İstanbul
Yazar Yusuf Kaplan, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi tarafından bu yıl 12'ncisi gerçekleştirilen "İstanbul Edebiyat Festivali" kapsamında konuşma yaptı.
Anadolu Ajansı'nın Global İletişim Ortağı olduğu festivalin "Yunus'un Durduğu Yer" başlıklı oturumu, Sultanahmet'teki Kızlarağası Medresesi'nde gerçekleştirildi.
Kaplan, farklı sosyal medya hesaplarından da yayınlanan programda, "Şöyle bir cümleyi sadece Türkiye için kurabiliriz; 'Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felaket, başına ne geldiğini bilememesidir.'
Bunu İngilizler, Almanlar, Fransızlar veya Mısırlılar için kuramazsınız. Bundan daha vahimi, bilemediğini de bilememesidir. En vahimi, celladına aşık edilmesidir. Yunus’un bize söyleyeceği bir şey var." dedi.
"Bizim Yunus'la, Mevlana'yla herhangi bir akrabalığımız yok. Gövdeyle baş birbirinden koptu"
Yunus Emre Enstitüsü'nün Türkçe öğretmekten daha önemli işleri olması gerektiğini belirten Kaplan, "Yunus Emre Enstitülerinin benim dünyaya söyleyeceğim sözü söylemesi lazım. 'Islamic art', İslam sanatı diye arama yapın internette, karşınıza İranlılar hatta 'Ağa Han' ödüllerini veren İsmaililer çıkacak.
'Islamic art' deyince niye Yunus çıkmıyor? Bizim Yunus'la, Mevlana'yla herhangi bir akrabalığımız yok. Acayip bir şekilde kopardılar. Kök, gövde, gövdeyle baş birbirinden koptu." diye konuştu.
Yusuf Kaplan, Yunus Emre ve Mevlana'nın hümanizm üzerinden açıklanamayacağını, bunun bir kompleks olduğunu vurgulayarak, "Meseleyi hümanizme indirgemek Yunus'a ve Mevlana'ya hakaret etmek demektir.
En basiti bu... Dolayısıyla üstünü örtmek demektir. Yunus gibi bütün insanlığın önünü açabilecek, sesi, nefesi, söyleyişi, ruhu olan bir adamın ruhunu kesmek, nefesini tıkamak demek. Bunu batılılar yapmıyor sen yapıyorsun.
Bu ülke batılılar tarafından fiilen işgal edilmiş olsaydı bunu yapabilirler miydi? Asla yapamazlardı." değerlendirmesinde bulundu.
"Yunus'u, geleceğimizi kuracak biri olarak düşünüyorum"
Yunus Emre'yi geçmişle ilgili bir konu olarak görmediğine işaret eden yazar, şöyle devam etti:
"Yunus'u, geleceğimizi kuracak biri olarak düşünüyorum. Bu ülkeden gayrimüslimlerin sürülmesi bu ülkeye en az 100 seneye mal oldu. Ne demek bu, nasıl yani? Kimlik, farkla üretilebilir. Farklı olanı fark edebildiği zaman, tefrik edebilme melekeleri geliştirebildiği zaman kendini fark edebilir, farkını fark edebilir, fark olabilir, kendisine firak ateşinde yanmak gibi bir alan açabilir.
Firak ateşi de bir 'öteki'ni gerektirir. Aşık-maşuk ilişkisi, aşk-ışık ilişkisi gibi. Yunus'un kurduğu bütün cümleleri iki kelimeye indirgersek -'gönül' kelimesine haksızlık etmek istemem ama- 'aşk' ve 'ışık' ilişkisidir.
Gayrimüslimler bu ülkeden sürülmemiş olsaydı bu ülkenin sekülerleştirilmesi, laikleştirilmesi, modernleştirilmesi, batılılaştırılması çabalarını kimler üzerinden yapacaklardı? Bu ülkedeki gayrimüslimler üzerinden yapacaklardı. Biz bu ülkenin çocukları, batılılara özenmeye kalkıştığımızda 'palyaçolaşma' diyecektik. Dolayısıyla, Türkiye'nin ötekisini yok ettiler ve kendisi 'kendi'siz kaldı."
