TBMM
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, 11. Büyükelçiler Konferansı katılımcılarına hitap etti.
Şentop, "Türkiye artık soğuk savaş gettolarından birine mahkum, iç çelişkilerine hapsolmuş bir ülke değildir ve olmayacaktır. Hem bölgesel hem de küresel anlamda gücümüzün farkındayız ve bu gücü diplomatik zeminde ortaya koymak bakımından üç temel kıstasımız vardır: milli çıkarlarımızın muhafazası, barış esaslı olmak üzere insanlığın ortak iyiliği ve makuliyet." dedi.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, 11. Büyükelçiler Konferansı dolayısıyla Türkiye'de bulunan büyükelçilerle TBMM'de kahvaltıda bir araya geldi.
Büyükelçileri TBMM'de ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Şentop, "100 yıl önce vatanın ilhak ve işgal edilmek istendiği bir karanlık dönemde milletin yükselttiği istiklal-i tam iradesinin karargahı olan ve 15 Temmuz hain darbe girişimine karşı duran yüce Meclisimizde gerçekleşen bu toplantı anlamlıdır, önemlidir ve kıymetlidir." diye konuştu. Milli mücadeleyi başlatarak tam istiklal iradesini yükselten başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşlarını, gazileri ve devletin bekası için canlarını feda ederek şehit düşenlere Allah'tan rahmet dileyen Şentop, "Son iki yüzyılda millet olarak yaşadıklarımız, zor bir coğrafyada, kırılgan dengelere ve aralıksız saldırılara rağmen ayakta kalmak ve iddialarımızı sürdürmek için gösterdiğimiz çabanın tarihidir. Bu süre boyunca hadiselerin milletimiz ve devletimiz lehine neticelenmesi için en çok çaba sarf eden kadrolar arasında hariciyecilerimiz de yer almaktadır." ifadesini kullandı. Şentop, Irak'ın Erbil kentinde düzenlenen silahlı saldırıda şehit olan Osman Köse başta olmak üzere bütün şehit diplomatlara Allah'tan rahmet diledi. Geride kalan iki yüzyılın, her bakımdan çetin bir dönem olduğunu söyleyen Şentop, bu sürenin ilk yarısında klasik bir imparatorluktan modern bir devlete geçiş için büyük reformların yürütüldüğünü, bu dönüşümün, devletin ve milletin her yandan saldırılara maruz kaldığı bir konjonktürde gerçekleştirildiğini belirtti. Yaklaşık 100 yıl devam eden ve devletin kurumsal anlamda temellerinin atıldığı reform döneminin, Osmanlı İmparatorluğu'nun ayakta kalmasına yetmediğini, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda tarihe karışan Osmanlı'nın yerini, verilen İstiklal Savaşı'nı takiben Türkiye Cumhuriyeti'nin aldığını anımsatan Şentop, "İşte bugün sizleri ağırladığımız bu yapı, 100 yıl önce yürütülen ve sonu zaferle ve yeni devletimizin kuruluşuyla neticelenen milli mücadelenin karargahıdır." dedi. Şentop, 20. yüzyılın insanlık tarihinin en karanlık ve kanlı dönemlerinden biri olarak hatırlanacağını belirtti. Birinci Dünya Savaşı'nda yaklaşık 20 milyon askerin hayatını kaybettiğini aktaran Şentop, İkinci Dünya Savaşı'nda ise bu sayının, askeri ve sivil kayıplar toplandığında 72 milyonu bulduğunu hatırlattı. Şentop, bu savaşların, insanlığın teknolojik olarak ilerlerken nasıl bir yıkımı da yaşadığının en açık ve kanlı örnekleri olduğuna dikkati çekti. Şentop, 20. yüzyılın insanlık bakımından karanlık bir zaman dilimi olmasının tek nedeninin yaşanan savaşlar ve kanlı sonuçları olmadığını dile getirerek, özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan dünya düzeninin, insanlığın büyük bölümünü açlığa, yokluğa, baskıya ve ötekileştirmeye mahkum ettiğine işaret etti.
