İstanbul
Türkiye'nin yaklaşık 4 milyon Suriyeli sığınmacı yükünü artık tek başına omuzlamaya devam edemeyeceğini belirten uzmanlar, Türkiye'nin sığınmacılar için elinden gelen tüm imkanlarını seferber ettiğini ancak AB üyesi ülkelerin yükümlülüklerini yerine getirmediğini belirterek "Artık AB'nin, taşın altına elini koyma vakti geldi." değerlendirmesini yaptı.
Uzmanlar Türkiye'nin sığınmacılara Avrupa'ya geçiş izni vermesi sonrası yaşanan gelişmeler ve yükselen yabancı düşmanlığıyla sarsılan AB'nin son göç dalgasıyla yüz yüze kaldığı insanlık sınavı hakkında konuştu.
Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı, 4 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapan Türkiye'nin, Suriye iç savaşının en ağır faturasını ödemesinin yanı sıra, güvenlik riskleriyle de karşı karşıya kaldığını söyledi.
Türkiye'nin, Suriye sorununun çözümü ve insani yardım konusunda gerekenden fazla kamu diplomasisi yürüttüğünü kaydeden Narlı, şunları dile getirdi:
"Türkiye, Suriyeliler için tüm imkanlarını seferber etti. Ayrıca Suriye’deki katliamları önlemek, göç dalgasının önüne geçmek için 2012 yılından beri güvenli bölge oluşturma mücadelesi veriyor. 2016'da yapılan Geri Kabul Anlaşması'na göre Türkiye, Avrupa’ya yasa dışı olarak giden Suriyelileri Türkiye'de tutacak, bunun karşılığında Türk vatandaşlarına vize muafiyeti verilecekti.
Fakat AB, birtakım siyasi kriterler öne sürerek vize serbestisini uygulamaya koymadı. Ayrıca AB, mülteciler için 6 milyar avro para gönderecekti. Ancak gelen yardım 2 milyar avro ile sınırlı kaldı. AB ne geri kabul anlaşmasına uydu ne de vize muafiyeti sözünü tuttu."
"Türkiye'nin uluslararası desteğe daha fazla ihtiyacı var"
Soçi mutabakatının ihlal edilmesi ve 4 milyon Suriyelinin yaşadığı İdlib'e yönelik saldırıların başlamasıyla bölgede yüz binlerce insanın Türkiye sınırına doğru hareketlendiğine dikkati çeken Narlı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "İdlib halkına yönelik vahşet son bulmazsa bu göç dalgası devam edecektir. Böyle bir durumda Türkiye bu göç yükünü tek başına taşımayacaktır." sözlerini hatırlatarak şöyle devam etti:
"Türkiye, İdlib'den gelecek yeni göç dalgalarının yarattığı gerginliği yaşadığı bir anda Avrupa Birliği'nin Suriyeli göçmenler ile ilgili desteğinin yetersiz kaldığını bir kez daha dile getirdi. İdlib'de düzenlenen saldırı sonrası 34 şehit haberi geldi. İşte böyle bir günde Türkiye, AB’ye ulaşmak isteyen göçmenleri durdurmama kararı aldığı yönünde açıklamada bulundu.
Bu açıklamayı takip eden saatlerde, 28 Şubat gününden itibaren Suriyeli, Afgan, Iraklı sığınmacıların Yunanistan ve Bulgaristan sınırına doğru hareketlendiğini gördük. Bu insanların, kendi arzuları ve iradeleriyle yola çıktıklarını ve ellerinde avuçlarında ne varsa satıp Avrupa'ya ulaşmak için köprüleri yaktığını görüyoruz."
Türkiye'nin uluslararası desteğe ve diyaloğa her zamankinden daha fazla ihtiyacı olduğunu kaydeden Prof. Dr. Narlı, "AB, Türkiye'ye vermeyi planladığı destek fonlarını maalesef vermedi. Ama ortada insani bir sorun var. Şu anda okul çağındaki çocukların sayısı 1 milyonun üzerinde. Bu çocukların eğitime entegre edilmesi bir insani kalkınma sorunudur.
Bu insanların ziyan olmaları bütün dünyaya zarar. Avrupa açısından baktığımızda bu tür bir düzensiz göç hareketi Yunanistan gibi nüfusuna oranla yüksek sayıda sığınmacı ve mülteci barındıran ülkeleri çok zorlayacak. Avrupa Birliği olumsuz bir tutum içine girebilir. Gelişmelerin çok hızlı değiştiği bir kriz ortamında tahminde bulunmak çok zor. Uzmanların bilgilerine başvurmanın önemi bugün çok daha büyük." diye konuştu.
"Suriyeliler, Türkiye'nin kapasitesini aştı"
Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Sezgin Mercan, Türkiye'de uzun zamandır Suriyelilerle ilgili maddi ve manevi anlamda bir birikimin oluşmaya başladığını belirterek "İdlib'deki son saldırı bu birikimin patlaması, kırılma noktası oldu." dedi.
AB'nin, Suriyelilerin Türkiye'de kalması, sosyal ve kültürel dönüşümlerini burada gerçekleştirmeleri yönünde bir beklentisi olduğunu dile getiren Mercan, "Batı yaşam tarzına adaptasyonu vurgulayarak Avrupa'nın büyük şehirlerinde bu adaptasyonun zor olacağını söylüyorlar.
'Türkiye, hem batılı özellik sergileyen hem de Müslüman dünyasıyla iç içe olan bir ülke olduğu için bu dönüşümü sağlayabilir' diye düşünülüyor. Diğer yandan da iş gücü yönü var. Almanya en çok alım yapan ülke oldu.
