CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, yeni yönetim sisteminin ilk kabinesinin geçen yılın temmuz ayında göreve başladığını anımsattı.
Yine geçen yıl temmuz ayında ABD Başkanı Donald Trump'un, "Rahip Brunson derhal serbest bırakılmazsa, Türkiye'ye yönelik kapsamlı yaptırımlar uygulanacağı tehdidinde bulunduğunu" aktaran Öztrak, iktidarın kötü yönetimi nedeniyle 2013'den beri, dünyadaki en kırılgan ekonomiler liginde ilk beşten çıkamayan ve çalkantıların olduğu Türkiye'de bunun sonucunda kusursuz bir fırtına patladığını söyledi.
Dolar kurunun 7 liralara dayandığını, iki yıllık gösterge tahvil faizlerinin yüzde 25'lere kadar çıktığını belirten Öztrak, "Türkiye'nin borç temerrüt risk primi, iflas anlamına gelen 400'lerin üzerini gördü. Kısacası iktidarın sıcak paracılara teslim ettiği finansal piyasalarımız bir tweet ile alt üst oldu." değerlendirmesini yaptı.
Finans sistemindeki bu türbülansın yükünün, son bir yılda Türkiye'nin üzerine karabasan gibi çöktüğünü ileri süren Öztrak, ekonominin 2018'in son üç ayında yüzde 3, bu yılın ilk üç ayında ise yüzde 2,6 daraldığını belirtti.
Yine bu yılın ikinci çeyreğine ait nisan ve mayıs aylarında takvim etkisinden arınmış sanayi üretiminin geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 2,6 azaldığını dile getiren Öztrak, bu verilerin ekonomideki daralmanın bu yılın ikinci üç ayında da süreceğini gösterdiğini savundu.
Krizin en ağır bedelini ise işini gücünü kaybeden milletin ödediğini ifade eden Öztrak, şöyle konuştu:
"Geçen yıl bu zamanlar bir iş sahibi olan 810 bin yurttaşımız bu yıl işinden, ekmeğinden oldu. Resmi işsizlerin sayısı bir yılda 3 milyon 86 binden 4 milyon 202 bine çıktı. İşsiz yurttaşlarımızın gerçek sayısı ise bu dönemde yaklaşık 1,5 milyon kişi artarak 8 milyon kişi oldu. Üniversiteli işsiz sayısı son bir yılda yüzde 26 artarak 1 milyonu aştı. Genç işsizlik oranı ise son bir yılda 6,4 puan artarak yüzde 23’ü aştı. Millet kış gününde tanzim satış kuyruklarına mahkum edildi. Mutfakta tencere boşaldı. Hayat pahalılığı dar gelirli yurttaşlarımızı bunalttıkça bunalttı. Bu yılın ilk 6 ayında protesto edilen senet tutarı, geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 50 artarak 10 milyar lirayı geçti. Aynı dönemde karşılıksız çeklerin tutarı da yüzde 64 artarak 16 milyar liraya yaklaştı. Geçtiğimiz yıl bu zamanlar icra dairelerinde 19 milyon civarında dosya vardı. Bu sayı bu gün 21 milyona dayandı. Şirketler konkordato ve iflas kuyruğuna girdi. Saraya yakın ticaret odası başkanları bile 'konkordato ilan eden şirketlerin borcunu devlet üstlensin' demeye başladı. Bu ekonomideki yangının boyutunu gözler önüne seriyor."
"Milletin kefen parasını yiyecekler"Mali disiplini unutan, devletin kasasını boşaltan iktidarın, şimdi de Merkez Bankasının kasasına el attığını belirten Öztrak, "İlkin Merkez Bankasından hazineye gelecek kar payını erken tahsil edip seçimden önce yiyip bitirdiler. Şimdi de 41 milyar liralık ihtiyat akçesini, milletin kefen parasını yiyecekler." dedi.
