İçişleri Bakanlığı tarafından, Suriye'de mevcut durumun düzenlenen harekatlar öncesi dönemle karşılaştırılarak Türkiye'nin bölgenin insani güvenliğine katkısının analiz edilmesi amacıyla yapılan saha çalışması "Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekat Bölgelerinde İnsani Güvenlik" ismiyle kitaplaştırıldı.
AA muhabirinin İçişleri Bakanlığı İç Güvenlik Stratejileri Dairesi Başkanlığı yetkililerinden aldığı bilgiye göre terörizm, Suriye vakasında topraksallık, genç radikalleşmesi ve hibrit tehdit gibi unsurlarla birleşerek birçok sorunun bileşkesi haline geldi. Bu ortam içerisinde Türkiye, Suriye'deki bu tehditleri bertaraf etmek üzere yerel ortaklarla harekatlar düzenledi. Türkiye, bu harekatlarında klasik anlamda bir askeri güvenlik perspektifiyle yetinmeyerek harekatların ardından kontrol altına alınan bölgelerde "barışı inşa" faaliyetlerini de koordine etti.
Türkiye tarafından gerçekleştirilen bu askeri harekatların ardından, bölgedeki insani güvenlik faaliyetlerinin incelenmesi, insani güvenlik durumunun betimlenmesi, zayıflıkların ve dezavantajların tespit edilerek yeni politika önerilerinin sunulması, mevcut durumun harekat öncesi dönemle karşılaştırılarak Türkiye'nin bölgenin insani güvenliğine katkısının analiz edilmesi ve uluslararası kamuoyuna duyurulması amacıyla "Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekat Bölgelerinde İnsani Güvenlik" kitabı çıkarıldı. Kitap, İngilizce olarak da yayınlandı.
Bu amaç kapsamında Fırat Kalkanı Harekat Bölgesi'nde Azez, Çobanbey, Cerablus ve El Bab ilçelerinde, Zeytin Dalı Harekat Bölgesi'nde ise Afrin ve Cinderes ilçelerinde 9-26 Aralık 2019'da mülakatlar gerçekleştirildi.
Birleşmiş Milletler (BM) temelli vaka çalışmalarında olduğu gibi sağlık, gıda, çevre, ekonomi, bireysel, toplumsal ve siyasi güvenlik konuları merkeze alınarak, bu 7 güvenlik alanındaki sorunlar sebepleriyle tanımlandı ve alınan önlemler araştırıldı. Bunun da ötesinde yapılan çalışmalardaki hedeflerin ne ölçüde başarıldığı değerlendirildi. Böylece daha fazla çalışma gerektiren alanlar saptanabildi ve sonrasında bunlara dair eylem/politika önerilerinde bulunmak da mümkün hale geldi.
Birçok kişi, kurum ve kuruluştan görüş alındıTüm bunlardan hareketle 11 kişiden oluşan bir ekiple 9-26 Aralık 2019'da Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekat bölgelerinde ilgili projenin saha çalışması yapıldı.
Sahada güvenlik (toplumsal, bireysel ve siyasal) alanında, yerel savcı ve hakimler, Şurta (yerel kolluk) komutanları, Şurta personelleri, yerel meclis üyeleri, yerel öğretmenler, dini kanaat önderleri, yerel müftüler ve murakıplar, yerel halktan kişiler, kamp sakinleri, savaş ve terör mağdurları ve güvenlik alanında faaliyet gösteren STK temsilcileriyle mülakatlar gerçekleştirildi.
Sağlık ve gıda alanında, yerel meclis üyeleri, yerel doktor ve hemşireler, hasta ve hasta yakınları, kamp sakinleri, gıda denetiminden sorumlu yerel personeller, sağlık ve gıda alanında faaliyet gösteren STK temsilcileriyle, ekonomi ve çevre alanında ise yerel meclis üyeleri, ticaret odası başkanları, esnaf ve zanaatkarlar ve ilgili STK temsilcileriyle mülakatlar yapıldı. Saha ziyaretleri süresince de ilgili 7 güvenlik başlığında 279 kişiyle görüşülüp mülakatlar yapıldı. Bu kapsamda Afrin'de 51, Cinderes'te 48, Azez'de 47, Cerablus'ta 49, El Bab'ta 43 ve Çobanbey'de 41 kişiyle görüşüldü.
Veri toplamada Esad yönetimi dönemini, terör örgütleri DEAŞ ve PKK/PYD dönemlerini ve Türkiye’nin bölgedeki varlık sürecini karşılaştırabilecek kişi ve kurumlara öncelik verilerek geçmişle bugünün mukayesesinin yapılabilmesi amaçlandı.
Sağlık güvenliği alanında kıyas kabul etmeyecek kadar ilerleme olduSağlık güvenliği alanında mevcut durumda, Türkiye'nin bölgedeki varlığı öncesi dönemle kıyas kabul etmeyecek kadar ilerlemenin olduğu gözlemlendi. Esad yönetimi döneminde harekat bölgesindeki ilçelerde hastanelerin bulunmadığı sağlık hizmetlerinin sağlık ocakları aracılığıyla verildiği, DEAŞ ve PKK/PYD döneminde ise bu durumun devam ettiği ifade edildi. İnsanların, terör örgütleri döneminde, can güvenliğinden endişe ettikleri için doktoru yok denecek kadar az sağlık ocaklarına gidemedikleri vurgulandı.