Hatta nitelikli Suriyelileri alıp kendi iş gücüne entegre etti. Bu anlamda bir fayda sağlamaya çalıştı. Ama diğer Avrupa ülkelerinde böyle bir kapsayıcılık olmadı, alım sayıları çok düşük kaldı." değerlendirmesini yaptı.
Mercan, gelinen nokta itibariyle çok ciddi bir krizin var olduğunu, sorunun Türkiye'nin kapasitesini aştığını dolayısıyla Ankara'nın zorunlu bir şekilde kapıları açma kararı verdiğini vurguladı.
Türkiye'nin aldığı karar sonrasında çok sayıda Suriyelinin artık Türkiye'de yaşamak istemediğinin gözlendiğini dile getirerek şöyle devam etti:
"Avrupa'ya gitmek isteyen çok sayıda Suriyeli gördük. Dolayısıyla bu Avrupa'da infial yarattı. Tabii insani değerlerin sorgulandığı bir durum da ortaya çıktı. Bu, Avrupa açısından da bir sınama aslında. Avrupa epeydir bu sınamadan geçiyordu.
İyi bir sınav veremediklerini de görüyoruz. Avrupalılar tekrar bu gerçekle yüzleştiler. Yunanistan, Suriyelileri almayacağını, sınırları açmayacağını beyan etti. Şimdi sınırlarda bir dram yaşanıyor. AB kurumları bir karar noktasına varmaya çalışıyor.
Türkiye ile iş birliği şart. Bunu bir restleşme zemini olarak değil bir uzlaşma arayışı fırsatı olarak sunması lazım. Herhalde biraz daha farklılaşma olacaktır. Yavaş yavaş belki o yükün paylaşımı şeklinde olabilir. Fakat AB kamuoyu tepki gösteriyor. Aşırı sağ bundan besleniyor.
Tekrar o siyasi ve sosyal sorunlara veya kırılmalara yol açabilir. Giderek içe kapanma hali zaten başlamıştı. Bu mülteci akını bunu yeniden pekiştirebilir. Hedefler bakımından Türkiye ile Avrupa arasında bir tutum farklılığı var.
Türkiye başından beri bu hassasiyeti dile getiriyor. Ama saydığımız sebeplerden dolayı Avrupa, Türkiye'nin istediği noktaya gelemedi."
"Mızrak artık çuvala sığmamaktadır"
Kilis 7 Aralık Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi İbrahim Efe de AB üyeleri arasında sığınma konusunda
asgari ölçütlerin belirlenmesi amacıyla 1999 yılında Avrupa Birliği Ortak Sığınma Sistemi'nin (Common European Asylum System – CEAS) kurulduğunu ve 1999-2005 yılları arasında tamamlanan CEAS ile asgari standartların belirlendiğini ve ayrıca sığınmacılarla ilgili yapılacak yasal düzenlemelerde iş birliği sağlandığını anlattı.
'Mültecilerin korunmasına yönelik 1951 Cenevre Sözleşmesi'ni hatırlatan Dr. Efe, "Sığınma temel bir hak, sığınma sağlamak ise uluslararası bir zorunluluktur. Bu ifade kelimesi kelimesine Avrupa Komisyonu'nun Göç ve İç İşleri internet sayfasında yer almaktadır.
Bu sebeple AB’nin doğudaki sınırını belirleyen Yunanistan sığınma taleplerini almak zorundadır. Kayıt altına alındıktan sonra sığınmacıların diledikleri AB ülkelerine geçişine izin verilmelidir." şeklinde konuştu.
2011 yılından bu yana Türkiye'nin tek başına tüm AB üyesi ülkelerden daha fazla Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yaptığını ayrıca AB ülkelerine iltica etmek isteyen yüz binlerce düzensiz göçmeni topraklarında durdurarak sorumluluklarını omuzlarında taşımak zorunda kaldığını vurgulayan Dr. Efe, sözlerini şöyle tamamladı:
"Ancak mızrak artık çuvala sığmamaktadır. Türkiye bu yükü tek başına omuzlamaya devam edemez. Özellikle İdlib meselesiyle bir kez daha gün yüzüne çıkan bu gerçek sonucunda Türkiye’nin Avrupa’ya sığınmak isteyen sığınmacılara engel olunmayacağına yönelik kararı oldukça yerindedir.
Bu kararın, AB’nin ve üye ülkelerin, Türkiye’nin Suriye’de devam eden iç savaşın bitirilmesine yönelik çabalarına katkıda bulunma istekliliklerini artıracağı ümit edilmektedir. En önemlisi, bu karar, ortaya çıkan insani krize artık AB’nin kör ve sağır kalamayacaklarını ve taşın altına ellerini koyma vaktinin geldiğini göstermektedir."
- Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı:
- "Türkiye, Suriyeliler için tüm imkanlarını seferber etti. Ayrıca Suriye’deki katliamları önlemek, göç dalgasının önüne geçmek için 2012 yılından beri güvenli bölge oluşturma mücadelesi veriyor. AB ne geri kabul anlaşmasına uydu ne de vize muafiyeti sözünü tuttu" - Başkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Sezgin Mercan: - "Avrupa'ya gitmek isteyen çok sayıda Suriyeli gördük. Bu, Avrupa açısından bir sınama aslında. Bunu bir restleşme zemini olarak değil bir uzlaşma arayışı, fırsatı olarak sunması lazım." - Kilis 7 Aralık Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi İbrahim Efe:
- "2011 yılından bu yana Türkiye tek başına tüm AB üye ülkelerinden daha fazla Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. Ancak mızrak artık çuvala sığmamaktadır. Türkiye’nin Avrupa’ya sığınmak isteyen sığınmacılara engel olunmayacağına yönelik kararı oldukça yerindedir"
Kaynak: AA
dikGAZETE.com