AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında parti genel merkezinde Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken gazetecilere açıklamalarda bulundu.
Teşkilat Başkanlığının sunumu başta olmak üzere gündem konularını değerlendirdiklerini dile getiren Çelik, "Adalet Bakanlığında yapılan çalışmalar o gündemle ilgili olarak da MYK'mız kendi değerlendirmesini yapacak, Yargı Reformu süreci gibi süreçlerle ilgili olarak." diye konuştu.
Toplantıda, kamuoyunda tartışılan bir gündem maddesinin de ele alındığını belirten Çelik, "Meclis'te 21 Kasım'da kabul edilen torba yasanın 50'nci maddesine göre havayı kirleten 15 termik santrale baca filtresi takma zorunluluğu 2,5 yıl ertelenmişti, düzenleme Cumhurbaşkanımızın onayını bekliyordu. Sayın Cumhurbaşkanımız bu düzenlemeyi doğru bulmamış ve biraz evvel veto etmiştir." dedi.
Enerji sektörünün son derece önemli bir sektör olduğunu ve sektörün kazanımlarını koruma ve ilerletme konusunda kararlı olduklarını söyleyen Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Aynı zamanda da çevre hassasiyetinin ülkemizin geleceğini, nesillerin geleceğini gözeten bir yaklaşım konusunda da çok yüksek bir hassasiyete sahibiz.
Sayın Cumhurbaşkanımız bu çerçevede enerji sektörünün kazanımlarına, enerji sektörünün daha ileriye götürülmesine dönük hassasiyetini korumakla ve bunu daha da geliştirmek konusundaki iradesini ortaya koymakla birlikte 7 yıldır bu baca filtrelerinin takılmaması çerçevesinde buna yeni bir süre verilmesini yani 2,5 yıl kadar süre verilmesinin gerekli olmadığını değerlendirmiştir. Çünkü 7 yılda yapılmayan bir işlemin bu yeni süre verilmesiyle de yapılacağı konusunda bir kanaat oluşmamıştır."
Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çevre meselelerine verdiği önem, çevre kirliliğinin önlenmesi konusundaki hassasiyeti, bakanlıklara ve kurumlara verdiği talimat çerçevesindeki iradesinin bu yasa tasarısını veto etme sonucunu doğurduğunu dile getirdi.
Geçen haftanın yoğun gündem maddelerinden birinin de "Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Cumhurbaşkanlığı makamına atılan iftira" olduğunu belirten Çelik, "Yalan haber üzerinden bir yalan siyaseti üretmişlerdi, bu yalan siyaseti vasıtasıyla kendi parti içi rekabetlerini, kendi parti içi yarışlarını Cumhurbaşkanlığı makamı üzerinden mevcut yönetim lehine bir olumlu duruma çevirmek şeklinde Cumhurbaşkanlığı makamına da iftira atan bir yaklaşımı maalesef parti sözcüleri, genel başkan yardımcıları ısrarla defalarca ifade ettiler." diye konuştu.
"Yalan ellerinde patladı"
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne giden bir CHP'linin Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan genel başkanlık için yardım talep ettiği ve Erdoğan'ın da bunu olumlu bulduğu iddialarını hatırlatan Çelik, "Gelişmeler zincir şeklinde gerçekleşti. Önce yalan haberi yapanlar bu haberin arkasından çekildiler." dedi.
Haberin kaynağı olarak gazetecinin başka bir gazeteciyi, o gazetecinin bir CHP'liyi ve CHP Genel Başkanını işaret ettiğini anlatan Çelik, şunları söyledi.
"Bu konuda hedef alınan Cumhuriyet Halk Partili isim de yine kendisine dönük komplonun Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi'nde gerçekleştiğini söyledi. Bu kadar çerçeveye rağmen ısrarla bu yalan siyasetini sürdürmeye devam ettiler.
Netice itibarıyla da bu yalan ellerinde patlamıştır. CHP Genel Merkezi'ni adres gösteren bu yalan siyasetinin adresi olarak Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi'ni işaret eden bir tablonun net, berrak, tartışmaya şüphe vermeyecek şekilde ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Cumhurbaşkanlığı makamından güçlü bir şekilde özür dilemeleri gerekiyor. İkide bir çıkıp Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne karşı 'saray' gibi bir çirkin ifade kullanarak halen bunun Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından yapıldığını söylemeye devam ediyorlar.
