İSTANBUL
İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, Kredi Garanti Fonu (KGF) kaynaklı kredilerin ekonomide işlevini iyi gördüğünü belirterek, "KGF aracılığıyla kredi kullanımları büyümeyi destekleyecek ve canladıracaktır." dedi.
Bali, İş Bankası'nın "Karneni Göster Kitabını Al" kampanyasına ilişkin toplantının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
Türkiye ekonomisinin 2012'den bu yana yaklaşık yüzde 3-4 bandında büyüdüğünü aktaran Bali, bunun aslında ülkenin hem potansiyelinin altında kaldığını hem de ihtiyaçlarına çok yeten bir büyüme oranı olmadığını söyledi.
Türkiye'de her yıl 1 milyon civarında iş gücüne katılım olduğuna değinen Bali, "Bu şu demek; siz yılda 1 milyon yeni iş yaratabilirseniz işsizliği ancak aynı seviyede tutabiliyorsunuz. Türkiye son yıllarda çok başarılı politikalarla 7 milyonun üzerinde yeni iş yarattı ama işsizlik düşmedi, yükseldi. Çünkü çok dinamik genç nüfus var ve iş gücüne katılım oranı son derece yüksek." diye konuştu.
Bu nedenle Türkiye ekonomisinde büyümenin opsiyonel bir şey olmadığını vurgulayan Bali, şunları kaydetti:
"Türkiye, ekonomisinde belirli bir büyüme oranını tutturmak mecburiyetindedir. Bu, uzun dönemden bu yana sağlandığı görülen kamu disiplini için de gereklidir. Çünkü vergi gelirlerinin sürekliliğinin sağlanabilmesi yine ekonomik büyümeden geçer. Aslında ekonomik krizlerin, birtakım sıkıntıların çözümü esasen hep büyümededir. Çünkü bazı problemleri doğrudan mutlak olarak küçültemeseniz bile büyümeyle onların göreceli ağırlığını azaltmış olursunuz. Mesela Batı ekonomilerinin bu kriz süreçlerinden bu kadar kolay çıkamıyor olmalarının nedeni bir türlü büyümeyi sağlayamıyor olmalarıdır. Oysa Türkiye ekonomisi bu konuda iyi örnekleri olan bir ekonomi."
Bali, 2008'in son çeyreğinin global krizin en sert dönemi olduğunu hatırlatarak, "Sonra 2009'un ilk çeyreğinde ekonomi çift basamaklı daraldı. Ondan sonra bizde bütçe politikalarıyla, çünkü manevra alanı vardı bugün de var, o manevra alanı kullanılmak suretiyle, yüzde 1,2 civarında olan bütçe açığının milli gelire oranını yüzde 5'lerin üzerine çıkaracak kadar bir ivme verildi ekonomiye ve 2009'un ikinci yarısından itibaren de ekonominin canlanma emareleri gösterdiğini gördük." diye konuştu.
Türkiye'nin bu avantajının hala var olduğunu belirten Bali, "Çünkü yine bütçe istatistikleri yüzde 1,2-1,3 seviyelerinde. Dolayısıyla bu bir imkan, bir manevra alanı veriyor. Burada bütün mesele kalıcı şekilde o istatistiklerin bozulmasını sağlamadan, geçici ve ivmelendirici önlemler alıp sonra büyümeyi sağlamaktır. Büyüme matrahtır, paydadır. O büyüdüğü için sizi tekrar oransal olarak bütçe açığının milli gelire oranı açısından düzeltir. Nitekim geçmişte de öyle olmuştur. Şimdi de yapılmaya çalışılanın o olduğunu görüyorum." görüşlerini aktardı.
Adnan Bali, Maliye Bakanı Naci Ağbal ile son dönemde yaptıkları bir toplantıda, kendilerine çok somut bir şekilde tedbirlerin geçiciliği ve geçici etkilerine dair bilgiler verildiğini aktararak, bunu yönetebilecek kapasitenin olduğunu düşündüğünü ifade etti.
