedeceğini mi düşünüyorsunuz?
Bunu düşünmek çok saflık olur.
Gerçekçi olalım.
Rusya'nın kendine özgü durumunu, jeopolitik konumunu unutmayalım. Gorbaçov ve Yeltsin'in Batı ile "dansının" neyle sonuçlandığını hatırlayalım.
Kendini genç, dinamik hisseden, sporla uğraşan Putin'in uzun süre yönetimin başında olacağı kaçınılmaz.
Üstelik dünyamızın bu zor koşullarında.
Özellikle Ortadoğu, Ukrayna ve dünyanın çeşitli bölgelerindeki gerilimler, finansal krizler, ticaret savaşlarının bulunduğu bir ortamda.
Rus uzmanlara göre, devlet yönetimi alanında güçlü deneyime sahip, dış güçlerin oyununu bozabilen Putin neden görevine devam etmesin ki?
Sonuçta bu Rusya'nın geleceği için lazım; ülkenin daha da güçlenmesi için lazım.
Rusya'nın ünlü siyasi uzmanlarından Sergey Markov ile konuştuğumda, "Doğal zenginliklerine sahip olan Rusya'nın her zaman güçlü olması lazım. Güçlü olması için de güçlü liderine ihtiyacı var. Sayın Putin de güçlü lider" özetliyor.
Açık konuşmak gerekirse, ben de bu konuda safça düşünmek istemiyorum.
.
Fuad Safarov, dikGAZETE.com