İhtiyat akçesinin 21 milyarlık ilk diliminin hazine hesaplarına aktarıldığını ve bu para bayram öncesi kullanılacağına işaret eden Öztrak, şöyle konuştu:
"Merkez Bankası bu parayı nereden verecek? Para basacak. Sarayın sosyete damadı 'bu para basmak değil' demiş. 'Bilançodaki bir kalemin yer değiştirmesi para basmak değildir' buyurmuş. Yazar ve şair Murathan Mungan’ın bu durumu özetleyen güzel bir sözü var, 'Türkiye’de her şey olabilirsiniz ama rezil olamazsınız.' Bakan damat da anlaşılan bu sözün hakkını vermeye çalışıyor. Merkez Bankası nezdinde kamu hesapları üzerinden gerçekleştirilen her işlem piyasadaki likiditeyi etkiler. Bu nedenle Merkez Bankası piyasadaki likiditeyi düzenlerken, Dibs ihraç ve itfalarını, vergi tahsilatları gibi kamu mevduat hesaplarında hareket doğuracak her işlemi dikkate alır. Dolayısıyla şimdi kamu mevduatına alınan bu akçeler bayram öncesi müteahhitlere ödemeler, emeklilere ikramiye gibi bazı harcamalarda kullanıldığında dolaşımdaki para miktarı da değişecektir. Bunun adı ise dünyanın her yerinde para basmaktır."
Ekonomide çarkların bir an önce dönmeye başlaması gerektiğine dikkati çeken Öztrak, çarkları döndürmenin ön koşulunun ise ekonomide güveni sağlamaktan geçtiğini aktardı.
Son bir yıldır güven veren kadrolar eliyle, güven uyandıracak bir programın uygulamaya konmadığını savunan Öztrak, bir yılın aspirin ve pansuman tedavisiyle kaybedildiğini söyledi.
Öztrak, "Neredeyse her bir buçuk ayda, bir paket açıklandı. Açıklanan her paketle işler daha da kötüye gitti. Ama bakıyorum sosyete damat hala harikalar diyarında. Durumun ciddiyetinin halen farkında değil. Ekonomi daralıyor. Üretim de yatırım da durmuş. İşsizlik artıyor. İthalat bunun sonucunda geriliyor. Bakan damat da buna 'dengeleniyoruz' diyor. Faiz lobisi her halükarda ülkemizde tüyü bitmedik yetimin hakkını yemeye, kanını emmeye devam ediyor. Yeni atadıkları başkana vasi tayin ederek, Merkez Bankasının zaten olmayan güvenilirliğini iyice bitiriyorlar. Ekonomimiz ciddiyetsizliği kaldıracak durumda değil. Sıkıntı büyük, diğer yandan fırsatlar da var. Küresel ekonomide, bizim gibi ülkeler için bir fırsat penceresinin açılmaya başladığını görüyoruz. Gelişmiş ekonomiler yeniden parasal gevşemeye gidiyorlar, faizlerini düşürecekler. Ama öyle gözüküyor ki bu fırsat da bu iktidar kadrolarının yetersizliğine kurban edilecek." diye konuştu.
Ekonomik olarak tüm vatandaşların ciddi sıkıntı içinde olduğunu değerlendiren Faik Öztrak, bu sıkıntılardan en fazla etkilenen kesimlerin başında ise çiftçilerin geldiğini dile getirdi.
Bu iktidar elinde iki Trakya'dan daha büyük alanın ekilip biçilmez hale geldiğini aktaran Öztrak, şunları kaydetti:
"Tarım devriminin yapıldığı bu topraklarda tarım bitirdiler. Aslında iktidarın çiftçiye, tarıma bu yaklaşımını en güzel bir fotoğraf karesi çok güzel özetliyor. Tarlanın çamurunun, tozunun ayağına bulaşmasından korkan sarayın kibirlisi tarlaya ayağında galoşla girmiş. Bunlar ne ara bu kadar sosyete oldular? Arkadaş, topraktan geldik, toprağa gideceğiz. Topraktan bu kadar korkmak neden? Ayağını tarlanın bereketli çamuruna değdirmeyen, pabucuna toprağın tozunun bulaşmasından korkan biri çiftçimizin çektiği sıkıntıları nasıl anlayacak? 'Bu memlekette ne varsa ben getirdim, ben yaptım' diye övünüyorlardı. Hakikaten bu defa Türkiye’de olmayanı yaptılar. Tarlaya paçalarını da koruyan uzun konçlu galoşla giren ilk siyasi olmayı başardılar. Sarayından millete dürbünün tersiyle bakanlar, elbette tarlaya da galoşla girer. Ama milletimiz durumun gayet güzel farkındadır. Sabırla bundan sonra önüne gelecek ilk sandığı beklemektedir."