"KGF aracılığıyla kredi kullanımları büyümeyi destekleyecek"
Bankacılık sistemi açısından bakıldığında da KGF aracılığıyla kullandırılan kredilerde çok hızlı gelişme olduğunun ifade edildiğine değinen Bali, şöyle konuştu:
"Ancak ihtiyaçlar da ciddi şekilde ortadaydı. Çünkü kredi ile büyüme arasında ciddi bir korelasyon var. Türkiye ekonomisinde belli bir büyümeyi tutturacaksanız mutlaka onun gerektirdiği oranda da bir kredi büyümesi lazım. Kredi büyümesini sağlayabilmek için sermayeniz, likiditeniz yeterli olmalı. Buradaki bütün mesele gerek sermaye gerek likidite açısından süreçleri sürdürülebilir olmaktan çıkaracak derecede riske etmemektir. Bu konu aslında araba kullanmak gibi. İhtiyaç duyduğunuz yerde bir miktar gaza basarsınız. Sonra biraz daha hızınızı düşürecek önlemler alırsınız. Şu anda ben şahsen KGF kaynaklı kredilerin ekonomide işlevini iyi gördüğünü düşünüyorum."
Adnan Bali, İş Bankası'nın 15 milyar liraya yakın KGF destekli kredi kullandırdığını bildirdi.
KGF kredilerinin kullanım amaçlarına yönelik soruya Bali, şu yanıtı verdi:
"Bizde yüzde 78 civarındaki kısmı yeni kullandırımdır. Bu da zannediyorum kamunun KGF enstrumanını devreye sokma amacına uygun bir kompozisyondur. Kendi bankamdaki verilerden bakıyorum; bunlar düpedüz ticari faaliyetin finansmanıdır. Böyle bir dönemde özellikle belli sıkışıklıkları aşmak için birisi kredi kullanma talebindeyken, bunun aynı zamanda 'yok araba almak, yok şunu almak, bunu almak için' gibi bir talepte bulunması rasyonel de değil. Tekil böyle örnekler olabilir ama uygulamanın bundan ibaret hale geldiği söylenemez. Bazen böyle küçük örneklerden yola çıkarak büyük genellemeler yapılabiliyor."
Bali, KGF aracılığıyla kredi kullanımlarının büyümeyi destekleyeceğini ve canladıracağını belirterek, "Benim bazı ölçütlerim var. Mesela ticari araç talebi önemlidir. Özellikle de küçük ticari araç. Ona iyi bakmak lazım. Mesela 2009'da canlanmayı bir iki ay kadar önce sahada yaptığım fiili ziyaretlerde ticari otomotivden tespit etmiştim. Veriler sonra geliyor." diye konuştu.
KGF'de takipteki krediler oranının ölçülmesinin henüz erken olduğunu bildiren Bali, bütün yaşanan sıra dışı olaylara, konjonktüre rağmen sektörel ortalama olarak yüzde 3'ün biraz üzerinde,-İş Bankası'nda bunun da çok altında, takipteki krediler oranı bulunduğunu söyledi.
Bali, "Ama dönüp baktığınızda Avrupa ekonomilerinde bir iki istisna ülke hariç neredeyse tamamı çift basamaklı takipteki krediler rasyosuna sahip. Yani bir yandan büyüme sağlanamıyor, bir yandan aktif kalitesinde bizden görece çok daha bozuk tablolar yaşanıyor. Genç işsizlik oranlarının çok yüksek olduğu ülkeler var. Tabi ki zor konjonktürler bunlar. Ama bizim de yönetebildiğimiz süreçler." yorumunu yaptı.
"Bankacılıkta kar artarsa kredi kapasitesi de büyür"
Adan Bali, KGF ile verdikleri kredilerin vadelerinin 1+4 yıl şeklinde standart olarak dizayn edildiği bilgisini verdi.
