Trabzon
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Köse, 1945 yılındaki Boraltan Köprüsü faciasında, Türkiye'ye sığınan subayların savaş hukukuna aykırı bir şekilde Sovyetler Birliği'ne iadesinin ardından 193 kişinin sınırın karşı tarafında kurşuna dizilerek katledildiğini belirtti.
Boraltan Köprüsü faciasıyla ilgili araştırmalar yapan ve 2016 yılında "Boraltan Faciası: Türk Kökenli Sovyet Vatandaşı Mültecilerin Sovyetler Birliği'ne İadesi" başlıklı makale yazan Köse, AA muhabirine yaptığı açıklamada, tarihte adı "Boraltan Köprüsü olayı" olarak geçen çok üzücü bir hadisenin yaşandığını söyledi.
İkinci Dünya Savaşı'nın son yılında yaşanan Boraltan Köprüsü faciasının, detayları fazla bilinmeyen bir olay olduğuna dikkati çeken Köse, söz konusu hadisenin, uluslararası hukukta insan hakları üzerine yapılan ve askeri tutuklular ve esirlerle ilgili durumları da kapsayan Cenevre Sözleşmesi'nin henüz imzalanmadığı 1945 yılında gerçekleştiğini söyledi.
Cenevre Sözleşmesi'nin imzalanmadığı dönemde uygulanan teamül hukukuna göre "savaşa dahil olmayan tarafsız devletlerin kendilerine sığınan savaşan devlet askerlerinin silahlarını alarak enterne ettiklerini ve bir kampa yerleştirerek, beslenmelerini sağlayıp, zarar görmelerini engellediğini" dile getiren Köse, şöyle devam etti:
"Aynı zamanda o askerlerin gidip diğer ülkeler aleyhine casusluk yapmasını ve savaşmasını engellerler. Savaş bittiğinde bu askerler isterlerse ülkelerine iade edilir, istemezlerse edilmezler. Genel teamül hukukunda kural bu şekildeydi. Türkiye'ye de çokça, Yunanistan'dan, Arap coğrafyasından ve Ruslarla savaşmakta olan Azerbaycan ve Orta Asya'dan Müslüman asker ve subaylar, firar ederek sığındı."
Türkiye'ye sığınan askerler için o dönemde Türkiye'nin çeşitli yerlerinde kamplar kurulduğunu ifade eden Köse, "Bu rakam, benim erişebildiğim devlet arşivi belgelerinde net değildi fakat 247'ye yakın. Ülkenin değişik yerlerinde, Adana, Yozgat ve Ankara gibi merkez illerde subaylar için mülteci kampları kurulduğunu biliyoruz. Buralarda enterne edilmişlerdir." dedi.
Köse, 1945'te Sovyetler Birliği'nin başında bulunan Josef Stalin'in, Ankara'daki büyükelçisi aracılığıyla Türkiye'ye sığınan askerlerin iadesini talep ettiğini söyledi.
İsmail Köse, 1943'ten itibaren Türk boğazlarıyla alakalı üs ve güvenliği birlikte sağlamak konusunda ısrarcı olan Sovyetler Birliği'nin 1945 yılında Alman ordularını yenmiş, galip bir ülke olarak Türkiye üzerinde baskılarını artırmaya başladığını kaydetti.
Türkiye'nin 1945 yılı başından itibaren Sovyetler Birliği'nden güçlü bir şekilde tehdit algıladığını belirten Köse, "Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü büyük ihtimalla Sovyetler Birliği'nden, Stalin'den gelen tepkiyi yatıştırabilmek amacıyla Sovyetlerden Türkiye'ye sığınmış olan subaylardan oluşan mültecilerin bir kısmını iade etmeyi kabul etti. Bu sadece İsmet Paşa'nın kararı değildir, Bakanlar Kurulu kararıyla verilmiş bir karardır." ifadesini kullandı.
