?>

Herkesin kaçtığı yere gidenler: Gazeteciler

Savaş, doğal afet, katliam ve büyük yıkım gibi olaylar, insanlarda nesiller boyu süren travmalara yol açarken gazeteciler, bu bölgelere en önde gitmek için birbirleriyle yarışıyor.

Gündem - 3 saat önce

Ankara

Mesleğini icra ederken birçok psikososyal travmanın ortasında yer alan gazetecilerin motivasyonu kimilerine göre mesleki iştiyak, kimilerine göre de yaşananları dünyaya aktarmak ancak ortak bir görüş var ki hayatını bir valize doldurup yerinden edilenlerin hikayesini dünyanın geri kalanına taşıyan, hikayelerini cesaretle anlatan gazeteciler, çatışmanın en yoğun olduğu, herkesin kaçmaya çalıştığı yönün tam tersine gidiyor.

Haberciler, "Çalışan Gazeteciler Günü"nde mesleki deneyimlerini anlattı

Gazeteciler, yalnızca çatışmaları değil bu çatışmaların siviller üzerindeki etkilerini de kayda alırken aktardıkları haber ve görüntüler, kriz bölgelerinde yaşananların acımasız yüzünü gözler önüne seriyor. Yazdıkları haberlerle her türlü dehşet ya da iyiliği aktaran gazeteciler, tarihe canlı tanıklık ediyor.

Yaşanan trajedileri dünyaya anlatmak için büyük fedakarlıklarda bulunan gazeteciler, çoğu zaman zorlu koşullar altında görev yapıyor. Öyle ki çoğu zaman hiç bilmedikleri bir coğrafyada, alışık olmadıkları bir iklimde kaosun içinde kendini bulan gazeteciler, bir tarafta psikolojilerini korumak ve bir tarafta da hızlı şekilde ortama ve duruma adapte olup yaşananları aktarmak zorunda. Zamanla yarış, hayati tehlike, çalışma koşulları ve ardında bıraktığı insanlar ve hayatları ise çantalarında taşıdıkları manevi bir bagaj.

Savaş bölgelerinde çalışan AA muhabirleri Mehmet Burak Karacaoğlu, Enes Canlı, Davit Kachkachishvili, Faruk Hanedar, AA Gazze foto muhabiri Ali Jadallah ve Mısırlı gazeteci Esad Taha, "10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü" kapsamında bölgede haber yapmanın zorluklarını ve tanık oldukları durumları AA'ya anlattı.

Karacaoğlu, 2012'den bu yana Suriye'deki iç savaşı yakından takip ettiğini belirterek, "Suriye'nin birçok noktasında haberler yapıp kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik çalışmalar yürüttük. Tabii savaş bölgesi, çalışması en zor alanlardan bir tanesi, doğal afetlerle birlikte. Uluslararası hukukun veya herhangi bir hukuk sisteminin çok fazla işlemediği alanlar savaş bölgeleri oluyor genelde." dedi.

Savaş bölgesinde çalışırken bireylerin kendi güvenliklerini kendilerinin sağlaması gerektiğini vurgulayan Karacaoğlu, "Saldırılarda hedef alınma ihtimaliniz yüksek olabiliyor. Kimse sizi bu ortamlarda koruyamaz. Özellikle kargaşa anlarında, saldırı anlarında genelde insan bireysel olarak hareket etme içgüdüsüyle, hayatta kalma içgüdüsüyle hareket ettiği için sizin de aynı şekilde bu içgüdüyle hareket etmeniz gerekiyor." diye konuştu.

Karacaoğlu, savaş bölgelerinde çalışırken asgari düzeyde askeri bilgiye sahip olmanın önemli olduğunu ifade ederek, "Savaş bölgelerinde bazen gözden kaçan ve çok kötü sonuçlanan hadiseler var. En önemlilerinden bir tanesi bana göre harita, yön bilgisi." dedi.

Savaş bölgesinde çalışan bir muhabirin kaynaklarının güvenilir olması gerektiğinin altını çizen Karacaoğlu, "Savaş bölgeleri, özellikle gazetecilerin psikolojik açıdan da gerçekten güçlü olması gereken alanlardan biri çünkü çok sayıda ölüm görebilirsiniz. Yanınızda, yakınınızda insanlar ölebilir. Bebeklerin, kadınların öldüğünü görebilirsiniz. Üzerinize kan bulaşır veya yaralanabilirsiniz. Dolayısıyla bunlara baştan hazırlıklı olarak gelmek, sahada da çalışma koşullarında da sizin elinizi rahatlatacak veya daha iyi çalışmanızı sağlayacak şartlardan bir tanesi." şeklinde konuştu.

