Kurtcephe, yapılan tahlillerinde Türkiye'nin bakteri haritasında bulunmayan bir tür bakteri ve güçlü virüslerin tespit edilmesi üzerine ikinci bir girişime karşı tedbir amaçlı hastaneden kaydının silindiğini ve basına da besin zehirlenmesi şeklinde açıklama yaptıklarını söyledi.
Hakkındaki soruşturmalar nedeniyle 12 Kasım 2015 tarihinde YÖK tarafından açığa alınan ve ardından 5 Mayıs 2016 tarihinden de YÖK Genel Kurulu tarafından memuriyetten uzaklaştırılan Akdeniz Üniversitesi (AÜ) eski Rektörü Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe, Kuleli Askeri Lisesi dönemini ve rektörlükten ayrılış sürecini anlattı. AÜ Rektörlüğü'ne 2008 yılında atanan ve 7 yıl bu görevi sürdüren 58 yaşındaki İsrafil Kurtcephe, görev süresinin bitimine 6 ay kala görevden alındığınu söyledi. Ailesi ve kendisi hakkında çeşitli suçlamalarla yargı yolu açılan Kurtcephe, aradan geçen yaklaşık 9 aylık sürede yaşadıklarını ilk kez anlattı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'ni birincilikle tamamladıktan sonra lisansüstü eğitimini Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamlayan Kurtcephe, hocalarının önerisi ile 1982 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerine muvazzaf subay sınavlarına girdiğini söyledi. Asistan olarak görev yaptığı esnada gelen sarı bir zarf ile hayatının değiştiğini dile getiren Kurtcephe, "Zarfı açtığımda Kuleli Askeri Lisesi’ne subay olarak kararnamem yayınlanmış ve beni öğretmen olarak liseye tayin etmişler. İlk rütbeliye sordum bana '15 yıl mecburi hizmet süren var. Aramıza hoş geldin' dedi. İnanmadım beni okul komutanına götürdü ve bana Resmi Gazete kararını gösterdiler. Büyük bir şok oldu. Ertesi gün bana ilk görevi verdiler" dedi.
"Kuleli'de FETÖ'ye mensup öğrenciler uzaklaştırılıyordu"
Kurtcephe askeriyede aldığı ilk görevini ise şöyle anlattı: "O gün Kuleli Askeri Lisesi’nde bir soruşturma varmış. Soruşturmanın konusu Kuleli Askeri Lisesi’ne sızma girişiminde bulunan cemaat öğrencilerinin tespiti sonrası gerçekleşen bir sorgulama. Evleri izlemişler istihbarat birimleri çocukları takip etmiş ve 22 Haziran 1982 yılında 27 Kuleli Askeri Lise öğrencisinin Fetullah Gülen cemaatinin evlerine gittikleri belirlenmiş. Bu öğrencileri sinema salonunda toplanmışlar bir kısmı sorguya alınıyor ve bir kısmı da sorgu için bekliyor. Biz de arada koridorda yeni başlayan 4 genç teğmen bunların konuşmalarını engellemeye, girip çıkanların ifade birliği olmasını engellemeye çalışıyoruz. Hatta çocuklardan birisi bana sordu ‘Siz ne görev yapıyorsunuz komutanım’ ben de durumu anlattığımda bana güldü, ‘Biz yemekhanede koğuşta birlikteyiz. Sizi boşuna yoruyorlar komutanım’ dedi. Soruşturma sonunda bu öğrencilerin tamamının ilişiğine son verildi."
"Bir gün öğrenciler ellerinde silahlarla bizi irtica listesine yazmışlar diye koşmaya başladılar"
Silahlı kuvvetlerin o yıllarda her cemaate karşı mesafeli olduğunu vurgulayan Kurtcephe, "Kim sızarsa sızsın, hangi cemaat olursa olsun, kurumu ve sistemi korumak amaçlanıyordu. Benim ilk görevim de bu oldu. Daha sonraki yıllarda bu izleme faaliyetlerinin yoğun olduğunu gördüm. 17 yıl görev yaptım orduda. 1986 yılında Harp Okulu’na tayin edildiğimde benzeri girişimlerin orada da devam ettiğini gördüm. 1995 yılında bir pazar günü nöbetçiydim. Sınıfına giren ve fırlayan birçok öğrencinin ellerinde silahla ‘Bizi irtica listesine yazmışlar’ diyerek koştuklarını gördüm. Yaşar Büyükanıt Paşa o zamanlarda okul komutanıydı. Onu haberdar ettik. Müdahil olundu ve bu olay nedeniyle 125 öğrenci hakkında soruşturma açıldı. Yapılan çalışmalar sonrasında bir kısmının alakasının olmadığı çıktı ama önemli bir kısmının da ilişiği kesilmiş oldu" ifadelerine yer verdi.