"Dünyayı bu örgütler düzeniyle yönetmek artık mümkün değil"
İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan düzenin, hükmünü yakın dönemlere kadar icra ettiğini vurgulayan Şentop, şöyle konuştu: "Soğuk savaş kavramıyla özetlenen bu düzende dünya, İkinci Dünya Savaşı'nın galipleri arasında taksim edilmiş, NATO ve Varşova Paktı olmak üzere iki kampa ayrılmıştı. Geçişkenliğin zor olduğu bu yeni düzende her şey, bu iki paktın liderleri olan ABD ve Sovyetler Birliği tarafından belirlenmekteydi. Bu taksimatın adeta teminatı olarak kurulan başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası örgütler de statükonun devamını sağlıyordu. Bu uluslararası düzenin, bu örgütlerin küresel düzeyde şikayet konusu olduğu hepimizin malumudur. Bu örgütlerin ülkeler ve çatışma başlıkları göz önüne alındığında çifte standart sergilediği üzülerek müşahede ettiğimiz bir husustur. Sayın Cumhurbaşkanımızın 'Dünya beşten büyüktür.' itirazı da bu haklı zeminde ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda dünyayı İkinci Dünya Savaşı'nın sonuçlarına uygun tasarlanan bu örgütler düzeniyle ve anlayışıyla yönetmek artık mümkün değildir." İki kutuplu düzenin, 1990'ların başında Sovyetler Birliği'nin çözülmesiyle sona erdiğini, bu gelişme karşısında bazılarının büyük bir iyimserliğe kapıldığını anlatan Şentop, şöyle devam etti: "Savaş ve çatışma ikliminin ortadan kalkması sebebiyle artık kaynakların ihtiyaç sahibi insanlara, eğitime, sağlığa ve yoksul topluluklara ayrılacağı; çatışmaların yerini karşılıklı anlayışın ve çok kültürlülüğün alacağı sanıldı ama bu rüyadan uyanılması çok vakit almadı. 1994 Nisan'ında başlayıp 100 gün devam eden hadiseler boyunca 800 bin Tutsi ve ılımlı Hutu'nun öldürüldüğü Ruanda Soykırımı ve 1992'den 1995'in sonuna kadar devam eden ve 300 bin Boşnak'ın katledildiği Bosna soykırımı, daha kanlı bir döneme girildiğini gösteriyordu. Soğuk savaşın sona ermesiyle doğan iyimser havayı yalnızca iki kutuplu dünyanın bastırdığı etnik ve dini çatışmaların patlak vermesi sona erdirmedi. Devam eden süreçte terör tehdidi küreselleşmiş ve hatta bazı aktörlerin kullanışlı enstrümanı haline gelmişti."
"Türkiye güçlü ve iddialı bir performans ortaya koyuyor"
Şentop, insanlık tarihine bakıldığında hiçbir belirsizliğin kalıcı olmadığının görüldüğünü ifade ederek, "Karanlığı sabaha çıkaran bir güneş, belirsizliği düzene tebdil eden bir hamle her zaman vardır. Çünkü insan aynı zamanda, sorunlar karşısında çözüm üretme imkanlarının arayıcısı ve muhatabıdır." dedi. Dünyada yaşanan kaosa ve istikrarlı hale getirilen bir istikrarsızlığa işaret eden Şentop, şöyle konuştu: "İçinde yaşadığımız dünya ve çözüm bulmamız gereken sorun işte budur. Hal ve tablo böyleyken Türkiye nerede durmakta ve nereye yönelmektedir? Malumunuz olduğu üzere ve mesleğiniz icabı çok iyi bildiğiniz gibi Türkiye, her alanda belirsizliğin istikrarlı bir hal aldığı günümüz dünyasında, bölgesel ve küresel anlamda hamleler yapan yeni ve diri bir aktör olarak öne çıkmaktadır. Geçen yüzyılda, Birinci Dünya Savaşı'ndan topraklarının yüzde 80'ini kaybetmiş mağlup bir devlet olarak çıkan, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki yeni tasarımda söz sahibi olamayan ve soğuk savaşı takip eden dönemde kendi içine hapsolmuş Türkiye, bugün daha güçlü ve iddialı bir performans ortaya koymaktadır. Türkiye'yi masada sadece bir sorun başlığı olarak görmek isteyenlerin, Türkiye'nin masaya çözüm ortağı olarak oturma talebinden memnuniyet duymaları elbette mümkün değildir fakat Türkiye artık dönemeyeceği ve dönmemesi gerektiği kadar ilerlemiştir. Türkiye'nin ilerleme mecburiyetini üstlenen öncü temsilciler olarak sizin bu yeni durumu en iyi kavrayan kimseler olduğunuza ve gereğini yaptığınıza şüphem yoktur."