Karacaoğlu, bölgede yaşayanların haberinin yapılması ve uluslararası kamuoyuna duyurulmasının önemli olduğunu vurguladı.

Görevi sırasında çok sayıda tehlike atlattığını söyleyen Karacaoğlu, uçak saldırılarının ve esir düşme ihtimalinin kendisini her zaman tedirgin ettiğini belirtti.

Karacaoğlu, bölgede çalışırken yaşanan olayların geçmişini de bilmenin önemli olduğuna dikkati çekerek, "Bu, sizi bilgi olarak güçlü tutacaktır. Dolayısıyla mesleğinizi de daha iyi yapma noktasında fayda sağlayacaktır yani savaş muhabirliği bazen uzaktan daha sevimli gibi görünebiliyor ama içine girdiğiniz zaman hiçbir şey film değil. Film sahnesi değil. Burada yaşayacağınız her şey gerçek. Gördüğünüz her şey, göreceğiniz her şey gerçek. Dolayısıyla çok zor bir meslek ama aynı zamanda tutkulu bir meslek, sürekli heyecan gerektiren bir meslek." değerlendirmesinde bulundu.

"En iyi mücadele biçimi mesleğimize dört elle sarılmak"

Canlı da Kasım 2021'den bu yana AA'nın Kudüs muhabiri olarak görev yaptığını belirterek, "İsrail'in 7 Ekim 2023'te Gazze'ye başlayan saldırılarından itibaren bölgede gerek işgal altındaki Doğu Kudüs, gerek işgal altındaki Batı Şeria, gerekse de İsrail içindeki topraklarda İsrail'in gazetecilere ilişkin muamelesi çok sertleşti. Gazze Şeridi'ndeki meslektaşlarımız, kendi halkının uğradığı soykırımı dünyaya duyurmaya çalışırken maalesef bunun bedelini İsrail saldırılarında can vererek ödedi." dedi.

Çatışma bölgelerinde görev yapan ve dünyanın farklı noktalarında da insanların sesini duyurmaya, gelişmeleri kamuoyuna aktarmaya çalışan tüm meslektaşlarının "Çalışan Gazeteciler Günü"nü kutlayan Canlı, İsrail'in işgal ettiği bölgelerde gazetecilik koşullarının çok ağır olduğunu söyledi.

Canlı, bölgede çalışırken saldırıya uğramanın gayet sıradan olduğuna dikkati çekerek, "Maalesef ki bunun en acı sahnesini de Gazze'de izliyoruz." diye konuştu.

Birçok gazeteci ve medya mensubunun üzerlerinde çelik yelek ve "basın" ibaresi taşımalarına rağmen saldırıya uğradığını ve can verdiğini söyleyen Canlı, şunları kaydetti:

"Bu tür sıcak bölgelerde, bu tür adaletsizliğin yaşandığı ve dünyanın maalesef ki bu tabloyu değiştiremediği noktalarda gazetecilik yapmak, gerek haber yoğunluğu nedeniyle fiziksel yorgunluk, fiziksel tahribata yol açmasının yanı sıra bu tür adaletsizliklere tanıklık etmek da aynı şekilde psikolojik bir tahribata yol açıyor. Bununla en iyi mücadele biçimi de mesleğimize dört elle sarılıp buradaki insanların sesini dünyaya en objektif, en tarafsız şekilde, onların mesajını bozmadan, çarpıtmadan aktarmak oluyor. Mesleğinizi yeterince hakkıyla yaptığınızı hissettiğinizde bu, sizin için en kıymetli psikiyatrik ilaca dönüşüyor."

"Sizlerden talebimiz, ciddiyetle bizim yanımızda durmanız"

Jadallah, 15 yıldır Gazze Şeridi'nde görev yaptığını söyleyerek, "Gazetecilik kariyerim boyunca Gazze Şeridi'nde birçok savaşı takip ettim, çeşitli alanlarda çekimler yaptım ancak bugün yaşadığımız şey bir soykırım, insana, ağaca, taşa merhameti olmayan zorlu bir savaş." dedi.