Biz anlıyoruz ki yalan haberin kaynağı Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi'ni işaret etmesine rağmen, bu yalan haber üzerine inşa edilmiş yalan siyaseti çökmesine rağmen hala bunda ısrar edenlerin, aynı cümleyi kuranların bu yalan siyasetinin üreticisi ve yayıcısı olduğu konusundaki kanaatimiz pekişmiştir. Dolayısıyla bu yalan siyaseti konusunda kim ki Cumhurbaşkanlığı makamına iftira atan cümleleri kurmaya devam ediyor biliyoruz ki onlar bu işin içindedir."
Çelik, "Yalan siyaseti bu şekilde sürdürüldüğü zaman bir özür beklemek fazla lüks olabilir ama netice itibarıyla bu ortaya çıktıktan sonra hem Cumhurbaşkanlığı makamından hem vatandaşlarımızdan hem de Cumhuriyet Halk Partisi'ne gönül veren vatandaşlarımızdan güçlü bir özür dilemeleri gerekiyor.
Denilebilir ki 'yalan siyasetini üretenlerin özür dileyeceğini düşünüyor musunuz?' Tabii her zaman için bir ahlaki tutumu ortaya koyacaklarına dair bir beklenti içinde olmak iyidir ama koymazlarsa da bu onların meselesidir son yıllarda Türk siyasi hayatındaki en büyük skandallardan biri olarak Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi'nin üzerine yapışmıştır." değerlendirmesinde bulundu.
Çelik, Dünya Judo Şampiyonası'nda madalya kazanan down sendromlu Talha Ahmet Erdem, Doğukan Coşar, Mehmet Can Topal ile dünya üçüncüsü Down Sendromlular Basketbol Milli Takımı'nı tebrik ederek, "Bunlar bizim için çok özel sporcular ve bütün sporcularımızla gurur duyuyoruz." dedi.
Diyarbakırlı annelerin evlat nöbetinde 91'inci gününe girdiğini hatırlatan Çelik, bu süre içerisinde vatandaşların, sanatçıların ve pek çok çevrenin verdiği desteğin takdire şayan olduğunu dile getirdi.
Bu eylemin her şeyden önce vicdan eylemi olduğunu ve bu eylemi selamladıklarını vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:
"Hepsinin ellerinden öpüyoruz, her zaman yanlarında olduğumuzu ifade ediyoruz. HDP'li yöneticilerin hakaretlerine, terör örgütünün tehditlerine rağmen anne yüreği çocuğunun peşinden ayrılmıyor, anne yüreği çocuğuna sahip çıkmaya devam ediyor.
Kendi çocuklarının birtakım cümlelerin arkasına saklanmış emperyalist projelerin lejyoneri haline getirilmesine hem vicdanen hem de en güçlü şekilde yürekleriyle itiraz etmeyi sürdürüyorlar.
Tabii dikkat çekicidir, dünyanın herhangi bir yerindeki benzer 'bir kişilik' eylemi bile son derece güçlü bir şekilde haber yapan uluslararası medyanın Diyarbakır'daki annelerin vicdan çığlığını, insanlık çığlığını, çağrısını sistematik bir şekilde görmezden gelmesini de kayda geçiriyoruz.
Nitekim Türkiye'de en ufak bir asayiş olayı olsa, en ufak bir siyasi olay olsa Avrupa Birliği'ndeki raportörler başta olmak üzere pek çok çevre hemen bildiri yayınlarlar, tweet atarlar, temsilcileri onları ziyaret eder ama maalesef Diyarbakır anneleriyle ilgili bu hassasiyeti görmüyoruz ama her ne olursa olsun sonuçta kazanan vicdan olacak, anne yüreği olacak bundan eminiz."
Macron'un "Türkiye, NATO'dan yardım bekleyemez" sözlerine tepki
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın NATO Zirvesi'ne katılmak üzere Londra'ya gideceğini hatırlatan Çelik, Erdoğan'ın burada çeşitli görüşmeler yapacağını söyledi.
Çelik, Erdoğan'ın ABD Başkanı Donald Trump, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Angela Merkel, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile bir araya geleceğini, ayrıca Fransa, İngiltere ve Almanya liderleriyle dörtlü formatta görüşeceğini belirterek, "Suriye meselesi tabii ki önemli bir gündem olacak, Barış Pınarı Harekatı'ndaki tezlerimizi anlatmak için iyi bir fırsat olacak, DEAŞ'la mücadele gibi başlıklar, DEAŞ, PKK/YPG terör örgütüyle yürüttüğümüz mücadele önemli bir gündem teşkil edecek." dedi.
