İstanbul
Yazar Mustafa Kutlu, Kayseri İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Anadolu Mektebi'nin iş birliğinde düzenlenen "Anadolu Mektebi Öğrencilerinden Hikayemizin Yarım Asırlık Yerli ve Milli Sesi Mustafa Kutlu" paneline konuk oldu.
Program yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedbirleri kapsamında Kayseri İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün YouTube hesabı üzerinden gerçekleştirildi.
Canlı yayına evinden katılan Kutlu, memnuniyetini ifade edecek kelime bulamadığını belirterek, "Televizyon ekranı karşısında konuşma yapmanın bende uyandırmış olduğu etkiyi söylemek isterim.
Aletlerle aram hiç iyi değildir. Fevkalade bocalamış olabilirim ama hakkımda konuşan genç arkadaşları dinledikçe 'Meğer havaya rüzgara saldığımız ses birtakım yerlere ulaşmış ne kadar güzel çiçekler açmış' diye, 'Kendi kendime burada bu kadar tedirgin olmanın lüzumu yok' dedim." ifadelerini kullandı.
Lise öğrencisi Tuğba İşgüzar'ın başkanlığını üstlendiği, Yağmur Gökkayak, Esmanur Özşenel, Melisa Küçükdoğan ve Emirhan Şimşek'in, yazarın eserlerinde geçen "umut", "şükür", "kendini bulmak" ve "geçmişe özlem" konularını konuştuğu panelin sonunda Kutlu, kendisine yöneltilen soruları cevapladı.
Mustafa Kutlu, genç yaştayken aile ve çevresinden kendisini edebiyata yönlendiren birinin olmadığını belirterek, "Ben o yıllarda iki meslekle ilgiliydim. Birisi, resim yapıyordum, hala da yapıyorum. İkincisi futbol oynuyordum. Lisede fen kolu mezunuyum fakat buna rağmen her eline geleni okuyan biriydim. O zaman kitap bulmak da zordu." dedi.
"Hareket Mecmuası'nı Hareket'i çıkaranlarla tanışmadan evvel kendime çok yakın bulmuştum"
Edebiyatla uğraşacağını hiç tahmin etmediğini fakat amcasının oğlunun vesilesiyle birtakım mecmuaları okuduğunu dile getiren Kutlu, "İnsanın nerelere gideceği, hayatının nasıl neticeleneceği bir meçhul husustur. Beni okuduğum mecmualar içinde en çok etkileyen rahmetli Nurettin Topçu hocamızın makaleleri olmuştu. Hareket Mecmuası'nı Hareket'i çıkaranlarla tanışmadan evvel kendime çok yakın bulmuştum." diye konuştu.
Kutlu, liseden sonra bir arkadaşıyla güzel sanatlar akademisinde okumak için sınava girmeye niyetlenerek İstanbul'a geldiğini ancak orada gördüğü durumdan memnun kalmadığı için imtihana girmekten vazgeçtiğini anlattı.
"Bir noktadan sonra artık kendi hissiyatımı yazıya dökmek durumunda kaldım"
Daha sonra edebiyat fakültesine girdiğini söyleyen Kutlu, şöyle devam etti:
"Benim resme olan tutkum içimde kalmış bir düğümdür. Hareket Mecmuası'yla tanıştıktan sonra da zaten doğrudan doğruya yazılar yazmaktan ziyade mecmuaya desenler yaparak başladım. Resimle varamayacağımı anladığım bir noktadan sonra artık kendi hissiyatımı yazıya dökmek durumunda kaldım.
İçimdeki resim tutkusu, görme, fotoğraf ve daha sonra sinemaya olan ilgiye dönüştü. Kitaplarımda da olaylar hemen hemen bir film şeridi gibi akar. Birçok kitabımdan sinema filmi çıkabilir. Birini Osman Sınav çekti, Uzun Hikaye'yi. Resim, renk unsurları, görüntü ve fotoğraf unsurları benim resimle olan ünsiyetimin yazılarıma aksetmesinden ibarettir."
"Yazdıklarımdan ziyade yazacaklarım beni meşgul eder"
Kutlu, zaman zaman kendisinden hatıralarını yazmasını isteyenlerin olduğunu aktararak, "Geriye bakmaktan çok hoşlanmam. Ben daima ileriye bakarım. Yani yazdıklarımdan ziyade yazacaklarım beni meşgul eder.