Kaplan, çağı tanıyamayanların başkaları tarafından tanımlanacağını aktararak, "Yunus Türk edebiyatının, Türk şiirinin ruhu, Türkçenin, Türkiye'nin ruhu, hem içimizdeki ruhu hem gelecekteki ruhudur. Yunus bunu Türkçeyi bağımsızlaştırarak başardı.
Türkçeye İslami bir ruh, İslami bir kişilik, İslami bir söyleyiş biçimi katarak başardı. Yani hem Farsça hem Arapça söyleyişten, bir şekilde üçüncü bir dil kurulmasının zeminini hazırladı. Bu çok önemli. Yeni bir söyleyiş biçimi geliştirdi.
Farsçanın ve Arapçanın ötesinde ve dışında, yeni bir Türkçe, Müslümanca söyleyiş biçimi inşa ve icat etti. Hoca Ahmet Yesevi Türkleri, Yunus da Türkçeyi Müslümanlaştırmıştır. Türkçeyi kuran, Türkçeyi Müslümanlaştıran adam Yunus'tur.
Burada ırk üzerinden bir cümle mi kuruyorum? Hayır. Yunus Arapça ve Farsça şiirde olmayan bir duyarlılık yakaladı ve o duyarlılığı dünyaya armağan etti." ifadelerini kullandı.
"Çağrısı çağların ötesine ulaşan bir öncü"
Yunus Emre'yi "Çağrısı çağların ötesine ulaşan bir öncü." şeklinde tanımlayan Kaplan, "Yunus'un yaptığı şey, şiiri, söyleyişi, duyarlılığı, zihni, zemini, zamanın tasallutundan kurtararak zihne, zemine ve zamana tasarrufta bulunmanın kapılarını açmıştır, anahtarını vermiştir bize.
Şiirde yapılan şey, kalpte ve ruhta yapılan bir devrimdir. Yani akılda, kalpte ve ruhta, zihinde, zeminde ve zamanda devrim yapmış bir adamdan bahsediyoruz." yorumunu yaptı.
Yusuf Kaplan, Yunus Emre'nin manayı ön plana çıkardığının altını çizerek, şunları kaydetti:
"Ruhun terennümünü dillendirebilmiş, ruhun titreşim tellerini yakalayabilmiştir. Yani Anadolu'yu fetheden adam, dolayısıyla Anadolu'nun kapılarını İslam'a açan adam Yunus'tur. Biz son 2 bin yıllık dünya tarihinde, Asya'nın içlerinden Avrupa'nın içlerine kadar iki büyük yolculuk gerçekleştirdik.
İlk 1000 yılda Müslüman olmadan önce gerçekleştirdiğimiz yolculukta, paganların yaptığından başka bir şey yapmadık, yaktık ve yıktık. Kimse kendisini kandırmasın ama ikinci 1000 yılda, Müslüman olduktan sonra yaptığımız yolculukta, biz adaletin, hakkaniyetin, ruhun, selimin, selametin, medeniyetin ne demek olduğunu dünyaya öğrettik.
'Öğrettik' diyorum ama kimse öğrenmedi. Yine de insanlar bunu yaşadı ama bizim tarih bilincimiz linç edildiği için bunun farkında değiliz."
Macaristan'ın Zigetvar kasabasına 10 yıl önce yaptığı bir yolculuktan bahseden Yusuf Kaplan, "Belediye başkanı gezdirdi beni. Koyu Katolik bir yer, belediye başkanı da... Osmanlı Macaristan'da 120-130 yıl bulundu ama Zigetvar'a girdiğimizde ben şok oldum.
Belediye başkanına 'Bu ne?' dedim. Çağdaş Osmanlı mimarisi üzerinden şehri inşa etmiş adam yeniden. 'Ben borcumuzu ödedim.' dedi. 130 sene, unutmayın bunu. Sen nasıl bir rüzgar estirdin ki o ruh o rüzgara dönüşmüştür? 130 senede oluşturulan rüzgar nasıl kök saldı ki bugün koyu Katolik bir belediye başkanı şehri inşa ederken 'Osmanlıya borcumu ödemek için' diyor?