Göç meselesinin de İngiltere'deki NATO Zirvesi'nde gündeme geleceğini ifade eden Çelik, "NATO'nun en büyük ikinci kara ordusuna sahip ülke olarak güvenlik kaygılarımızın müttefiklere anlatılması konusunda güçlü tezlere sahibiz.
Şimdiye kadar NATO misyonlarına özgürlük, demokrasi ve adalet için dünyanın her tarafında çağrı yapılan bütün görevlere en güçlü katılımı biz gerçekleştirdik. Bu çağrımıza NATO'daki müttefiklerimizden de aynı desteği bekliyoruz." diye konuştu.
Çelik, NATO'nun Barış Pınarı, Fırat Kalkanı ve Zeytindalı harekatlarıyla ilgili tutumlarına değinerek, "NATO'daki dostlarımız güvenlik kaygılarımızı anladıklarını söylemelerine rağmen bununla ilgili yeterince pratik adım atmasalar da Türkiye kendi güvenliğini sağlayabilecek imkan ve kapasiteye sahiptir.
Türk Silahlı Kuvvetleri dünyanın en büyük, güçlü ordularından biri olarak ülkemizin güvenliğini sağlama konusunda her zaman hazır olduğunu ve hangi şartlarda olursa olsun bu güvenliği sağlamak için verilen görevi yerine getireceğini, en son bir kere daha Barış Pınarı Harekatı'nda bütün dünyanın gözleri önünde bütün dünyanın takdirini kazanan bir şekilde göstermiştir." ifadelerini kullandı.
"Terör örgütünün yöneticilerini en çok ağırlayan kişi Macron"
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un NATO'yla ilgili son açıklamalarına ilişkin eleştirilerde bulunan Çelik, şöyle devam etti:
"En çok Barış Pınarı Harekatı'na karşı görüş beyan eden kişi Fransa Devlet Başkanı oldu. Aynı zamanda da terör örgütünün yöneticilerini en çok ağırlayan kişi de en çok misafir eden kişi de Macron oldu.
Özellikle 'Barış Pınarı Harekatı'nı yapan Türkiye, NATO'dan yardım bekleyemez' diyecek en son ülke Fransa, en son lider Macron'dur. Çünkü dünyanın çeşitli yerlerinde operasyon yapıyorlar, dünyanın çeşitli yerlerindeki bu operasyonlarında ülkelerinin çıkarlarını korumak için tek taraflı yaptıkları operasyonlarda bile uluslararası topluma ve NATO'ya çağrı yapıyorlar.
Bizim bir NATO müttefiki olarak NATO Genel Sekreteri'nin de söylediği gibi en çok saldırıya maruz kalmış, terörün en çok saldırısına muhatap olmuş bir NATO üyesi olarak yaptığımız çağrılara dönük bu olumsuz yaklaşımın başını çekmeleri onların çifte standardının bir göstergesidir."
Çelik, Macron'un "Türkiye'nin Suriye'de ne işi var?" açıklamasına ilişkin, "Burada Türkiye'nin Suriye'de ne işi olduğu bellidir, terörle mücadele ediyor, Türkiye hem kendi sınırlarının hem NATO müttefiklerinin ve Avrupa'nın güvenliğini sağlıyor.
Macron'a sorulması gereken soru, sizin Mali'de ne işiniz var ya da Afrika'nın çeşitli yerlerinde ne işiniz var, birçok yerde BM kararı olmadan yaptığınız operasyonlar ne amaca hizmet etmektedir', bunu sormak gerekiyor.
Öncelikle kendisinin Mali'de ne işiniz var sorusuna anlamlı bir cevap vermesi gerekiyor." şeklinde konuştu.
Geçen günlerde Türkiye ile Libya arasındaki deniz yetki alanı sınırlandırma mutabakatına ilişkin Çelik, "Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hak ve menfaatlerinin korunması pekiştirildi. Petrol ve doğal gaz arama çalışmaları konusunda Türkiye'nin eli güçlendi.