"Askeri öğrencinin zayıf yönünü buluyorlardı"
Sızma operasyonlarının hedefinin ordu olduğunun o dönemde iyi bilindiğini aktaran Kurtcephe, "Bu sızma operasyonları engellenmezse ordu komuta merkezinin arzu edilmeyen insanların eline geçebilirdi. Ordu elden gidince modern, demokratik, laik Türkiye Cumhuriyetini yıkmak mümkün olurdu. O dönemde bu yapı ordu içerisine öğrenci yerleştirmenin yanı sıra mevcut öğrencileri etkileme yöntemi de kullanılıyordu. Öğrenci olarak girmiş bir çocuk Anadolu’dan Ankara, İstanbul gibi bir yere gelmiş. Bu öğrenciler Anadolu'nun milliyetçi muhafazakar öğrencileriydi. Bu toplumun değerlerine sahip aile çocukları. Bunlarla bağlantı kurmanın yollarını arıyorlardı. Bu yol çok daha etkili ve risksiz bir yoldu. Genç insanı etkilemek son derece kolaydır. Gençler duygusaldır. Mantıktan ziyade duygu onları şekillendiriyordu. Din ve ideoloji de bu anlamda kullanılıyordu. Bu yolu denediklerine dair örnekler yaşanıyordu. Öğrencinin nesi eksik hangi konuya ilgisi var bunlar kullanılarak sızmaların yapıldığına şahitlik ettik. Birçok öğrencinin atıldığını gördüm" dedi.
"Türkiye’de başarılı yönetici 3 silahla vurulur"
1999 yılında Harp Okulundan emekli olduktan sonra Akdeniz Üniversitesi’ne akademisyen olarak geldiğini belirten Kurtcephe, üniversitede rektörlük seçimi için aday olduğu süreci de anlattı. 2008 yılında oyların yüzde 33’ünü aldığını belirten Kurtcephe, ikinci sırada girdiği seçimde rektör olduğunu söyledi. Rektör olarak büyük işler yapmak için yola çıktığını belirten Kurtcephe, "Büyük hizmetler yapmak için yola çıkacağımızı arkadaşlarımıza söyledim. Türkiye’de bir yönetici büyük işler yapmak için yola çıkmışsa mutlaka düşmanları olacaktır. Düşmanlar başarılı bir yönetici için 3 silah kullanırlar. Bir ‘hırsız’ derler, tutturamazlarsa ‘kadın düşkünü’ derler, o da olmazsa ‘vatan haini’ derler. 'Bütün bunlara maruz kalacağız adım gibi eminim siz de buna hazırsanız öyle yola çıkalım' dedim arkadaşlarıma" diye konuştu.
"Atomu parçaladık, devletin en üst kademelerinden uyarıldık. Sonra gizli gizli deneylere devam ettik"
Rektörlük döneminde büyük işler yaptıklarını belirten Kurtcephe, "Atomun küçük çekirdeğini parçalamayı başardık. Büyük bir heyecanla soluğu Ankara’da aldım. YÖK başkanıyla durumu paylaştım. Sağ olsun bunu duyurmak için çalışmalara başladık ve Alanya’da 2013 yılında deneyi canlı yayında anlattık. O gün devletin en üst kademelerinden tebriklerin ardından uyarı aldım. Bu çalışmaları Türkiye adına yapmak nedeniyle uluslararası servislerin bizi hedef seçecekleri şeklinde uyarıldım. ‘Korkaklar her gün cesurlar bir defa ölür’ dedim ve o yolda gittim. Sonraki çalışmalarımızı duyurmadan gizli gizli yaptık. AK Parti iktidarlığında rektörlük yaptım sağ olsunlar beni anladılar. Bize hep destek oldular hiçbir zaman siyasetçilerin kadro talebi olmadı. Nitelikli insan arayışı için defalarca yurt dışına gittim. Yurt dışına beyin göçüyle gidenleri geri getirmeye çalıştım" diye konuştu.
Harp okullarının gündeminde her zaman FETÖ okulları ve cemaatin olduğunun altını çizen Kurtcephe, "O günlerden bugünlere sızma operasyonları polis gibi orduda da başarıya ulaşmış. İnsanların bazıları toplumda menfaatçidir, bu tür insanları yanınıza çekmeniz çok kolaydır. Bunlara makam ve mevki servet teklif ederseniz gelir. Son dönemdeki darbe girişiminde yer alan insanları bir şekilde kazanmışlar. Soru vererek, bu kadar insanı almak, sınav sistemi olarak zor görünüyor. Çeşitli mülakatlar var ve uzman komutanlar sorular hazırlıyor. Bunların önemli bir bölümünü sonradan nüfuz ederek, kendi yanlarına çektikleri anlaşılıyor" ifadelerine yer verdi.
