İSTANBUL (AA) - Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Tıbbi Onkolog Prof. Dr. Özlem Er, son 10 yıldır kişiye ve tümöre özgü tedavi yöntemlerinin hem dünyada hem de Türkiye'de yapılabildiğini belirterek, "Dokudan alınan biyopsiyle testler yapılabildiği gibi, son 2-3 yıldır kanser tedavisini belirleme amacıyla kanda yapılan testler kullanılabilmektedir. Kanser hücrelerindeki değişiklikler kanda saptanabiliyor. Bu değişikliklere karşı geliştirilen hedefe yönelik tedaviler, kişiye özel olarak planlanabiliyor." dedi.
Prof. Dr. Er, Dünya Kanser Günü dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, kanserin, normal hücrelerde, mutasyon adı verilen değişikliklerin birikmesine bağlı hasar gelişmesi ve kontrolsüz çoğalması olarak tanımlandığını belirtti.
Çeşitli kimyasallar, bazı virüs ya da bakteriler gibi çevresel kanser yapıcıların etkisiyle normal vücut hücrelerinde ortaya çıkan genetik değişiklerin hepsinin, kalıtsal geçiş göstermediğini dile getiren Er hem kalıtsal geçiş gösteren hem de çevresel etkenlerle oluşan değişikliklerin saptanabildiğini söyledi.
Er, "Dünyada her yıl yaklaşık 18 milyon yeni kanser hastası oluyor. Yıllar içinde kanser sayısı nüfusun artması ve yaşlanmasıyla orantılı olarak artıyor. Dünya nüfusunun artışına ve nüfustaki yaşlanmaya bağlı olarak 2025'te toplam 19,3 milyon yeni kanser vakası olacağı belirtilmiştir. Ölüm nedenleri arasında kanser, dünyada 2. sırada yer alıyor. Günümüzde ölüm nedenleri arasında kansere bağlı ölümler, kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer almakla birlikte, yapılan projeksiyonlar, kanserin 20 yıl sonra birinci sıraya yerleşeceği şeklindedir." diye konuştu.
"Türkiye'de her yıl yaklaşık 97 bin erkek kansere yakalanıyor"Ölümlerin yaklaşık yüzde 70'inin düşük ve orta gelir düzeyindeki ülkelerde olduğunu ifade eden Er, "Kanserden ölüm nedenleri arasında risk faktörlerini, obezite, meyve ve sebze tüketiminin azlığı, hareketsiz yaşam, sigara ve alkol kullanımı oluşturuyor. Kanser için en önemli risk faktörü tütün kullanımı ve bu ölümlerin yüzde 22'sinden sorumlu. Enfeksiyonlardan hepatit ve HPV, düşük ve orta gelir düzeyindeki ülkelerde kanserlerin yüzde 25'inden sorumlu." dedi.
Düşük gelir düzeyindeki ülkelerde hastaların, daha ileri evrelerde hekime başvurduğunu, tanı ve tedavideki imkanların da yetersiz kaldığını aktaran Er, şöyle devam etti:
"2017'de yapılan bir değerlendirmede, bu ülkelerde patoloji hizmetinin devlete bağlı merkezlerin yüzde 26'sında olduğu belirlenmiştir. Tedaviye erişim ise düşük gelir düzeyindeki ülkelerde yüzde 30 civarındayken, yüksek gelir düzeyine sahip ülkelerde ise bu oran yüzde 90'ın üzerinde. Türkiye'de yaşam standart kanser hızı erkeklerde yüz binde 261,4, kadınlarda ise yüz binde 168,7'dir. Kadın erkek ortalama kanser insidansı ise yüz binde 215,1'dir. Kanser istatistiklerine göre ülkemizde her yıl yaklaşık 97 bin erkek ve 62 bin kadın kansere yakalanmaktadır."
"Türkiye'de görülen obezite salgını, kanser artışında önemli bir neden"Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, Türkiye'de kanser artışına, toplumda ileri yaş nüfus yüzdesinin artması, tütün ve tütün mamullerinin fazla tüketimi, obezite salgını, çevresel ve mesleki kanser yapıcıların giderek önem kazanması gibi nedenlerin yol açtığını dile getirdi.