Çok zor bir dönemden geçildiğini belirten Jadallah, "Gazeteciler olarak bize karşı yürütülen soykırıma maruz kalıyoruz. İnsan olarak en temel hakkımız yaşamak, her şeyden mahrum bırakılıyoruz. Barınma, yeme, içmeden, ailemiz ve arkadaşlarımızla birlikte yaşama, çalışma hakkımızdan, her şeyden mahrum bırakıldık." diye konuştu.

Jadallah, tüm aile fertlerini saldırılarda kaybettiğini söyleyerek, şöyle devam etti:

"Tüm aile fertlerim şehit oldu. Bu acıyı tarif etmek imkansız. Kelimeler, yüreğimi sıkan bu tarifsiz acıyı anlatmaya yetmiyor. Gazze'de bir gazeteci olarak tanıklık ettiğim soykırım sahnelerini görüntülerken büyük baskılar ve zorluklarla karşı karşıya kalıyorum. Şimdiye kadar Gazze'de 202 Filistinli gazeteci öldürüldü. Meslektaşlarımın cenaze törenlerine tanıklık etmek, yaşayabileceğim en zor anlardan biri. Her biri, dünyadaki herhangi bir gazeteci gibi yaşama ve çalışma hakkına sahipti ancak yalnızca Filistinli oldukları için bu haklardan mahrum bırakıldılar."

Jadallah, bölgede yaşayan insanların haklarını korumak adına çektiği fotoğrafları tüm dünyayla paylaştığını vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Çekimler yapıp burada yaşananları dünyaya aktarmaya çalıştık ancak dünyadan buna reaksiyon gösteren yok.Benim bir gazeteci olarak iletmek istediğim bir mesajım var: Gazze Şeridi'ndeki gazeteciler olarak bizler, savaşta gazetecilik haklarımızdan mahrum bırakıldık ve öldürüldük. Giydiğimiz çelik yeleğin bir faydası kalmadı. Bu yeleğin artık hiçbir anlamı kalmadı yani buradaki soykırıma karşı bu bir şey ifade etmiyor artık. (Gazze'de) Üstünde "Press" yazılı çelik yelek giyen 202 gazeteci öldürüldü. Bu yazı tüm dünyada bilinen bir işarettir. Dünyadaki tüm gazeteci ve ilgililere mesajım: Gazeteciler olarak haklarımızdan mahrum bırakıldık. Sizlerden talebimiz, ciddiyetle bizim yanımızda durmanız ve bizi öldüren İsrail ordusuna karşı bir duruş sergilemenizdir. Gazeteciler olarak bizlere karşı soykırım yapıldı. Bizler, bugün soykırım savaşının 403. günündeyiz, bu savaşta 202 gazeteci ve kameraman öldürüldü. Bu konuda sizden ciddi bir duruş bekliyoruz."

"Hayatınızın ne kadar değerli olduğunu anlıyorsunuz"

Kachkachishvili de, AA ekibi olarak Rusya-Ukrayna Savaşı'nı takip etmek üzere uzun süre Ukrayna'da kaldıklarını belirterek, "Bütün gelişmeleri en sıcak noktalarda takip ettik." dedi.

Her yere yetişmeye çalışmanın zorluklarına dikkati çeken Kachkachishvili, "Takip ediliyorsunuz, bir yandan da tarihe tanık oluyorsunuz. Gördüklerinizi tarafsız ve doğru şekilde aktarmanız gerekiyor ve şunu hissettim, temsil ettiğimiz Anadolu Ajansının ne kadar büyük bir güç, ne kadar büyük bir platform olduğunu orada bir kez daha görüyorsunuz." diye konuştu.

Kachkachishvili, savaş muhabirliğinin zor bir meslek olduğunu ve 10 Ocak 2024'te Ukrayna'da kaldıkları otele iki füzenin isabet ettiğini söyleyerek, "Hayatta kaldık. Yeniden doğduk sayılır. Büyük bir tecrübeye sahip olduk." dedi.

Savaş muhabirliği eğitiminin çok önemli olduğunu vurgulayan Kachkachishvili, muhabirlik mesleğini icra eden herkese bu eğitime katılmaları tavsiyesinde bulundu.

Kachkachishvili, Ukrayna'da yaşadığı füze saldırısının ardından görevine Gürcistan'da devam ettiğini belirterek, "Tiflis'te de hükümetin Avrupa Birliği (AB) ile ilgili aldığı bir karara tepki veren göstericiler, 28 Kasım'dan itibaren sokakta her gün gösteriler düzenleniyor. Burada da 'Sokakta adeta çatışmalar yaşandı.' diyebiliriz. Gazetecilerin de çalışma ortamı gerçekten oldukça zordu." diye konuştu.

