ŞAM, Suriye
Hatırlayacağınız üzere Suriye’de 2011 yılında başlayan Hükümet karşıtı protestolarda sokağa çıkan kitlenin reform talepleri vardı.
Kitlenin sokağa çıkmasıyla Suriye Hükümeti’nin sert önlemler alacağı da tahmin ediliyordu fakat öyle olmamıştı.
Benzer protestoların başladığı diğer Arap ülkelerinde sosyal medya kısıtlamalarıyla beraber, kolluk kuvvetlerinin sert müdahalesine şahitlik edilirken, Suriye’de sosyal medya kısıtlamasına gidilmemiş bilakis kolluk kuvvetleri de göstericilerin güvenliğini sağlamaya çalışmıştı.
Güvenlik güçleri, özellikle olası provokatif eylemlerin olmaması için görevlendirilmişti.
Cumhurbaşkanı Beşar Esad ise eylemlerin başlamasından kısa bir süre sonra Anayasa değişikliğine gideceklerini ve taleplere cevap vermeye çalışacağını açıklamıştı.
Diğer Arap ülkelerine kıyasla Suriye’de her iki tarafta da ılımlı bir hava oluşuyordu. Kişisel hak ve özgürlük taleplerinde samimi olanlar Esad’ın bu açıklaması üzerine beklemeye geçmişlerdi.
Fakat kişisel hak ve özgürlük kılıfıyla başka hedefleri olanlar da bu kitlenin içine iyice sızmış durumdaydı!..
Esad, reformların kademeli olarak ilk kısmının altı ay içerisinde, tamamının ise iki yıl içerisinde tamamlanacağını söylerken, kitlenin içerisinde başka hedefleri olan bazı gruplar Esad’ın derhal istifasını istemiş ve bir dahaki seçimlerde de aday olmamasını talep etmişlerdi.
Fakat şöyle de bir durum vardı, Esad’ın aday olması halinde seçileceğinin farkındaydılar. Aslında Esad ne yaparsa yapsın savaşı başlatacak bir bahane arayışında oldukları da çok açıktı.
Nitekim kısa bir süre sonra da kolluk kuvvetlerinin bir göstericiyi yaralaması üzerine art niyetlilerin bekledikleri fırsat ayaklarına gelmişti.
“Göstericiler” çok kısa sürede silahlı gruplara dönüşmüş, üstelik tabanca, av tüfeği falan değil bildiğiniz ağır silahlar, el bombaları daha sonraları uçak savarlar bile ortaya çıkacaktı!..
Gösterilerin hak ve özgürlük taleplerinden ziyade başka hedeflerinin de olduğu kısa sürede anlaşılmıştı.
Ağır silahları olan gruplar, devlet adamlarına suikastlar düzenliyor ve her gün onlarca kolluk kuvveti mensubu öldürülür hale gelmişti.
Suriye Ordusu, olayları bastırdıkça, bu sefer de o dönemlerde Türkiye’de FETÖ’nün etkili olduğu ve Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olduğu siyasi yapı, Suriye’deki olayları daha da alevlendirecek olan uluslararası baskıyı arttırıcı politikalar izlemişti. Bu baskı, zamanla silahlı gruplar lehine maddi ve siyasi desteğe dönüştü.
Suriye Hükümeti yalnızlaştırılırken uluslararası desteği arkasına alan gruplar Suriye’nin muhtelif bölgelerini ele geçirmeye başlamıştı.
Ele geçirilen ilk bölgeler ne tesadüftür ki, İsrail sınırına yakın olan bölgelerdi. Burada “Özgürlük ve Hukuk” iddiasında bulunan silahlı gruplar, Başkent Şam başta olmak üzere Suriye hava sahasını, olası İsrail saldırısından koruyacak hava savunma sistemlerini tahrip edip, buradan elde ettikleri parçaların bir kısmını İsrail’e, geri kalanlarını ise farklı ülkelere satmışlardı!..
Evet yanlış okumadınız, Suriyeli sözde bazı muhalif gruplar, kendi ülkelerinin savunma sistemlerini, İsrail’in lehine olacak şekilde tahrip etmişlerdi.
Önce Deraa’da bulunan hava savunma sistemini etkisiz hale getiren gruplar, daha sonra Şam’ın “Doğu Guta” bölgesinde bulunan hava savunma sistemlerini de çalışmaz duruma getirerek, oralarda görev yapan askeri personellerin bazılarını da sokak ortasında öldürerek bölgedeki ahaliye “Devletle olanın sonu budur” mesajını vermişlerdi.