Türkiye’nin bölgedeki varlığıyla birlikte sağlık güvenliğini sağlamak amacıyla sağlık alanında hastaneleri de içeren yatırımların yapıldığı, doktor ve hemşire sayılarının arttırıldığı ve muayene ile ilaç imkanının geniş olduğu bir düzenin kurulduğu anlatıldı.
Yetersiz beslenmeden kaynaklanan hastalıklar tedavi altına alındıGıda güvenliği alanında Esad yönetimi döneminde yeterli altyapının tesis edilmediği ve bu durumun terör örgütleri döneminde de ihmal edildiği aktarıldı. PKK/PYD ve DEAŞ terör örgütleri bölgeden çıkarken yetersiz olan su ve elektrik altyapısını tahrip ettiği, bu durumun özellikle güvenli gıdaya ve temiz suya ulaşımda büyük sıkıntılar meydana getirdiği bildirildi.
İç savaşla birlikte mevcut sorunlara sığınmacı kamp bölgelerinde temel gıda maddelerine, temiz suya ve elektriğe erişim ve yetersiz beslenme gibi sıkıntıların eklendiği belirtildi. Türkiye'nin hem kendi kurum ve kuruluşları hem de STK'ler aracılığıyla bölgeye temel gıda arzını sürdürdüğü, yetersiz beslenmeden kaynaklanan hastalıkları tedavi altına aldığı ifade edildi. Ayrıca temiz suya ve düzenli elektriğe erişime ilişkin çalışmaların büyük ölçüde tamamlandığı, hemen hemen tüm harekat bölgelerine elektrik ve temiz su arzının sağlandığı görüldü.
Mazot kullanımını azaltmak için elektrikli ısınma teşvik edildiÇevre güvenliği alanında kuraklık, yüksek seviyede mazot kullanımı, orman alanlarının azlığı ve iç savaşla birlikte toprağın kimyasal silahlarla ve atıklarla kirletilmesi çevre güvenliğini tehdit ediyor. PKK/PYD terör örgütünün zeytin ağaçlarını kesmesinin zaten az olan bitki/ağaç varlığını da tehdit ettiği, bırakın çevre kirliliğine dair herhangi bir çözüm faaliyetini, toplum nezdinde farkındalığın/bilincin bile olmadığı görüldü. Çevre güvenliğinin Türkiye’nin bölgedeki varlığı ile gündeme geldiği öğrenildi.
Türkiye, bölgede mazot kullanımını azaltmak için elektrikli ısınmayı teşvik etti, toprağı kirleten su kanallarını ıslah etti, kuraklığı azaltmaya yönelik yeni su kuyuları açtı ve halkı bilinçlendirme faaliyetleri düzenledi.
Ekonomi güvenliği alanında ise PKK/PYD ve DEAŞ terör örgütleri tarafından zorla alınan vergiler kaldırıldı, el konulan mallar iade edildi, can ve mal güvenliğinin sağlandığı bir ortam inşa edilerek ekonomik hayatı yeniden canlandırmaya yönelik adımlar atıldı.
Ticaret, tarım ve yeni istihdam alanları konusundaki projelere öncelik verilirken, bunlara yönelik bazı hibeler sağladı. Türkiye, özellikle üretilen malların yurtdışına pazarlanması için yeni bir gümrük kapısı açtı.
Türkiye bölgeye geldikten sonra DEAŞ'ın ve PKK/PYD'nin uyguladığı baskılara son verildiBireysel güvenlik konusunda, Türkiye'nin bölgeye düzenlediği harekatlarla bölge halkını terör örgütleri DEAŞ ve PKK/PYD tasallutundan kurtardı. Can ve mal güvenliği sağlandı, kadınlar istismardan, çocuklar ise silah altına alınmaktan kurtarıldı.
Toplumsal güvenlik alanında, Türkiye bölgeye geldikten sonra DEAŞ'ın ve PKK/PYD'nin uyguladığı baskılara son verildi. Özellikle Türkiye'nin bölgeye getirmeye çalıştığı sistemle bölgede yaşayanlar arasında etnik ve dini bir baskıların giderilmekte olduğu gözlemlendi. Bölgedeki etnik ve dini grupların yerel meclislerde temsil edildiği görüldü. Yine, bölge halkının taleplerine göre din ve eğitim sistemi düzenledi.
Siyasal güvenlik alanında da harekatlar sonrasında bölgede bireysel ve toplumsal güvenlikte olduğu gibi siyasal güvenlik alanında da normalleşme meydana geldi. Halihazırda bölgede siyasal gruplar, yayın yapan radyo ve gazeteler mevcut. Bölge halkı, yerel meclisler aracılığıyla politik taleplerini dile getiriyor ve çözüm arayabiliyor. Bireysel ya da kitlesel düzeyde eleştiri, protesto ve talepler ifade edilebiliyor, politik propaganda olanakları özgürce kullanılabiliyor.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com