Türk bankalarının kredi büyüme beklentisine ilişkin soruyu Bali, şöyle yanıtladı:
"Kredi kullanımının iki kısıtı var; biri sermaye diğeri likidite. Sermayeniz yeterli değilse likiditeniz olsa bile kredi veremezsiniz. Likidite kıtlaşmışsa sermayeniz olsa bile bu defa verecek fonu bulamazsınız. Dolayısıyla her ikisinin de sistemde akışkanlığının olabilmesi lazım. Özkaynaklar karlılıktan beslenir. Dolayısıyla Türk bankacılığının bu yıl özellikle kamunun da almış olduğu tedbirlerle karlılık oranları yükseldi. Bu 2016’da da öyleydi, 2017’de devam ediyor. Bu şikayet edilecek bir şey değil. Bu bizim kredi kapasitemizi artması anlamına geliyor.
Bir araştırma raporunda da öngörüldüğü gibi bu sene yüzde 20'ler seviyesinde oluşabilirse, bunun da karlılığı sağlanabilirse, bu bankacılık sektörünün öz kaynaklarının da sağlıklı bir şekilde genişlemesi anlamına gelir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemlerin kredi verme kapasitesini olumlu etkiler. Ama aynı zamanda da likiditenin sağlanması lazım. Şu anda sistemde Türk lirası (TL) kredi, TL mevduat oranı epeyce yükseldi. Mevduat dışı kaynaklardan TL fon yaratma kabiliyeti de hem o kadar kolay değil hem de maliyetleri çok yüksek. Yani döviz kaynağı elde edeceksiniz, onu Türk lirasına swaplayacaksınız. Onların oranlarına baktığınız zaman çok yüksek."
Bali, dış borçlanmaların bu yüzden mi hızlandığına ilişkin soruyu, "Gelişen piyasaların baskı altında kaldığı dönemde bazen fırsat pencereleri çıkar. Kuruluşlar da bu imkanları değerlendiriyor. Biz de kurum olarak güzel borçlanmalar gerçekleştirdik. Bu konuda hala da devam edeceğiz." şeklinde cevapladı.
"Öncü göstergeler dipten döndüğümüzü gösteriyor"
İş Bankası'nda gelen kredi taleplerinde artış olduğunu anlatan Bali, "Özellikle KGF kaynaklı kredide ciddi artış var. Çok kısa bir süre içerisinde 15 milyar lira hiç azımsanacak bir rakam değil. Arkadaşlarıma özel olarak teşekkür ettim. Bu kadar yoğun bir mesaide, cumartesi pazar gece gündüz çalıştılar. Kolay iş değil. Çünkü bunlar büyük krediler değil. Çok yaygın ve küçük krediler. Dolayısıyla her birine dosya bazında aynı eforu sarf ediyorsunuz. Hem sahada hem şubelerde hem genel müdürlüğümüzdeki ilgili birimlerde arı gibi çalışıldı. Güzel bri performans gösterildi. Amacına da çok uygun hareket edildiğini düşünüyorum. Çünkü bu ekonomik aktivitenin canlandırılması, tıkanan yerlerin açılması anlamındaydı." diye konuştu.
Krizlerde hep dalgakıran gibi hareket ettiklerini belirten Bali, "Biz krizi ağırlaştırma değil, onu iyileştirecek, hafifletecek, aslında kriz konjonktürüne karşı hareket ederiz. Bu bir sorumluluk tabi ki. Büyük kurumlar ekosistemin sağlığını gözetmek durumundadır. Onun için hep ifade edegeldim; böyle konjonktürler sadece kendi doğrumuzun peşine düşeceğimiz konjonktürler değildir. Muhataplarınızın, müşterilerinizin doğrusunu da gözeteceksiniz. Ekosistemin bozulduğu bir yerde kısa dönemli kazançlarınızın size daima koruyucu bir etkisi olmaz." değerlendirmesinde bulundu.
Adnan Bali, KGF'nin büyümeye 1-1,5 puanlık katkı yapmasının mümkün olduğunu dile getirdi.
Öncü göstergeler olan güven, kapasite kullanımı ve satın alma endekslerindeki gelişmelerin canlanmaya işaret ettiğini ve dipten dönüldüğünü gösterdiğini vurgulayan Bali, "Bunun hangi oranda ivmelendiği konusunda çok net bir veri yok ama sahadaki gözlem olarak, masamdaki dosya trafiği olarak baktığımda ben de bu canlanmayı net olarak görüyorum." dedi.