"Dünya gittikçe tehlikeli bir hal alıyor"
Büyükelçilerin, dünyanın ve Türkiye'nin içinden geçtiği sancılı ve bunalımlı bir dönemde ülkelerini, yabancı ülkeler ve uluslararası kuruluşlar nezdinde yüksek gayret ve fedakarlıkla temsil ettiğini belirten Şentop, "Sizler de görüyorsunuz ki bugün dünya, çatışmalarla ve her köşeye yayılmış düşmanlıklarla gittikçe tehlikeli bir hal almaktadır." dedi. TBMM Başkanı Şentop, Batılı ülkelerde yükselen aşırıcılık, ırkçılık, İslamofobi ve yabancı düşmanlığı, kaynağı ve coğrafyası fark etmeksizin tüm dünyayı tehdit etmeyi sürdüren terörizm, gelir ve paylaşım adaletsizlikleri, iklim krizi, doğu-batı ve kuzey-güney ilişkilerindeki zorluk ve haksızlıkların, dünyanın karşı karşıya kaldığı en temel sorunlar olduğuna dikkati çekti. Birbirlerini besleyen ve çözüm çabalarını güçleştiren bu sorunların yumağı içinde Türkiye'nin gerek içinde bulunduğu coğrafi konumun getirdiği güçlükler gerekse ikili ve çok taraflı ilişkilerde maruz kaldığı zorluklar çerçevesinde dış politikada çetrefilli bir dönemden geçtiğini vurgulayan Şentop, şunları söyledi: "Doğu Akdeniz ve Kıbrıs'ta egemenliğimizden doğan haklarımızı ve ekonomik çıkarlarımızı koruma girişimlerimiz, Suriye krizi ve onun neticesi olan mülteci krizi, PKK, PYD/YPG ve DAEŞ başta olmak üzere ülkemizin etrafında yuvalanmış terör örgütleri, Avrupa Birliği ve ABD ile ikili ilişkilerde karşı karşıya kaldığımız adaletsizlikler ve zorluklar ülkemizin mücadele etmek zorunda olduğu başlıca dış politika imtihanlarıdır. Bu zorlu imtihanlar karşısında, bizim en büyük güvencelerimizden birini, Dışişlerinin kıymetli mensuplarının büyük bir donanıma ve birikime sahip olmaları, içinde yaşadığımız çağı ve dünyayı iyi tanımaları ve görevlerini yerine getirirken büyük bir devletin kurumsal ve tarihi mirasına dayanmaları oluşturmaktadır." Şentop, böylesi sıkıntılı bir dönemde, 11. Büyükelçiler Konferansı'nın temasının "Sahada ve Masada Güçlü Diplomasi" olarak belirlenmesini anlamlı bulduğunu ifade etti. Türkiye'nin, dış politikada, dünyadaki insani krizlere duyarlı, bu krizlerin mağdurlarına el uzatan ve bu krizleri diplomasi yoluyla çözmeye odaklı bir yaklaşımı benimsediğine değinen Şentop, şu değerlendirmede bulundu: "Kişi başına düşen insani yardım miktarında dünyada birinci olmamız, siyasi ve askeri krizlerden mustarip kişilere kucak açıp en çok mülteci ağırlayan ülke olmamız da bu durumun somut bir nişanesidir. Ülkemiz bu sayede istikrar, güven ve refahtan yana, girişimci ve insani dış politikasıyla yalnız bölgesinde değil küresel anlamda da insanlığın güvenini kazanan bir ülke konumuna erişmiştir. Sizlerin gayretiyle, desteğiyle Türkiye yaşanan sorunların, çatışmaların, insani krizlerin çözümü konusunda dünyanın her köşesinde var olmaya devam edecektir. Böylece hem bölgemizde hem de dünyada bütün insanlık için daha güzel daha barışçı ve müreffeh bir hayat için uğraşlarımızı güçlü şekilde devam ettirme fırsatı bulacağız."
"Bölgesel ve küresel anlamda gücümüzün farkındayız"
Dışişleri Bakanlığının çalışmalarını yakından takip ederek, dış politikada yüce Meclisin, Türkiye'nin menfaatleri doğrultusunda üzerine düşeni yerine getirmeyi vazife bildiğini belirten Şentop, büyükelçilere şöyle seslendi: "Milli bir şuurla bu yolda tüm siyasi partilerin, tüm milletvekillerimizin gereken katkıyı ve desteği vereceğinden emin olabilirsiniz. 'Gücünüzün gölgesi müzakere masasına düşmüyorsa diplomasi yapamazsınız.' sözü doğrudur ve şunu iyi bilmeliyiz ki Türkiye artık soğuk savaş gettolarından birine mahkum, iç çelişkilerine hapsolmuş bir ülke değildir ve olmayacaktır. Hem bölgesel hem de küresel anlamda gücümüzün farkındayız ve bu gücü diplomatik zeminde ortaya koymak bakımından üç temel kıstasımız vardır: Milli çıkarlarımızın muhafazası, barış esaslı olmak üzere insanlığın ortak iyiliği ve makuliyet. Türkiye, bugün artık yalnızca bir ülkenin ve bir coğrafyanın adı değildir. Türkiye bugün bir umudun, bir hamlenin ve insanlık davasının adıdır ve Türkiye bugün, yalnızca vatanımız değil aynı zamanda vazifemizdir. İşte bu sebeple umudu diri tutmak, insanlığın ortak iyiliğini amaçlayan bir hamleyi neticeye ulaştırmak ve vatanı vazife bilen şuuru tahkim etmek için Türkiye'yi yücelteceğiz, büyüteceğiz ve geleceğini parlak kılacağız."
Kaynak: AA
.
dikGAZETE.com