İstanbul
Türkiye’nin en büyük metropolü İstanbul’un sokaklarında sıcak haber peşinde koşan gazeteciler, maske, mesafe ve hijyen kurallarına riayet etseler de pandemi riski altında görevlerini icra etmenin zorluklarını yaşıyor.
16 milyon nüfuslu yedi tepeli İstanbul’un gözü kulağı onlar. A,B,C olmak üzere üç bölgeye ayrılan İstanbul’da nerede bir cinayet, trafik kazası, yangın, doğal afet veya toplumsal olay varsa saha muhabirleri orada.
Ne zaman bir yerde sıcak bir gelişme olsa, kentin yoğun trafiği ve kalabalığı arasından sıyrılarak son dakika haberini verme telaşı içinde 7/24 görev yapıyorlar.
Pandemiyle birlikte çalışma koşulları değişti
Türkiye’de pandeminin görüldüğü ilk dönemlerde, sokağa çıkma kısıtlamalarıyla birlikte sıcak haber peşindeki gazetecilerin çalışma koşullarında da bazı değişiklikler yaşandı.
Sosyal mesafe kuralları gereği yüz yüze iletişimin asgari koşullarda yürütüldüğü bu süreçte saha muhabirleri, bazı sıcak olaylara ilişkin görüntü ve bilgileri teknolojik araçlar üzerinden sağladı.
Saha muhabirleri, riskli geçen bir sürecin ardından başlayan yeni normal ile İstanbul sokaklarındaki aktif çalışma ortamlarına geri döndü. Ancak bu geri dönüş, yine de eskisi gibi olmadı.
Sokaklardaki risk, gazetecilerin de maske, mesafe ve hijyene dikkat etmelerini zorunlu kıldı.
Haber profilindeki değişim…
Sokağa çıkma kısıtlamaları nedeniyle insanların evlerinde inzivaya çekilmesi asayiş olaylarını azalttı. Böylece sokak haberlerindeki profil de değişkenlik gösterdi.
Sıcak haber peşindeki gazetecilerin gündeminin ilk sıralarına ağırlıklı olarak pandemi, filyasyon ekipleri ve boş sokaklar oluşturdu.
İstanbul’da sıcak haberin nabzını tutan gazeteciler, sahadaki riskler nedeniyle endişe duysalar da meslekleri adına önemli bir gün olan 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlamanın da mutluluğunu yaşıyor.
“İster istemez kalabalık ortamlara giriyoruz”
Sabah gazetesinde 17 yıldır saha muhabiri olarak görev yapan Savaş Sözal, pandeminin tüm dünyayı olduğu gibi gazetecilik mesleğini de etkilediğini dile getirdi.
Pandemi dolayısıyla bazı zorluklar yaşadıklarını ve yaşamaya devam ettiklerini anlatan Sözal, “Öncelikle çalışma sistemlerinde değişiklikler oldu. Bazı kurumlar bir hafta çalışıyor, bir hafta dinleniyor. Bu şekilde önlemler alınmaya çalışılıyor, aslında bütün bunların sağlık için yapıldığına inanıyorum.” dedi.
Sözal, pandemi sürecinde sokağa çıkma yasağından dolayı işlerde azalma yaşandığını aktardı.
Eşinin evde çalışmasına rağmen koronavirüse yakalandığını, sürekli dışarıda olmasına rağmen kendi test sonucunun ise negatif çıktığını belirten Sözal, “Endişe duyuyoruz çünkü evde çoluğumuz çocuğumuz var, kendimizden önce onları düşünmeliyiz.
Dışarıda sosyal mesafeye uyuyoruz, sürekli tedbir alıyoruz, sürekli maske ile dolaşıyoruz. Telsiz dinliyoruz, sıcak işe gidiyoruz. Orada bir insan kalabalığı oluyor. En az 20-25 kişi. İster istemez kalabalık ortamlara giriyoruz. Yaralı oluyor, soygun oluyor, yangın oluyor.
Bu tür olaylarda insanlar müdahale etmek için toplanıyor. O kalabalığa da girmek zorundayız. Düşünüyoruz hep acaba bize de bulaşır mı, buradakilerde kovid var mı? İnşallah bir an önce biter diye umut ediyorum.” diye konuştu.
A bölgede çalışan muhabirlerin, Topkapı’daki basın odasında bir araya geldiğini ifade eden Sözal, “Burada toplanıyoruz ama eskisi gibi olmuyor. Eskiden bir araya gelip kahvaltılar yapıyorduk 15-20 kişi, özlüyoruz o günleri.” dedi.
