554 yıllık kültürel miras olarak kabul gören Kapalıçarşı Kuyumcuları bu kez hayat öyküleri ile kayıt altına alınacak. TÜBİTAK destekli yürütülen proje dahilinde 60 atölyeyi girilerek, tek tek ustalarla görüşüldü. Projenin sonunda ustaların UNESCO Yaşayan İnsan Hazineleri envanterine dahil olması hedefleniyor.
İstanbul’un görülmesi gereken, benzersiz bir merkezi, 554 yıllık tarihi ve beraberinde gizemi içinde barındıran Kapalıçarşı. Geleneksel el işçiliğinin ve usta çırak ilişkilerinin merkezi olarak bilinen Kapalıçarşı Kuyumculuğunu 2012 yılından bu yana inceleyen TÜBİTAK destekli araştırma projesinde sona gelindi.
Geliştirdikleri projeyle, böylesine güçlü bir endüstrinin 554 yıllık gelenekten nasıl beslendiği? Bugün makine endüstrisine alternatif bir güç olup olmayacağı? Sorularına cevap aradıklarını ifade eden Kadir Has Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayşe Coşkun Orlandı, “Son aşamasına geldiğimiz TÜBİTAK destekli araştırma projesini 2012 yılından bu yana yürütüyoruz.
Yitirilmek üzere olduğunu bildiğimiz Kapalıçarşı’nın geleneksel kuyumcu ustalarının ne işler yatıklarını, ürünlerini, üretim yöntemlerini, bunların şuan ki çağdaş mücevher tasarımı ortamında nasıl bir değeri olabileceğine dair derinlemesine bir araştırma yürüttük. Planlı olarak yaklaşık 2 yıldır bizlere atölyelerini ve kapılarını açan ustaların dünyalarına girdik.
Kendi ustalık ve ustalarının hikayelerini dinlemeye çalışıyoruz. Bu usta çırak ilişkisinin ve zanaat kültürünün günümüz tasarım ortamında nasıl kaybolmakta olduğunu kendi dillerinden dinlemeye çalışıyoruz. Müsaade ettikleri oranda da ürünlerini görselleştirerek aslında bugüne kadar hiç yapılmamış görsel envanteri oluşturmaya çalışıyoruz” dedi.
“SON 20 YILLIK GELENEĞE PENCERE AÇTIK”
Kapalıçarşı’nın mimarlık, mimarlık tarihi, yeniden yapılanma konularında araştırma merkezi olduğunu fakat el işçiliğinin temsilcisi ustaların daha önce hiç incelenmediğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Ayşe Coşkun Orlandı, “Bugüne kadar Kapalıçarşı’da yer alan insan kaynağının, mücevher kümesindeki ustaların ne ürettiğine ve bu üretimin aslında görsel nasıl bir referansı olduğuna dair hiçbir çalışma yürütülmemişti. Sektör de kapalı bir sektör olduğundan dolayı buradan içeri girmek çok zordu. Yaptığımız araştırmamız ile oradaki son 20 yıllık geleneğe çok ciddi bir pencere açtığımızı düşünüyorum” diye konuştu.
PROJE DÂHİLİNDE SON NESİL USTALAR DİNLENDİ
Kapalıçarşı’da son nesil ustalarını dinlediklerinin altını çizen Yrd. Doç. Dr. Orlandı, bilgiyi sözlü olarak aktaran usta çırak ilişkisi geleneğinin yok olduğu tespitinde bulundu. Orlandı, “ Yaptığımız araştırmadan hareketle usta çırak ilişkisinin öldüğünü tespit ettik. Meslek okulları meslek liseleri çok önemli girişimler ama zanaat geleneğinin en büyük tetikleyicisi en değerli dinamiği aslında bu sözsüz aktarım dediğimiz ustadan çırağa aktarılan sistem.
Girdiğimiz atölyelerde hiçbir çırağın olmadığını görüyoruz. Görüştüğümüz ustaların aslında son nesil olduğunu biliyoruz. Yani bunun son 10 yıl sonra görüşecek usta olmayacağının farkındayız. Biz zaten projeye başladığımızda ilgili sivil toplu kuruluşlarından destek istediğimizde bir an önce başlayın çünkü siz son nesil görüşme yapıyorsunuz uyarılarında bulunmuşlardı.
Projeye başladığımızdan günden bu yana 2 yıl içinde bile ‘Keşke 2 yıl önce gelseydiniz. Çünkü şu ustayı da kaybettik’ uyarılarıyla karşı karşıya kaldık. Ustaların hikâyelerini bugüne kadar pek kayıt altına alan olmamış. Yani Türkiye’de çok ciddi bir kuyumculuk mirası var fakat bir kuyumculuk müzesi dahi kurulmamış. Biz sadece bazı şeyleri sözlü olarak takip edebiliyoruz. Mücevher kişisel ve elden ele değişmiş ve değerli madenlerden oluştuğundan çok zor ve kaybolmaya yüz tutmuş bir ürün. Zor bir süreçten geçiyoruz ve biz araştırmamızla geleceğe iyi bir miras bırakıyoruz” ifadelerine yer verdi.