Savaş muhabirliğinin büyük bir sorumluluk gerektirdiğini dile getiren Kachkachishvili, "Hayatınızın ne kadar değerli olduğunu anlıyorsunuz." dedi.

"Nerede olursanız olun, can güvenliğinizin olmadığı hissine kapılabiliyorsunuz"

Hanedar da İsrail'in Lübnan'a düzenlediği saldırıları aktarmak için bölgede görev yaptığını söyledi.

"Farklı bir bölgeye gidiyorsunuz, farklı bir kültür, farklı insanlar. En önemli zorluğu bu diyebilirim." ifadelerini kullanan Hanedar, şunları dile getirdi:

"Özellikle savaş muhabirliği üzerinden gidersek, gitmiş olduğunuz bölgede psikoloji de son derece farklı, kültürle beraber. Savaş bölgesine gidiyorsunuz, insanlar gergin, insanların büyük sorunları var, evlerini terk eden insanlarla karşılaşıyorsunuz. Yakınları yaralanan insanlarla, yakınlarını kaybeden insanlarla karşılaşıyorsunuz. Bu gibi zorluklarla karşı karşıya kalıyorsunuz bölgede."

Gittiğiniz bölge hakkında asgari düzeyde bilgiye sahip olmanın büyük önem arz ettiğini vurgulayan Hanedar, "İnsanların hızlı bir şekilde panikle bölgeden kaçtığını görmüştüm. Mesela bu manzara insanı çok etkileyen bir manzaraydı çünkü normal bir hayatın içerisinden gelip savaşın içerisinde bu insanların bu mobilizasyonunu can güvenliği kaygısıyla yerlerini, evlerini, her şeyini terk edip bulundukları bölgeden, yaşadıkları bölgeden uzaklaştıklarını gözlemlemek, o panik havasını gözlemlemek gerçekten etkileyici bir andı." dedi.

Hanedar, Beyrut'ta İsrail'in saldırılarında yaralanan kız çocuğunun iyileşme sürecine de tanıklık ettiğini söyleyerek, "Benim de bir çocuğum aynı yaşlarda, o andan çok etkilendim açıkçası. İnsan şöyle düşünüyor, bir baba olarak kendi çocuğunu bu durumda görsen ne yaşardın? Ve bu, insanı gerçekten çok derinden etkileyen bir an oluyor. Ben de o anı yaşadım açıkçası. Savaşlardan en çok etkilenenler, bilindiği gibi siviller oluyor. Sivillerin içerisinde de hiçbir suçu olmayan masum çocuklar. Çocukların savaşlardan bu derece etkilenmiş olması da insanı derinden yaralıyor." ifadelerini kullandı.

Savaşın doğasının değiştiğini dile getiren Hanedar, "Artık nerede olursanız olun can güvenliğinizin bulunmadığı hissine kapılabiliyorsunuz. Savaşın bu doğasının değişimiyle birlikte aslında gazetecilik de savaş muhabirliği de bir hayli zorlaşmaya başladı." dedi.

Hanedar, bölgedeki insanların da içinde bulundukları savaş nedeniyle gergin olduklarını ve nasıl tepki verecekleri konusunda dikkatli olunması gerektiğini vurgulayarak, "Benim açımdan savaş muhabirliği, gazeteciliğin gerçekten tam anlamıyla yapılabildiği alan." diye konuştu.

"En dramatik sahneler, hep çocukların başına gelenler çünkü onlar, yetişkinlerin suçlarının kurbanları"

Mısırlı gazeteci Esad Taha da 1992-1995 yıllarındaki Bosna Hersek Savaşı ile Çeçenistan gibi bazı siyasi krizlerin yaşandığı bölgeleri ziyaret ettiğini anlattı.

Savaşlara tanıklık etmenin acı verici olduğunu belirten Taha, "Hala aklımda kalan ve asla unutamadığım için sürekli anlattığım şey şu: Bosna Hersek'teki savaştan sonra Sırp güçleri tarafından Müslümanlara yönelik kitlesel katliamlar gerçekleştirildi yani iki suç var ortada, birincisi katliamın kendisinin suçluluğu, diğer suç ise kurbanların cesetlerinin aileleri tarafından tanınmaması için dağıtılmış olması." diye konuştu.