Doğu Akdeniz'deki bu tarihi adım artık Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin yeni bir aşamaya geçtiğini göstermektedir.
Türkiye ne kendi haklarını ne de KKTC'deki kardeşlerimizin haklarını koruma konusunda herhangi bir geri adım atacak ve herhangi bir taviz gösterecektir." değerlendirmesinde bulundu.
Çelik, Türkiye ile Libya arasındaki deniz yetki alanı sınırlandırma mutabakatı ile Doğu Akdeniz'deki bazı kısımlarının bir bölümünün belirlendiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"BM Deniz hukuku sözleşmesinin ilgili maddeleri dahil uluslararası hukuka uygun olarak imzalanmış bir anlaşmadır. Anlaşmanın uluslararası hukuka uygunluğu konusunda en ufak bir tereddüt yoktur.
Burada özellikle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, Yunanistan'ın ve Mısır'ın itirazlarının hiçbir anlamı yok. Bunlar bir oldu bitti yaratarak Türkiye'nin Akdeniz'den çıkmasını engellemek, Türkiye'yi Doğu Akdeniz'de sadece kendi sınırlarına hapsetmek şeklinde bir duvar örmeye çalışıyorlardı.
Bu anlaşmayla birlikte bu duvar hukuken de yıkılmıştır. Herhangi bir şekilde oldu bittiye izin verilmeyeceği gösterilmiştir.
Libya kara suları Türkiye'nin anlaşmasıyla devreye sokularak bizim münhasır ekonomik bölgenin batı sınırları çizilmiştir.
Bu konuda da herhangi bir hukuki açık kalmamıştır."
Şehir Üniversitesi ile ilgili tartışmalar
İstanbul Şehir Üniversitesi ile ilgili tartışmaların uzun bir zaman boyunca sosyal medyada gündem olduğunu hatırlatan Çelik, bu konuyla ilgili yönetim kurulunun ve bazı hocaların açıklama yaptığını söyledi.
Çelik, bu meseleye herhangi bir şekilde bugüne kadar girmediklerini belirterek, şöyle devam etti:
"Fakat gelinen noktada Şehir Üniversitesine dönük tamamen teknik olan bu sürecin, çirkin bir şekilde bir siyasal öç olarak değerlendirilmesi ya da hocalarımızın ve öğrencilerin hayatlarının altüst olacağı gibisinden bir takım yaklaşımlar ortaya konulması ve bunun aslında hem oranın yönetim kurulu tarafından yapılan açıklamalarla hem de Cumhuriyet Halk Partisi heyetlerinin o üniversitenin yönetimine yaptığı ziyaretlerde hükümetimizi, partimizi, Cumhurbaşkanımızı suçlayan açıklamaları karşısında bizim de bir şey söylememiz gerekiyor.
Normalde siyasetin aslında girmeyeceği, mesafeli duracağı bir konuydu."
İlgili kurumların gerekli açıklamayı yaptığını hatırlatan Çelik, "Üniversitedeki hocalarımızın ve üniversitenin ilmi birikimine hürmetimiz büyüktür. Hiçbir şekilde bu üniversitenin ilmi birikiminin heba edilmesi gibi bir şey söz konusu değildir.
Aynı şekilde burada okuyan çocukların, hiçbir şekilde herhangi bir haktan mahrum edilmeleri, eğitim ve öğretim hayatlarının o üniversite çerçevesinde devam etmesinin engellenmesi diye bir şey söz konusu değildir." diye konuştu.
Ömer Çelik, bir üniversiteyi yok etmekle suçlandıklarını dile getirerek, şunları kaydetti:
"Cumhuriyet tarihinde en çok üniversite açmış, hükümet uygulamalarına imza atmış kişi Cumhurbaşkanımızdır, hükümetlerimizdir. Üniversite konusuna ne kadar önem verdiğimiz biliniyor. Bir üniversiteyi yok etmek değil, biz sadece ihya ederiz ve yaşatırız ama ortada bir durum var.
Cumhurbaşkanımızın, başbakanlığı döneminde bu üniversiteye bir arsa tahsis edilmiş. Bununla ilgili klasörlerce dosya var. Çeşitli açıklamalar da yapıldı, teknik tarafını bilenler biliyor.