USTALAR YAŞAYAN İNSAN HAZİNELERİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLDİ
Kapalıçarşı mücevher ustalarının ciddi bir kültürel mirasın parçaları olduğunu vurgulayan Orlandı, UNESCO Yaşayan İnsan Hazineleri kriterini şu sözlerle açıkladı: “Bizim bu proje ile gerçekleştirmeye çalıştığımız diğer bir misyon ise bunun çok ciddi bir kültürel miras boyutu var. Bu ustaların, UNESCO’nun son 10 yıldır somut olmayan kültürel miras kapsamında yaşayan insan hazineleri olarak aslında bir envantere geçirilmeleri ve bu işi yapan son nesil ustaların kayıt altına alınması için son derece önemli bir girişim.
Bizim yürütmekte olduğumuz projemizin önemli bir ayağı da aslında bu misyondan oluşuyor. Dolayısıyla biz görüştüğümüz ustaların UNESCO Yaşayan İnsan Hazineleri envanteri kriterlerine uygun olup olmadıklarını da değerlendirdik. Büyük bir çoğunluğunun uygunluğunu tespit ettik. Dolayısıyla proje sonunda bu girişimleri de yapmış olduğumuz söyleyebilirim. Bu ustaları bir kültürel miras taşıyıcısı olarak iz bırakmaları açısından kayıt altına almış olursak önemli bir adımı atmış oluruz.
Bu güne kadar yaklaşık 60 tane atölyeye girdik ve usta ile görüştük. Yaşayan İnsan Hazineleri envanteri Kültür Bakanlığı aracılığıyla yürütülüyor. Ustaların ustalık niteliğini taşımaları ve onları toplumla buluşturan ustaları envantere dahil edebiliyoruz. Dolayısıyla proje raporlaması bittikten sonra da elimizdeki verilerle de bu başvuru sürecini başlatmış olacağız.”
“3 NESLİ BİR ARADA BULAMIYORUZ”
Şimdiye kadar görüştükleri en yaşlı mücevher ustasının 74 yaşında olduğunu belirten Orlandı, “Girdiğimiz atölyelerde 3 nesli bir arada bulamıyoruz. Şu an görüştüğümüz ustanın kendi ustası nerede veya çırağı nerede bunu bilmiyorlar. Aynı atölyede yetişmiş 3 nesli bir arada bulmak, görmek ve kayıt altına alabilmek gerçekten çok zor” dedi.
TÜRK MÜCEVHERİNDE TASARIM SORUNU
Ustalar kendilerini zanaatkardan çok sanatçı olarak gördüğünün altını çizen Orlandı, “ Her parça seri üretim olarak aynı gözükse bile ustalar ürettikleri tasarımlarda kendi ellerinden geçtiği için çok ciddi ruhani katkılarının olduğunu ifade ediyorlar. Bu tabi teknolojiye karşı verilen savaştan daha çok kaliteye karşı verilen savaş. Seri üretim teknikleri üretim biçimlerini gittikçe yalınlaştırdı. Ürünlerin kompleksiteleri gittikçe düşmeye başladı ve ucuza talep var. Onlar da bu ucuz ve kalitesiz talep karşısında ayakta kalmaya çalışıyorlar. Kaliteye talep olduğu sürece kendi işlerini icra edebileceklerini çoğunlukla ifade ediyorlar. Bu birbirlerine alternatif olma durumu değil” değerlendirmesinde bulundu.
Teknoloji ile de katma değer yaratmanın mümkün olduğunu ifade eden Orlandı, Bunu sadece teknoloji ile yapabiliyor olmak zor. Çünkü sizden daha iyi teknoloji ve daha ucuz işçilikle yapan başka bir coğrafyaya bunu kaptırmanız muhtemel bir şey. Bugün de biliyoruz ki Türkiye 2000’li yıllardaki yüksek volüm ihracat başarısını şu an çok da devam ettiremiyor. Bunu arkasında da tasarımla ilgili çok ciddi bir sorun var. Ne kadar yüksek katma değerli tasarım ihraç ederseniz o kadar yüksek katma değer kazanıyorsunuz.
Rakiplerinizin arasında o kadar o kadar vazgeçilmez oluyorsunuz. Dolayısıyla biz bir şekilde geleneksel üretimin yüksek katma değer üretimine bir kaynaklık etmesi gerektiğini savunuyoruz. Kapalıçarşı mücevher ustaları gelenekten uzaklaşmamak için kaliteden ödün vermeden üretim yapıyorlar. Teknoloji işin içine girmesin değil bunların karşılıklı olarak birbirlerini besleyecek ve bir arada olabilecekleri yeni bir formül olabilir mi? Proje sonrasında bunları değerlendirme fırsatımız olacak” dedi.
Ustaların böylesi bir araştırmayı yadırgadıklarını da kaydeden Orlandı, devlet tarafından ustalara yönelik bir araştırma olmadığı ve ustalar kendilerini bir birlik olarak tutmak adına bir girişimde bulunmadığı ve bu araştırmaya da şaşırarak araştırmayı yadırgadıkları değerlendirmesinde bulundu.
Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayşe Coşkun Orlandı önderliğinde Yrd. Doç. Dr. Yonca Erkan ve iki araştırma görevlisi ile yürütülen TÜBİTAK destekli 2 yıllık projenin sonuçları önümüzdeki aylarda açıklanacak.
dikGAZETE