İSTANBUL
Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, derneğin "Türkiye'de Akut Miyokart İnfarktüsü Tanısı ile Yatırılan Hastalarda Demografik Veriler ve Tedavi Yönetimi (TURK-MI)" araştırmasının sonuçlarını basın toplantısında açıkladı.
Araştırmanın Şanlıurfa'dan Edirne'ye, Trabzon'dan Kütahya'ya, İstanbul'dan Ankara'ya kadar tüm Türkiye'yi nüfus ve coğrafi şekilde temsil edecek 50 ayrı hastanede 1 Kasım 2018 tarihinde 00.01'de başlatıldığını belirten Erol, 15 gün boyunca kalp krizi şikayetiyle bu hastanelere yatırılan kişilerin kaydını aldıklarını anlattı.
Prof. Dr. Erol, araştırmayla kalp krizi geçiren hastaların bir fotoğrafını çekmek istediklerini, cinsiyetlerini, yaşlarını, kalp krizinin kaçıncı saatinde ve ne sıklıkla hastaneye başvurduklarını, hangi tedavileri gördüklerini, hastanede ne yaşadıklarını anlamayı hedeflediklerini kaydetti.
Hastaların 1'inci, 6'ıncı ve 12'inci aylarda takiplerini yaptıklarını ve 2 yıl daha takiplerini planladıklarını aktaran Erol, amaçlarının kalp krizi hastalarının takibinin Türkiye'de nasıl yapıldığına dair en güncel çalışmanın ortaya konulması olduğunu söyledi.
Mustafa Kemal Erol, araştırmada kaydedilen 1930 hastanın yüzde 74'ünün erkek, yüzde 26'sının kadın ve kriz görülme yaşının ortalama 62 olduğunu ifade etti.
"Kendi araçlarıyla gidiyorlar ama nakil süresi çok uzuyor"
Türkiye'de, kalp krizinde ambulans kullanım oranlarının çok düşük olmasının araştırmanın en önemli bulgusu olduğuna dikkati çeken Erol, şöyle devam etti:
"Kalp krizinde damardaki plak yırtılıyor, üzerine bir pıhtı oturuyor. Damar tamamen tıkanıyor ve göğüs ağrısıyla kendini belli ediyor. Ana tedavi o damarı bir an önce açmak. Ya pıhtı yırtıcı ilaç yapacaksınız ya da anjiyoyla balon yapıp stent koyacaksınız.
En süratli şekilde anjiyo yapılabilen hastaneye hastaların sevk edilerek orada damarların açılması gerekiyor. Bu çalışma şunu gösterdi ki halkımız 112 Acil ambulans sistemini pek kullanmıyor.
Önemli bir oranda -ki yüzde 49,5'u- yani 2 hastadan 1'i kendi aracıyla hastaneye gidiyor. 112 arandıktan sonraki 15 dakika içerisinde hastaya ulaşıyor. Ancak 15 dakikalık süreyi insanlar belki de korku ve kaygı nedeniyle beklemek istemiyorlar.
Kendi araçlarıyla gidiyorlar ama nakil süresi çok uzuyor. Hastaların yüzde 39'luk kısmı gitmesi gereken hastaneye değil, o anda anjiyo yapamayan bir hastaneye gönderiliyor.
Oradan tekrar ambulansa konularak öbür hastaneye gönderiliyor. Bu da 170 dakikalık ek bir zaman kaybına neden oluyor. Ağır formu dediğimiz, direkt anjiyoya alınması gereken hastalarda ise 2 saatlik kayba yol açıyor."
Ambulans kullanılmadığı için hastaların damarlarının geç dönemde açıldığını, yaşanan vakit kaybının kalp kasında ciddi hasara sebep olduğunu vurgulayan Erol, aslında anjiyo yapılabilen bir hastaneye başvurulduğunda damarların 35-36 dakika içerisinde açılabildiğini ifade etti.