Tamamen olayın hiçbir siyasi tarafı olmamasına rağmen bu bir şekilde üniversite yönetimi tarafından, üniversite yönetiminden birilerinin yaptığı basın açıklamaları ve Cumhuriyet Halk Partisi heyetinin yaptığı basın açıklamalarıyla bir siyasal sürece dönüştürülmüştür.
Siyasal bir elbise giydirilmeye, siyasal bir renk verilmeye, siyasal bir kılıf uydurulmaya çalışılmıştır ama kimse bu gerekçeleri görmüyor, süreci görmüyor."
Arazinin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, cumhurbaşkanı olmasından sonra Başbakanlıkça tamamen bu üniversiteye hibe edildiğini açıklayan Çelik, şunları söyledi:
"Bu cumhuriyet tarihinde olmamış bir şey. Tahsis başka bir şey, hibe edilmesi ve mülkiyetin devredilmesi bambaşka bir şey. Hiçbir üniversiteye yapılmamış bu ve bilabedel yapılıyor. İlgili kanunlara ve uygulamalara da aykırı.
Üniversitenin bankadan kredi almak için sadece tahsil edilmesi gereken bir araziyi daha sonra kendisine hibe edildikten sonra Cumhurbaşkanımızın tahsis ettiği bu durumu bir mülkiyet ve bilabedel bir devre dönüştürüyorlar.
Bunu bankaya teminat olarak gösterip, bankadan kredi alıyorlar. Yani olmayan bir uygulamadan usule aykırı bir işlemden bankadan kredi almaya giden bir süreç söz konusu. O dönemde Mimarlar Odası dava açıyor.
Burada bu dava süreçleri, ilgili mahkemelerden ve Danıştay'dan geçerek yoluna devam ediyor ama mülkiyetin devredilmesi aykırı bir işlem, aynı şekilde devredilmiş bir mülkiyetin bankaya teminat olarak gösterilip, burada bir kredi istenmesi aykırı bir işlem.
Daha sonra bu borçlar ödenemeyince 'bunu öğrenci gelirleriyle öderiz' deyip, öğrenci sayısının artırılmasıyla ilgili birtakım başvurular yapılıyor.
Neticede Danıştay burada haksız bir mülk edinme sonucuna varıyor. Bu kararın arkasından banka yeni fiili duruma göre harekete geçiyor.
Harekete geçerken 'Mevcut durumda sizin taahhütlerini yerine getirmeniz bu finansmanı sağlamanız ne şekilde olacaktır.' diye söylüyor. Bankanın yaptığı standart bir uygulama olarak bir ihtiyati tedbir noktasına doğru gidiyor."
"Öğrenci ve hocaların mağdur olması söz konusu değil"
Burada siyasal öçten bahsedildiğini ifade eden Çelik, "Kulüplere yapıldı buralara neden yapılmıyor?" sorusunun sorulduğunu dile getirdi.
Herhangi bir şekilde öğrencilerin ve hocaların mağdur olmasının söz konusu olmadığına dikkati çeken Çelik, meselenin, herhangi bir şekilde hocalara, öğrencilere, üniversitenin akademik ve bilgi birikimine dönük olmadığına işaret etti.
Çelik, durumun üniversitenin yanlış yönetilmesinden veya yönetilememesinden kaynaklanan bir mesele olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
"Mesele sadece yönetimle ilgili meseledir. Dolayısıyla burada hami üniversite, bu üniversitenin yönetimini ve borçlarını devralacaktır. Üniversitenin akademik birikimi ve entellektüel birikimi korunacak.
Üniversite öğrencilerinin eğitim öğretim hayatında bir aksama olmayacak. Şimdi biz acaba yeterince bilgili değiller mi diye iyi niyetle düşünüyoruz.
Üniversitede ders veren bazı hocalarımızın yaptığı öyle açıklamalar var, sanki bu üniversite ortadan kaldırılıyor, sanki bu üniversite imha ediliyormuş gibi. Bir üniversite meselesinin bu şekilde siyasallaşmasından da fevkalade muzdaribiz.
Bu kadar üniversite açmış Cumhurbaşkanımıza dönük olarak, hükümetlerimize, partimize dönük olarak kullanılan bu ifadeler tamamen yanlıştır, kınanması gereken ifadelerdir. Esasında burada kamu bir yük almaktadır. Yani üniversitenin yanlış yönetilmesinden doğan zaafı gidermek için borçları kapatmak, bu borçları devralarak bir yük almaktadır."