'Ben Osmanlı şehir modeli üzerinden şehri yeniden inşa ediyorum' diyor. 'Borcu nedir?' diye sorunca 'Biz adaleti, hakkaniyeti, sulhü, selameti, kardeşliği, dayanışmayı Müslamanlardan, Osmanlı'dan öğrendik, ben borcumu ödedim' diyor." şeklinde konuştu.
"Her şeyimizi kaybettik ama, kendimize olan güvenimizi, inancımızı asla yitirmiyoruz"
Yazar Kaplan, Selçuklu ve Osmanlı'nın tarihteki yolculuğunu iki eksen üzerinden anlatarak, şunları söyledi:
"Dikey eksen ve yatay eksen. Dikey eksen, bu milletin, toplumun karakterini oluşturan irfani derinlik. İkincisi yatay eksen, tarihi derinlik. İrfani derinlik pratikte tarihte nasıl karşımıza çıkıyor? Deruni sükunet biçiminde karşımıza çıkıyor.
Tam Yunus bu. 13. Yüzyıl... Moğol saldırısı, Haçlı saldırıları kasıp kavuruyor, bu dünyadaki sahip olduğumuz her şeyi kaybediyoruz ama Anadolu, İslam Medeniyetinin yeniden ayağa kalkmasını sağlayacak atılım gerçekleşiyor.
Adım adım, kare kare kuruluyor. Gazali'yle birlikte başlayan bir yolculuk bu. Yani, 11-12. yüzyılda başlayan bir yolculuk, dolayısıyla tamama eriyor. Orta Asya'nın içleri, Kaşgar'dan Balkanlar'a, Anadolu'ya kadar büyük bir felaket yaşadık. Her şeyimizi kaybettik ama, kendimize olan güvenimizi, imanımızı, inancımızı asla yitirmiyoruz."
Türk toplumunun sabrettiğini ve bir şekilde çile doldurduğunu anlatan Kaplan, "O yüzden pratikte de tarihi derinlik, göçebe toplum, at sırtında bütün kıtaları dolaşıyor. Yani bu diyalektik ilişki, bu med cezir, akış bakış, gidiş geliş ilişkisi bizim tarihten çekildiğimiz zamanlarda sadece dinlendiğimizi, derin nefes aldığımızı, derin nefes üflemek için derin nefes alma temrinleri yaptığımızı gösterir sadece.
Biz şu an nefes alıyoruz. Derin nefes alıyoruz ve derin nefes üfleyeceğiz. Çilemizi dolduruyoruz, her şey mahvoluyor baktığınızda, haline baktığınızda memleketin. Biz teslim bayrağı çekmeyeceğiz. Biz on yılda gelecek yüzyılın tohumlarını ekeceğiz.
Ben böyle çıktım yola inanılmaz şekilde insanlar nasıl seferber oldular, ben bile inanamıyorum. Anadolu'yu dolaşıyoruz şimdi. Medeniyet Tasavvuru Okulu’ndan bahsediyorum. Bu ülkenin önünü açacak, fikir çilesi ve dolayısıyla oluş, varoluş çilesi çeken bir kremanın, tırnak içinde kadro, bir öncü kuşağın yetiştirilmesi lazım. O öncü kuşak kim? Şafak yağmurları. Şafak yağmurları ne? Tam Yunus işte.
'Şafak yağmurları' Sahabe için bizim klasik metinlerin kullandığı ifade. Bakın bunları yeni duyuyorsunuz, insanların umurunda değil. İnsanlar ehli sünnetten bahsediyor, ezberleri konuşuyorlar. Bizim Medeniyet Tasavvuru okulundaki çocuklardan birisi 16 yaşında. En parlak çocuklar liseli çocuklar." ifadelerini kullandı.
Yusuf Kaplan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bilme, bulma, olma, aşma, taşma, başkalarına ulaşma, başka yerlere başka dünyalara ulaşma. Bizim tarihte ortaya koyduğumuz tecrübenin dikey eksende irfani derinlik, yatay eksende tarihi derinlik olarak Yunus’ta ete kemiğe büründüğünü söylüyorum ben.
Yunus tek başına bir dünyadır. Bize ruh üfleyecek, Türkçeyi, şiiri yeniden kurmamızı, Türkiye’nin ruhunu yeniden keşfetmemizi sağlayabilecek tek başına bir dünyadır."
Kaynak: AA
dikGAZETE.com