Amerikan Klinik Onkoloji Derneği (ASCO) ve Üroonkoloji Derneği iş birliği ile “ASCO Direct Highlight of GU 2017 Toplantısı” Ankara’da gerçekleştirildi. Toplantı kapsamında Türk ve yabancı bilim insanları, en sık görülen kanser türlerinden prostat, böbrek, mesane ve testis kanserine ilişkin bilgiler verdi.
Toplantıda, tıpta ve kanserde kişiselleştirilmiş tanı, tedavi ve izlem konularına ilişkin bilgilendirmelerde bulunan Amerika Birleşik Devletleri UC Davis Kanser Merkezi Üroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Christopher P. Evans, “Son 40 yılda kanser tedavisi söz konusu olduğunda yaptığımız genel bir uygulama var. Kanserli bir hasta veya aynı kanser tipine sahip olana aynı tedavi uygulanıyor. Bu hastalardan bazıları yanıt verirken bazıları herhangi bir yanıt vermiyor ve yan etki gelişebiliyor. Dolayısıyla böyle bir durum olduğunda tedaviye yanıt vermeyen ve yan etki gelişen hastaların biz sonraki tedavi aşamasının ne olduğuna karar vermemiz gerekiyor. Dolayısıyla burada uygulanan tedavilerin çok daha kesin bir hale getirilmesi gerekiyor. Çok daha doğru bir tedavi uygulamak gerekiyor” diye konuştu.
“Kişiselleştirilmiş tedaviler uygulamamız gerekir”
Kanserli hastaların ihtiyaçlarına yönelik, onlara özgü “kişiselleştirilmiş” tedavilerin uygulanması gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Evans, “Prostat kanseri olan iki kişiyi ele alalım; her iki kişi de farklı bireyler olduğu için prostat kanserinin davranış biçimi farklılık gösterecek, tedavi aynı şekilde etki etmeyecektir. Dolayısıyla bu noktadaki farklılıkları anlamamız ve kanserli hastaların ihtiyaçlarına yönelik, onlara özgü kişiselleştirilmiş tedavileri uygulamamız gerekir. Bu noktada önemli olan uygulama genon testlerini gerçekleştirmek ve kanserli olan genleri tespit ederek onlarla ilgili uygulamalar yapmaktır” değerlendirmesini yaptı.
“Yılda 2 bin 400 cerrahi operasyon gerçekleştiriyoruz”
Almanya Martini Klinik Prostat Kanseri Merkezi’den Prof. Dr. Derya Tilki de, prostat kanserinde uygulanan tedavi yöntemlerinden olan robotik cerrahi ve açık cerrahi konusunda sunum yaptığı toplantıda, prostat kanserinin tedavisinde alınan sonuçların, nerede yapıldığına göre 9 kat farklılık gösterdiğini söyledi. Robotik veya açık prostat cerrahilerindeki alınan başarılı sonuçların bu operasyonun gerçekleşme yerine çok bağlı olduğunu belirten Prof. Dr. Derya Tilki, “Almanya’da benim çalıştığım merkez prostat cerrahisi konusunda dünyanın en başarılı merkezi. Yılda 2 bin 400 cerrahi operasyon gerçekleştiriyoruz. Bunların yüzde 60’ı robotik cerrahi ile yüzde 40’ı ise açık cerrahi yöntemi ile gerçekleştiriliyor. Böyle bir durumun olmasına rağmen hala radikal prostitoktomilerin çoğu Almanya’da başka merkezler tarafından gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla prostat kanseri tedavisinde merkezileşmenin artmasına ihtiyaç var” ifadelerini kullandı.
“24 bin hasta üzerinde radikal Prostitoktomi uygudandı”
1992 yılından itibaren bugüne kadar 24 bin hasta üzerinde radikal prostitoktomi uygulandığı bilgisini veren Derya Tilki, bu çalışmaların sonuçlarını derledikleri bir veri tabanı olduğu kaydetti. Prof. Dr. Tilki, konuşmasında şunları söyledi: “Bu veri tabanında yaptığımız araştırmaları robotik ve açık cerrahi sonuçlarını karşılaştırmak amacıyla da kullanıyoruz. Robotik cerrahi ile açık cerrahiyi karşılaştırdığımızda onkolojik sonuçlar bakımından bir fark görünmüyor. Fonksiyonel sonuçlar açısından baktığımızda ise bu cerrahi operasyonun risklerinden olan idrar kaçırma açısından sonuçlar faklılık gösteriyor. Son olarak şunu ifade etmek istiyorum. Bu bahsettiğim geri dönüş olan verilerden yola çıkılarak yapılan araştırmalar ve bu operasyonlarda başarının cerraha çok bağlı olduğunu düşünürsek bu konuda daha fazla çalışma yapılmasına ve daha fazla veriye ulaşmaya ihtiyacımız var. Bu başarı için önemli kriterinden birisi sonuç ölçümlerin doğru yapılması. Sonuç ölçümü için de bahsettiğim veri tabanın çok güçlü olmasına ihtiyaç var.”