KGF'de sağlanan 160 milyar liralık kefaletin 250 milyar liralık limite çıkıp çıkmayacağına ilişkin öngörüsü sorulan Bali, "Sanki yavaşlama olacak gibi görünüyor. Daha önce yaptığımız bu tür bu amaçlı toplantılarda da bu fonksiyonun artık görüldüğü ve aynı hızla buraya yüklenmenin gerekmeyebileceği teşhisi paylaşılmıştı." diye konuştu.
"Bu yıl kredi büyümesi yüzde 15'in üzerinde olur"
Adnan Bali, mevduat faizlerine ilişkin bir soru üzerine şunları söyledi:
"Bu dönem içinde TL kredinin bu hızlı artışı, Merkez Bankasının da özellikle döviz kuru üzerinde bir kontrol sağlamaya da dönük olan likidite politikası ve o likidite politikasının fona erişim maliyetini geç likidite penceresi suretiyle epeyce yükseltilmiş olması, buna alternatif olabilecek kaynakların da aynı şekilde yeniden fiyatlanmasını getirdi. Zaten kredi mevduat rasyosuna baktığınızda ciddi şekide TL kredi, TL mevduat yükseldi. Bu şu demek; kıt olan şeyin fiyatı artar. Burada kıt olma hali söz konusu. Onun için burada bir genel konjonktürdeki, özellikle dış konjonktürdeki ihtiyaçların bir miktar iyileşmesi söz konusu olabilirse, çünkü hepsi de kontrolünüz altında olan işler değil bunlar, o zaman şu olacaktır; döviz kuru üzerindeki baskı bu denli ihtiyaç halinde olmayacaktır.
O zaman piyasanın fonlanma maliyetleri bu denli yükseltilmek zorunda kalınmayabilecektir. O da yavaş yavaş ekonominin diğer yerlerini, yani tasarruf fazlası diyebileceğimiz yerlerinin fiyatlamasını da uygunlaştırabilir. Kredi talebi işlevini gördüyse, aynı oranda ve aynı hızla devam etmeyecekse o yönüyle bakıldığında da bir dengelenme sağlanabilir. Ekonomik büyüme ivmelendirebilir ve bu suretle oyun büyültülebilirse o da bu tabloyu etkiyebilir. Bunlar yönetilecek olan süreçler. Sadece kamunu değil aynı zamanda finansal kuruluşların da fonksiyon göreceği işler."
Bali, 2017 geneli için bankacılık sektöründe kredi büyüme öngörüsü olarak şu anda yüzde 20'li seviyelerin ifade edildiğini aktararak, "Ama şöyle bakmamız lazım. Bu yılın hemen başında öngördüğümüz nedenlerle olmadı. KGF gibi bu döneme özgü bir enstrümanın devreye girmesiyle çok ilişkili. Onun için yılın kalan bölümünde bu dengelenebilir. Ben şahsen o yönde emareler görüyorum. Her halükarda yüzde 15'in üzerinde olacağını tahmin ediyorum." ifadelerini kullandı.
İnşaat ve konut sektörüne yönelik kredi oranlarına ilişkin soru üzerine Bali, inşaatın ekonominin hemen her yerini etkileyen ve hareketlendiren bir sektör olduğunu ifade etti.
Bali, "Dolayısıyla bir ekonomiyi hızlı ivmelendirecekseniz, inşaat sektörü dediğinizde sadece bu sektörden bahsediyor değilsiniz. O yönüyle de hızlı büyüme ihtiyacı olan dönemlerde kullanılması bir yönüyle bakıldığında normal. Ama uzun dönemli büyüme perspektifi tabi ki proje finansmanları, ülkeye katma değer yaratacak olan faaliyetlerin finansmanı, ihracatın finansmanı, ülkeye katma değer yaratabilecek şekildeki ithalatın finansmanı gibi ekonomik aktivitenin özüne dönük alanlara yönelmesi lazım. Türkiye o konuda da çok olumsuz bir tablo gösteriyor değil." dedi.