Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Aysun Kaya, AA muhabirine yaptığı açıklamada, AIDS'in, HIV enfeksiyonunun son evresi olduğunu, tedavi edilse de vücudun tam iyileşmesinin pek mümkün olmadığını ifade ederek, vücutta oluşan enfekte bellek hücrelerin yok olmasının dahi yaklaşık 70 yıl sürebildiğini söyledi.
"Yani bir kez HIV alınırsa ömür boyu vücutta kalmaktadır." diyen Kaya, AIDS'in dünya ve Türkiye'de en önemli halk sağlığı sorunlarından birisi olduğuna işaret ederek, şunları söyledi:
"Dünyada milyonlarca insan HIV ile enfektedir. Günümüzde etkili bir tedavisi mevcut değildir ancak uygun tıbbi bakımla kontrol edilebilir. Tedavide kullanılan ilaçlar antiretroviral tedavi veya ART olarak adlandırılır. Eğer bu ilaç tedavisi her gün doğru şekilde uygulanırsa, HIV ile enfekte olan çoğu insanda yaşam süresini belirgin olarak uzatır ve başkalarına bulaşma ihtimalini de düşürür. Günümüzde, tanısı konmuş ve hastalığa yakalanmadan önce tedavi altına alınmış biri, neredeyse hasta olmayan kişi kadar yaşayabilir."
"Enfeksiyon sonrasındaki olgularda grip benzeri semptomlar görülebilir"
Aysun Kaya, Türkiye'de ilk kez 1985'te üç HIV pozitif hasta bildirildiğini, ardından her yıl HIV/AIDS vak'alarında giderek artış gözlendiğini anlatarak, Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun Bulaşıcı Hastalıklar Daire Başkanlığı, Zührevi Hastalıklar Birimi 2016 verilerine göre, Türkiye'de 1985-2015 yılları arasında teşhis konulan tüm vak'aların 12 bin 541 kişi olduğunun bildirildiğini söyledi.
Virüsle enfekte olan ve tedavi almayan olgularda hastalığın tipik olarak üç evrede ilerleme gösterdiğini vurgulayan Kaya, "Antiretroviral tedavi olarak bilinen HIV tedavisindeki ilaçlar, her gün doğru bir şekilde alınırsa hastalığın bütün evrelerinde faydalı olur. Tedavi hastalıktaki ilerlemeyi yavaşlatabilir veya bir sonraki evreye geçişi önleyebilirken, başkasına bulaşma olasılığını da belirgin şekilde azaltabilir." diye konuştu.
Enfeksiyon sonrasında 2-4 hafta içerisindeki olgularda grip benzeri semptomlar görülebildiğini, bunun da vücudun enfeksiyona karşı verdiği doğal cevap olduğunu belirten Kaya, akut enfeksiyon geliştiğinde hastanın kanında yüksek miktarda bulaşıcı virüs bulunduğunu dile getirdi.
Kaya, ancak akut enfeksiyonu olanların, kendilerini hasta hissetmeyecekleri için virüsü bulaştırdıklarından da habersiz olabileceklerini ifade ederek, "Cinsel ilişki veya uyuşturucu kullanımı ile HIV'e maruz kalındığı düşünülüyorsa ve grip benzeri semptomlar yaşanıyorsa, tıbbi yardımın yanı sıra, akut enfeksiyon teşhisi için bir test istenilmeli." görüşünü ifade etti.
Virüsün, kan, cinsel ilişki, emzirme gibi durumlarla bulaşabileceğini, bunun yanında da HIV pozitif anneden hamilelikte ya da doğum sırasında bebeğe geçebileceğini vurgulayan Kaya, "Kan transfüzyonu, kan ürünleri veya organ, doku nakliyle virüsün bulaşma riski, verilen kanın, kan ürünlerinin, bağışlanan organ ve dokuların uygun yöntemlerle taranması dolayısıyla çok düşüktür." değerlendirmesinde bulundu.
"HIV'in hızla mutasyona uğraması nedeniyle aşı geliştirilmesi zor"
Aysun Kaya, sivrisinek, kene veya diğer böceklerin, virüsün pozitif olduğu biriyle el sıkışmanın, tuvalet, tabak, bardak paylaşımının bulaşmada risk oluşturacağına dair bir kanıt bulunmadığını belirterek, virüsün insan vücudunun dışında uzun süre canlı kalamadığını ve bir konak insan hücresi dışında üreyemediğini aktardı.
Virüsün kontrolü için en etkin yolun, güvenli bir aşı olduğunu ancak 2011'e kadar denenen aşı çalışmalarının başarısızlıkla sonuçlandığını anlatan Kaya, hastalıktan korunma yöntemlerine ilişkin şu bilgileri verdi:
"HIV'in hızla mutasyona uğraması, enfekte olan hücrede sergilenmemesi ve primer enfeksiyondan sonra konak bağışık sistemi tarafından temizlenememesi nedeniyle aşı geliştirilmesi zordur. Güvenlik endişeleri, virüs için uygun hayvan modelinin olmaması da aşı geliştirme çabalarının önündeki diğer önemli sorunlardır. İlaçlar ve aşılarla virüs kontrolünün olmaması nedeniyle, risk faktörlerinden ve bulaşma risklerinden uzak yaşam şeklinin sağlanması korunmanın temelini oluşturur. En sık bulaşma korunmasız cinsel temasla olduğu için, bundan tamamen kaçınarak veya tek eşli yaşayarak enfeksiyonunun bulaşması önlenebilmektedir. Kan transfüzyonu da önemli bir bulaşma yolu olduğu için bütün donör kanları test edilmelidir. Steril olmayan iğne ve şırıngalar kullanılmamalıdır. Eşleri HIV pozitif olan kadınlar da risk altındadır. HIV bulaşma riski olan kadınlar hamilelik öncesinde virüs testi yaptırmalıdır. Tedavi olmayan annelerin bebeklerine virüsü, hamilelik, doğum ya da doğum sonrasında veya emzirme döneminde bulaştırma riski yüksektir."
dikGAZETE.com