"Büyük Türkiye hedeflerine yürürken nitelikli insanlar gerekliydi"
Akdeniz Üniversitesi’nde rektörlüğü döneminde hiçbir cemaat ya da grubun kendisine şunu bunu göreve al diye bir isteği olmadığını açıklayan Kurtcephe, "Ben asker kökenli ve liyakat sahibi insanım. Büyük Türkiye hedeflerine yürürken nitelikli insanlar gerekliydi. Bize seçmen gerekli değildi. 17 Aralık’tan sonra söylentiler çıkmaya başladı. 30 Ocak’ta bazı söylentilerde adı geçen isimleri doğru mudur diye araştırmadım, rektör yardımcımı, genel sekreter yardımcımı görevden aldım. İki enstitü müdürümü de görevden aldım. Ardından YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’ya gittim. Devletimin yanında olduğumu ve bu grubu tehdit olarak gördüğümü söyledim. Bu çatışmanın saldırıya doğru böyle bir ihtimalin gerçek olacağını söyledim. Safımı belirledim, dedim. Birkaç dekanın cemaatçi olduğunu tahmin ediyorum ve ne yapabileceğimizi sordum. Ben AÜ’de cemaatçileri görevden almaya başlarken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu gruba karşı tam bir tavır koymamıştı. Sadece sitem ediyordu" diye konuştu.
"Dekan ve yardımcısı tutuklandı"
Askeri dönemden cemaate karşı bir bakış açısının oluştuğunun altını çizen Kurtcephe, "Cemaatin tehdit olduğunu biliyordum. 2009 yılına kadar bu grubun Türkiye tehdit olduğunu öngördüm. Laik düzeni yıkıp yerine bir dini esaslı yönetim kurmak amaçlı ABD tarafından kullanıldıklarını anlattım öğrencilerimize. AÜ’de de alabileceklerimi görevden aldım. Dekanları alamadım çünkü YÖK atıyordu. İstifaya davet ettim, sert tepki gösterdiler. Görev sürelerin dolmasını bekledik. Bu arada YÖK Başkanı değişti. Bir kez daha istifaya davet ettik, daha sert tepki aldık. 'İspat edin' dediler. YÖK, başkanımız 'görev süresinin dolmasını bekleyelim' dedi. Eğitim Fakültesi Dekanı Mimar Türkkahraman vardı, onu çağırdım. Yardımcısının cemaatin elemanı olarak tanındığını ve görevden almasını istedim. ‘Yok dedi, o değildir.’ Görevden almaya yanaşmadı. Yardımcısını görevden dekan alabiliyor. Sistem rektörü de sınırlandırmış. O arkadaşı çağırdım, senin varlığın bana göre üniversitem ve devletim için tehdit diyerek istifaya davete ettim. Beni dekan atıyor, dekanımla konuştu gerek olmadığını söyledi. Şimdi ikisi de cezaevinde" dedi.
"Dosyalar yağmur gibi gitmeye başladı.Savcı Osman Şanal'dı"
Cemaatle mücadelesinin ardından dolaylı olarak kendisine mesajlar gelmeye başladığını aktaran Kurtcephe, "Hakkımda yağmur gibi soruşturmalar başladı, yağmur gibi dosyalar gitmeye başladı hepsinin altında eski Cumuriyet Savcısı Osman Şanal’ın ismi vardı. Şanal gittiği yerlerde, 'Ona rektörlük yaptırmayacağım, onu devireceğim sevdiklerini de içeri alacağım' diyormuş. Benim 7 yıllık icraatımı didik didik ettiler. Hırsızlık var mı, baktılar hiçbir şey çıkmadı. Tüm ihaleleri incelediler, hiçbir şey çıkmadı. Rektörken ekibime, kul hakkı ile karşı karşıya beni getirmemelerini istedim. Hırsız derler, vuramazlarsa kadın düşmanı derler. Allah’tan vatan haini olmadık. Bu olaylarla benim yaşadıklarını kronolojik olarak uyuşuyor" ifadelerine yer verdi.