Mesela son yazdığım fikriyat kitabı Kalbin Sesi'ndeki meseleler beni o kadar ilgilendiriyor ki yazdığım kitapların adlarını unuttum. Bazılarını hatırlıyorum ama içlerinde ne olduğunu unuttum. Çünkü Kalbin Sesi'ndeki meselelerle o kadar içli dışlıyım ki öbürlerine sıra gelmiyor." değerlendirmesini yaptı.
Ahlak ve samimiyete çok önem verdiğini belirten Mustafa Kutlu, "Samimiyeti hayatın merkezinde görüyorum. Samimiyeti olmayan bir insanla ünsiyet kurmak çok zordur. Benim herhalde yazdıklarımda etkili olan bir taraf varsa bu samimiyetten ileri geliyordur." dedi.
"Yazdıklarımda da samimi olmayı öne aldığım için bu samimiyet okuyuculara da sirayet eder"
Kutlu, bir metnin fonksiyonel olması için üç husus bulunduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Birincisi etkili olacak. Yani okuduğunuz zaman ya ağlayacaksınız ya güleceksiniz ya da sinirleneceksiniz, sizi yerinizden hoplatacak. İkincisi inandırıcı olacak. İnandırıcı olmayan bir metni okumak kadar abes bir şey olamaz.
Üçüncüsü de tabii en önemlisi samimi olacak. Numara yapmayacaksınız. Numara yapmak çağımızın alametifarikasıdır. Hemen bütün alanlarda '-mış gibi' yapıyor insanlar. Bu samimiyetsizlik bizi berbat etmede en başta gelen hususlardan birisidir.
Bu üç hususu hatırlatırım. Kendi yazdıklarımda da herhalde samimi olmayı öne aldığım için bu samimiyet okuyulara da sirayet eder."
Öğretmenlik yaptığı dönemde ilk tayin yerinin Tunceli olduğunu söyleyen usta yazar, bir anısını şu sözlerle aktardı:
"İki yıl Tunceli'de kaldım, sonra İstanbul'a geldim. Daha Tunceli'deyken hatta öğretmenliğe başlamadan evvel ben zaten Hareket Mecmuası'nda çalışmayı o mecmuanın bir ferdi olmayı, bir yazar olmaktan ziyade burada hizmet etmeyi kafaya koymuştum.
Öğretmenliği aslında bir şekilde sürdürdüm ama hep kafamda oradan ayrılmak vardı. Tunceli Lisesi'ne gittiğimde arka sıralarda oturan yaşlı talebelerle karşılaştım. Mekteple ilgileri kalmamış ama mezun da etmiyorlar bir türlü.
Ben de lise sıralarında top oynayan, dersten kaçan biriydim. Dolayısıyla bu arkadaki arkadaşların problem olacağını anlamıştım ilk baştan. Bir ay sonra bir teneffüs sırasında o arkadaşları çağırdım diğerleri çıktılar.
Dedim ki 'Arkadaşlar ben de sizden biriyim. Sizle bir anlaşma yapalım. Senenin sonuna kadar hır çıkarmayın, sınıfın düzenini bozmayın ben de sizinle iyi geçineceğim. Sizi sınıfta bırakmam. İmtihanlarda da lütfen boş kağıt vermeyin.
Pencereden dışarı bakın ne görüyorsanız onu yazın. Yeter ki kağıt boş olmasın.' Anlaşmaya vardık. Ben gittim müdürle de konuştum. Çocuklar beni çok sevdiler. Kimini sahneye koyduğumuz tiyatro oyununda oyuncu yaptım, kimini futbol takımına aldım, kimini kütüphanenin müdürü yaptım. Senenin sonunda da söz verdiğim gibi mezun ettim. İyi mi yaptım kötü mü bilmiyorum ama mektebi bir beladan kurtardığımı düşünüyorum."
Kutlu, medyayla, gazeteyle, konferanslarla çok fazla ilgisi olmadığını ifade ederek, "Hayatımda birkaç defa, o da hatır için bir yerlere gidip konuşmuşumdur. Ben muhabbet olsun diye katılırım bazı yerlere. Bugün de öyle oldu.
Nadirattan bir hadisenin karşısındayız hem siz hem de ben. Çünkü ilk defa böyle bir aletin karşısında konuşuyorum. Alete konuşmak çok tuhafıma gidiyor. Gülsem mi ağlasam mı bir tedirginlik içerisindeyim." dedi.
Yaklaşık bir buçuk saat süren program, YouTube üzerinden izlenebilir.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com