Soruları yanıtladıCHP Sözcüsü Faik Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Anayasa Mahkemesinin akademisyenlerle ilgili kararının gerekçesini nasıl değerlendirdiği sorulan Öztrak, şu yanıtı verdi:
"Anayasa Mahkemesi üzerinde, sözde birtakım bilim adamları ciddi bir baskı oluşturma gayreti içindi. Hatırlayacaksınız bu bildiri ilk yayınlandığında CHP olarak biz de bu bildirinin içeriğine katılmadığımızı söylemiştik ama bu bildirinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin de altını çizmiştik. Anayasa Mahkemesi de bu bildirinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi konusunda bir karar verdi. Ama karara dönüp baktığınızda başkan dışında 16 tane üye 8'e 8. Yani 8 üye aslında bilim insanlarının bir bildiriye imza atmaları nedeniyle özgürlüklerinden mahrum kalmalarını doğal karşılamışlar.
Bu tabii son derece üzücü. Özellikle sarayın, tek adam parti devleti rejimine geçildiğinden bu yana Anayasa Mahkemesine yapmakta olduğu atamalarla, Anayasa Mahkemesinin de tek adam parti devletinin hızla vesayet altına girmekte olduğunu açık seçik ortaya koyuyor. Bildirinin içeriğine katılırsınız, katılmazsınız. Biz de bu bildirinin içeriğine katılmadığımızı başta ifade etmiştik. Ama sonuç itibariyle bu bildiri Anayasa Mahkemesi tarafından ifade özgürlüğü kapsamında mütalaa edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bu mütalaasına karşı hakaretamiz birtakım ifadelerde bulunmak ve Anayasa Mahkemesini ciddi bir baskı altına almak bilim adamlığına yakışmaz. İşte bu nedenle sözde bilim adamı lafını kullandım."
Bazı bürokratların, kendi işlerinin yanı sıra çeşitli yönetim kurullarında görevlere atanmalarıyla ilgili bir soru üzerine de Öztrak, "Açıkçası bürokratlar yapmış oldukları ana işle ilgili olarak doğru düzgün maaş alabilseler bu tür yöntemlere başvurulmaz. Bunlar doğru yöntemler değildir." dedi.
Bürokratın, kendi görevini yaparken bir başka yerde de yönetim kurulu üyesi olmasının kabul edilemeyeceğini dile getiren Öztrak, "Bunları içimize sindirmek mümkün değildir." ifadesini kullandı.
Bazı CHP'li belediyelerde, belediye başkanlarının akrabaların çeşitli görevlere atanması ile ilgili eleştirilerin hatırlatılması üzerine de Öztrak, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Türkiye'de tabii uygulamalara dönüp baktığınız zaman, 'balık baştan kokar' diye bir laf vardır. Sarayın damadı, ekonomiden sorumlu bakan. Hem damat hem kayınpederi saraya bağlı olan varlık fonunun yönetim kurulu başkanı ve yöneticisi. CHP, leke kabul etmeyen bir partidir. Bu tür yanlış uygulamalar kamuoyu önünde gerçekten sırıtmaktadır. Bu nedenle ben özellikle bu konuları gündeme getiren medyanın müspet bir iş yaptığını düşünüyorum. Bu otokontrolün yapılmasından memnunuz. Bu çerçevede belediye başkanı arkadaşlarımıza gerekli uyarılarda bulunuluyor. Bununla ilgili olarak, bu çerçevede çeki düzen vermeleri konusu kendilerinden talep ediliyor. Ayrıca yine Genel Başkanımız ilk imzayı attı, Grup Başkanvekillerimiz imzaladı, TBMM'ye bir siyasi etik yasasını da getirdik. Milletin çocukları bu kadar işsizken, belediye başkanlarının, cumhurbaşkanlarının, üst düzey yöneticilerinin kendi akrabalarına iş vermelerini milletimizin kabul etmesi mümkün değildir. Öncelikle milletin işini çözecekler, kendi akrabalarının değil."
Ankara Garı Yerleşkesi içerisinde bulunan TCDD misafirhanesinin bir vakıf üniversitesine kiralanmasıyla ilgili soruyu da yanıtlayan Öztrak, burada da milletin içine sinmeyecek bir durumun ortaya çıktığını belirtti.
Faik Öztrak, "Gerekli bedel ödendi deniyor. Gerekli bedel nasıl tespit edildi? Hangi kriterlere göre tespit edildi? Sadece bu değil, AOÇ'nin arazisiyle ilgili bu üniversiteye dönük yapılmış olan bir uygulama var. Toprağa ancak galoşla basabilenler, AOÇ ile ilgil olarak büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün yaklaşımını anlamak da zorlanıyorlar ki kalkıp bu arazileri üniversitelere veriyorlar. Bir an önce ne bedel alındığı açıklanmalı." diye konuştu.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com