Sözal, “Sektörde bulunan, bulunmayan, çalışan, çalışmayan, Bab-ı Ali’nin içinde bulunan arkadaşların, herkesin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyorum.” diyerek sözlerini tamamladı.
“Haberin aslında koronavirüs döneminde şekli değişti”
İHA’da 8 yıldır bölge muhabiri olarak görev yapan Caner Sönmez ise çeşitli dönemlerin mesleğe de etkisi olduğunu dile getirerek, şöyle konuştu:
“Habercilik durmuyor, devam ediyor. Hiçbir sabah gazete çıkmadığı olmuyor, hiçbir zaman televizyonlarda haber görmediğimiz olmuyor. Her akşam o ana haber bülteni çıkacak, her sabah o gazeteyi alacağız. Biz de bunun için her gün mücadele edeceğiz. Koronavirüs döneminde de böyle oldu.
Koronavirüs sürecinde bizim haberciliğe bakışımız değişti. Artık çok fazla asayiş haberine gidemiyoruz. Çünkü insanlar artık sosyal mesafeye uymaya çalışırken asayiş olayları da tabii ki azalıyor. Artık insanlar eskisi kadar birbiriyle kavga etmiyor. Suç oranları düştü.
Bizim de gittiğimiz haberlerin yönü değişti. Gittiğimiz haberlerde ilk baktığımız koronavirüs tedbirleri oluyor. Toplumun buna uyup uymadığına bakıyoruz. Haberin aslında koronavirüs döneminde şekli değişti diyebiliriz.”
Güne, yanlarına dezenfektanlarını alarak, maskelerini takarak başladıklarını, kapalı ve kalabalık ortamlara girmemeye çalıştıklarını anlatan Sönmez, “Şirketimiz de bize bundan dolayı uyarılarda bulunuyor ama bir habercilik refleksi var.
Bir eyleme gidiyoruz, bakıyoruz çok kalabalık ama kameraman en iyi görüntüyü almaya çalışıyor, muhabir olayı en sıcak noktadan yakalamaya çalışıyor. Bunun için bazen kendimizi kaptırdığımız oluyor. Mesafeyi bazen ihlal ediyoruz, farkına varıp kendimizi geri çekiyoruz. Ama haberciliğin doğası gereği o ortama da girmemiz gerekiyor.
Hastanelerin Kovid-19 ünitelerine de girmemiz gerekiyor, yeri geldiği zaman o kapalı ortamlarda gereğinden fazla bulunmamız da gerekiyor. Maske, mesafe, hijyen kurallarına dikkat ediyoruz.” diye konuştu.
Bütün gün dışarıda olduğu için ailesi adına da koronavirüse yakalanmamak için dikkat ettiğini aktaran Sönmez, şöyle devam etti:
“Evde beni bekleyen annem ve babam var. Onlarla temastan kaçınmam gerekiyor. Yemeği ayrı yediğimiz, odalarımızı ayırdığımız zamanlar oluyor. Beraber televizyon seyretmiyoruz, birebir temastan kaçınıyoruz. Çünkü onların sağlığını da korumak zorundayım.
Babam koronavirüse yakalandı. Aslında çok fazla dışarıda benim kadar olmayan biri. Biz mi taşıyoruz eve, biz belki atlatıyoruz farkına mı varmıyoruz onlara bulaştırıyoruz? Şu an için en azından kendi açımdan olumsuz bir durum yaşanmadı.”
Sönmez, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin “Gazetecilerin bir güne ihtiyacı var çünkü sürekli hayatın her anında olan insanlarız. Her kutlamaya her eğlenceye gidiyoruz ama gazetecilerin çok özel anları olmuyor. Bu, o günlerden bir tanesi. Herkesin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyorum.” diyerek duygularını dile getirdi.
“İşten ziyade İstanbul’un boş sokaklarının tadını çıkarabiliyoruz”
İstanbul’un en genç saha muhabirlerinden Hürriyet Gazetesi muhabiri Aydemir Kadıoğlu da çiçeği burnunda bir gazeteci olarak ilk günlerinin pandemi dönemlerine denk gelmesinin kendi adına ayrı bir tecrübe olduğunu ifade etti.
İleride pandemi ve 2020 yılı ile alakalı anlatacağı birçok anısı olduğunu belirten Kadıoğlu, “Bu süreçte iki şey dikkatimi çekti. Birincisi boş sokaklar, ikincisi maskeli insanlar. Fotoğraflarda önceden maskesiz insanlar görüyorduk.