Taha, savaşta hayatını kaybedenlerin ailelerinin sevdiklerini teşhis etmeleri amacıyla uluslararası kuruluşların faaliyet gösterdiğini dile getirerek, kişinin sevdiği birini kaybetmesinin acı verdiğini ancak daha kötüsünün de onun "nerede olduğunu bilmemek" olduğunu söyledi.

Taha, Savaş muhabirliği yaptığı dönemde unutamadığı bir anısını şöyle anlattı:

"Ben de yaklaşık 30 kadını taşıyan bir otobüse bindim. Her ailenin kurbanı vardı, ister kocaları, ister oğulları olsun. Onları büyük bir Müslüman grubunun kemiklerinin toplandığı bir yere götürdüler, onlardan mümkün olduğunca akrabalarını teşhis etmelerini istediler. Mesela belki bu kemiğe bir şey takılmıştır. Belki bir evlilik yüzüğüdür. Bu gibi şeyleri, bu kemikleri büyük bir masanın üzerine koydular. Bir eşin ya da annenin kaybettiği sevdiğini bulana kadar kemikler arasında nasıl arandığını hayal edin, anlatılamaz duygularla yüklü bir gündü, savaştan sonra olmasına rağmen yakınlarını bulamayanların ya da onları tanımayanların tüm acılarını tazeliyordu, bulanları tebrik ediyorlardı ve tam tersi, bulamayanları teselli ediyorlardı çünkü savaştan sonra sevdikleriniz için bir akrabanızı aramaya çalışmanız, sonra nerede gömülü olduğunu bile bilmemeniz çok acı verici."

Taha, bunun yanı sıra savaş sırasında bitmek bilmeyen anların olduğunu vurgulayarak, "Ama belki de en dramatik sahneler, hep çocukların başına gelenler çünkü onlar, yetişkinlerin suçlarının kurbanları." dedi.

"Gazeteci, işini yapmakla gördüklerinin etkisi arasında kalır, duyguları da gördüklerinden etkilenir"

Savaş boyunca tüm baskınlarda, tüm bombalamalarda can güvenliğinin olmadığını hissettiğini anlatan Taha, bir savaş muhabirinin ön saflarda ölebileceğini ve bunu hissedebileceğini belirtti.

Taha, tehlikeyle karşı karşıya kaldığı anları şöyle anlattı:

"Saraybosna'dan Bosna'nın merkezine gidiyordum. Tek çıkış yolu Sırp kuşatmasından kaçarak Müslümanların kontrolünde olan ülkenin merkezine gitmekti, bu yüzden Saraybosna'dan Bosna'nın merkezine gece bu dağdan geçerek ilerledik çünkü geçtiğimiz geçit Sırp güçlerinin görüşü altındaydı, arabalar bile görünmemek için ışıkları kapatıyor ya da söküyordu. Ne yazık ki önümüzde patlayıcı dolu kamyon bozuldu. Bu yüzden araba ile önümüzdeki kamyon arasında sıkıştık ve arabayı geri döndüremedik. Bu yüzden yanımızdaki arkadaş bizi rahatlatmak istedi ama beni panikletti çünkü unutamayacağım bir şey söyledi. Yanımda tercüman vardı, 'Bir şey olursa içiniz rahat olsun.' dedi. 'Yani Sırp güçleri patlayıcı dolu kamyona bir mermi atar ve kamyon patlarsa hiçbir şey hissetmeyeceksiniz.' Bir şey olursa vücudum küçük parçalara ayrılacak, acı hissetmeyeceğim demek istiyor yani yaralanmayacağım. Yaşarım ya da ölürüm ama darbe almam. Dakikalar sürmeyecek. Ben, yanımdaki tercüman, refakatçi ve diğerleri, sanırım dua etmekten boğazlarımız kurudu çünkü her an hayatımızın son bulmasını bekliyorduk.

Hayallerinize ya da anne babanıza, çocuklarınıza ve eşinize döndüğünüz anlarda tüm hayatınız çok garip bir şekilde gözünüzün önünden geçiyor."

Taha, savaşın herkes için tehlike anlamına geldiğini ancak gazeteciler için daha zor olabileceğini ifade etti.

Sivillerin savaşın yaşandığı yerden kaçarken gazetecilerin ise tehlikeli bölgelere gittiklerini söyleyen Taha, "Gazeteci, işini yapmakla gördüklerinin etkisi arasında kalır, duyguları da gördüklerinden etkilenir. Bu yüzden savaştan sonra tüm gazeteciler, travma sonrası stres ya da travma sonrası stres bozukluğu yaşar, bu yüzden savaşı tanımlayabilecek bir kelime varsa 'Savaş, bir tür cehennemdir, tüm işkenceleriyle birlikte bir tür cehennem.'" dedi.