Sağlık Bakanlığı Kanser Daire Başkanlığının kanserin azaltılması konusunda, yoğun çalışmalar yaptığına dikkati çeken Er, şunları anlattı:
"Tütün kontrolü, yanlış beslenme ve yaşam alışkanlıklarının değiştirilmesi, çevresel etkenler ve kansere sebep olabilecek hastalıklarla mücadele konusunda bilimsel kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri birlikte çalışmaktadır. Kanser 200'den fazla hastalığın ortak adıdır. Yalnızca köken aldığı organa ve patolojik tipine göre yapılan tedavilerde başarı oranı düşükken, son 10 yıldır kişiye ve o kişideki tümöre özgü tedavi yöntemleri hem dünyada hem de eş zamanlı olarak ülkemizde yapılmaktadır. Dokudan alınan biyopsiyle testler yapılabildiği gibi, son 2-3 yıldır kanser tedavisini belirleme amacıyla kanda yapılan testler kullanılabilmektedir. Kanser hücrelerindeki değişiklikler kanda saptanabiliyor. Bu değişikliklere karşı geliştirilen hedefe yönelik tedaviler kişiye özel olarak planlanabiliyor."
"Kişiye özel tedavi, hastaya daha fazla konfor sunuyor"Prof. Dr. Özlem Er, ayrıca tümör dokusundan biyopsi yapılamadığı durumlarda, kan testiyle immünoterapiye uygunluğu belirlemek için gerekli testlerin de yine kandan yapılabildiğine işaret ederek, "Kişiye özel tedavi, etkinliği yüksek ve yan etkisi az olduğu için hastaya daha fazla konfor sunuyor. Aynı kanser türlerinde bile moleküler düzeyde farklılıklar oluyor ve tedavilerde farklı yanıtlar elde edilebiliyor." dedi.
Bu yöntemle kişinin ve tümörün genetik özelliklerinin belirlendiğini, o hastalık için en uygun ilacın seçiminin yapılabildiğini söyleyen Er, "Ayrıca kanser hücresi, moleküler düzeyde incelenerek 50'den fazla genetik değişiklik açısından sonuçlar elde edilebiliyor. Bu sayede kanser hücresinde saptanan genetik değişime uygun ilaç seçilerek etkinliği yüksek tedavi belirlenebiliyor." diye konuştu.
Özellikle akciğer kanseri başta olmak üzere uluslararası rehberlerin de bu testleri önerdiğini, bu sayede tümörün özellikleri belirlenerek hastalığın seyir hızının, uygulanacak tedaviye karşı alınacak yanıtların önceden saptanabildiğini vurgulayan Er, elde edilen sonuçlara dayanarak tedavi seçiminin yapıldığını söyledi.
"Çalışmalar tüm hızıyla devam etmekte"Özlem Er, böylece gereksiz ilaç kullanımının önüne geçildiğini, yan etkilerin artmasının ve ekonomik açıdan oluşacak yükün ortadan kalkmasının sağlandığını ifade ederek, şunları kaydetti:
"Kişiye ve tümöre özel tedaviyle, hedefe yönelik tedavilerin (akıllı ilaçlar) ve immünoterapinin uygun olduğu hastaların seçimi yapılmaktadır. Doğru hastaya, doğru zamanda, doğru tedavinin uygulanması mümkün olmaktadır.
Gelecekte her hasta için hem tanı anında hem de tedavi devam ederken etkinliği ve tedavi direncini saptamak için seri kan testleri yapılarak hastalığın gidişatını erken saptamak mümkün olacaktır. Bu konuda çalışmalar tüm hızıyla devam etmektedir. Kandan alınan örneklerde örneğin akciğer kanserinde, EGFR mutasyonu taşıyan kişilerde hedefe yönelik tedavi sırasında direnç gelişmesi durumunda farklı mutasyonların (T790M) saptanmasıyla ilaç değişikliğine gidilebilmektedir. Bu durum diğer kanser türleri için de yakın gelecekte mümkün olacaktır."