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Bundan sonrasında düzenleme mekanizması YÖK'tür. Hami üniversite, Marmara Üniversitesidir. Burada siyasallaştıran taraf üniversite yönetiminin siyaseti suçlayan açıklamaları ve CHP yönetiminin bu ziyaretten sonra yaptığı açıklamalardır." ifadesini kullandı.
"TANAP Türkiye'nin nasıl bir enerji köprüsü olduğunu gösteren bir projedir"
Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı'nın (TANAP) açılışının gerçekleştirildiğini anımsatan Çelik, "Bu, Türkiye'nin nasıl bir enerji köprüsü olduğunu, enerji üzerinden nasıl bir barış köprüsü olduğunu gösteren çok önemli bir projedir. Avrupa ile Asya'yı birbirine bağlayan stratejik bir denklemdir bu." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açılışta TANAP ile Türkiye'nin enerji ihtiyacının yanı sıra Avrupa'nın enerji arz güvenliğinin de sağlanmış olacağını belirttiğini ifade eden Çelik, "Bir kere daha görülmektedir ki burada ortaya konulan bu yaklaşım çerçevesinde Avrupa'ya gidecek enerji koridoru, Türkiye'nin bu güvenli yaklaşımı sayesinde Avrupa'nın enerji ihtiyacını karşılayacak şekilde değerlendirilmiştir." diye konuştu.
Çelik, TANAP ile doğal gazın, Türkiye'de 20 il, 67 ilçe ve 600 köyden geçerek Avrupa'ya ulaştığına işaret ederek, şöyle devam etti:
"Avrupa'nın bir kere daha Türkiye'den ayrı düşünülemeyeceği, Avrupa'nın bir kere daha hem güvenlik ihtiyacının hem ekonomik ihtiyaçlarının, özellikle enerji arzı ihtiyacının Türkiye'ye bağlı olduğu ve Türkiye'nin buna pozitif katkı yaptığı net bir şekilde görülmüştür.
Tabii bunun, yapımı halen devam eden Trans Adriyatik Doğal Gaz Boru Hattı'na (TAP) bağlanmasıyla Avrupa gaz sevkiyatının başlaması TAP'ın tamamlanmasıyla gerçekleşecek. 2020 yılında da TAP'ın tamamlanması bekleniyor.
Biliyorsunuz, TANAP'ın temeli 2015'te Cumhurbaşkanımız, Azeri mevkidaşı ve Gürcü mevkidaşı tarafından atılmıştı. Bu kadar kısa zaman içerisinde tamamlandı, hayata geçti. Dolayısıyla projelerden biri bitiyor, biri başlıyor.
Özellikle enerji konusunda dünyadaki savaşları dikkate alırsak burada Türkiye'nin nasıl olumlu bir yaklaşım içerisinde olduğu da net bir şekilde görülmüş oluyor."
"Gelecek yıl 10 milyar metreküp Avrupa'ya ihraç edilecek"
TANAP'ın 6,5 milyar dolara mal olduğunu, Şahdeniz Doğal Gaz Sahası'nda üretilen Azerbaycan'ın doğal gazının, Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınmasının enerji denkleminde yeni bir aşamaya geçilmesi olduğunu anlatan Çelik, "Gelecek yıl 10 milyar metreküp Avrupa'ya ihraç edilecek, kalan 6 milyar metreküp ise Türkiye için ayrılacak. Ek yatırımlarla TANAP'ın kapasitesinin önce 24, ardından 31 milyar metreküpe çıkması planlanıyor." şeklinde konuştu.
Ömer Çelik, tüm bu stratejik yatırımlarla Türkiye'nin hem dünyada hem de bölgesinde önemli bir güç, önemli bir enerji koridoru ve enerji merkezi olduğunu gösterdiğini ifade ederek, "Aynı zamanda da bölgesel barışa, bölgesel istikrar ve refaha verdiği önemi de göstermektedir.
Önemli bir gelişme olacak yeni yılda, ocak ayında Rusya ile TürkAkımı doğalgaz boru hattının açılışı yapılacak. Törene Sayın Putin de katılacak." bilgisini verdi.
"Her bir tuğla şiddeti arttıran bir adımdır"
İsrail Savunma Bakanı Naftali Bennett'in, işgal altındaki Filistin'in Batı Şeria bölgesindeki El-Halil kentinde yeni bir yerleşim yeri kurulması için projenin başlatılma planını onayladığını anımsatan Çelik, projenin çok kötü bir neticesi olduğunu ve Filistinlilere ait El-Hisbe'deki konutların yıkılması gerekeceğini söyledi.
