Yeni bir dünya düzeninin doğum sancılarını yaşıyoruz. Atlantik merkezli dünya düzenine karşı küresel bir siyasi uyanışa şahit oluyoruz. Yoksul ülkeler ABD merkezli sömürü düzenine karşı mücadele ediyor.
Batılı ülkeler, küresel hegemonyalarını kaybetmemek için başta Rusya olmak üzere bu hegemonyaya karşı çıkan ülkeleri savaşla terbiye etmeye çalışıyor. Dün Kırım’da bugün Ukrayna’da yaşananlar bunun sonucudur.
ABD-İngiltere merkezli bu saldırganlık, kıta Avrupası ile Atlantik güçleri arasında derin kırılmalara yol açmış durumda.
ABD, kıta Avrupasını Rusya ile korkutarak yanına çekmeye çalışıyor. Ukrayna üzerinden Rusya’yı nükleer saldırıyla tehdit ediyor.
Kuzey Akım boru hattına düzenlenen sabotaj da bu saldırganlığın bir sonucu olarak ortaya çıktı. Daha büyük sabotajların ve kışkırtmaların olacağı bir döneme doğru gidiyoruz.
Atlantik bloku, diğer yandan Karadeniz’de saldırgan bir tutum sergiliyor. Polonya, Romanya-Köstence ve Yunanistan üzerinden AB’ye gaz tedarikini engellemeye, Karadeniz’i istikrarsızlaştırmaya çalışıyor.
Kırım Köprüsü’ne düzenlenen saldırıyı bu terör faaliyetlerinin bir uzantısı olarak görmek gerekir.
Burada Kırım’ın stratejik önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. 2014 yılında yapamadıklarını bu kez yapmaya çalışıyorlar. Burada, Kırım Tatarlarının faşizme karşı birlik olmaları ve vatanlarını savunmaları kritik önemdedir.
Kırım halkları 2014 referandumuyla Rusya’ya katılarak tercihlerini yapmışlardır. Bu tercih, aslında huzur ile terörizm, kalkınma ile yoksulluk arasında bir tercihtir. Kırım Tatar halkı, huzuru ve birlikte kalkınmayı seçerek Rusya’ya katılma kararına destek vermiştir.
Batının, Kırım halkına vereceği yalnız savaş, sürgün, terörizm ve yoksulluktur. Son yüz yıllık tarih bize bunu açıkça göstermiştir.
Batı dünyasının temel açmazı, 500 yıldır sürdürdükleri sömürge düzeninin devam etmesini sağlamaktır. Fakat bu düzen, çoktan tarihe karışmıştır. Zor gücüyle bunu halklara kabul ettirmeleri artık mümkün değildir.
Atlantik çağının sonunda bir değişim aşamasındayız.
Doğunun ortak kaderi paylaşan halkları için birlikte mücadele etmekten başka çare yoktur. Bu süreç, kısa süreli ve kolay olmayacaktır. Tıpkı 70 yıl önce verildiği gibi zorlu bir mücadele sürmektedir. Bu sürecin sonunda Avrupa’nın da Atlantik prangalarından kurtulacağını ve Avrasya ülkeleri ile daha sağlıklı ilişkiler kuracağına şahit olacağız.
Türkiye de bu jeopolitik meydan okumaların tam ortasında yer almaktadır.
Karadeniz ve boğazlar bu açıdan kritik önemdedir. Türkiye de kendi güvenliği ve refahına karşı Atlantik blokundan yönelen tehditlerle mücadele etmek zorundadır. İkircikli politikalarla artık bu tehditleri bertaraf etmek mümkün değildir.
Türkiye’nin güvenliği ve refahı da Atlantik Blokuna karşı komşularıyla birlikte olmayı zorunlu hale getirmiştir.
.
Ünver Sel, dikGAZETE.com