"Kars Kalkankale'ye sevk edildiler"
"Bu tür iadelerde mütekabiliyete dikkat edilir. Karşılığında Sovyetler Birliği, Türkiye'ye, Türkiye'den kaçmış olan solcu subayları ya da solcu yazarları, düşünürleri iade edecekti ama Sovyetler Birliği bu sözünü tutmadı." diyen Köse, şöyle devam etti:
"247 rakamı zikrediliyor. Daha yüksek rakamları zikreden kaynaklar da var. Reha Oğuz Türkkan 400'lü rakamlardan bahseder. Ben arşivlerde böyle bir sayıya rast gelmedim ama ilk partide 195 kişinin iade edilmesine karar verildi. İçlerinde 2 tane de kadın vardı. Trenle sevk edileceklerdir. Bile bile ölüme gidiyorlar. Bu yüzden kaçma ihtimallerine karşı kapalı vagonlarla, pencereleri telle ya da demir ile kapatılmış vagonlarla Erzurum'a, Erzurum'dan da Kars'a, buradan da Kalkankale'ye yani sınır kapısına sevk edildiler." diye konuştu.
"Türkiye'deki subaylar, savaş hukukuna aykırı bir şekilde Sovyetler Birliği'ne iade edilmiş"
Sovyetler Birliği'ne teslim edilen sığınmacı askerlerin akıbetiyle ilgili de araştırma yaptığını aktaran Köse şunları söyledi:
"Karşıya geçtiklerinde kaderleri ne oldu? Sovyet arşivlerinde de araştırmaya yapmaya çalıştık fakat o döneme ait belgelerin arşivlerden çıkarıldığını gördük, o belgelere ulaşamadık ancak dönemin görgü şahitlerinin aktardığına göre iki kadın gruptan ayrıldıktan sonra kişiler kurşuna dizilerek öldürüldü hatta dönemin posta müfettişinin bu olayı gördükten sonra psikolojik problemler yaşadığı ve deli olduğu bile söylenir. Bu olayın acı vahametini gördükten sonra. Teslimat tarihi de ilginçtir; 6 Ağustos 1945. Hiroşima'ya ilk atom bombasının atıldığı tarihtir. Aynı tarihte, Türkiye'deki subaylar, aslında savaş hukukuna aykırı bir şekilde, uygun olmayan bir şekilde Sovyetler Birliği'ne iade edilmiş ve 193 kişi kurşuna dizilerek katledilmiştir."
Sovyetler Birliği'nin Türkiye'den kaçanları iade etmediği için Türkiye'ye sığınan askerlerden kalanının iade edilmediğini aktaran Köse, "Burada soru şu; Türkiye Sovyetler Birliği'nden güçlü şekilde tehdit algılıyor muydu? Evet. 1945 yılında dönemin şartlarını düşünmek lazım. Peki Stalin, böyle bir olayla yatıştırılabilinir miydi? Bunun sorgulanması gerekiyor çünkü 1950 yılından itibaren çokça tartışmaya sebebiyet verdi bu olay. Özellikle iktidar değiştikten sonra Mecliste çokça bu konuyla alakalı tartışmalar yaşandı. 1950'dan sonra Demokrat Parti iktidara geldikten sonra çokça tartışıldı. Dönemin gazetelerinde 'İsmet İnönü'nün 7 günahı' şeklinde haberler yer aldı. Demokrat Parti milletvekillerinden birisinin akrabaları olan Sovyet asıllı ama Almanya’dan gelen iki öğrenci de kafileye dahil edilerek iade edilmiş. Onların hiç iade edilmemesi gerekiyordu." değerlendirmesinde bulundu.
"Türk tarihinde böyle bir iade vakası mevcut değil, belki de ilk"
Boraltan Köprüsü faciasının Türk tarihinde başka bir örneğinin olmadığının altını çizen Köse, "Tarihimizdeki sansasyonel ve acı bir konu." dedi.
"Türk tarihinde mültecilerin bu şekilde iade edildiği başka bir örnek yoktur." diyen Köse, şunları söyledi:
"Osmanlı döneminde, 1850'li yıllarda Macarlar ve Polonyalılar, Rusya'ya karşı ayaklandıklarında Osmanlı Devleti'ne sığınmışlar. Bunlardan bir tanesi de Lajos Kossuth'tur ve Osmanlı Devleti bunları iade etmeyi reddetmiştir. Rusya Çarlığı o dönemde Osmanlı Devleti'ni savaşla tehdit etmiş, buna karşı Osmanlı bunu namus meselesi yapmış ve iade etmemiştir. Türk tarihinde böyle bir iade vakası mevcut değil, belki de ilk, belki de o dönemin şartlarının zorlaması, hesap hatası, ne denilebilirse ama keşke yaşanmasaydı diyebileceğimiz bir olay."
Kaynak: AA
dikGAZETE.com