Çelik, Filistinlilere ait konutların yıkılmasıyla zor şartlarda yaşayan insanların daha zor koşullara mahkum edileceğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Hem de uluslararası hukuka aykırı bir şekilde, iki devletli çözüm projesinin mantığına aykırı biçimde yeni yerleşim yerlerini hayata geçirecekler. Daha önce söylemiştim, bu işgal altındaki kanunsuz bölgelere yapılan her yeni yerleşim, yerine konulan her bir tuğla şiddeti arttıran bir adımdır.
Buraya konulan her bir tuğla, iki devletli çözüm projesini ortadan kaldıran bir yaklaşımdır. Bu mahallenin kurulmasıyla El-Halil'deki Harem-i İbrahim'in çevresindeki yerleşim birimleri de coğrafi olarak birleştirilmiş olacak.
Bu coğrafi birleştirme ne anlama geliyor? Harem-i İbrahim'in içinde bulunduğu Eski Şehir bölgesinde yaşayan Filistinliler zaten zor durumdalar, zaten İsrail askerinin zulmü altında, sürekli taciz ve hakaret altında yaşıyorlar.
Onların hayatları daha da sıkıntılı hale gelecek. El-Halil'de yaklaşık 100 tane kontrol noktası var, bu yeni aşamayla birlikte de maalesef burada uygulanan zulüm artmış olacak.
Daha önce Sayın Cumhurbaşkanımız ifade etmişti, ABD Başkanı'nın Kudüs'ün başkent yapılmasıyla ilgili olarak, şimdiye kadarki Amerikan politikasını terk etmesi ve bunun neticesinde bir tablonun ortaya çıkması maalesef İsrail'i olumsuz yönde cesaretlendirmiştir.
Bazıları bunun iki devletli çözüme katkıda bulunacağını söylüyordu. O zaman Cumhurbaşkanımızın uyarıları bunun tam tersi yönde bir etki yaratacağı yönündeydi, bu bir kere daha görülmüştür."
İsrail'in, daha marjinal bir politika izlemeye başladığına değinen Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:
"1967'de İsrail'in işgal ettiği Batı Şeria'da 252, işgal altındaki Doğu Kudüs'te 13 yasa dışı Yahudi yerleşim birimi vardır. Bu yerlerde 600 binden fazla maalesef yerleşimci yaşamaktadır. Filistinlilerden gasp edilen yerlerdir bunlar.
Tüm uluslararası toplum bunu yasadışı ilan ederken, bu yasa dışı ilan ettiği konularda uluslararası toplumun güçlü bir adım atmaması neticesinde giderek buradaki zulüm şiddetlenmektedir."
Çelik, İsrail ile Filistin arasındaki barış görüşmelerinin anlamını ortadan kaldıracak gelişmelere imza atıldığını, yapılanların açık bir işgal ve zulüm olduğunu, uluslararası toplumun sesini daha çok yükseltmesi gerektiğini vurguladı.
"Çevre hassasiyeti neticesinde meydana gelmiştir"
Çelik, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken gazetecilerin sorularını cevapladı.
Erdoğan'ın termik santrallere filtre takılmasını erteleyen yasayı veto etmesinin ardından sürecin nasıl işleyeceğine ilişkin soru üzerine Çelik, konunun bu karar doğrultusunda yeniden ele alınacağını söyledi.
Çelik, Erdoğan'ın çevre konusundaki hassasiyeti dolayısıyla sürecin bu noktaya geldiğini vurgulayarak, "Devlet her şeyi yüklenecek olsaydı bu veto gerçekleşmezdi. Cumhurbaşkanımızın bu vetosunun doğal mantığı, şirketlerin çevrenin korunmasına dönük hassasiyetleri yerine getirecek uygulamaları hayata geçirmesidir.
Bu, Cumhurbaşkanımız tarafından imza atılan ilk vetodur ve bu da bir çevre hassasiyeti neticesinde meydana gelmiştir." diye konuştu.
Erdoğan'ın yasayı veto etmesinin arka planıyla ilgili MYK'ye kapsamlı bir değerlendirme yaptığını aktaran Çelik, konuya yönelik hassasiyetin korunması noktasında bakanlar, milletvekilleri ve partililere talimatı olduğunu bildirdi.