Son bir yıldır fotoğraflarımızın, görüntülerimizin içine maskeli insanlar girmeye başladı. Maskeli insanlar olunca insan bir absürt karşılıyor çünkü daha önce maskeli insanlar yoktu ama artık hayatımızın her alanında.
Maskeli eylemler, maskeli kulüp sözleşmelerinin imzalanması, maskeli trafik kazaları…Artık alışmaya başladık. Bu olay bir yılda değişti. Bir yıl önce maske takan birinin fotoğrafını çeken ilginç bir olay olurken artık çok sıradanlaştı.” dedi.
Kısıtlamalar nedeniyle boş sokakların gazetecilere kaldığını dile getiren Kadıoğlu, “İşten ziyade İstanbul’un boş sokaklarının tadını çıkarabiliyoruz. Bu meslek açısından da tatlı bir olay çünkü. İstiklal Caddesi’ni bir yıl önce boş görmek imkansızken, şimdi bomboş görebiliyoruz.” diye konuştu.
Pandemi sürecinin risklerine değinen Kadıoğlu, “Örneğin bir yangın haberine gittiğimizde elbette meraklı bir kalabalık izliyor. Bu sefer biraz mesafe oluyor aralarında ve maske ile izliyorlar. Çünkü insanlar da korkmaya başladılar. İnsanlar iç içe sarılarak izledikleri yangını artık mesafe ile izliyor.” dedi.
Zaman zaman adliyelerde duruşmaları da takip ettiğini belirten Kadıoğlu, pandeminin getirdiği sosyal mesafe zorunluluğunun duruşma salonlarına da yansıdığını daha önce yan yana oturan sanıkların artık aralarında bir koltuk boşluk bırakarak duruşmalara katıldığını söyledi.
Bazı gazetecilerin koronavirüs dolayısıyla hayatını kaybettiğini hatırlatan Kadıoğlu, “Zor bir mesleği icra ediyoruz. Pandemi de ekstra bir zorluk getirmeye başladı. Her an sahadayız. Olay yerinde ne olacağımız belli değil. Çift maske ile olay yerine gidiyoruz.” dedi.
Kadıoğlu, ailesinden koronavirüse yakalanan bir yakınının olmadığını ancak ailesinin ister istemez bu tedirginliği yaşadığını, onlar için önlem almaya devam ettiğini sözlerine ekledi.
“Gün geliyor belki 300-400 insan ile muhatap oluyoruz”
İHA’da 8 yıldır asayiş muhabirliği yapan Murat Delice, yaklaşık 10-12 saat, kimi zaman ise 20 saate varan sürelerde sokaklarda mesaide olduklarını ve sıcak habere gittiklerini anlattı.
Sıcak habere gittikleri zaman sokakta bir çatışma veya bir yangın varsa kendilerini koruyabildiklerini belirten Delice, “Ama artık şöyle zor bir durum oldu. Sokakta çalışırken görünmeyen bir şeye karşı savaşıyoruz.
Görünmeyen bir şeye karşı sağlıkçılar savaşıyor, insanlar savaşıyor biz de onun üstüne doğru gidiyoruz. Koronavirüsün iyi yanları şu, kesinlikle sokakta insan olmuyor. Hele ki sokağa çıkma kısıtlaması gününde, normalde binlerce aracın geçtiği sokaklarda rahat bir şekilde dolaşıp, olay yerine ulaşabiliyoruz.” dedi.
Asayiş muhabiri olarak eskiden bir hastaneden bilgi almaları gerektiğini ancak bu süreçte bu durum risk taşıdığı için bunu gerçekleştiremediklerini aktaran Delice, bazen haberlerinin bu yüzden noksan kaldığını söyledi.
Bu sürecin başka bir dezavantajının ise yemek yemek olduğunu belirten Delice, “10-12 saat sokakta olduğumuz için yeri geldiğinde 3 öğün yemek yememiz gerekiyor. Yemek yiyeceğimiz yerleri de bu süreçte bulamıyoruz. Çoğu zaman bu nedenle aç bir şekilde eve gittiğimi biliyorum.” dedi.
Koronavirüs süreci devam ederken görev amacıyla Azerbaycan’a da gittiğini anlatan Delice, “Savaş ortamında çalışmak da çok sıkıntılı. Bir taraftan Ermenistan’ın attığı bombalardan kaçmaya çalışıyorsunuz, diğer taraftan virüse karşı kendinizi korumaya çalışıyorsunuz.