Prof. Dr. Erol, çalışmanın, hastaların kalp krizinin farkına vararak 112'yi arayıncaya dek geçen sürenin de uzun olduğunu ortaya koyduğunu belirterek, "Bu zaman da 50 dakikanın üzerinde, ağır kalp formlarında 30 dakikalarda. Bu konuda da halkımızı aydınlatıp kalp krizi konusunda bilinçlendirmek lazım." dedi.
Kalp krizinde hastaneye başvurmada geç kalınmasının hastanın durumun ciddiyetinin farkına varmaması, geçer diye düşünmesi ve ağrı kesici alıp beklemesi gibi sebepleri bulunduğunu aktaran Erol, bu konuda bilinç düzeyinin artırılmasının ana hedeflerinden olduğunu söyledi.
Erol, vatandaşlara seslenerek, "Kalp krizi geçirdiğinizi düşünüyorsanız, eğer göğsünüzde sıkıştırıcı, yanıcı, ağırlık koymuş gibi beklenmedik bir ağrı var ve 5 dakikanın üzerinde sürmüşse o andan itibaren hareket etmeyin, aspirin alerjiniz ve iç kanama geçirme durumunuz yoksa 300 miligram aspirin çiğneyin ve hemen 112 Acil'i arayın." tavsiyesinde bulundu.
Çalışmanın sonucunda, dernek olarak Yandex'le iş birliği yaptıklarını dile getiren Erol, "Bugünden itibaren navigasyon sayfalarında 'DurAKSatma' başlığıyla kalp krizi konusunda bilgilendirici spotların olduğu bir proje başlattık. Projede, trafikte 4 dakikadan fazla uzun süre durmalarda bu uygulamayı kullanıyorsa hastalar alttan birer cümlelik kalp krizinin belirtileri, ambulans kullanımı konusunda uyarı mesajları girecek. Yıl boyunca da bu devam edecek. Eğer hastalar istiyorlarsa oradan tıklayıp derneğin oluşturduğu mikrosite vasıtasıyla kalp krizi konusunda bilinçlendirici bilgilere de ulaşacaklar" dedi.
"Kadınlar ortalama 8-9 yıl daha geç kriz geçiriyor"
Derneğin Yönetim Kurulu Üyesi ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Kılıçalp ise, son 20 yıl içerisinde kalp krizine bağlı hastane içi ölümlerinde yüzde 50 oranında azalma görüldüğünü söyledi.
Kılıçalp, bu azalmada ana faktörün hastaların farkındalığının artması, risk faktörüne karşı daha dikkatli davranılması, yoğun bakım koşullarının iyileştirilmesi ve ilaç tedavisinde yapılan ilerlemeler olduğunu kaydetti.
Gelişmelere rağmen, kadınların kalp krizinden ölüm oranlarının erkeklerden yüksek olduğuna dikkati çeken Kılıçalp, "Bunun birçok faktörü var. Bu hastalarda hipertansiyon daha fazla olabiliyor. Şikayetlerinin başlamasından hastaneye ulaşmalarına kadar geçen süre daha uzun. Bu bütün dünyada böyle. Bu çalışmaya göre kadınlar ortalama 8-9 yıl daha geç kriz geçiriyor ama geçirdiklerinde ölüm oranı daha fazla oluyor" dedi.
Araştırmanın bundan sonraki aşamasında ölüm oranlarını takip edeceklerini dile getiren Kılıçalp, yurt dışıyla karşılaştırmalar yapacaklarını, hayatını kaybedenlerde ölümü belirleyen ve tekrar kriz geçirenlerde bunu tetikleyen faktörleri ortaya koymaya çalışacaklarını, kişiye özgü risk skorları geliştirerek buna göre kriz geçirdikten sonra ölüm veya yeniden kriz geçirme olasılıklarının yüksek olup olmadığına bakarak ciddi adımlar atmayı düşündüklerini sözlerine ekledi.
Toplantıda, derneğin Yönetim Kurulu Üyesi ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meral Kayıkçıoğlu da yer aldı.
Kaynak: AA
.
dikGAZETE.com