"Milletimiz de bu yetkiyi anayasayla vermektedir"
"CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu, anayasanın mevcut metninin kuvvetler ayrılığını getirmediğini ve Türkiye'nin bu anlamda mevcut sistemde bir anayasasının olmadığını söyledi.
Bu açıklamayı nasıl değerlendirirsiniz?" sorusu üzerine ise Çelik, bir siyasetçinin bu ifadeleri dile getirmesi durumunda partisi, milletvekilleri veya TBMM'deki parti grubunun meşruiyetini ortadan kaldırmış durumunda olduğunu ifade etti.
Çelik, siyasette eleştirinin demokratik bir hak olduğunu hatırlatarak, "Türkiye'nin anayasası vardır. Türkiye'deki bütün kurumlar milletimizin verdiği yetkiyle meşruiyete sahiptir. Milletimiz de bu yetkiyi anayasayla vermektedir." ifadesini kullandı.
CHP'li büyükşehir belediye başkanlarının kamu bankalarından kredi alamadığı iddiasına yönelik soruya karşılık Çelik, bu durumun sebebinin bankaların özerk işleyişine bağlı olduğunu ve herhangi bir siyasi değerlendirme yapılmasının doğru olmadığını aktardı.
Çelik, bu iddianın toptancı bir yaklaşım olduğunu, AK Partili belediyelerin de faaliyetler kapsamında bakanlıklardan çeşitli taleplerinin bulunduğunu ve bunların bazılarının karşılanmadığını anlattı.
"Adil Öksüz'ün nerede olduğunun söylenmesi doğru olmaz"
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, FETÖ'nün sözde TSK imamı Adil Öksüz'ün nerede olduğunu bildiklerine ilişkin açıklamasını değerlendiren Çelik, şöyle konuştu:
"Tabii ki yer söyleyemeyiz, bir değerlendirmede bulunamayız ama Bakanımızın ortaya koyduğu irade şudur. FETÖ'ye dönük mücadelede herhangi bir tavsama yoktur.
Bunlarla ilgili olarak aranan, peşinde olduğumuz kim varsa dünyanın neresinde biliyoruz. Ele geçirmeye çalışıyoruz, iade edilmesini sağlamaya çalışıyoruz.Gayretlerimiz, bu örgüt tamamen bitene kadar, devletin damarlarından değil kılcal damarlarından tamamen temizlenene kadar sürecektir.
Bununla ilgili bir iradedir. O bilginin tabii ki bir devlet bilgisi olarak, orada yürütülen mücadelenin hassasiyeti bakımından söylenmesi doğru olmaz."
"Baştan aşağı yalan bir haberdir"
Çelik, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın avukatlık yaptığı dönemde senetle mükerrer tahsilat yapmaya çalıştığı iddiasıyla açılan davanın tarafı Necmettin Kesgin'e "saygın bir iş adamı" dediği iddiasına yönelik soru üzerine şu değerlendirmede bulundu:
"Bahsettiğiniz ikinci kısım yalan, belli bir gazete ve grup tarafından yapılıyor. Biliyorsunuz seçim dönemi öncesiydi. 'Saygın bir iş adamı' gibisinden değerlendirme yapmadık. Hatta dedik ki biz bu meselede taraf değiliz.
Biz kimseyi tanımıyoruz, davalık olan taraflar birbirini tanıyor. Zaten Sayın Yavaş da bizim böyle bir ifade kullanmadığımızı açık bir şekilde söyledi. Kullandığımız ifade şudur, bir vatandaşın böyle bir iddiası var, böyle söylüyor, bir vatandaş bu şekilde gündeme getiriyor.
Biz tarafları tanımıyoruz. 'Saygın iş adamı ifadesini kullandınız' diyerek manipülasyon yapıyor. Baştan aşağı yalan bir haberdir."
Edirne Cumhuriyet Başsavcılığının, Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın sağlık durumuyla ilgili açıklamasını değerlendiren Çelik, Başsavcılık tarafından yapılan açıklamaya itibar edilmesi gerektiğini ve bir gelişme olması durumunda Adalet Bakanlığı tarafından açıklama yapılacağını bildirdi.
Kaynak: AA . dikGAZETE.com