“Sigara; prostat, mesane, akciğer kanserinde olduğu gibi böbrek kanseri için de en önemli risk faktörü” Toplantıda böbrek kanserine ilişkin sunum gerçekleştiren Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Acıbadem Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Türkeri ise sigaranın böbrek kanserine neden olan en önemli risk faktörlerinden biri olduğunu aktardı. “Böbrek kanseri ülkemizde oldukça yaygın görülen bir kanser, eskisine göre daha sık görüyoruz” diyen Prof. Dr. Türkeri, “Ülkemiz bütün dünyada bir özelliği ile biliniyor. Yurt dışına gittiğinizde herkesin hemen söyleyeceği şeylerden bir tanesi ‘sizin ülkenizde çok sigara içiliyor değil mi’ oluyor. Sigara; prostat, mesane, akciğer kanserinde olduğu gibi böbrek kanseri için de en önemli risk faktörü. Maalesef bizim ülkemizde çok yaygın bir şekilde sigara içiliyor. Bunun farkındayım, ciddi bir alışkanlık olduğunun farkındayım. Bırakılmasının zor olduğunun farkındayım ama aradaki bağlantı o kadar açık ki bu konuyu çok net olarak aktarmak lazım” şeklinde konuştu.
“Erken bir tanı mümkünse, hastalıktan yüzde 100 kurtulmak da mümkün”
Böbrek kanserinde erken tanının önemine dikkat çeken Türkeri, “Bütün diğer kanser türlerinde olduğu gibi böbrek kanserinde de eğer erken bir tanı mümkünse hastalıktan yüzde 100 kurtulmak da mümkün. Bu giderek daha çok mümkün olmaya başladı. Çünkü özelikle ultrasonografi dediğimiz bir yöntem, tanı yöntemi pek çok rahatsızlığı değerlendirirken yaygın olarak kullanılıyor ve tesadüfen pek çok böbrek kanseri de bu sırada yakalanılıyor. Ultrason başka bir amaçla yapılırken tesadüfen böbrek kanserini de görüyoruz. Genellikle bu şekilde tanı koyar hale geldik. Elbette hiçbir şikayet yapmamış bu nedenle de çok ileri aşamaya gelmiş belli bir ilerleme noktasının ötesine geçmiş biçimde de hastalığı gördüğümüz oluyor ama çok şükür giderek böyle daha erken evrelerde yakalar hale geldik. Erken evrelerde yakalandığında tamamen tedavi etmek mümkün” ifadelerine yer verdi.
“Mesane tümörü erkeklerde bayanlara göre 3 kaç civarında daha sık görülüyor”
Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sümer Baltacı da mesane kanseri üzerine gerçekleştirdiği sunumunda şu cümlelere yer verdi: “Üroogenetal faktörlerle ilgili en önemli risk faktörümüz; sigara ama sigaranın en fazla risk faktörü olarak sayılabileceği ana tümör de mesane tümörü olsa gerek. Mesane tümörü tüm dünyaya baktığımızda da erkeklerde bayanlara göre 3 kat civarında daha sık görülüyor. Erkeklerde yine dünyaya baktığınızda yedinci ve sekizinci sıklıkta görülen bir kanser olmasına karşın bizim ülkemizdeki erkeklerde ise sıklık adına üçüncü sırada görülen bir kanser. Bunun nedeni hep söylenen sigaranın da mesane kanserinde en önemli risk faktörü olmasından kaynaklanıyor. Hepimiz ülkemizde akciğer kanserinin sigaraya bağlı olduğunu biliriz ama esas itibariyle mesane kanserinin de en önemli risk faktörünün sigara olduğunu çoğumuz bilmiyoruz. O nedenle sigaranın bırakılması hatta hiç başlanmaması aslında mesane kanserinin koruyucu hekimlik adına en önemli noktalardan birisi. Mesane kanseri ile ilgili şikayetlere baktığımızda ise hastalar çoğunlukla bize idrarlarındaki kanama nedeniyle geliyorlar ama bunu bazen hasta ifade ediyor, bazen de hekim arkadaşlarımızın idrar tetkiklerinin mikroskobik analizinde de görebiliyoruz. Dolayısıyla erken tanı açısından bu mikroskobik dediğimiz idrar tetkiklerinde gözüken kanamalar da tanıya götürmek adına bizim açımızdan son derece önemli.”
Türkiye’de ilk kez Üroonkoloji Derneği tarafından gerçekleştirilen toplantıya Üroonkoloji Derneği Başkanı ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Sözen başkanlıklık yaparken, Amerika Birleşik Devletleri UC Davis Kanser Merkezi Üroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Christopher P. Evans, Almanya Martini Klinik Prostat Kanseri Merkezi’nden Prof. Dr. Derya Tilki, Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi aynı zamanda Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sümer Baltacı, Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve aynı zamanda Acıbadem Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Türkeri katıldı.
dikGAZETE.com