"İl imamı tarafından uyarıldım, askeri okuldan atılan bir kişiyi benimle görüşmeye gönderdiler"
FETÖ’nin il imamı olarak bilinen Hasan Tarık Şen’in de kendisine aracılarla uyarılar gönderdiğini kaydeden Kuırtcephe, "'O rektörü devireceğiz, dünyayı başına dar edeceğiz' demiş. Uluslararası Antalya Üniversitesi kurulacağı zaman kanun gereği her kurulan üniversitenin hamisi AÜ’dür. Mütevelli heyetinde ya rektör ya da onun görevlendirdiği bir kişinin yer alması gerekiyor. Benim eski yardımcım Muharrem Certel bir gün geldi 'Abi, bu üniversite kurucularından biri senden randevu istiyor' dedi 'gelsin' dedim. Kapıdan girer girmez o simayı tanıdım Askeri okullardan atılan öğrencilerden birisi. Hiç tanışıklıktan bahsetmedi. O bahsetmeyince ben de konuya girmedim. Bu kişi bana, 'Bu kurulacak üniversite heyetinde sizin rektör sıfatıyla temsil yetkiniz var, sizin bu hakkınız. Fakat siz askersiniz bize sert geliyorsunuz, burada uyumlu bir ekip olamayız müsaade ederseniz başka arkadaşımız rol alsın.' dedi. Büyükleriyle karşılaşmam böyle oldu. Bana bunları söyleyen kişi, benim asker olduğumu biliyor, ama kendini tanıtmıyor. Cemaat mensubu olmaktan ordudan atılmıştı. ‘Tahsin’ diye biliyorum ismini. Sora Endonezya’ya gittiği söylendi" dedi.
"Benim üzerimden tüm rektörlere gözdağı"
17 Aralık sonrası AÜ’de FETÖ ile bağlantısı olan kişileri görevden uzaklaştırmasının ardından cemaati öfkelendirdiğini anlatan Kurtcephe, "Dekanları da tespit etmiştim. Gerisinin gelmesinden korktular. Ardından Savcı Osman Şanal üstüme gelmeye başladı. Ben bunları hiç önemsemedim. Bana güçlerini göstermek istediler. Popüler bir üniversite rektörünün üzerindeki güç gösterisinin, Türkiye’deki diğer üniversite rektörlerine de gözdağı olacağını tahmin ettiler. Bugüne kadar yargıya intikal ettiği için süreç hakkında hiç konuşmadım. Bana yapılanları bütün delil ve belgeleri ile ortaya çıktı. Kişiler cezalandırıldı. Yargılama devam ediyor. Diğer tarafta benim buradan aklanmam noktasında henüz yargı kararını vermedi. Türk adaletinin adil karar vereceğini biliyorum. Bu kumpasta rol alan bazı şahısların FETÖ ile bağlantılı oldukları görülüyor" dedi.
"Kaset komplocuları kendileri kaydediyorlar"
Hakkında kasetli komploya da değinen Kurtcephe, "3.5 milyon para harcanmış, evler alınmış. Bu para nereden gelir, kim verir, bu rol alanlara. Büyük bir organizasyon olduğu belli. Bu algı operasyonunda da gerçeğin ne olduğu önemli değil. Kolay olana inanıyoruz. Adını kullandıkları çocuk benim akrabam, ailecek görüştüğüm kişi. Olmayan bir şeyi, varmış gibi gösteriyor. İfadelerde böyle bir şey olmadığını söylüyorlar ama benim davam devam ediyor. Karar verecek olan yargıdır" ifadelerini kullandı.
"Suikast iddiası"
Gelinen süreçte sağlıklıyken 30 Haziran 2015 tarihinde makamında aniden rahatsızlandığını anlatan Kurtcephe şöyle konuştu: "Makamımda titremeye başladım. Lavaboya gittim istifra ettim. Hemen hastaneye götürüldüm, 3 gün sonra kendime geldim. Septik şoka girmiş vücudum. Çok ağır bakteri ve virüslerin kana hakim olması ile yaşanan ve hayati risk olan bir nokta. Ölümle burun buruna geliyorsunuz. Enfeksiyon yüzde yüz. 5. gün hocamızın biri, ‘Hocam çok iyi kurtuldunuz, tıbben kurtulmanız zordu' dedi. On gün içinde yediğim, içtiğim her şeyi sordular. Kanımda iki güçlü virüs ve bir bakteri tespit ettiler. Her ülkenin bakteri haritası olduğunu ve bu bakterinin Türkiye’nin haritasında olmadığı belirlendi. ‘Dışarıdan bir şekilde size verilmiş’ dediler. Hastaneden kayıtlarım silindi. Suikast girişimi olur diye. Besin zehirlenmesi diye açıkladık. Tespit edemedik. İki gün önce Ankara’ya gitmiştik. Nükleer çalışmalarım esnasında beni uyarmışlardı, ‘Yediğine içtiğine dikkat et’ diye."
dikGAZETE.com