Hava savunma sistemleri yağmalandıktan sonra Suriye toprakları, İsrail’e karşı savunmasız kalmıştı. İsrail, artık hedeflerini rahatça vurabilecek, Suriye Ordusu ise buna ne karşılık verebilecek ne de kendini tam manasıyla savunabilecekti.
2013-2017 yılları arasında İsrail, Suriye’yi 23 kez hedef aldı.
2017 sonrasında ise Suriye Ordusu yeniden toparlanma sürecine girip, Suriye topraklarının yaklaşık yüzde 75’inde kontrolü sağladıktan sonra İsrail bu sefer de Suriye topraklarını daha sık hedef alır olmuştu.
Sadece 2021 yılı içerisinde İsrail ordusu, Suriye’yi 60’ın üzerinde kez hedef almıştı.
2022 yılının Şubat ayı itibariyle ise 4 kez hedef aldı. Son saldırı, 8 Şubat 2022 tarihinde Şam’a yapıldı.
Suriye ise 10 yıl aradan sonra ilk kez İsrail saldırısına, İsrail’in Kriot ve Yokneem bölgelerine füze atışı yaparak cevap verdi. Bu önemli bir gelişme olmakla beraber Suriye Devleti’nin olanaksızlıklara rağmen bu tür saldırılara cevap verebileceğini de göstermiş oldu.
“İsrail Bizden Korkuyor”
Saldırının dikkat çeken diğer bir boyutu ise, Lübnan Hizbullahı’nın Lideri Hasan Nasrallah’ın bir televizyon programına verdiği ve canlı olarak yayınlanan röportajından sadece 3 saat sonra bu karşılığın gerçekleşmiş olmasıydı.
Nasrallah, iki yıl önce İsrail’in Suriye’ye yaptığı saldırılardan birinde, 2 Hizbullah savaşçısının hayatını kaybetmesi üzerine Netanyahu’nun kendisini aradığını ve “Orada savaşçılarınız olduğunu bilmiyorduk” şeklinde bir mesajla özür mahiyetinde bir görüşme yaptığını açıklamıştı.
Bunun üzerine de Hizbullah’ın elinde gizlenmiş hava savunma sistemleri ve mühimmatlarının da olduğunu söyleyen Nasrallah, İsrail’in kendilerinden çekindiğini vurgulamıştı.
Bu sözlerin üzerine İsrail’in geniş kapsamlı bir hava saldırısını Şam’a yapmasının nedeni ise Nasrallah’ın bahsettiği silahların Suriye’de de olduğundan şüphelenmesidir.
Bu şüphe de Nasrallah’ın “Bizden çekiniyorlar” sözünü doğrular niteliktedir.
Suriye’nin ise aynı anda saldırıya cevap vermesi, İsrail’e karşı direnebilecek güçlerin, kendini savunabilecek seviyeye gelebileceğinin de göstergesidir.
Tüm olanların ardından İsrail’in, resmi bir ordu olamayan “Hizbullah” gibi silahlı bir gruptan çekinebilecek hatta bu gruba karşı seferber olabilecek bir tedirginlikte olduğunu görebiliyoruz.
Aktörlerin niteliği bir tarafa, İsrail’in bu endişesi kimi rahatsız ediyor dersiniz?
Rahatsız olanlar tabiki Suriye krizinin başında ılımlı muhalefetle ilgisi olmayan, Suriye halkını düşmandan koruyan “Hava Savunma Sistemleri”ni yağmalayan gruplar oldu.
Öyle ki Türkiye’de bulunan Suriyeli sığınmacılar arasında bulunan bazı gruplar, İsrail’in kendi ülkelerine yaptığı saldırıları desteklediklerini kendi televizyonlarında açıkça dile getiriyorlar.
Bu durumun, yani kendi Devletinin ve halkının hedef alınmasına bu şekilde davranan kesimin Türkiye’ye olabilecek tehdit boyutunu burada yazmayacağım ama siz de tahmin edebiliyorsunuzdur.
Bu durumda İsrail’den yana olanlar sadece Suriyeli sığınmacı ya da muhaliflerin içinde değil tabii ki. Suriye’nin istikrarsız bir kara parçası olmasında payı olan, Suriye’nin yeniden toparlanabilme ihtimaline dayanamayan ve dünyanın dört bir tarafında bulunan bütün “David-oğulları” rahatsız olmuş durumdalar ve her alanda harekete geçmişlerdir.
Allah, bölgemizi bunlardan korusun!
.
Deniz Büstani, dikGAZETE.com