İsrail'in 14 Mayıs 1948'de işgal ettiği Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesiyle zorunlu göçe tabi tutulan ve günümüzde sayıları yüz binleri bulan Filistinli mültecilerin kaldığı kamp ve çevrelerinde, Trump'ın sözde barış planına karşı 29 Ocak Çarşambu günü "öfke ve grev günü" olarak ilan edilmişti.
Filistinli mülteciler, "öfke günü" kapsamında Lübnan'ın başkenti Beyrut dahil ülkenin pek çok kentinde, işgal altındaki topraklarına geri dönüş haklarını ellerinden almayı öngören sözde barış planına karşı gösteriler düzenledi.
Beyrut'ta bulunan Sabra ve Şatilla, Burc el-Baracne ve Mar İlyas kamplarında yaşayan Filistinli mülteciler, ABD'nin İsrail'le tek taraflı olarak duyurduğu sözde barış planına tepkilerini AA'ya anlattı.
"Trump'ın İsraillilere verdiği bir hayaldir"Mar İlyas Kampı sakinlerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) Merkezi Komite Üyesi Suheyl en-Natur, "Trump'ın sözde barış planıyla İsraillilere verdiği, tıpkı Balfour Deklarasyonu'yla hayata geçirmeye çalıştıkları 2 bin yıllık hayali projeleri gibi bir hayaldir." dedi.
"Yüzyılın Anlaşması"nın İsrail'de gerçekleşmesi beklenen seçimler için sağcı siyonistlerle uyumlu yürütülen bir ABD politikası olduğunu savunan Natur, Filistin davası ve halkına samimi olan herkesin halihazırda "büyük bir tehlike" olarak ortaya çıkan bu plana karşı Filistinlilerin yanında yer alması gerektiğini vurguladı.
Mar İlyas Kampı'nın diğer bir sakini 25 yaşındaki Selim de Trump'ın sözde barış planına tepkisini şu sözlerle dile getirdi:
"Bizim vatanımız Filistin. Onların (İsraillilerin) ise Polonya, İngiltere, Fransa, Almanya, ABD ve Rusya'dır. Geldikleri yere geri gitsinler. Filistin bizim ülkemizdir onların değil. Bu hayatta kalan bir tek Filistinli çocuk olsa, Filistin'e geri dönüş hakkını istemeye devam edecektir."
"Kaderimizi belirleyecek olanlar, Filistin halkı ve yöneticileridir"Burc el-Baracne Kampı'nda yaşayan 45 yaşındaki Kerem de "Bizim kaderimizi belirleyecek olanlar, işgal altındaki Filistin topraklarında veya dışarıda ikamet eden Filistin halkı ve yöneticileridir, ABD veya başka ülkeler değildir." diye konuştu.
Trump veya bir başkasının, Filistin halkının kaderini konuşma hakkına sahip olmadığını vurgulayan Kerem, isim zikretmeksizin Filistin halkı ve davası aleyhindeki komplolara katkı sağlayan bazı Arap ülkelerinin varlığından söz etti.
İşgal altındaki vatanlarından zorla sürgün edilen Filistinlilerin dönüş haklarından geri adım atmayacaklarını vurgulayan Kerem, "Filistinli mülteciler olarak, Yüzyılın Anlaşması'nı kesinlikle reddediyoruz." ifadelerini kullandı.
Kerem, Filistin'de yaşayanlara direnişe sıkı şekilde sarılmaları çağrısında bulundu.
"Arapların ve özellikle Körfezin utanç anlaşması"Beyrut'taki Filistin mülteci kamplarından Sabra ve Şatilla'da doğup hayata tutunmaya çalışan Filistinli Muhammed ise Orta Doğu'nun ana sorununun Filistin meselesi olduğunu savundu.
Muhammed, "Yüzyılın Anlaşması, Arapların ve özellikle Körfez ülkelerinin utanç anlaşmasıdır. Bunun başarılması mümkün değildir. Bu anlaşmaya rağmen Filistin'e döneceğiz. Buradan, mücadelenin merkezi Beyrut'tan diyoruz ki; Lübnan Lübnanlılarındır, Filistin de Filistinlilerindir. Geri dönüşümüz ise inkar edilemez bir gerçektir."
Selim, ABD'nin sözde barış planının tüm Arap ülkeleri için fitnenin başlangıcı olacağını vurguladı.
Lübnan'daki Filistinlilerin sayısı ve hayat koşullarıFilistinliler, Lübnan'ın farklı bölgelerinde yer alan El-Biddavi, Burc el-Baracne, Sabra ve Şatilla, Ayn el-Hilve, Nehru'l-Barid, Raşidiyye, Burc eş-Şemali, El-Bas, Vifel, Miye Miye, Dbaye ve Mar İlyas kamplarında çok zor şartlar altında hayatlarını sürdürüyor.
Birleşmiş Milletlerin (BM) verilerine göre, Lübnan'da 483 binden fazla Filistinli mülteci yaşıyor ancak kayıtlı olmayanlarla birlikte bu rakamın 600 bine kadar çıktığı söyleniyor.
Lübnan nüfusunun yaklaşık yüzde 10'unu oluşturan bu mültecilerin yarıdan fazlası (yüzde 62), altyapı ve sosyal imkanların çok kısıtlı olduğu 12 mülteci kampında yaşarken geri kalanlar ise kamp çevresinde ve ülkenin farklı bölgelerinde ikamet ediyor.
Mültecilerin statüsüne ilişkin 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü'ne taraf olmadığı için mültecilerin haklarının korunması konusunda sorumluluk kabul etmeyen Lübnan, İsrail'den sonra Filistinli mültecilerin en fazla hak ihlaline maruz kaldığı ülke konumunda.
Nüfusunun yarısı 25 yaşın altında olan bu kampların iç güvenliği, farklı Filistinli gruplar tarafından sağlanıyor. Bazı kamplarda bu gruplar tarafından oluşturulan ortak güvenlik birimleri bulunuyor. Yabancılar için girişlerin izne tabi tutulduğu kampların giriş ve çevresinde Lübnan ordusu görev yapıyor.
Altyapısı olmayan kamplarda, en büyük sorunların başında su ve elektrik sıkıntısı geliyor. Nüfus artışının hızla devam etmesi de eğitim ve sağlık imkanlarının her geçen gün daha da yetersiz kalmasına neden oluyor.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com