Bir polis, bir sağlık çalışanı kadar risk altında değiliz ama gün geliyor belki 300-400 insan ile muhatap oluyoruz ve salgın bulaşmasın diye kendimizi korumaya çalışıyoruz.” şeklinde konuştu.
Ailesinden koronavirüse yakalanan kimsenin olmadığını ancak 60 yaşındaki anne ve babasına karşı yine de bu süreçte mesafeli olduklarını aktaran Delice, “Eşimden kendimi veya kendimden eşimi koruyabiliyorum. Pandeminin ilk zamanlarında ayrı odalarda vakit geçirdiğimiz oldu. Sokakta risk altıda olduğum için annemi, babamı, yeğenimi, ablamı görmediğim oldu.” dedi.
Meslektaşlarının 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlayan Delice, gazeteci arkadaşlarına virüssüz, sağlıklı günler diledi.
“Görünmeyen bir düşmanla mücadele ediyoruz”
AA'da asayiş muhabirliği yapan Fatih Çağlar Demirbaş da görevlerinin İstanbul’un belli bölgelerinde meydana gelen sıcak olayları anında haberleştirmek olduğunu ifade etti.
Pandemi döneminden önce sadece haberlerle ilgilendiklerini, sıcak haber neredeyse bir an önce oraya ulaşıp, gereken görselleri sağlayıp, haber metnini yazdıklarını aktaran Demirbaş, “Ama şimdi bununla beraber görünmeyen bir düşmanla mücadele ediyoruz.
Görünmeyen düşmanla zor bir ortamda mücadele ediyoruz. Her ne kadar güvenlik güçlerimiz veya sağlık görevlilerimiz kadar zor değilse de bizim işimiz, iletişimi çok yüksek bir alanda görev yapıyoruz. Bir habere gittiğimizde 20-30 kişi ile diyalog kurmak zorunda kalıyoruz.
Bu bizim işimizin pandemi sürecindeki en büyük zorluklarından birisi. Her ne kadar maske kullansak da karşıdaki insanların maske kullanmadığı durumlar oluyor. Bu gibi durumlarda hastalık kapma riski ile karşı karşıyayız.” diye konuştu.
Ailelerine de bu hastalığı taşıma riski ile karşı karşıya olduklarını vurgulayan Demirbaş, “Nerede kaparız, nasıl kaparız bunu da bilmiyoruz. Bununla da mücadele ettiğimiz için işimiz zor.” dedi.
Eşinin 3 ay önce koronavirüse yakalandığını anlatan Demirbaş, belirtilerden sonra hastaneye gittiklerinde testinin pozitif, kendisinin ise negatif çıktığını söyledi.
Evde zor bir süreç yaşadıklarını, hastalığın belirtilerini çok fazla hissetmeseler de sosyal hayatın olumsuz yönde etkilediğini belirten Demirbaş, özellikle hastalığı ağır geçirenler adına da üzüldüğünü dile getirdi.
Geçen günlerde Büyükçekmece’de bir yangına gittiklerini, itfaiye, polis ve sağlık ekiplerinin olay yerine geldiğini anlatan Demirbaş, “Biz de oradaydık ama bizim sayımız izleyicilerin sayısının onda biri kadardı.
Biz orada bir yandan habere ilişkin bilgileri toplamaya çalışırken, bir yandan da hastalığı kapmamak için mücadele ediyoruz. Sadece biz değil polis ve sağlık görevlileri de bir taraftan işleriyle uğraşırken diğer taraftan da insanları uyarmaya çalışıyorlar.” diye konuştu.
Dünyanın en büyük metropollerinden biri olan İstanbul’da görev yaptıklarını hatırlatan Demirbaş, “Bir günde milyonlarca arabanın, milyonlarca insanın geçtiği yollarda kısıtlama günlerinde hiç kimsenin olmadığını gördük.
Şehrin meydanlarında, en çok ziyaret edilen noktalarında sadece kuşların olduğunu gözlemledik. Bunlar bize çok ilginç geldi. Aslında bir nevi tarihe tanıklık ettik.” dedi.
Demirbaş, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nün kendisi için çok gururlu bir gün olduğunu dile getirerek, “Her mesleğin bir günü var. Onlar kendilerini nasıl mutlu hissediyorlarsa ben de kendimi o kadar mutlu hissediyorum. Gururluyum, sevdiğim mesleği yapıyorum.
Gazetecilik kimi zaman zor, kimi zaman kolay, kimi zaman zevkli bir meslek. Tüm meslektaşlarımın, büyüklerimin gazeteciler gününü kutluyorum.” diyerek sözlerini tamamladı.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com