İSTANBUL Sultan Abdülhamit'in gayrimüslim azınlıkların sosyal yaşamına gösterdiği hoşgörünün günümüze yansıması olarak değerlendirilen İstanbul'un Balat semtindeki "Agora Meyhanesi", Osmanlı'nın kültürel mozaiğini de çarpıcı biçimde gözler önüne seriyor.
Kökeni Gelibolu, Gökçeada ve Marmara Adası'na dayanan, yüzyıllardır denizcilikle uğraşan Dulidis ailesinin genç ferdi Rum Kaptan Asteri, teknesiyle Balat'a mal getirip götürdüğü sırada Şirket-i Hayriye'den (Şehir Hatları vapuru) inen Rum kızı Eleni'ye ilk görüşte aşık olur. Aşkına karşılık bulmak için genç kızın peşine düşen Dulidis, Eleni'nin Rum bir bankerin kızı olduğunu öğrenir.
Eleni ile bir tanıdığı vasıtasıyla mektuplaşan Dulidis, bir süre sonra genç kıza evlenme teklif eder. Genç Eleni; "Hayır ben seninle evlenmem, çünkü sen kaptansın. Denizcinin yolunu bekleyemem, çocuklarım babasız büyüsün istemem. Kaptanın parası puldur, karısı duldur. Onun için karaya demir atarsan seninle evlenirim." der.
Bunun üzerine Dulidis, aşkı uğruna kaptanlığı bırakır, ailece ürettikleri sirke, şıra ve şarapları satacağı bir mekan açmaya karar verir. Kalyonunu satan Dulidis, bu parayla geçmişte Bizans Sarayı'nın ahırları olan tarihi binayı satın alır.
Ruhsatı 15 günde alındı
Kaptan Asteri, Osmanlı'nın kültürel mozaiğini en iyi yansıtan Balat semtinde, 1890'da Sultan Abdülhamit döneminde 15 gün içinde ruhsatını alarak Rumca "meydan" anlamına gelen Agora'yı açar.
Asteri Dulidis'in ardından oğlu Stelyo Dulidis işletmeyi devralır. Bu dönemde yaşanan 6-7 Eylül olaylarında Balat'taki Rumlar ve Yahudilere yönelik saldırılar sırasında Agora Meyhanesi yanar. Bunun üzerine Stelyo Dulidis, hasar gören binanın denize açılan bölümünü, diğer kısımları restore etmek için satar. Stelyo Dulidis'in ardından oğlu Hristo işletmeyi sürdürür.
Hristo Dulidis ve eşi Ergenya, annesi Almanya'ya işçi olarak giden Ersin Kalkan'ı himayesine alır. Terzi çıraklığı yapan Ersin Kalkan, Dulidis'in teklifi üzerine Agora'da 4 yıl kalfa olarak çalışır.
Agora'da tanıştığı Cemal Süreya'nın asistanlık teklifini kabul eden Kalkan, eğitim hayatının sonunda gazetecilik mesleğine adım atar.
Hristo Dulidis, Balat'ta kimsesi kalmayınca Agora'yı, geleneği en iyi yaşatacağına inandığı Ersin Kalkan'a 2001'de satarak eşiyle Selanik'e taşınır. Ersin Kalkan da mekanı restore ederek işletmeye devam kararı alır.
Restore edilen Agora 2013'te tekrar işletmeye açıldı
Ersin Kalkan yıllar içinde muhafaza ettiği aynalar, kadehler, sürahiler, lambalarla dekore ve restore ettiği Agora'yı, 2013'te "Agora Meyhanesi 1890" adıyla tekrar işletmeye açtı.
"Sultan Abdülhamit çok ilginç bir padişahtır"
Agora'nın işletmecisi gazeteci Ersin Kalkan, çocukluğunun geçtiği, çok sayıda kültürün yaşadığı, Arnavutça, Bulgarca, Ladinoca, Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Lazca, Gürcüce, Süryanice dillerinin konuşulduğu Balat'ı, "yeryüzünün köprüsü olma özelliğinin İstanbul'daki ifadesi" şeklinde tanımladı.
Balat üzerine çok sayıda kitabın kaleme alındığını vurgulayan Kalkan, şöyle konuştu:
"Burası, 2. Abdülhamit döneminde çok hareketli bir çarşı ve geniş ticaret alanıydı. Kadınlı erkekli gidilen çay bahçeleri bulunuyordu. Bomonti Bira Fabrikası, Cibali Tütün Fabrikası, bu dönemde kurulmuştur. İlk ağır sanayi hamleleri, Abdülhamit döneminde atılmıştır. Abdülhamit çok ilginç bir padişahtır."
"Azınlıklara yönelik farklı bir tutum asla olmadı, olmaz da"
Kalkan, genelde gayrimüslimlerin yaşayış tarzına karışılmadığını belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Hristo Bey'in anlatmasına göre; dedesi Kaptan Asteri, Abdülhamit döneminde 15 günde Agora'nın içki ruhsatını belediyeden alıyor. O dönem çok ilginç bir dönem. Azınlıklara yönelik farklı bir tutum asla olmadı, olmaz da. Hiçbir zaman tarih boyunca da kasvetli ve karanlık bir çağ yaşanmamıştır. Türkiye ışıkların ülkesidir, güneşin doğduğu ve battığı bir ülkedir. 8 bin 500 yıllık bir şehirdir burası. Hiçbir zaman çok koyu bir karanlığın ardında kalmamıştır."
"Serbestlik ayrı, özgürlük ayrı"
Hristo Dulidis'in vefatıyla mekanın içki ruhsatının da sona erdiğini anlatan Kalkan, "Turistik işletme ruhsatı için 2013'te yerel yönetime başvurdum. Bir sorun yaşanmadan kısa sürede ruhsatı aldım. Serbestlik ayrı, özgürlük ayrı. Hristo Bey zamanında Agora'ya perde konurdu, biz de koyuyoruz. 'Çocuklar görmesin, çocukları özendirmeyelim.' derdi. Her şeyin bir ölçü içinde yapılması lazım." dedi.
"Osmanlı özgür bir toplumdu"
Osmanlı'da 1890'lı yıllara kadar nüfusun üçte birinin Hristiyan olduğunu anlatan Tarihçi Talha Uğurluel, şu bilgileri verdi:
"Osmanlı özgür bir toplumdu. Üçte birlik bir nüfus meyhanesini açardı, içkisini satardı. Ama Müslüman kimlikli bir insan aleni olarak içkisini içemezdi. Bunda elbette toplumsal yasaklar vardı ama gayrimüslimlerde öyle bir sıkıntı söz konusu değildi."
Kaynak: AA
dikGAZETE.com