Savaş muhabirliği yapmak isteyen gençlerin olası riskleri bilmeleri ve bir amaçlarının olması gerektiğini kaydeden Taha, olup bitenleri profesyonelce haberleştirmenin önemini vurguladı.

Taha, "En önemli şey, kendi gözlerinizle gördüklerinizi dürüst ve tarafsız bir şekilde haberleştirmek ve uluslararası medyanın haberleştirmekten kaçındığı şeyleri araştırmaktır." diye konuştu.

2024'te 122 gazeteci ve medya çalışanı öldürüldü

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) tarafından hazırlanan yıl sonu raporuna göre 2024'te, 14'ü kadın olmak üzere 122 gazeteci ve medya çalışanı öldürüldü.

Rapora göre Orta Doğu, en fazla ölümün kaydedildiği bölge olurken saldırılar nedeniyle şimdiye kadar 77 medya çalışanı hayatını kaybetti.

İsrail'in saldırılarını sürdürdüğü Gazze ve Lübnan'da 64 Filistinli, 6 Lübnanlı ve 1 Suriyeli medya çalışanı öldürüldü.

Bu yıl öldürülen medya çalışanları listesinde Orta Doğu'yu 22 ölümle Asya-Pasifik, 10 ölümle Afrika, 9 ölümle Amerika ve 4 ölümle Avrupa bölgeleri izledi.

Kaynak: AA

dikGAZETE.com
Haftanın Öne Çıkanları

Meta, içerik paylaşımlarındaki 'gerçeklerin kontrolü' uygulamasını sonlandıracağını duyurdu

2025-01-07 21:43 - Medya

İsrail, Gazze kentine bombardımanı yoğunlaştırdı

2025-01-05 12:28 - Dünya

OpenAI CEO'su Sam Altman'ı, kız kardeşi 'cinsel istismar'la suçladı

2025-01-08 12:07 - Medya

Çin'de insan metapnömovirüsü dahil viral solunum yolu enfeksiyonu vakaları arttı

2025-01-09 15:37 - Dünya

İsrail'in saldırılarını yoğunlaştırdığı kuzeydeki Gazze kentinde sokaklar kan ve cenazelerle dolu

2025-01-03 18:25 - Dünya

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ‘Suriye’ açıklaması Rus medyasında geniş yer aldı

2025-01-07 08:32 - Özel Haber

Dışişleri Bakanı Fidan: (PKK/YPG ültimatoma göre hareket etmezse gereği) Askeri harekattır

2025-01-08 00:33 - Siyaset

Fenerbahçeli yönetici Danabaş üst üste 3. Avrupa Ligi şampiyonluğunu istiyor

2025-01-05 13:29 - Spor

MİT geçen yıl yaklaşık 45 bin gencin kariyer hedefinde yer aldı

2025-01-08 10:48 - Gündem

Mevlana Müzesi, 2024'te 3 milyonun üzerinde ziyaretçi ağırladı

2025-01-05 13:31 - İslam-Hayat - Receb 1446

İlgili Haberler

İstanbul'daki "Narkokapan-6" operasyonunun detaylarına ulaşıldı

17:07 - Gündem

Türkiye hafta boyunca yağışlı havanın etkisi altında olacak

16:38 - Gündem

Türkiye'de şirketlerin yüzde 78'i yapay zeka becerilerine sahip çalışanları işe almayı pla

16:03 - Gündem

Dışişleri Bakanı Fidan, İspanyol mevkidaşı Albares ile telefonda görüştü

15:43 - Gündem

Menajer Ayşe Barım hakkında soruşturma başlatıldı

15:28 - Gündem

Günün Manşetleri

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kesintisiz bir otoyol ağını hayata geçirmenin gururunu yaşıyoruz

18:23 - Siyaset

AB Komisyonu Başkanı von der Leyen, Trump'ın yemin törenine davet edilmedi

18:18 - Dünya

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, İzmir iş dünyası temsilcilerini kabul etti

18:12 - Ekonomi

ABD'de istihdam geçen yıl aralıkta beklentileri aştı

18:02 - Ekonomi

AK Parti, TBMM Başkanlığına 3 kanun teklifi sundu

17:58 - Siyaset